• Sonuç bulunamadı

Çocuğun, hayatını oluşturan tüm etkenler düşünüldüğünde ailesi, okulu, yakın çevreden uzak çevreye kadar etkileşim içinde olsun veya olmasın belirli seviyelerde

etkilenmektedir. Etkilenme sürecinde ailenin, okulun ve çevrenin çocuğun yaşamında yaşadıkları sebebiyle birçok olumlu ve olumsuz algı meydana gelmektedir. Algıladıkları sayesinde tutum oluşturmakta, yapacağı eylem ve davranışları ise bu tutumlar sonucunda meydana gelmektedir. Çevrelerinde meydana gelen süreçlerden istenilen kazanımları elde etme adına öncelikli olarak çocukların düşünce dünyalarını ve önem gördükleri konuları belirlemek gerekmektedir (Yardımcı ve Kılıç, 2010: 1123).

Çocukların çevreye karşı duygu ve düşünceleri, algılamaları ve tutumları çocukların daha iyi yaşam şartları altında yaşamaları adına bilinmesi gerekmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi maddelerinin yerine getirilmesi adına hükümetlerin ve yerel yönetimlerin çocuğun yaşadığı çevreyi, nasıl gördüğü konusunda bilgilere sahip olması gerekmektedir. Bu sayede çocuğun gelecek yaşantıları oluşturacağı beklentilerini karşılayabileceği imkânlar sunulabilecektir (Yardımcı ve Kılıç, 2010: 1123).

Çocuk Dostu Kent modeli genel anlamda çocukların yaşam koşullarıının iyileştirilmesi düşüncesinin yanında sağlıklı gelişim için tüm önlemlerin alınması ve gerekli çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir. Bu çalışmalar yapılmadan önce çocukların dünyasını öğrenmek en önemli konudur. Çocukların bulundukları çevreyi ve çevre sorunlarını ifade etmeleri yaşadıkları çevreye, yaş grubuna göre, cinsiyet farklılığına ve çevreyi algılama durumlarına göre değişebilmektedir. Yapılan araştırmalar çocukların algılamalarının ve kendileri için çevresel sorun olarak gördükleri konularda da değişiklik gösterebilmektedir. Yapılan bu araştırma örneklerinden çocukların çevresel algılarının anlaşılması adına örnekler sunulmasında yarar vardır (Sadık, vd., 2011: 1067).

2007-2008 yıllarında Adana ili 5. sınıf öğrencilerinin çevre sorunlarını nasıl algıladıkları yönünde üç okulda araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırma, çocukların çevre sorunlarını nasıl algıladıklarını resmetmeleri istenmiştir. Araştırmaya farklı ekonomik yapılardan çocukların katılması ile yapılan resimler incelendiğinde çocukların genel olarak resimlerinde birden fazla çevre sorunu çizdikleri görülmüştür. Çocukların davranış kirliliğini çevre sorunu olarak görmesi önemli bir konu olmuştur. Bunun yanında orman tahribatı, canlı çeşitliliğinin azalması, havanın

giderek kirlenmesi, gürültü ve toprakta yaşanan kirlilik ve küresel ısınma genel olarak çocukların algılarındaki çevre sorunlarını ortaya çıkarmaktadır (Sadık, vd., 2011: 1067).

2010-2011 yılları arasında 5. ve 8. sınıf arası 429 öğrenciye çevresel olayların ve sorunların algılanmasına yönelik araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırma da betimleme yoluyla çocuklardan çevresel sorunları çizmeleri ve anlatmaları istenmiştir. Genel olarak çevrelerinde gördükleri yapay ve doğal çevreyi çizen öğrencilerden üçte biri, yaşadığı çevreyi kirli, yaklaşık olarak üçte ikisi de temiz havayı resmetmişlerdir. Yaş grubu yüksek olan öğrencilerin kirli hava resmetmeleri önemli bir ayrıntıdır. Öğrenciler çizdikleri resimlerde insanın yaşamın bir parçası olarak görmeleri, çevreyi olumsuz olarak etkileyebildikleri gibi çevreden de olumsuz olarak etkilenebildikleri sonucunu ortaya koymaktadır (Özsoy, 2012: 1-3).

2016-2017 yılları arasında Kastamonu ilinde, merkez ve köy okulu olmak üzere iki farklı okulun üçüncü sınıf öğrencilerine uygulanan çevrenin nasıl algılandığı yönünde dört açık uçlu soruyla öğrencilerin çevreyi ve çevre sorunlarını nasıl algıladıkları öğrenilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda yaşanılan yerin algılarda önemli bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Köyde yaşayan öğrencilerin çevrelerini canlı varlıklarla ifade etmeleri, merkezde yaşayanların ise cansız varlıkları da dâhil ettiği görülmektedir. Öğrencilerin çoğunluğu çevre probleminin başında atık maddelerden bahsederken çevre kirliliği ve çevre sorunlarının en önemli nedenin insanlar olduğu düşüncesi ortaya çıkmaktadır (Uyanık, 2017: 1574).

Samsun kenti çocukların çevrelerini nasıl algıladıkları ve ne gibi sorunlar gördüklerini araştırma konusu edilen kentler içerisindedir. İl merkezinde 2015-2016 yılları arasında iki okul bünyesinde 1. ve 4. sınıflar arasında toplam 211 öğrencinin çevre sorunlarına olan yaklaşımları araştırılmıştır. Öğrencilerden sorulara resimler aracılığı ile cevaplar verilmesi istenmiş ve çizdikleri çevre sorunlara ne gibi çözümler getirilebileceği sorulmuştur. Çevreyi en çok çöp kavramının tehdit ettiği görüşünün yanında çevrelerinde gördükleri doğal unsurları çizmekle yetinmişlerdir. Sonuçta ilkokul seviyesinde araştırma kapsamındaki öğrencilerin çevre sorunları ve

çevre ile ilgili düşüncelerinin kısıtlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Pınar ve Yakışan, 2017: 93).

Yapılan bir başka çalışma 8. sınıf öğrencilerinin çevre sorunlarını nasıl algıladıkları yönündedir. 111 öğrenci ile yapılan araştırma içeriğini öğrencilerin çevre sorunlarını nasıl algıladıklarını öğrenmek ve çözüm önerilerini bilmek adına kompozisyon yazılması istenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda öğrencilerin hava kirliliği ve görsel olarak kirliliğe vurgu yaptığı görülmektedir. Çocukların çevre sorunları olarak küresel ısınma, orman tahribatı, çarpık kentleşme gibi güncel konulardan bahsettikleri görülmüştür. Çözüm önerisi olarak, eğitim faaliyetlerine ve bilinçlendirme çalışmaları aracılığı ile farkındalık oluşturmak gibi çözüm önerileri sunulmaktadır (Ercan, 2011: 450-451).

2015-2016 yılları arasında çocuk gelişimi programına devam eden çevre ile ilgili herhangi bir eğitimi olmayan 40 öğrenciye anket uygulanarak nitel araştırma tekniği ile çevrelerine ve çevre sorunlarına olan bakış açıları görülmeye çalışılmıştır. Çocuğu ilgilendiren alanlarda öğretmen olacak katılımcıların, yaşadıkları çevreyi ve çevre sorunlarına karşı bilgileri ve duyarlılıkları olduğu görülmüştür. Çevreyi yaşanılan alan olarak gören katılımcılar, cansız varlıkların çevre üzerindeki etkilerine çok fazla değinmemişlerdir. Çevre eğitiminin küçük yaşlarda itibaren alınmasının, aileye ve çocuğun çevresini oluşturan yönetimsel yapıların etkisinin fazla olduğu üzerinde durmuşlardır. Çevre ve çevresel etkenlerin insan hayatında olumlu katkılar oluşturması için farklı etkinlikler ve farkındalık oluşturacak düşünce yapılarının önemli olduğu görüşü ortaya çıkmıştır (Sezer ve Gümüştepe, 2016: 1124).

Yapılan bir başka çalışmada Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi örencilerine, çevre ile ilgili gözlem ve algılamalarına yönelik yapılan araştırmadır. 439 öğrenciye anket uygulanarak cinsiyet, yaş, öğrenim gördüğü bölüm ve sınıf açısından çevreye karşı görüşlerinde belirgin bir farklılık olup olmadığı araştırılmıştır. Sonuç olarak kişisel özelliklerin çevre algılamalarında belirgin etkisi olduğu ve eğitim dönemleri içersinde çevreye karşı yeterli bilginin elde edilemediği ortaya çıkmıştır (Çabuk ve Karacaoğlu, 2003: 189-190).

Bursa ilinde 6.7.8 sınıf öğrencilerinden toplam 1118 ile yapılan araştırmada üst yaş grubu öğrencilerin çevre ile ilgili bilgileri, çevreye karşı olan duyarlılıkları alt yaş grubuna göre yüksek çıkmakta, (Atasoy ve Ertürk, 2008: 111) 8.sınıf öğrencilerinden oluşan 23 öğrenci ile yapılan başka bir devlet okulundaki araştırmada öğrenci algılarının görünümü, çevre sorunlarının kaynağını insanların duyarsız olmaları, ana sorun çöplerden kaynaklı su kirliliği, bu sorunlara çözümün ise gerekli bilinçlendirmenin olması gerektiği sonucu ortaya çıkmakta, (Yalçınkaya, 2013: 423-424) 2009-2010 yılları arasında Ağrı ilinde 12.sınıf öğrencileri ile yapılan araştırmada öğrenciler, evrensel anlamda küresel ısınmayı en önemli problem, Türkiye’de ise atıkların en baş problem olduğunu söyleyerek çözümü insanların eğitimi, herkesin sorumluluk alması gerektiği, ailenin ve okulun gerekli duyarlılığı gelecek nesillere aktarmalarının önemli olduğu sonucunu ortaya koymaktadır (Özdemir, 2010: 101).

Çocukların çevre sorunlarını nasıl gördükleri üzerine yapılan birçok araştırma olduğu görülmektedir. Bu araştırmaların sonuçlarının değerlendirilmesi ve ortak hedefler oluşturularak günümüz çocukları ve geleceğin yetişkinleri adına olumsuzlukların giderilmesi gerekmektedir. İnsanın yaşamının her anını olumlu veya olumsuz etkileyen çevre kavramının çocuk algısında ve günlük hayatında yaşamını kolaylaştırmak için yapılabilecekleri özetlemek yerinde olacaktır.

 Teknolojik gelişmeler ve insan faktörünün etkisiyle değişime uğrayan çevreyi çocuk adına yaşanılır kılmada ilk adım, insanoğlunun evrensel düzeyde bilinçlenmesi ve bu bilinçle davranış sergilemesi gerekmektedir (Türküm, 1998: 180).

 Küçük yaşlardan itibaren çocuklara çevre eğitiminin anlamını teorik bilgileri vermekle kalmayıp, uygulamaya dönük davranış oluşturmalarını sağlamak gerekmektedir (Yalçınkaya ve Çelikbaş, 2013: 624).

 Aile çocuğun çevre ile olumlu bağlar kurmasında gereken öncelikli eğitimi yaşantılar yoluyla vermeye çalışmalıdır. Ailede erken dönemlerde bilinçte ve algıda yer edinen kazanımlar, ilerleyen dönemlerde okullar aracılığıyla verilecek gelişime temel olmaktadır (Özpınar, 2009: 88).

 Çocuk çevre ile ilgili ilk bilgilerini aile içerisinde öğrendikten sonra okul ortamında birçok yönden kendini geliştirmektedir. Bu gelişim döneminde öğretmenlerin çevreyi öğrenmede isteklendirmek, davranış kazanmada cesaretlendirmek ve yaşadığı çevreyi değiştirmede çocuğu sorumluluk alabileceği etkinliklere dâhil etmesi, bilinçlenip çevreye ve çevresine yararlı olmasını sağlayacaktır (Karataş ve Aslan, 2012: 267).

 Çocuğun yaşadığı çevrenin genel görünümüne karşı ilgi duyması, etrafını tanıması ve serbest zamanlarda çevresi ile iç içe yaşaması için çevre şartlarının çocuğun gelişimine ve ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanması gerekmektedir. Yaşadığı çevrede kendine yer edinebilen çocuk çevresine karşı aidiyet duygusu kazanacak ve çevreye karşı sorumluluklar üstlenebilecektir (Yalçınkaya, 2015: 102).

 Çevre adına yapılacak çalışmalar çağın şartları göz önüne alınarak uzun vadeli planlamalar yapılmalıdır. Doğal çevrenin yapısı ve gelişimi, içinde yaşayan insanları kapsayacak şekilde sorunların üzerine gidilerek, yenilikler yoluyla doğal dengenin korunması sağlanabilecektir (Kaya, 2012: 82).  Aile, okul ve yakın çevre tarafından çevre kavramının çocuk algısında

değişim meydana getirmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte çocuk ve çevre etkileşimin sağlanmasında yaşanılan kent yapısının, yerel yönetimlerin uygulamaları, kitle iletişim araçları, medya, hükümet ve ülke politikaları, yasalar ve evrensel değerler etkili olabilmektedir. Uzun ve karmaşık bir süreç olan çevrenin algılanmasında birçok etmenin rol aldığı unutulmamalı ve bu doğrultuda hassas çalışmalar yürütülmelidir (Kaya, 2012).

2.4..1. Çocuk Dostu Kent

Dünya genelinde yaşanılan nüfus artışı, nüfus yoğunluğu, savaşlar, ekonomik bunalımlar ve çatışmalar, toplumsal ve çevresel bozulmaların artması gibi faktörler günlük yaşamı zorlaştırdığı gibi gelecek kaygısını da giderek artırmaktadır. Bu kaygıları dillendiremeyen çocuklar, kentin kalabalığı içinde kaybolup gitmektedir. Çocuklar adına hakların yeterince tanınmaması, tanınsa dahi uygulanabilirliğinin kısıtlı olması kent düzensizliğinde çocuklar adına artı bir dezavantaj daha

oluşturmaktadır. Çocuk Hakları Sözleşmesinde açıkça belirtilen çocuğun yaşama, eğitim, korunma, gelişme, sağlık, güvenlik, ayrıma maruz kalmadan özgürce yaşama hakkı gibi birçok hakkı bulunmaktadır. Bu hakların tam anlamıyla kullanılabilmesi için de çocuk adına yeni kentler oluşturulmalı veya kentlerin çocuğa uygun hale getirilmesi gerekmektedir (Gökmen, 2013: 821).

Kentleri çocuklar adına yaşanabilir ve uygun hale getirmek Çocuk Hakları Sözleşmesinin genel hedefi ve amacıdır. Bu amaçla ortaya atılmış olan Çocuk Dostu Kent girişimleri uzun zamandır varlığını devam ettirmektedir (Turğut ve Şentürk, 2015: 56). Genel hatlarıyla Çocuk Dostu Kent, çocuğun yönetime etki edebilmede ve katılabilmede, özgür bir şekilde hissettiklerini söyleyebilmede, sağlıklı bir çevrede yaşamada, eğitim haklarından tamamen yararlanmada, sokakta oynayabilme, dışarıda zarar görmeden vakit geçirebilme, sosyal etkinlik ve kültürel faaliyetlerde bulunabilme, ayrımcılığa uğramadan kentli bir birey gibi yaşama koşullarının oluşturulması düşüncesidir (Koç vd., 2015:109).

Çocuk dünyaya geldiği ilk andan itibaren yardıma ve korunmaya muhtaçtır. Dünya genelinde her ülke farklı çalışmalar yapsa da evrensel anlamda bütünleyici ve çocuğu düşünen en önemli sözleşme, Çocuk Hakları Sözleşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan sözleşme, ülkeler tarafından farklı zamanlarda kabul görmüştür. Türkiye ise 1994 yılında sözleşmeye taraf olmuştur. Çocuklar adına başlatılan sözleşme ve uygulamalar bu tarihten sonra belirgin olarak artmaya başlamıştır. İstanbul’da gerçekleşen Habitat II, UNICEF’in Çocuk Dostu Kentler(Child-friendly Cities) düşüncesini başlatması, UNESCO’nun Kentlerde Büyümek(Growing up in Cities) başlıklı düşüncesi önemli adımlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Güngör, 2002: 17).

UNICEF çocuk dostu uygulamalarıyla ön plana çıkmış olsa da Çocuk Dostu Kent temeli İtalya’da atılmıştır. Bu süreçten sonra çocuk haklarıyla ilgili Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi yürürlüğe girmiş ve UNICEF ’e çok daha fazla görev düşmüştür. UNICEF üzerine düşen görevi yerine getirme noktasında Innocenti Araştırma Merkezini kurmuştur. Kuruluş çocuk dostu hareketiyle 2000 yılından itibaren kentlerin çocuk dostu uygulamalara yönlendirmede ve teşvik etmede ön planda görev almaktadır (Özservet, 2015: 95).

Çocuk Hakları Sözleşmesi düşüncesinin gerçekleşmesi için oluşturulan bir diğer yapı ise Avrupa Çocuk Dostu Kentler Ağı, adıyla (ENCFC-European Network Child Friendly Cities) 2001 yılında çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalar yapılan konferanslar ile etkinliklerine devam etmektedir. 2001yılından itibaren yapılan konferans ve çalışmalar (Childinthecity,2018) şunlardır:

 2002 yılında Antwerf-Belçika  2004 yılında Londra-İngiltere  2006 yılında Stuttgart Almanya  2008 yılında Rotterdam-Hollanda  2010 yılında Florance-İtalya  2012 yılında Zagreb-Hırvatistan  2014 yılında Odense-Danimarka  2016 yılında Ghent- Belçika  2017 yılında Rotterdam-Hollanda  2017 yılında London- İngiltere  2018 yılında Vienna-Avustralya  2019 yılında Antwerp- Belçika

 2020 yılında ise Dublin-İrlanda olmak üzere 2018 yılına kadar olan çalışmalar tamamlanmış bulunmaktadır.2019-2020 yıllarında yapılacak olan çalışma planları ve yapılacak ülkeler de belirlenmiş bulunmaktadır Konferans ve toplantılardaki asıl amaç çocuklara yaşamsal imkânların daha uygun olduğu koşullar kurmak olsa da bunun yanında birçok amaca da hizmet etmektedir. Çocuk hakları konusunda eksikliklerin görülmesi ve duyurulması, ülkelerin her kademesindeki yöneticilere, iyileştirme çalışmalarında destek ve teşvik edici önerilerin sunulması ve çocukların günlük hayatta biz de varız diyebilmesinin önünü açan çalışmalar olarak karşımıza çıkmaktadır (Koç, ve diğ., 2015: 110).

Yapılmış olan konferanslar ülkemiz adına dikkat çekici bir hal almış ve Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği aracılığıyla ülkemiz tanışmıştır. Avrupa Birliği desteğiyle sürdürülen projeler kapsamında ülkemizde tanınan Çocuk Dostu Kent çalışmaları günümüzde birçok ilimizde sürdürülmektedir (Gökmen, 2013: 822-823).

Çocuk Dostu Kent, çocukların en temel haklarından olan vatandaşlık haklarını özgürce kullanmaları ve katılım kavramının amacına uygun davranışlar sergilenmesi adına da uygun koşulların gerçekleşmesi hedefini taşımaktadır (Öktem ve Akpınar, 2019: 119). Toplumsal olaylara katılımları ile yaşadıkları topluma ve yerel yapıya katkı sunarak etkileşim içerisinde yetişkinlerle aralarındaki bağları güçlendirme yolunda önemli katkılar sağlamaktadır (Wilks, 2010: 27-30).

Kentin, çocuğa uygun olarak inşa edilmesi ve kent ile bağdaştırılması 21.yüzyıl dünyasında yeni ve gelişen bir kavramdır (Severcan, 2015: 143). Çocuk dostu bir yerleşim yeri oluşturmak, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin önem verdiği konularından başında gelmektedir. Bu sebeple kurulacak olan yaşam alanı, sözleşmenin 2. 3. 6. ve 12. maddelerine dikkat edilerek çalışmaların yürütülmesi yerinde olacaktır. Katılımın sağlanması, çocuğun gelişimine ve yaşamına özen gösterilmesi, ayrım yapmadan sadece çocuğun yararı ilkesine göre hareket edilmesi, maddeleri çocuk adına oluşturulacak kent vizyonunun temeli niteliğindedir. Bu amaca ulaşmaya çalışan ülkeler ve yerel yönetimler, çalışmalarına bu maddeleri önemseyerek daha hızlı bir şekilde ulaşabilecektir (Gökmen, 2013: 822).

Çocuk dostu çalışmalara belirli bir noktada standart oluşturma, Birleşmiş Milletler’in yaptığı 1992 yılındaki Rio toplantısı ve 1996 yılında İstanbul’daki konferans sonrasında dokuz maddelik bir taslak oluşmuştur. Bu maddeleri gerçekleştirmek çocuk dostu kentler tasarlamada önemli çıkış noktası olmaktadır. Hazırlanan bu çerçeve maddeler ile çocuk adına yapılacak uygulamalar daha planlı bir şekilde yürütülebilecektir. Hazırlanan rehber niteliğindeki maddeler, çocukların ait oldukları kentte katılımının sağlanması, her yönden çocuğu düşünen hukuksal yapı, çok yönlü planlanmış strateji ve stratejik planlar, çocuk haklarını ve yapılanları denetleyen birim, belirli bir düzende ve sıklıkla yapılan raporlama, bütçe planlamasında çocuğun gözetilmesi, çocuk haklarının bilinmesi noktasında gerekli

tedbirlerin alınarak raporlar vasıtasıyla ortaya konulması çocuk dostu kent tasarlamada önemli kriterler olarak görülmektedir (Kirazoğlu, 2012: 59-60).

Çocuk dostu uygulamalarda öncü olan UNUCEF Çocuk Dostu Kent oluşturma sürecinde de en önde olan kuruluştur. Çocuk haklarının sağlanması, kamusal alanda ve sosyal alanda çocukların önceliklerini düşünerek hareket eden, (UNICEF, 2017: 11) ülke genelinde ve yerelde çocuğun bilişsel, duygusal ve fiziksel açıdan aktif bir hayat yaşamalarına imkân tanıyan genel yapısıyla geleceğin kentlerini oluşturmada çalışmalara yön veren evrensel bir yapıdadır (UNICEF, 2016: 8). Dünya geneline yayılan bu çalışmalar yüzlerce farklı uygulamanın dünya genelinde uygulanmasını sağlamaktadır (Çöker, 2018: 159).

2.4.2. Çocuk Dostu Kent ve Yerel Yönetim İlişkisi

1996 Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı birçok ülke ve insan için farkındalık oluşturmaktadır. Yerel yönetimler bu konferansta kentlerin herkes adına yaşanabilir yerler olması adına, alınan kararlar doğrultusunda çalışmalar başlatmışlardır. Yapılan çalışmalar belediyeler öncülüğünde, yerel yönetimlerin hassasiyet göstererek çalışmalar yürütmesi UNICEF tarafından da çocuk dostu uygulamalardan sayılmaktadır (Ayataç, 2015: 25). Bu çalışmaya çocuklar adına yön verecek asıl kilit kavram ise UNICEF’in tabiri ile önce çocuklar ilkesi olmuştur. Çocuk dostu olma yolunda çalışmalar başlatan yerel yönetimlerin ise yapması ve dikkat etmesi gerekenleri sıralayacak olursak:

 Sokak yapısının oluşturulmasında çocuğun kısıtlanmaması adına tasarımdan günlük hayatta çocuğun aktif olarak kullanabilmesi için uygun genişlikte, güven veren bir yapıda ve ihtiyaç analizi dâhilinde hareket etmek (Sanson, ve diğ., 2012).

 Çocuk hakları birimi kurmak ve haklar noktasında eksiklikleri, yapılacakları belirlemek, (Kirazoğlu, 2012: 60).

 Yaşanabilir bir çevrede kendini rahat hissedebileceği, ayrımcılığa maruz kalmadan hareket edebileceği alanlar oluşturmak, (Kirazoğlu, 2012: 60).

 Çevre şartlarını engelli çocuklar adına uygun koşullara getirmek çocuk dostu bir kent oluşturmada yerel yönetimlerin başlıca yapmaları gereken konuların arasında yer almaktadır (Kirazoğlu, 2012: 60).

Yapılacak diğer önemli hususları Özservet şu şekilde ifade etmektedir (Özservet, 2015: 40).

 Çocuk hakları ve çocuğa uygun kent oluşturmak adına ileriye dönük stratejiler belirlemek,

 Sivil toplum kuruluşlarını çocuk adına yararlı çalışmalara yönlendirmek ve bu kuruluşlardan gelen önerileri değerlendirmek,

 Çocuk komiserliği veyahut ombudsmanlık oluşturmak,

 Yetişkinlere ve bölgede yaşayan herkese çocuk hakları konusunda eğitim, bilgilendirme çalışmaları yürütmek,

 Belirli dönemler halinde çocukların genel durumu görmek ve yapılacak çalışmalara ışık tutmak adına raporlar oluşturmak,

 Çocuk için yapılacak tüm uygulamalara uygun mali raporlar hazırlamak ve kaynak bulmak,

 Bölge genelinde siyasi, sosyal ve kültürel alanda yapılacak düzenlemelerin çocuğa etkisini araştırmak ve gerekli tedbirleri almak,

 Çocukla ilgili bir mekanizma, komisyon vb yapılar oluşturarak genel ilerlemeyi görmek,

 Yasalar ve yönetmeliklerde çocuk haklarının yansıtılmasını sağlamak ve bu yönde çalışmak,

 Çocukları ilgilendiren yasal düzenlemelerde çocukların istek ve görüşlerini almak