• Sonuç bulunamadı

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla

1.8. Çocuk Hakları İle İlgili Yasal Düzenlemeler

1.8.11. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla

Avrupa Konseyi çocuklara verdiği önemin yanında kadınlara yönelik çalışmalar da yürütmektedir. Sözleşme 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından imzaya açılmıştır.“Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme” uluslararası hukukta kadınlara yönelik yapılan ve ileride olması öngörülen şiddete yönelik tedbirlerle ilgili alınmış kararları kapsayan ilk sözleşme niteliğini taşımaktadır. Bağımsız bir inceleme ve denetim mekanizması öngören bu sözleşme kararların İstanbul da alınması nedeniyle İstanbul Sözleşmesi olarak da ifade edilmektedir. Kadına uygulanan şiddetin insan hakları ihlalleri içine girmesi de sözleşme kapsamında yer almıştır. İstanbul da 13 ülkenin imzasıyla kabul edilen bu sözleşme 75. madde 2. fıkrası hükmü gereği on devletin sözleşmeyi onaylaması sonucu yürürlüğe girecektir maddesi bulunmaktadır (Moroğlu, 2012: 366).

Türkiye’nin, tüm maddelerini kabul edip imzaladığı sözleşmenin Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun için ana metin olarak kabul edilmiştir. Şiddet kavramı sözleşme içinde sadece fiziksel şiddet olarak tanımlanmamış ve geniş çaplı olarak düşünülmüştür. Çocuklar için sözleşme maddeleri arasında en yararlı olanı yaşadığı ailede şiddete tanık olma durumunda

kalması da çocuğun mağdur olarak görülmesii çocuk üzerinde ki önemi bir kez daha ortaya koymuştur (Şahin ve Gültekin, 2014: 11).

Sözleşme amacına baktığımızda hem kadına yönelik şiddetin hem de ev ortamında şiddet durumunun ortadan kaldırılarak şiddetsiz bir Avrupa oluşturmak hedefi taşımaktadır. Erkek ve kadının arasındaki yaşantısal ve hukuksal eşitliğin sağlanması şiddetin azaltılması noktasında etkisinin olduğu belirtilmektedir. Kadına, her türlü ayrımcılık oluşturacak durumları da yasaklayan sözleşme, 18 yaş altındaki kız çocuklarını da kadın olarak kabul etmektedir. Bu sebepledir ki çocuğun yaşantısı süresince uğrayabileceği herhangi bir şiddetin sözleşme maddeleri gereği kadına uygulanmış olarak değerlendirip cezalandırması yapılacaktır (Bakırcı, 2015: 134).

İKİNCİ BÖLÜM

ÇOCUK DOSTU KENT: ULUSLARARASI VE ULUSAL GİRİŞİMLER 2.1. Kent Kavramı

İnsan geçmişten günümüze toplumsal farklılıklar ve değişimler sebebiyle bir arada yaşama ihtiyacı hissetmiştir. Bu durum ailelerin kendi aralarında beraber yaşaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Zamanla karşılanması gereken ihtiyaçlar aile içi ilişkiler ile giderilemeyecek noktaya geldiğinde, daha karmaşık toplumsal ilişkilerin ortaya çıkması zorunlu olmuştur. İhtiyaçların, sıkıntıların, problemlerin halledilemeyen güçlüklerin çaresini diğer insanlar aracılığıyla gideren insan, kendini karmaşık bir yapının içinde bulmuştur. Bu karmaşık yapının en başında ve en önemlisi olarak karşımıza kent kavramını çıkarmaktadır (Kaya vd., 2007: 9).

Kent yaşayan insanların özelliklerini barındıran, geçmişten günümüze olan değişimiyle, gelişimiyle ve yapısındaki sürekli değişikliklerle yenilenen bir yapıya sahiptir. Kentler dünya genelinde, ülkelerin yaşanılan şartlara uyum sağlamaya çalışmasıyla kentlerin gelişimini de kaçınılmaz kılmıştır. Gelişimin devam etmesi, ekonomik büyümenin ve hizmet sektörünün yoğunluğunun kentlerde artması insanların kentlerde yaşama isteğinin artmasına neden olmaktadır.

Kent kavramı toplumdan topluma, zamandan zamana farklı tanımlamalar yapılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Her toplumun yapısal farklılığından dolayı farklı tanımlar ortaya çıkmıştır. Genel olarak kent kavramı, toplumsal yapı, kent nüfus sayısı, yaşantısal ve yönetsel olarak küçük yaşam alanlarından farklı bir yere sahip olmuştur. Büyüklük olarak istenilen şartları taşıyan, tarımsal faaliyetlerin dışına çıkmış, daha çok sanayi ve hizmet alanında yoğunlaşan, her anlamda farklılıkların yaşandığı alanlardır (Kaypak ve Uçar, 2018: 18). Şehir kelimesi ile eş olarak kullanılan kent, içinde yaşayan insanlara kentli ifadesi kullanılırken gelişimin göstergesi tabiri olarak da kentleşme kavramı kullanılmaktadır (Keleş, 2015: 35).

Kent kavramı Türk tarihine bakıldığında şehir kelimesi ile eşdeğer olarak kullanılmıştır. Bu kullanım şehirlere kent kelimesinin eklenmesi ve verilmesiyle kendini göstermiştir. Yarkend, Taşkend, Semizkend gibi kent isimleri çok eski zamanlarda bile bu kavramın kullanıldığının bir göstergesidir (Ergun, 2016: 3).

Farsça’dan dilimize geçen bu kavram, İngilizce’de city(urban), İspanyolca’da ciudad, Alman dilinde ise stad, şeklinde kullanılmaktadır. Her dilde farklı kullanımları olan kent kavramı, birçok bilim dalındaki bilim insanları tarafından da farklı tanımlamalar yapılarak lullanılmaktadır (Kaya vd., 2007: 10).

Kent tabirinin kullanılması ve yerleşim birimine kent ifadesinin kullanılabilmesi için birçok sahip olması gereken özellik bulunmaktadır (Erkan, 2002: 11). Bunlardan bazılarına baktığımızda:

1. Tarım ve sanayi karşılaştırılmasında sanayi faaliyetlerinin daha fazla olması ve bunun sonucunda hizmet sektörünün belirgin bir şekilde görülebilmesi.

2. Kent yapısının üstyapı ve altyapı hizmetlerinin etkin ve etkili olarak sürdürülmesi.

3. Nüfus sayısında ve yoğunluğunda belirgin farklılık.

4. Köylerde, kasabalarda ve küçük yerleşim birimlerindeki geniş aile yapısının çekirdek aile yapısı haline gelmiş olması.

5. Farklı alanlarda uzmanlaşma olması ve bu uzmanlık alanlarında insanlar birbirlerine hizmet etmeleri.

6. Bölgesel değerlerden ziyade bütün dünyayı ilgilendiren uluslararası değer ve kavramların önem kazanmış olması.

7. Eğitim seviyesinin çok üst seviyelere çıkması ve önemsenmesi.

8. Aile bağı aracılığıyla değil, alınan eğitim sonucunda statü kazanılması gibi özellikler kent kavramının ait olduğu özellikler arasındadır.

Kent kavramının farklı alanlarda birçok tanımlaması yapılmıştır. Yapılan bu tanımların içinde özellikle vurgulanması gereken unsur çocuk kavramıdır. Çocuk toplumda sayısı oldukça fazla olan bir grubun temsilcisidir. Her doğan insan çocukluk dönemini geçirir ve yaşayacağı kentte kendisine yer edinir. Kent yapısı ve planlamaları inşa edilirken göz önüne alınmayan en önemli kesim ise çocuklar olmaktadır (Birol, 2009: 1).

İnsan, her bulunduğu ortamdan etkilenen ve etrafındakilere etki eden bir canlıdır. Küçük yaşlardan itibaren her türlü toplumsal olayla iç içe kalan çocuk ise bu etkilenmenin en başında gelenlerindendir. Konut yaşamı dışında çocuğun vakit

geçirdiği alanlar ise yaşam ile iç içe olan alanlardır ve kentin parçasıdır. Çocuk oyun oynamak için sokağa çıkar, oyun alanlarında oyunlar oynar, okula eğitimi için gider, konut yakın çevresi ile etkileşim halinde bulunur. Bu durum çocuğun küçük yaşlardan itibaren kentleşmeye başladığını göstermektedir (Çakır, 1997).

Kentleşme sürecinde olan toplumlar içinde çocuğun küçük yaşlardan itibaren yaşanılan değişikliklere ve sosyal dokuya uyum sağlaması önemli bir konudur. Bu süreçte çocuğun kendini kentte güvenli ve özgür hissedebilmesi her yaş döneminde yaşadığı çevreye katkı sağlamasına olanak tanıyacaktır. Katılımda oluşacak isteklilik sayesinde çocuklar, yetişkinlerin geçmişten günümüze yaşadıkları çocuklukla, günümüz çocukluğu arasındaki farkı kabullenerek öğrenme fırsatı bulacaklardır. Bu gelişime destek olan yöneticiler, siyasiler ve ebeveynler çocuk dostu bir yaşantının kent genelinde uygulanması ve katkı sağlama sorumluluğunu üstlenmeleri toplumun her kesiminin yararına olmaktadır (Turğut ve Şentürk, 2015: 56).