• Sonuç bulunamadı

Tarihsel Süreç Içerisinde Oyunla Ilgili Görüşler

1.5. Oyun Kavramı ve Çocuk Gelişimine Katkısı

1.5.2. Tarihsel Süreç Içerisinde Oyunla Ilgili Görüşler

Ülkemizde yeşil alanlar ve bu alanlardaki çocuğa özel oyun alanı bölümleri incelendiğinde, Avrupa ülkelerine kıyasla bu konuda çok geride olunduğu görülmektedir. Geçmişe dönüp tarihin derinliklerine baktığımızda, oyun ile ilgili çok önemli bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Platon, çocukta fiziki yapı ve zihni yapının beraber gelişeceği, oyunun çocuğu dış dünyaya hazırlarken sağlıklı büyüyebileceğini belirtmektedir. Bu süreçte çocuğun oyun ile bağının kesilmemesinin önemini vurgular. Geçmiş dönemde verilen önemin günümüzde tam anlamıyla verilip verilemediği de ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır (Platon, t.y’den aktaran, Türkan, 2009: 10).

Gazali, oyunun eğitimde çocuğu istenilen hedefe ulaştırmada etkisinin olduğunu söylemektedir (Gazali, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Çocuğun kapasitesinin ve yeteneklerinin gelişmesine, zihninin sürekli canlı kalmasına ve ruh halini yenilemenin en önemli yollarından birisi olduğunu ifade etmektedir. Comenius, öğrenmede oyunun kullanımı hem çocuğu özgür bırakacak, çevresiyle sosyal dokuda bağ kuracak, durağanlıktan kurtulacak bu sayede çevresini tanıyacak

tanımlayacak, yaşıtlarıyla kaynaşacak ve kurulu düzende kendisine yer edeceğini belirtir (Comenius, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Rousseau, insan doğuştan saf, temiz ve iyi bir canlı olarak dünyaya gelir görüşünü savunur. Yaşanılan tecrübeler ve kurumlar insanı bu iyi durumdan uzaklaştırır ve kötülüğe sevk eder (Rousseau, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Çocuğu da bu yönlendirmede özgür bırakmanın çocuğa en yararlı tecrübe olacağını fakat aynı zamanda çocuğa devlet aracılığıyla, ahlaki değerlerin verilmesinin de doğru olacağını savunur. Pestalozzi, oyunun çocuğun yaşantısındaki yerinin toplumun ulaşmak istediği hedefler ile eş güdümlü olması gerektiğini, eğer bu amaçlara ulaşmak için yönlendirmelerin yapılması gerekiyorsa doğal olana bırakılmamamsı gerektiğini belirtir (Pestalozzi, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Froebel, oyunun çocuğun kendi dünyasını gerçekçi bir şekilde samimi bir yolla anlatılması olduğunu belirtir. Çocuk oyun yaşantısında vakit geçirirken öğrenir ve öğrenirken de eğlendiğini hisseder, hissettirir, düşüncesini yansıtır. Froebel, çocuğun oyunda tüm yönleriyle geliştiğini ve bu gelişimde iç dünyasının yansımasını oyunlarına ve çevresindekilere gösterdiğini ifade etmektedir (Froebel, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Montessori'ye göre, oyun gerçekçi ve somut olmalıdır. Bu gerçekliğe ailelerin dâhil edilmesinin çocuğun öğrenmesine etkisinin büyük olacağını ifade eder. Ödülün ve cezanın çocuğun karşısına çıkmasının gerekli olmadığını, bu durumu iç denetim yoluyla çocuğun giderebileceğini söyler (Montessori, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Eğitim materyalleri çocuk için önemlidir.Bu materyalleri kullanırken arkadaşlık kurar ve kararlar alır.Son olarak ise John Dewey, kalıcı öğrenmenin en kolay yolunun tecrübelerle yani yaparak yaşayarak olacağını, çocuklara bu öğrenmenin gerçekleşmesi için oyun ortamlarının ve imkanlarının artırılması gerektiğinin önemli olduğunu söylemektedir (Dewey, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007).

Çocukların doğumdan örgün okul eğitim zamanına kadarki sürede oyun ile geçirdikleri vakit, okul yaşı geldiğinden itibaren bir azalma göstermektedir. Bu azalmanın nedeni çocuğun oyuna ayıracağı zamanın artık daha farklı alanlara kayması ve oyunların farklılaşmasıdır. Çocukluk döneminin ilk zamanları iç mekân oyunlarını oynarken, yaşı büyüdükçe dış mekân oyunlarına yönelmektedir. Çocuk

için elzem olan oyun yetişkinler tarafından öneminin görülmesi ve bu ihtiyacın giderilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Çocukların kendilerine sağlanan bu olanakları kullanma istekleri de birbirlerinden farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar yaş, cinsiyet, ilgi, yetenek, kültür ve benzeri durumlara göre değişmektedir. En önemlisi ise çocuğun oynayacağı alanın çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir (Duman ve Koçak, 2013: 2).

Dış mekân yapısı, çocuğun bulunduğu ortamdan memnun olup olmama durumunu belirleyeceğinden çevre ve doğa ile ilgili düşünceleri doğrudan etkileyecektir. Çocuk severek yaptığı faaliyetlerden olumlu değerler elde eder. Bu durumda çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için önemlidir. Deneyimler yaşantıları etkileyebileceği gibi yaşantılar da yeni deneyimler oluşturacaktır (Dicle, 2011). Buna ek olarak dış mekânlarda çocuğun temiz havadan yararlanma, enerjisini doğru şekilde harcama, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına ve doğal olarak boşaltım sisteminin de etkileyeceği bir gerçektir (Erdem, 2003). Büyük ve kalabalık kentlerde dışarıda oynamayı isteyen fakat oyun alanlarının yeterli olmaması veya ulaşım zorluğu, çocuğa yeni oyun alanlarının da oluşturulabileceği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Bu düşünce bitkiler, canlılar, toprak, cansız maddeler, su ve doğa unsurlarının çocuk için bir oyun aracına dönüşebileceğini göstermiştir (Turgut ve Yılmaz, 2010: 1621).

Çocuğun oyun alanlarında yabancılaşmaması, kendini farklı bir ortamda mesafeli durmaması gerekmektedir. Bu yüzden dış mekân oyun tasarımında çocukların gözüne hitap edecek renk tasarımlarına ihtiyaç vardır. Bulunduğu ortama daha kolay adapte olması, yapacağı işte dikkatinin kolay dağılmaması için renk görseli geniş yelpazede tutulmalıdır. Tasarımcı çocukluk döneminin özelliklerini bilirse yaptığı işten alacağı verim daha çok ve daha kolay olacaktır (Özdemir, 2005). Renklerin anlamları günümüze kadar tartışılmış ve kişilik ile bağlantılı olduğu varsayımı üzerinde durulmuştur. Bazı renkler korku ve endişe verirken, bazı renkler ise insanı rahatlatabilmektedir. Fakat bu durum kişinin içinde bulunduğu ruh hali ve olaylara da göre değişebilmektedir. İç mekân renklendirmesinin her bireye göre yapılması mümkün değildir. O yüzden çocukluk dönemi özellikleri dikkate alınarak

ve mekânın kullanımında daha işlevsel yapı oluşturacak renklerin tercih edilmesi uygun olmaktadır (Ghaneeı, 2015: 14).

Günümüzde nüfus sayısının artması, plansız yerleşim ve şehir merkezlerinde çocuk oyun alanlarının kısıtlı olması çocukların oyun ihtiyaçlarını karşılamada olumsuzluklar oluşturmaktadır (Dinç, 1993). Şehrin çocuğa sunacağı imkânlar çocuğun deşarj olmasına, zararlı alışkanlardan uzaklaşmasına, bilişsel yapısının gelişimine ve yaşamdan haz almasına neden olacaktır (Bektaş, 2004). Çocuk üzerine yapılan araştırmalar ve çocuk uzmanları çocuğun dış dünyadan uzak yaşamasının çocuklarda eksiklikler meydana getirdiğini ortaya koymuştur. Bundan dolayı çocuklar için varlığını sürdüren kuruluşlardan olan Çocukları Şiddetten Koruma Ulusal Birliği ülke yönetimlerine, yerel yönetimlere çocukların yaşamlarında daha sorunsuz ve sağlıklı gelişimi için oyun oynanabilecek etkili oyun alanlarının tasarlanmasını önermektedir (Aksoy, 2013).

Çocuk oyun alanları, kullanım yönüyle farklılıklar da göstermektedir. İçinde bulunulan yaş, oyun alanının biçimi, görsel anlamda yeterli olması, çocuğun ilgisine karşılık vermesi, doğal ortamlardan faydalanılıp doğa içinde bulunması ve konumu önemli etkenlerdir. Konum olarak çocuğun ilk başta ulaşımda sıkıntı yaşamaması gerekmektedir. Çevresinde güvenilir alanların bulunması, hem araç hem de yürüyerek ulaşmada sıkıntı yaşamaması, kısacası; kendini evindeki gibi rahat hissedebilmesidir. Evde her çocuk farklı şekillerde kendini rahat hissettiği gibi bu dış mekânlar için de geçerlidir. Oyun alanındaki bu rahatlık ise farklı beklentilere karşılık verebilmesi sayesinde olmaktadır. Bu beklentiler doğru bir tasarlamanın ve çocuğu düşünerek hareket etmenin sonucunda karşılanabilecektir (Bulut ve Kılıçaslan 2010).

Çocuklar ilgisini çeken her şeye karşı isteklidir. Bu yüzden çocuğun oyun alanlarına gitmesi isteniyorsa, bu alanları ilgi çekici hale getirmek gerekmektedir. Standart ve kalıplaşmış oyun alanlarından ziyade, renkleri, yapıları, görünümleri ve kullanım amaçları değişkenlik göstermelidir. Farklı oyun alanlarına giden çocuğun merak duygusunun tekrar alevlenmesi ve istekli hale gelmesi çocuğun yarına olacaktır (Gür ve Zorlu, 2002). Çocuk oyun alanlarını benimsedikten sonra kendisini yeni bir şeyler oluşturma güdüsü içinde bulur. Bu güdünün gerçekleşmesi için de

gerekli materyal ve kullanışlı esnek bölümler gereklidir. Güdüsünün peşinden giden çocuğun doğal olarak keşfetme duygusu da gelişmiş olacaktır (Deretarla, 2012).

Dünya Çocuk Yılı dolayısıyla 1977 yılında çocukların geleceğe daha güvenilir ve huzurlu ulaşmaları için açıklanan Çocuk Oyun Hakları Malta Deklarasyonu, oyunun çocuklarda hayati bir önem taşıdığı, bu önemin insanın yaşamsal faaliyetlerinin devamını sağlayan beslenme kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Sağlıklı yaşama, güvenilir ortamda barınma, eğitim öğretimin diğer gereklilikler ve ihtiyaçlar olduğu belirtilmektedir (Şişman ve Özyavuz, 2010: 3). Günümüz anlayışı da bize göstermiştir ki bu ihtiyaçlar bir haktır ve bu hakkın doğal sonucu olarak “Çocuk Dostu Kentler” kavramı ortaya çıkmıştır. Çocukların oyun alanlarında kendilerini güvende hissetmelerinin çok üstünde olan bu yaklaşım birçok eksikliğe rağmen çocuğu tüm kentte güvenli olarak yaşayabilmelerinin önünü açma hedefi taşımaktadır (Tandoğan, 2014).

Mevlana'nın “Oyun aslında akıldadır; ancak çocuk oyunla akıllanır” sözü oyunun çocuğun kişilik gelişimindeki önemini belirtmektedir. Bu noktada oyuna sadece boş vakit geçirme ve eğlence aracı olarak görmenin yeterli olmadığı bir gerçektir. Oyun ile aynı zamanda çocuğun bulunduğu dünyadan kendi dünyasına inerek yaşadığı sorunları gidermek de oyunun başka bir boyutunu oluşturmaktadır (Turgut ve Yılmaz, 2010: 1619).

Çocuk oyun için yaşadığı bölgede ve çevrede yer arayışı içindedir. Fakat çocuklar her zaman kendilerinin istedikleri gibi oyun alanları bulamazlar ve buldukları alanları kendilerine oyun haline getiririler. (Yılmaz ve Bulut, 2007). Dış mekânların çocukların yaşantılarına uygun olmadığında ise çocuklar kendilerini dış dünyadan soyutlayıp günümüz problemlerinin başında gelen akıllı cihazlarla vakit geçirmekte ve sosyalleşmeden uzaklaşmaktadır. Çocuklara dış mekân alanları sunulduğunda da tasarım açısından birçok problem karşımıza çıkmaktadır (Koçan, 2012: 316). Ülkemizde çocuklara ayrılan oyun alanları genellikle bahçe kavramıyla ifade edilmektedir. Bu alanlar ise kent yönetimin kararlarıyla şartlara göre değişebilmektedir (Uluğ, 2007: 11). Diğer yandan Türkiye’de ise imar ile ilgili yönetmelik ve yasalara baktığımızda farklı yaş gruplarında bulunan çocuklara farklı ölçüler ve oyun alanları tanımlanmadığı görülmektedir. Kişi başı alan

hesaplanmasında parklar, oyun alanları ve yeşil alan birlikte değerlendirilmiştir. Bu üç sınıflandırma için de kişi başı 10 m2 ölçüsü alınmıştır. Yapılan bu sınıflandırmada hangi bölümün ne kadar pay alacağı da netlik kazanmamıştır (Uz ve Çabuk, 2005).

Oyun alanlarının geçmişi çok öncelere dayanmaktadır. İlk oyun alanı örneğini Henry Bernard 1848’de çocuğun fiziksel zihinsel ve duyusal yapısı dikkate alarak oluşturmuştur. Çocuk oyun alanları önceleri çocukların gelişimlerini tam anlamıyla yapabilmeleri amacıyla, ilerleyen zamanlarda ise çocukları korumak ve çocuğa uygun bir yaşantı sunmak için yapılmıştır. 19. yüzyıl ortalarından başlayarak çocukların oyun alanları kamusal alanlarda ve kamu aracılığıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. 1. ve 2. dünya savaşlarının dünya üzerinde oluşturduğu tahribattan etkilenen en önemli kısım çocuklar olmuş ve savaş sonrasında çocuklara özel alanların arttığı görülmektedir (Kuşuluoğlu, 2013).