• Sonuç bulunamadı

Türkiye-İran ilişkileri (1923-1960)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye-İran ilişkileri (1923-1960)"

Copied!
423
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

TÜRKİYE – İRAN İLİŞKİLERİ

( 1923 – 1960 )

POLAT KARA

DOKTORA TEZİ

Danışman

PROF. DR. MUHİTTİN TUŞ

(2)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Bilimsel Etik sayfası………...…...vii

Tez Kabul Formu...viii

Önsöz... ix Özet... xi Summary…... …xiii Kısaltmalar ve Simgeler...xv GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ VE CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA İLİŞKİLER I-) DÜNYA SAVAŞI SONRASI DURUM ...11

II-) MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ ...21

III-) DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN KURULMASI VE TEMASLAR...28

IV-) CUMHURİYET’İN İLANINDAN SONRA ...38

V-) RIZA HAN’IN YÜKSELİŞİ ...43

VI-) İRAN’DA CUMHURİYET İLANI KONUSU ...53

VII-) ŞEYH SAİT İSYANI VE SONRASI ...68

VIII-) 1926 TÜRKİYE-İRAN MUHADENET VE EMNİYET MUAHEDESİ…………...74

(3)

İKİNCİ BÖLÜM

SINIR SORUNLARI VE ÇÖZÜMÜ

I-) TÜRK-İRAN SINIRINDA OLAYLARIN BAŞLAMASI VE 1928

PROTOKOLÜ ...86

II-) III. AĞRI İSYANI ...98

III-) 1932 SINIR ANTLAŞMASI ...122

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM RIZA ŞAH PEHLEVİ VE ATATÜRK I-) RIZA ŞAH PEHLEVİ’NİN TÜRKİYE ZİYARETİ...138

A-) Özsoy Operası…...160

B-) Ziyaretin Basındaki Yankıları...165

C-) Gezinin Etkileri ...175

II-) RIZA ŞAH’IN İRAN’DA YAPTIĞI REFORMLAR VE ATATÜRK...184

III-) 1934 YILI ANTLAŞMALARI ...198

IV-) SAADABAD PAKTI…... ……204

A-) Saadabad Paktı’nın Yankıları ...210

B-) Paktın Uygulanması ...216

C-) Paktın Değerlendirilmesi ...….221

V-) ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ ...227

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ VE SONRASI I-) II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE VE İRAN ...231

II-) II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI ...257

III-) DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ...273

(4)

BEŞİNCİ BÖLÜM BAĞDAT PAKTI VE CENTO

I-) BAĞDAT PAKTI...281

A-) Bağdat Paktı’nın Kuruluşu ...281

B-) Bağdat Paktı’nın Sonuçları ...296

C-) Bağdat Paktı Gelişmeleri ...202

II-) 1959 ANTLAŞMALARI ...309 III-) CENTO ...313 SONUÇ ...317 KAYNAKÇA ...……323 EKLER ...348 Belgeler………349 Haritalar...394 Resimler...397 ÖZGEÇMİŞ...406

(5)

EKLER

BELGELER:

EK–1_ Dışişleri Bakanlığı’nın 22 Şubat 2007 Tarihli Cevabî Yazısı...349

EK – 2 _Ağrı havalisine ait 30 Ocak 1929 tarihli asayiş raporu ve buna ilişkin Dâhiliye Vekili’nin Başvekâlet’e 31 Ocak 1929 tarihi arz tezkeresi ... ……350

EK – 3 _Emniyet Umum Müdürlüğü’nün 6 Temmuz 1930 tarihli neşriyatın hülasasına ilişkin 7 Temmuz 1930 tarihli raporu ve Dâhiliye Vekili’nin

Başvekâlet’e aynı tarihli arz tezkeresi...352

EK – 4 _Emniyet Umum Müdürlüğü’nün 9 Temmuz 1930 tarihli neşriyatın hülasasına ilişkin 10 Temmuz 1930 tarihli raporu ve Dâhiliye Vekili’nin

Başvekâlet’e aynı tarihli arz tezkeresi...354

EK – 5 _Emniyet Umum Müdürlüğü’nün 25 Temmuz 1930 tarihli neşriyatın hülasasına ilişkin 26 Temmuz tarihli raporu ve Dâhiliye Vekili’nin Başvekâlet’e 26 Temmuz 1930 tarihli arz tezkeresi...358

EK – 6 _Emniyet Umum Müdürlüğü’nün 26 ve 27 Temmuz 1930 tarihli neşriyatın hülasasına ilişkin 27 Temmuz 1930 tarihli raporu ve Dâhiliye Vekili’nin

Başvekâlet’e 27 Temmuz 1930 tarihli arz tezkeresi...360

EK – 7 _Tahran Büyükelçiliğine Hüsrev Bey’in tayinine ilişkin 17 Ağustos 1930 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi...362

(6)

EK – 8 _Moskova Büyükelçiliğinin Moskova’daki İran Sefaretinin basına verdiği tebliğle ilgili 23 Ağustos 1930 tarihli şifresi ile Hariciye Vekili’nin Başvekâlet’e arz tezkeresi...363

EK – 9 _Akgöl bölgesinde şakiler ile İran güvenlik güçleri arasında yaşanan müsademeye ilişkin Bayazıt Vilayeti’nin 26 Mayıs 1931 tarihi şifresi sureti ile Umum Jandarma Kumandanlığı arz tezkeresi...365

EK – 10 _Tevfik Rüştü Bey’in İran’la Hudut İtilafnamesi’nin imzalandığına dair 24 Ocak 1932 tarihli telgrafı ve buna ilişkin arz tezkeresi...367

EK – 11 _İran tebaasından 150 kişinin vatandaşlığa kabulüne dair 17 Mayıs 1932 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi...369

EK – 12_Furuqi Han’ın Ankara’ya yapacağı ziyaret ile ilgili Hariciye Vekili’nin Başvekâlet’e 6 Haziran 1932 tarihli yazısı...370

EK – 13 _Resmî izin almadan İran vatandaşlığına geçen şahsın Türk

vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin 13 Temmuz 1932 tarihi İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi...371

EK – 14 _Hudut İtilafnamesi gereğince teşkil olunan Muhtelit Tahdidi Hudut Komisyonunun teşkiline dair 2 Ağustos 1932 tarihli İcra Vekilleri Heyeti

Kararnamesi...372

EK – 15 _Tahran Büyükelçisi Hüsrev Bey’in Rıza Şah ile görüşmesine ilişkin 8 Ağustos 1932 tarihli raporu buna ilişkin arz tezkeresi...373

EK – 16 _İran ile suçluları iadesi konusunda düzenleme yapılıncaya kadar geçerli olması için Hariciye Vekâleti’nce hazırlanan modus vivendi projesinin tasdikine dair 2 Kasım 1932 İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi...377

(7)

EK – 17 _1926 Muhadenet ve Emniyet Muahedesi’nin yenilenmesi hakkındaki 2 Kasım 1932 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi...378

EK – 18 _Türkiye seyahati ve imzalanan antlaşmalar dair Furuqi Han’ın İran Meclisinde yaptığı konuşmaya ilişkin Hariciye Vekâleti’nin Başvekâlet’e arz tezkeresi ve konuşma metni...379

EK – 19 _İran sefaret binasını caddeye bağlayan yolun kaldırımlanmasının Rıza Şah gelmeden bitirilmesine dair Hariciye Vekâleti’nin Başvekâlet’e arzı...382

EK – 20 _Tahran Büyükelçisi Hüsrev Bey’in Rıza Şah’ı resmen davet vesilesiyle yaptığı ziyarete ve görüşmesine dair raporu...383

EK – 21 _Birinci Umumî Müfettiş Hilmi Bey’in Rıza Şah’ın ziyareti nedeniyle emniyet tedbirleri almak üzere bölgeye gönderilmesi...386

EK – 22_Türkiye, Afganistan, Irak ve İran Arasında Saldırmazlık

Antlaşması...387

EK – 23_ Türkiye İle Irak Arasında Karşılıklı İşbirliği Antlaşması...391

HARİTALAR:

EK – 24_İran Siyasî Haritası...394

EK – 25_İran’da Yaşayan Etnik Grupların Dağılımı...395

EK – 26_ Ağrı İsyanlarının Yaşandığı ve İran ile Türkiye Arasında Sınır Anlaşmazlıklarına Konu Olan Bölge...396

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

23.09.2010

(9)
(10)

ÖNSÖZ

1923–1960 yılların arasında Türkiye - İran arasındaki ilişkileri ve bu çerçevede cereyan eden olayları ele aldığımız bu çalışmada söz konusu ikili ilişkileri dönemin uluslararası ilişkiler sistemi, modernleşme süreci ve ulusal güvenlik kaygıları bağlamında araştırmamıza konu edindik.

Belirtilen zaman dilimi iki ülke açısından ayrı ayrı siyasal, sosyal, idarî ve kültürel dönüşümlerin yaşandığı, Orta Doğu’nun yeniden yapılandırılan zemininde var olma ve ayakta kalma mücadelesinin verildiği ve dönemin süper güçleri olan İngiltere ve Sovyetler Birliği ile nazik ve kırılgan bir ilişkiler sisteminin yürütülmeye çalışıldığı devreyi ifade etmektedir. Dolayısıyla gerek İran gerekse Türkiye açısından son derece önem arz eden bu dönemde bir taraftan tarihî süreç içerisinde cereyan eden çeşitli ihtilaflar ortadan kaldırılmaya çalışılırken, diğer taraftan da I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Osmanlı Devleti, gerekse savaş sırasında tarafsızlığını ilan etmesine rağmen savaşın tüm olumsuz etkilerini topraklarında hisseden İran’ın yeniden yapılanma süreci içine girmesi bu iki devleti birbirine yaklaştırmıştır. Her iki ülkenin de benzer iç ve dış dinamiklerin doğurduğu problemlerle yüz yüze kalmaları şüphesiz bu yakınlaşmada büyük rol oynamıştır.

Geçmişten tevarüs edilen meselelerin yarattığı karşılıklı güvensizlik ve önyargı Türkiye - İran ilişkilerini incelediğimiz dönemin ilk on yılına damgasını vurarak istenilen noktaya gelmesini engellemişse de, aynı devirde karşılıklı atılan olumlu adımlarla özellikle 1933’ten sonra Atatürk ve Rıza Şah’ın çabalarıyla ilişkiler sağlam bir zemin oluşmuştur.

Sonrasında ise Atatürk’ün ölümü, Rıza Şah’ın tahtan uzaklaştırılması II. Dünya Savaşı ve İran’ın işgali gibi faktörler iki ülke arasındaki ilişkilerin eski sıcaklığını kaybetmesine yol açmıştır. Bu dönemde Türkiye-İran ilişkileri uluslar arası konjöktörün ve siyasi gelişmelerin vesayeti altına düşmekten kurtulamamıştır.

(11)

Bu çalışmada, çalışma konusunun belirlenmesinden itibaren beni yönlendiren, yurtdışında ülkemizi temsilen bir göreve gitmesine rağmen ilgi ve desteğini esirgemeyen ve nihayetinde bu çalışmanın ortaya çıkmasını sağlayan hocam Prof. Dr. Muhittin Tuş’a teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Ayrıca bu süreçte benden her türlü desteğini esirgemeyen aileme ve arkadaşlarıma ve burada adı geçmeyen ancak çalışmama bir şekilde katkı sunan çok sayıda kişi ve kuruma teşekkür ederim.

(12)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Polat KARA Numarası: 034102041001

Ana Bilim / Bilim Dalı

Tarih Anabilim Dalı/

Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı

Ö

ğr

enc

ini

n

Danışmanı Prof. Dr. Muhittin TUŞ

Tezin Adı Türkiye – İran İlişkileri (1923 – 1960)

ÖZET

Orta Doğu coğrafyasının önemli ve büyük devletlerinden olan Türkiye ve İran’ın binlerce yıllık geçmişe sahip siyasî ve kültürel ilişkileri vardır. Bu uzun ve zengin tarihi arka plan iki ülke arasında zaman zaman dostane zaman zaman gergin ilişkiler örüntüsünü oluştururken, kaçınılmaz olarak karşılıklı etkileşimi de beraberinde getirmiştir.

Geçmişte siyasî/ideolojik çatışma, jeostratejik rekabet, ekonomik hâkimiyet ve dinî ihtilaflar nedeniyle karşı karşıya gelen iki ülke; Türkiye’de cumhuriyetin kurulması İran’da Kaçar Hanedanlığına son verilmesiyle birbirine yakınlaşmaya başlamışlardır. Bu yakınlaşmada her iki ülkede söz konusu değişimleri gerçekleştiren ve ülkelerinde batılılaşma politikaları uygulayan milliyetçi karizmatik liderlerin büyük etkisi olmuştur. Bu sayede iki ülke arasında süregelen ihtilafların halli ve ilişkilerin sağlam hukukî zemine oturtulması mümkün olabilmiş, iki ülkenin ilişkilerini gölgeleyen kuşku ve önyargı bulutları dağıtılmıştır. Ortak güvenlik kaygılarını taşımaları ekonomik ve toplumsal gelişmeyi arzulamaları ve milliyetçi, modernist yaklaşımları iki ülkeyi yekdiğeriyle işbirliğine daha çok itmiştir.

(13)

Yine iki ülkeyi tehdit eden ayrılıkçı/Kürtçü akımlarla ortaklaşa mücadele zarureti de iki ülke ilişkilerini etkileyen bir diğer faktör olmuştur.

Yabancı aktörlerin de müdahil olduğu bu süreçte iki devlet birbirleriyle rekabet ve çatışma yerine uzlaşma ve işbirliği siyasetini takip ettikleri sürece kârlı çıkacaklarının farkında olarak ilişkilerini bu doğrultuda sürdürmeye gayret etmişlerdir. Ancak içsel ve dışsal bir dizi faktörün izin verdiği ölçüde bu politika sürdürülebilmiş ve bölgesel işbirliği çabalarında da ortak hareket ederek birlikte yer almışlardır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye-İran İlişkileri, Türkiye, İran, Atatürk, Rıza Şah Pehlevi, Kürt İsyanları, Ağrı İsyanı, Sadabad Paktı, Bağdat Paktı, CENTO

(14)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Polat KARA Numarası: 0341020401001

Ana Bilim / Bilim Dalı

Tarih Anabilim Dalı/

Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı

Ö

ğr

enc

ini

n

Danışmanı Prof. Dr. Muhittin TUŞ

Tezin İngilizce Adı The Relations of Turkey and Iran (1923 – 1960)

ABSTRACT

The relations of Turkey and Iran, which are important and strong states in the Middle-East, date back to thousands years ago. The relations which characterised sometimes with tension sometimes with friendship have caused an inevitable interaction between the two countries throughout history.

The two states, which confronted with each other due to the reasons such as political/ideological tension, geo-strategical rivalry, economic hegemony and religious contraversy in the past, have started to get closer to each other since the foundation of Turkish Republic in Turkey and since the owerthrown of the Kaçar dynasty in Iran. In improving the relations of the two states the nationalist charismatic leaders who have been the main actors in change and Westernisation policies, have played very important roles. Thus, the contraversies between the two countries have been solved and the relations have been placed a solid legal ground, ending the suspicion and prejudice characterised the relationships between the two states for a long time. The common security concerns, aspiration for economic and social development and nationalist modernist aprroaches have forced each country

(15)

to cooperate with the other one. Moreover, the necessity for common combat against seperatist Kurdish movement which thretaens both states is another factor which affect the two countries' relations.

In the process which foreign (outsider) actors have also involved, the two states recognised that if they develop peaceful agreement and cooperation instead of rivalry and conflict, it would be more in favour of them, and they shape their relations accordingly. They have sustained this policy as long as internal and external factors let to do so and they have taken place in regional cooperations, acting together.

Keywords: Turkish-Iran Relations, Turkey, Iran, Atatürk, Reza Shah Pehlevi, Kurd Rebellions, Ağrı Rebellion, Baghdat Pact (Treaty), CENTO

(16)

KISALTMALAR VE SİMGELER SAYFASI

a.g.e. : adı geçen eser

a.g.m. : adı geçen makale

bkz. : bakınız

BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

çev. : çeviren

der. : derleyen

gös. yer. : gösterilen yerde

haz. : hazırlayan s. : sayfa S. : sayı Ü. : Üniversitesi vd. : ve devamı vb. : ve bunun gibi yy. : yüzyıl

(17)

GİRİŞ

Firdevsî’nin Şehnamesi’nde anlatılan İran - Turan mücadeleleri ile başlayan Türk - İran ilişkilerinin binlerce yıllık geçmişi vardır. Bunun büyük bir kısmı efsanelerle örülmüş, yazılı olmayan tarihî devirlere aittir. Ayrıca, İran coğrafyasındaki Pers, Sasani vd. devletler veya toplumlarla Anadolu coğrafyasında yaşayan Hitit, Yunan, Makedon Roma ya da Bizans devlet/toplumları arasında da yakın ilişkiler hiçbir zaman kesilmemiştir. Türkler Anadolu’ya geldikten sonra da bu ilişkiler kesilmemiştir. Üstelik daha farklı bir nitelik de kazanmıştır: Daha önce iki farklı millete dayalı devletlerin ilişkileri şeklinde cereyan eden bu ilişkiler Anadolu’ya gelen Türklerle birlikte İran coğrafyasında devlet/toplum aynı millete dayalı iki farklı devlet çerçevesinde cereyan etmiştir. Aynı etnik temele dayanan fakat farklı hanedanlara dayalı bu devletlerin ilişkilerinde tabiî ki farklı unsurlar etkili olmuştur. Bunları tespit etmek, ilişkileri algılamada büyük kolaylık sağlayacaktır. Bu eksikliğin bir diğer boyutu da Anadolu’da, XX. yüzyılın başlarında yıkılan Osmanlı Devletinin yerine kurulan yeni devletin, taze Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında İran’da da, benzer olmasa da, bazı köklü değişiklikler meydana geliyor olmasına rağmen bu durumun dikkatlerden kaçarak araştırmalara konu olmamasıdır. Mustafa Kemal’in önderliğinde Anadolu’daki Türk toplumunun son 150 yıllık sosyokültürel gelişmesinin bir sonucu olarak değerlendirilebilecek olan gelişmeler, İran’da nasıl bir olgunlaşma vetiresi yaşamıştır? Bu süreçte iki devlet ya da toplum birbirlerinden nasıl etkilenmişlerdir? Gerek I. Dünya Savaşı sırasında ve gerekse Anadolu’da yapılan Kurtuluş Savaşı sırasında iki devletin politikaları nasıl bir süreç yaşamıştır? Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin öncelikleri neler olmuş buna karşılık İran’ın yeni sisteminin beklentileri neler olmuş? İki ülke arasında ilişkilerin gelişmesinde hangi diplomatik opsiyonların ne gibi etkileri ve hangi şahsiyetlerin ne gibi rolleri olmuştur? Gerek iki ülkenin öncülük ettikleri gerekse Türkiye’nin muharrik gücüyle tesis edilen bölgesel politikalar ne gibi sonuçlar doğurmuştur? Benzerleri hâlâ tesis edilmeye çalışılan bu bölgesel politikaların

(18)

hayat bulmasında ya da etkisiz kalmasında ne gibi siyasî, sosyal ya da kültürel etkiler rol oynamıştır? Bütün bunların, nasıl ki geçmişteki ilişkiler bu dönemi etkilediyse, tarihsel temelleri oldukça köklü iki toplum/devletin XX. yüzyılın ilk yarısında, 1923–1960 yılları arası dönemde geliştirdikleri ilişkileri de daha sonraki ilişkilerini etkileyecektir. Dolayısıyla, iki ülke arasındaki ilişkilerin niteliği, daha sonraki ilişkileri de belirleyecektir.

Esasında 1923–1960 arası dönemde gelişen ilişkiler hem önceki dönemlerdekinden oldukça farklı olmuş hem de bu zaman aralığı bugünkü ilişkilerin temelinin atıldığı dönem olmuştur. Çalışmamıza esas teşkil eden konuyu ele alırken de anılan dönemdeki ilişkilere uluslararası ilişkiler sistemi, modernleşme süreci ve ulusal güvenlik kaygıları bağlamında yaklaşmak amaçlanmıştır.

1923–1960 yılları arası dönem Türkiye için de İran için de I. Dünya Savaşı’nın ardından yeniden bir yapılanma dönemi olmuştur. Bu dönemde İran ve Türkiye için ortak bir özellik hemen hemen aynı problemlerle benzer dönemlerde karşılaşmaları olmuştur. Kuşkusuz İngiltere (sonra ABD) ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerde sağlanmak istenen denge siyasetinin de bunda rolü vardır. Türkiye ve İran’ın 1923–1960 arası dönemde birbirine yakınlaşma yönünde bir çizgi çizdiği de gözden kaçmamaktadır. Ayrıca iki ülkenin hem iç hem de dış siyasetine etki eden İngiltere ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler, Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerde de doğrudan etkili olmuştur. Öte yandan iki ülkenin de bölgede menfaatlerinin ortak yönleri ilişkilerde zımni bir rekabeti de beraberinde getirmiştir.

Bununla beraber, Türkiye ile İran arasında gelişen ilişkilerde Atatürk ve Rıza Şah döneminden itibaren Batı eğilimli modern ulus-devletlerin kurulmasının etkisi büyüktür. Bölgenin benzeyen iki ülkesi zaman zaman gerginlik yaşasa da ortak emel ve düşünceler nedeniyle, birbirini kırmamaya özen göstermiştir. Ayrıca Kürtçülük faaliyetleri nedeniyle bozulan ilişkilerin iyice gerilmemesi de bu sayede

(19)

olmuştur. İngiltere’nin ortak düşman olması da iki ülkenin dış konjonktürde birlikte hareket etmesini beraberinde getirmiştir.

Çalışmamızın, Millî Mücadele dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan ilişkilerin incelendiği birinci bölümde önce I. Dünya Savaşı sonrası durum detaylıca ele alınmıştır. Ardından da Türkiye’nin Millî Mücadele Dönemine girdiği yıllardaki ilişkiler, daha doğrusu bu dönemde Atatürk’ün kurmaya çalıştığı dostluk temelli ilişkiler ele alınmıştır. Millî Mücadele sırasında Türkiye ile İran arasında bölgedeki karışıklıktan istifade eden Kürt aşiret liderlerinin çıkardığı karışıklıklar önemli bir problem teşkil etmiştir. Türkiye’nin İran’a karşı koz olarak elinde tutmak istediği Simko İsmail Ağa olayı ve İran’ın ilk etapta Ankara Hükümetini tanıma noktasındaki çekimser tavrı bu dönemdeki ilişkilere damgasını vuran iki olaydır. Bu iki olayın çözülmesinin ardından da Türkiye ve İran arasında diplomatik yakınlaşma başladığı görülmektedir. İlk bölümde ele aldığımız konular içerisinde en önemli hususlardan biri de Türkiye’de Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından iki ülke arasında kurulmaya çalışılan yakın ilişkiler neticesinde İran’da da cumhuriyetin ilan edilmesi yönünde kurulan temaslardır. Hatta Rıza Han bu temaslar neticesinde bir ara Cumhuriyet’i ilan etmeye de oldukça yaklaşmıştır. Ancak daha sonra bu fikrinden vazgeçmiştir. Bu bölümde incelediğimiz konularla ilgili şunu söylemek gerekir ki, geçmişten miras kalan güvensizlik ve önyargı Türkiye-İran ilişkilerini incelediğimiz dönemin ilk on yılına damgasını vurarak istenilen noktaya gelmesini engellemiştir. Ancak, aynı devirde karşılıklı atılan olumlu adımlarla, özellikle 1933’ten sonra, Atatürk ve Rıza Şah’ın çabalarıyla bu ilişkiler sağlam bir zemin oluşturmuştur. Bu dönemler, aynı zamanda, daha çok dış dünyada gelişen olayların ve dönemin süper güçlerinin izlediği politikaların Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere önemli ölçüde etkilerinin olduğu bir dönem olmuştur. İşte Şeyh Sait olayı tam da bu eksende gelişen bir olay olmuştur.

Çalışmanın ikinci bölümünde ise ilişkilerin somutlaşmasıyla vuku bulan Türkiye-İran arasında gelişen sınır sorunları ve çözümü konusu ele alınmıştır. İki ülke arasında öteden beri süregelen sınır anlaşmazlığı konusu aşiretler arasındaki

(20)

sürtüşmeler veya bazı ayaklanmalardan doğrudan etkilenmiştir. Bunun yanında Kürtçülük faaliyetleri iki ülkenin de müstakil sorunu olmasının yanı sıra her iki ülkeyi de etkileyen bölgesel bir sorun halini de almıştır. Bu nedenle zaman zaman bir iç sorun kısa sürede tırmanarak kriz boyutlarını almıştır. Bu bölümde, bu yönde cereyan eden olayların çatışmaya varmadan diplomasi yoluyla nasıl çözüldüğü ve asırlık sınır ihtilafını gideren antlaşmanın imza süreci anlatılmaya çalışılmıştır. İki ülke arasındaki sınır sorunlarını tetikleyen isyanlar, başta Ağrı İsyanları olmak üzere, bu bölümde incelenmiştir. Bu bölümde son olarak incelenen 1932 tarihli Sınır Anlaşması, sınır sorunlarının çatışmaya mahal vermeden çözümlendiği bir anlaşmadır.

Çalışmanın ele aldığı dönemde Türkiye İran ilişkilerinin üst düzeye çıkması kuşkusuz iki ülkenin de yeni liderleri arasında gelişen iyi ilişkiler, Atatürk ile Rıza Şah arasındaki yakınlaşma, ile yakından ilişkilidir. Çalışmanın üçüncü bölümünde de o dönem için büyük önem taşıyan ve etkisi de o oranda büyük olan Rıza Şah’ın Türkiye ziyaretinden başlayarak gelişen ilişkiler ele alınmıştır. Bu yönde gelişen iyi ilişkiler sadece dostane tavırlarla kalmamış iyi ilişkiler, karşılıklı antlaşmalarla sağlam zemine oturtulma çabalarını getirmiştir. İki lider arasındaki ilişkilerin ülkelerin iç dinamiklerine de doğrudan etkisi görülmüştür. Sözgelimi İran’da yapılan reformlarda Türkiye’den etkilenmeler olduğu açıktır. Yoğun diplomasi trafiği neticesinde gerçekleştirilen ve Atatürk ile Rıza Şah’ın karşılıklı iyi niyetlerinin en somut göstergeleri olan ve sadece iki ülke değil Afganistan ve Irak’ın da dahli ile bölgesel bir barış anlaşmasına dönüşen Saadabad Paktı da bu bölümde detaylıca incelenmiştir.

Atatürk’ün 1938’de vefatının ardından da iki ülke arasındaki ilişkiler görünüşte sıcaklığını koruyor gibiyse de gerek gelişen dış konjonktür (II. Dünya Savaşı ve yeni dış dengeler) gerekse karşılıklı ilişkilerinin sürdürülememesi, iki ülke arasında ilişkilerin soğumasına yol açmıştır. Rıza Şah’ın tahtan indirilmesi ile bu soğuma yerini duraksamaya bırakmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde ilişkilerin duraksamasına doğrudan etkisi olan II. Dünya Savaşı, Türkiye-İran ilişkilerinin seyri bağlamında ele alınmıştır. Bu dönemde iki ülke de ilişkilerinde

(21)

problem yaratabilecek konuları gündeme getirmekten kaçınmıştır. İlişkiler genellikle dış gelişmeler veya İran’daki gelişmelere Türkiye’nin tavrı noktasındadır. İran’ın işgali, II. Dünya Savaşı sonrası İran’da yaşanan gelişmeler veya artan Sovyet tehdidi gibi etmenlerin doğrudan etkisi olmuştur. Önemli bir durum olan İran’da Musaddıq’ın iktidara gelişi ve düşüşü, iki ülkenin artan güvenlik ihtiyacını karşılamak için karşılıklı arayışları gerektirir. Uluslararası arenada benzer problemlerle karşılaşmalarına ve benzer politikalar benimsemelerine rağmen Türkiye’nin İran’la siyasî, ekonomik ve askerî ilişkilerinin gelişmesi bu bölümde ele aldığımız dönemde yavaş seyretmiştir. Dördüncü bölümde iki ülke arasındaki ilişkilere Türkiye’deki gelişmeler açısından baktığımızda görülen önemli olay 27 Mayıs 1960’ta Türkiye’de gerçekleşen 27 Mayıs Darbesi olmuştur. Darbe, İran ile ilişkileri kötü etkilemek bir yana daha olumlu bir hava yaratmıştır. Çünkü Başbakan Adnan Menderes’in son aylarda Moskova’ya yaklaşma çabalarından endişe eden Şah, Milli Birlik Komitesi’nin yaptığı ilk açıklamada NATO ve CENTO’ya kutsal kurumlarmışçasına bağlılığını bildirmesinden memnuniyet duymuştur.

Çalışmanın son bölümünde ise Bağdat-Paktı ve CENTO’nun kuruluşu ele alınmıştır. Ele aldığımız bu dönem, bölgede hegemonyası artan ABD-Sovyetler Birliği rekabeti ve rekabet etkisinde gelişen vesayet savaşları ilişkileri ekseninde geçmiştir. Bu dönemde İran’da yeniden tahta çıkan Şah, Batılılar ve sürekli yakınlaşmaya çalıştığı ABD ile ilişkilerine zarar vermemeye hassasiyet gösterirken Sovyetlere ve Doğu Bloğu ülkelerine taviz vermemek için de özen göstermiştir. Bağdat Paktına da bu nedenle katılmıştır. Aslında geleneksel olarak güvenliğini, büyük devletlerarasında bir seçim yapmayarak günün şartlarına uyum gösteren bir politika gütmek suretiyle sağlamaya çalışa gelmiş olan İran’ın bu dönemde açıkça Batılılar ve ABD tarafında yer alması da ilginçtir. Bu geleneksellikten olsa gerek, İran bir müddet Bağdat Paktı’na katılmakta geri durmuş, ancak Celal Bayar’ın temasları sonrası katılmıştı. Bağdat Paktı sonrası yapılan 1959 Anlaşmaları ve Bağdat-Paktı’nın CENTO’ya dönüşmesi de bu bölümde incelenmiştir. Bu anlaşmalar, sonuç olarak beklenenleri vermemiştir ancak ülkeler arası ilişkilerin ve temasların güçlenmesini sağlamıştır.

(22)

Çalışmanın tüm safhalarındaki incelemelerden elde ettiklerimizin tartışılması ve düşünceler ise sonuç bölümde verilmiştir.

Kaynakların Değerlendirilmesi

Bu bölgedeki devletlerin, iki aynı etnik temele dayalı ancak farklı hanedanların yönettiği bir sistem ve toplum olmalarına ve iki toplum arasında çeşitli boyutlarda ilişkiler devam ediyor olmasına rağmen tarihî açıdan bu ilişkilerin tahlili yönünde yeterince araştırma yapılmamıştır. Son yıllarda yapılanlar, ilişkilerin muhtevasına göre, söz konusu eksikliği gidermekten uzaktır.

1979 İran İslam Devriminden sonra, yeni rejimin farklı söylemi, saldırgan dış politikası ve Türkiye ile olan inişli çıkışlı ve çoğu zaman kırılgan ilişkileri Türkiye-İran ilişkileri konusunda yapılan çalışmaların sayısının artmasında etkili olmuştur. Bu meyanda dikkate çarpan ilk nokta –özellikle yüksek lisans tezlerinde- Türkiye-İran ilişkilerinin uluslar arası ilişkiler, güvenlik ve ekonomik konular temelinde irdelenmiş olmasıdır.1

Sayıca daha fazla olan çalışma alanının ise bölgesel politikalar, enerji, siyasî İslam, vb. konularda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu çalışmalar 1970 ve sonrası yılları inceleme kapsamına almışlardır.2

1

Abdusselim Balcı, Tarihsel açıdan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Üzerinde Türkiye ile İran'ın Nüfus Mücadelesi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli 2001; Niloufer Arefnya, İran Petrollerinin Dünya ve Türkiye Ekonomisi Açısından Yeri ve Önemi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2003; Veli Bilgin, Turkish-Israeli Entente: The Impact of Turhish-Israeli Alignment on Turkish-Iranian Relations, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2004; Behrouz Nour Mohammedi, İran-Türkiye Dış Ticareti, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1985; Gonca Oğuz Gök, İran’ın Bölgesel Politikası ve Türk-İran İlişkileri, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli 2005.

2

Allahgholi Torik, 1970–1979 Arası Türkiye İran Dış Politika İlişkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1988; Seyed Razi Abolmaali, Türk Basınında İran Devrimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1988; Melek Fırat, İran İslam Devrimi ve Türk-İran İlişkileri (1979–1987), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1989; Özkan Nihan, İran’ın Ekonomik Yapısı ve Türkiye ile İlişkileri

(23)

İran konusunu inceleyen çalışmaların bir kısmı da –iki ülke arasındaki karşılıklı ilişkilere değinmeksizin- salt bu ülkede bulunan Türklerin durumu ve bununla bağlantılı siyasî gelişmelerle ile ilgili olarak yapılmış çalışmalardır.3

Bir kısım çalışmalar ise özgün konuları ile dikkat çekmekle birlikte araştırma konumuzla bağlantısı bulunmamaktadır.4

(1990–1995), Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1996; F.Şule Toprak, İktisadi Bütünleşmeler ve Bölgesel Bir Güç Potansiyeli Olan Türkiye ve İran Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Yapısı Üzerine Bir Araştırma, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1997; Ömer Özer, Krizin Engellenmesi ve Haber Söylemi: Türkiye'deki İranlı Muhaliflere Yönelik Siyasal Şiddet Haberleri (1985–1996), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1997; Emir Salim Yüksel, Turkish-Iranian Relations in the Post-cold War Era: 1991–1996, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1998; Pınar Araz, Turkish, Iranian and Russian Policies Regarding the Azeri Oil, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1999; Coşkun Türkan, Türk kamuoyunda İran Devrimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 1999; Hüseyin Muslu, Struggle ForInfluence Between Russia, Turkey and Iran on Central Asian Republics, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2000; Erkan Ertosun, Turkish-Iranian Relations After 1990, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2002; Şengül Yazar, 1979 Sonrası Türk-İran İlişkileri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2001; Mehreban Ghasemi, İran İslam Cumhuriyeti'nin Ekonomik Yapısı Türkiye-İran Ekonomik İlişkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002; Bayram Sinkaya, Conflict and Cooperation Turkey-Iran Relations: 1989–2001, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2004; Fatih Ayduğan, İran'ın Nükleer Güç Politikası ve Türkiye'ye Etkileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006; Aslıhan Iğdır, Soğuk Savaş Sonrası Yeni Türk Cumhuriyetleri Üzerinde Türkiye-İran Rekabeti, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2006; Soner Dursun, Türk Basınına Göre Türkiye-İran ilişkileri (2000–2006), Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2007; Ömer Faruk Görçün, 1979 İran İslam Devrimi Sonrası Türk-İran ilişkileri, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne 2006; Can Zümrüt, Ahmedinajad Dönemi Türkiye-İran İlişkileri, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2008; Dilek Aydın, İran’ın Orta Doğu Politikasının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri, Harp Akademileri Komutanlığı, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2008; Deniz Yılmaz, Türkiye’ye Yönelik Dış Tehditler (İran-Irak-Suriye), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne 2005; Name Karaduman, Türkiye-İran İlişkileri (1979–1989), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2009.

3

Şehram Ahur, İran`da Yaşayan Kaşkay Türkleri`nin Sosyo-kültürelYapısı, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2001; Osman Erol, İran İç Politikasında Azerbaycan Türkleri (1906–2006), Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli 2007; Melih Akdeniz, Yakın Dönem İran'da Türkçülük Hareketleri, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Manisa 2006.

(24)

Araştırma alanımıza giren ve konumuzu doğrudan ilgilendiren çalışmalar da yapılmıştır. Ancak, bunların incelenmesi sonucunda birtakım eksikliklerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Öncelikle söz konusu çalışmaların bazıları, konuyu bizim ele aldığımızdan daha dar bir kapsamda ve daha sınırlı bir zaman aralığıyla bağlı olarak ele almışlardır.5 Burada ortaya çıkması muhtemel problem; inceleme konusu ele alınırken kendisiyle bağlantılı olaylara az çok yer vermek zorunda kalındığından – farklı başlık altında olsa dahi- aynı konunun farklı çalışmalarda ama benzer ifadelerle ele alınması ve kaynakça dağarcığının genişletilememesidir.

Bazı çalışmalar ise dikkat çeken husus isim ile içerik arasındaki uyuşmazlıktır.6 Geniş kapsamlı bir başlık altında, o başlığın gerektirdiği içeriği doldurabilmek çoğu zaman sorun olmakta; genellikle içerik gölgede kalmaktadır.

İsimve içerik olarak çalışmamıza en yakın çalışmada7 ise yabancı kaynaklara ve çapraz okumalara yer verilmemiş, bölümler arası denge sağlanamamıştır.

Konuyla ilgili olarak yapılan doktora tezlerinin sayısı çok sınırlıdır.8 Yüksek lisans tezlerini değerlendirirken belirttiğimiz konu ve incelenen dönem ile ilgili kayıtların doktora tezleri için de geçerli olduğu görülmektedir.

4

Rıza Heyet, 19. Yüzyıldan Günümüze İran'da Türkçe Basın-Yayın Hayatı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2005; Ayşin Yıldırım, Women Politics in the Modernization Process: a Comparative Case of Turkey and Iran in 1920’s, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2005.

5

Aynur Gedil, Atatürk Döneminde Türk-İran İlişkileri, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1986; M. Ümit Özbal, Atatürk Dönemi Türk-İran İlişkileri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Van 2000; Mehmet Çete, Türkiye-İran ilişkileri (1919–1938), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2007; Serpil Kırkpınar, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti ve Bu Çerçevede Türk-İran İlişkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2005; Barış Cin, Türkiye-İran ilişkileri (1923–1938), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006.

6

Şerzad Ahmedov, Türkiye-İran Münasebetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1996; Enver Özkal, Cumhuriyet Dönemi Türkiye-İran İlişkileri Tarihi, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır 2001.

7

Ender Yıldırım, Türkiye-İran İlişkileri (1918–1960), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2009.

(25)

Türkiye-İran ilişkilerini müstakil olarak bu başlık altında inceleyen eser sayısı da son derece azdır.9 Ayrıca konu hakkında müstakil eser yazmamakla birlikte birçok makale kaleme almış olan Gökhan Çetinsaya’nın çalışmalrından da istifade edilmiş, çapraz okuma yoluyla kaynakların karşılaştırması yapılmaya çalışılmıştır.

Her halükarda, bu alanda yapılmış ve konumuzla ilgili olan/olabilecek tüm çalışmalara doğrudan ulaşmaya azami gayret sarfedilerek bunların değerlendirilmesi yapılmış, özellikle yabancı kaynaklardan da yararlanmak suretiyle çalışmamıza esas konu ele alınmıştır.

İzlenen Yöntem ve Sınırlamalar

Araştırmamız sırasında karşılaştığımız en büyük güçlük dönem hakkında İran kaynaklarından bilgi edinmesi konusunda olmuştur. Söz konusu güçlük dil farkından değil, İran’ın ideolojik tutumundan kaynaklanan bir güçlüktür. 1979 devriminden sonra şahlık dönemine karşı reddi mirası resmi politika olarak kabul eden İran’ın tutumu, bu tarihten önceki olaylara karşı ilgisizlik, hatta yok sayma noktasına varmıştır. Nitekim araştırma konumuzla ilgili olarak temas kurmaya

8

XX. yy. Türkiye-İran ilişkileri konusunda yapılan doktora tezleri: Yadollah Redjai Ghazlo, Türkiye-İran Ekonomik İlişkilerinin Gelişimi (1973–1985), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1988; Ayoub Amir Kavasemi, Türkiye'de ve İran'da Siyasi Partilerin Toplumsal Kökenlerinin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi (1960– 1989), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1992; Alev Erkilet Başer, Ortadoğu'da Modernleşme ve İslami Hareketler: Türkiye, Mısır, İran, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 1996; Rengin Gün, Uluslararası Çatışma ve Çatışma Çözümü Temelinde Türk-İran İlişkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir 2003; Mehmet Kaya, Türk-İran İlişkileri (1923–1938), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Elazığ 2004; Farzaneh Doulatabadi, Ahter Gazetesi Çerçevesinde İran-Türkiye Fikrî ve Edebî İlişkileri, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir 2005; Nurhan Kocatürk, Hatemi Dönemi Türkiye İran İlişkileri, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Sakarya 2006; Celal Metin, Türk Modernleşmesi ve İran (1890–1936), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2006; Ahmet Annaberdiyev, İran Türkmenleri (1881–2001), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006; Manouchehr Assadi, Rıza Şah Kebir Devrinde İran-Türk Münasebetleri, A.Ü. DTCF, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 1972.

9

Muzaffer Erendil, Tarihte Türk – İran İlişkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1976 , Mehmet Saray, Türk – İran İlişkileri, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999; Mehmet Saray, Türk-İran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1990.

(26)

çalıştığımız İran resmi makamları “1979’dan öncesine ait bir şey yok” şeklinde hep aynı cevabı vermişlerdir. Bu tutum, İran üniversiteleri ve hatta sivil toplum kuruluşları söz konusu olduğunda da değişmemiştir.

İkinci bir güçlük Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı arşivleri konusundadır. Halen tasnif çalışmaları devam ettiği gerekçesiyle bu arşiv araştırmacılara kapalı durumdadır. 10

Çalışmamızda salt olayların kronolojisini sıralamakla kalmayıp buna etki eden iç ve dış etmenlerin varlığını sorgulamaya çalıştık. Bu meyanda kişilerin ilk ağızdan sözlerine ağırlık verirken olaylara ilişkin farklı yorumları da olabilindiğince göz önünde bulundurmaya gayret gösterdik. Söz konusu dönemde iki ülke ilişkileri, en geniş anlamıyla siyasî açıdan ele alırken ekonomik ve ticarî verileri çalışmamız dışında tuttuk. Yine modernleşme ve uluslararası ilişkiler bağlamında yerli kaynaklardan derlediğimiz bilgileri mümkün mertebe yabancı kaynakların çapraz okunmasıyla değerlendirmeye çalıştık.

10

(27)

BİRİNCİ BÖLÜM

MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ VE

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA

İLİŞKİLER

I-) I. DÜNYA SAVAŞI SONRASI DURUM

19. yy. sonu e 20. yy. başlarında dünyada büyük dnüşümer yaşanıyordu Büyük devletler birbirleriyle ittifak yapıyorlar, bu ittifaklar arasında sık sık gel gitler yaşanıyordu. Küçük devletler de zorunlu olarak bu büyük devletlerin peşinden gidiyorlar; hatta kimi devletler, daha devlet bile oladıkları halde bu büyük devletlerle işbirliği yaparak, onların desteğini alarak onların lehine onların istediği gibi politikalar izliyorlardı. Osmanlı Devleti gibi görünüşüyle kökeniyle büyük olan, aslında büyüklüğünden eser kalmayan devletler de bu büyük devletlerin birincil politika hedefleri arasında yer alıyorlardı. İran da Osmanlı Devletinden farklı değildi. 20. yy. başlarına gelindiğinde Osmanlı Devleti Alman nüfuzu altına girmiş, İran da İngilizler ve Ruslar tarafından nüfuz alanları halinde paylaşılmıştı. I. Dünya Savaşı boyunca ve savaştan sonra Türk-İran İlişkilerini belirleyen unsurlar, bu büyük güçlerin bölgedeki nüfuz mücadeleleri olacaktır.

I. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte İran büyük güçlerin mücadele alanı haline gelmiştir. İngiltere ve Rusya 1909’da İran’ı aralarında nüfuz bölgeleri olarak paylaştıktan sonra bu hâkimiyetlerini perçinlemek isterler; karşılarında onların hedeflerini baltalamak, savaşta stratejik başarı kazanmak ve İstanbul’un doğusundaki bütün İslâm dünyasını İngiltere’ye karşı ayaklandırmak hedefini güden Almanlar ve İttihatçılar vardır. Üstelik Azerilerin ve Türkmenlerin önemli

(28)

bir yekûn tuttuğu İran’ın Turan sınırları dâhilinde görülmesi de bu stratejiye ideolojik bir gerekçe de kazandırıyordu.

İran 1 Kasım 1914 fermanı ile tarafsızlığını ilan eder. Ancak İran topraklarının önemli bir bölümü İtilaf Devletlerinin işgali altındayken hükümetin tarafsızlığını ilan etmesinin bir anlamı yoktu.11

I. Dünya Savaşı içinde İranlı devlet adamları ve aydınların önemli bir kısmının Almanya-Osmanlı ittifakına sempatileri olmakla birlikte karar merciinde bulunanlarda genel eğilim İran’ın tarafsızlığını korumasına yöneliktir. I. Dünya Savaşı boyunca Türk - İran ilişkileri siyasî ve askerî olmak üzere iki yönlü gelişmiştir. Osmanlı - Alman ittifakının temel hedefi, rakipleri Rusya ve İngiltere’yi zor durumda bırakmak; bunu yapabilmek için de Rus ve İngiliz nüfuz alanlarına da zarar vermektir, yanı sıra İran’ı bir üs olarak kullanmaya çalışmışlardır. “Bu amaçla askerî harekâtın yanı sıra casusluk ve ajitasyon faaliyetlerine de girişmişlerdir. Esasen bölgede kendi otoritelerini sürdürmeleri, bu ittifaka göre biçimlenmiştir. Ancak özellikle batı, kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde görülen milliyetçi ve sosyalist eğilimli bağımsızlıkçı ve bölgesel ayaklanmalar, liderlerinin başarısı ile uzun süre İran iç siyasetinin önemli bir unsuru olmuşlardır. Savaşın başında halife sıfatıyla Osmanlı padişahının yayınladığı cihat fetvası, Irak Şiî uleması dışında İran içindeki muhafazakâr çevrelerde ciddi bir yankı bulmadı. Bunun üzerine Irak Şiî uleması, Şah ve İran ileri gelenlerini İslam adına Osmanlı yanında savaşa katılmaya teşvik eden telgraflar çektiler. Yankı bulamamasının nedeni olarak daha çok mezhep farklılığı öne çıkarılmakla birlikte o zamanki İran muhafazakâr çevrelerinin bölünmüşlüğü, güçlerini tüketmiş olması, İngilizlerin aleyhte çabaları, İran hükümetinin sansürü ve İran’ın içinde bulunduğu anarşik ve harap ortamda daha çok aşiret ve ayrılıkçı sosyalist hareketlerin revaç bulmasının rolü büyüktür.12 I. Dünya Savaşı sırasında

11

Touraj Atabaki, “Başkasını Reddederek Kendini Yenilemek: Pan-Türkçülük ve İran Milliyetçiliği”, Willem van Schendel – Erik Jan Zürcher (Der.), Orta Asya ve İslam Dünyasında Kimlik Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2004, s. 92.

12

Celal Metin, Türk Modernleşmesi ve İran (1890 – 1936), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2006, s. 245.

(29)

halifenin cihad fetvasından sonra İngilizler de İran yönetimini etkileyerek Almanlar ve dolayısıyla Osmanlılara karşı mukabil bir cihad fetvası çıkartmak istemişlerse de Şiî müçtehidler bu fetvayı vermekten kaçınmışlardır.”13

I. Dünya Savaşı süresince Osmanlı Devletinin savaş planlarında İran’a önemli bir yer verilmiştir. İran’a yönelik Osmanlı savaş planlarının hedefleri: İran’ı savaşta kendi yanına çekmek ve İngiliz - Rus kontrolüne girmesine mani olmak, İran üzerinden Afganistan ve Kafkasya’ya ulaşmak için bir takım askerî ve propaganda amaçlı operasyonlar yapmak, İran’da ve özellikle Kürt ve Azeri bölgelerinde uzun vadede (savaşın bitiminden sonra da) nüfuz kurmak olmuştur. İran Başnazırı; Rus yetkililerden, Rusların varlıklarının Türklere işgal bahanesi yaratacağı için çekilmelerini talep ettiğinde Ruslar, İran’ı haklı bulmuş ama çekildiklerinde buralara Türklerin girmeyecekleri konusunda garanti istemiştir.14

Savaş süresince tam bir kargaşa içinde bulunan İran’da merkezî idare kalmamış, Tahran’da sırtını ya İngiliz ve Rus, ya da Türk ve Alman desteğine dayamış olan hükümetler gelip gitmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti ve Almanya askerî operasyonların yanı sıra bütün ağırlığıyla İran iç politikasında da taraf olmuştur. Yine bu dönemde Rusların Tahran’a ilerlemesi nedeniyle Osmanlı bölgesine sığınan İranlı Demokratlar tarafından Kirmanşah’ta bir geçici hükümet kurulmuştur. İngiliz ve Rusların hâkimiyetindeki Tahran’a karşı kurulan bu alternatif hükümet Osmanlı Devleti ve Almanya’nın himayesi altındayken,15 bu durum Temmuz - Ağustos 1916’dan Şubat - Mart 1917’ye kadar sürmüş ve Osmanlı ordusunun Rus kuvvetleri karşısında ani geri çekilişi üzerine, Osmanlı ordusu ile işbirliği yapan İranlı subaylar ve söz konusu geçici hükümet üyeleri zor durumda kalarak Kerkük’e sığınmışlardır. Bunların bir kısmı daha sonra hayatlarına İstanbul’da devam etmişlerdir.16

13

Hüseyin Hatemi,, “Türk - İran İlişkilerinin Önemi”, Avrasya Dosyası, II/2, 1995 Yaz,., s. 161.

14

Rouhollah K. Ramazani, The Foreign Policy of Iran 1500–1941, University Press of Virginia, Charlottesville, 1966, s. 115.

15

George Lenczowski, “Foreign Powers’ Intervention in Iran During World War I”, (Ed.) Edmond Bossworth – Carole Hillenbrand, Qajar Iran, Mazda Publishers, Costa Mesa, 1992, s. 85.

16

İsmail Kayabalı – Cemender Arslanoğlu, İran’ın Anadolu’ya Uzanan Gölgesi 1453 – 1989, Ankara 1990, s. 239 – 263.

(30)

İran’da Muhaceret hükümeti ve silahlı birliklerinin verdiği mücadele başarısızlıkla sonuçlanmış olmakla birlikte milliyetçi amaç ve millî bağımsızlık için kurulan yerel direniş örgütleri ve geçici hükümet modeli, 1910 – 1912 yılları arasında Doğu Cephesinde görev yapan Osmanlı ordusundaki subayların ve Teşkilat-ı Mahsusacıların gözünden kaçmamıştı. Milli Mücadele’nin başta Mustafa Kemal olmak üzere İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Rauf Bey, Hüsrev Bey, Kazım Bey, Ahmet İzzet Paşa, Ali İhsan Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Kazım Karabekir gibi önde gelenlerinin birçoğu, bu sırada bu bölgede görevli bulunmaktadır. Edindikleri gözlem ve deneyimlerin Milli Mücadele döneminde onların tutum ve eylemlerine ciddi bir birikim kazandırdığı düşünülebilir. TBMM’nin toplanma biçimi, birçok üyesinin düşüncesine göre başlangıçta geçici olarak düşünüldüğü göz önüne alınırsa, İran’daki geçici hükümetlerden esinlendiği düşünülebilir. Tersine bir durum da İran milliyetçilerinin Milli Mücadele’yi hayranlıkla ve ilgiyle izlemeleridir.17 İran milliyetçileri ve özellikle jandarma subayları arasında Milli Mücadeleye büyük bir hayranlık vardır.18

I. Dünya savaşının sonuna kadar İran’da operasyonlar ve harekâtlar: Düzenli ordu birlikleri, Teşkilat-ı Mahsusa ajan ve müfrezeleri, Alman subayları ve heyetleri ile işbirliği yoluyla üç koldan devam etmiştir.19 Osmanlı kuvvetleri tarafından İran’da yürütülen askerî hareketler Irak ve Doğu Anadolu üzerinden Aralık 1914 – Mayıs/Haziran 1915 ve Nisan/Mayıs 1916 – 1917 yılı başlarında gerçekleştirilmiştir.20 Son harekât ise Mart 1918’de başlamıştır. Bolşevik Devrimi sonrasında Rus Kuvvetleri Şubat 1918’de çekildikten sonra Tebriz’de idare İsmail Navbari’nin başkanlığı altında Azerbaycan Demokrat Fırkası’nın eline geçmiş; Haziran’da Gence’yi ve Eylül’de Bakü’yü ele geçiren Osmanlı ordusu bu durumdan yararlanarak 18 Haziran’da Tebriz’e girmiştir. Böylece Kuzey ve

17

Metin, s. 259.

18

Stephanie Cronin; “The Army and the Creation of the Pahlavi State in Iran 1910-1926”, Men of Order, I.B.Tauris & Co.Ltd., London & New Yrk 1997, s. 46.

19

Gökhan Çetinsaya , “Tarihsel Perspektifte Türkiye – İran İlişkileri ve Nükleer Sorun”, SETA İran Dosyası, Rapor no: ST2 – 706, Ankara Temmuz 2006, s. 8.

20

Muzaffer Erendil, Tarihte Türk – İran İlişkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1976, s. 120 – 126.

(31)

Güney Azerbaycan kısa bir süre için birleşmiştir. Fakat Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi gereğince İran’ın Kuzeybatısında bulunan kuvvetlerini savaştan önceki sınır gerisine çekmek zorunda kalınca, ülkede tekrar İngiliz kuvvetlerine dayanan İran hâkimiyeti yerleşmiştir.21 Nitekim Mütarekenin 11. Maddesi, Kuzeybatı İran’dan 1914 öncesi sınırlara çekilmelerini öngörmekteydi. Kuzeybatı İran’daki 9. Orduya bağlı birlikler, Mütareke öncesi başladıkları ricatı 17 Kasım’da Tebriz’i İngilizlere terk etmelerinden sonra hızlandırmışlar ve 4 Aralık 1918’de, 9. Orduya bağlı 11. Fırkanın Van ve Beyazıt bölgelerine çekilmeleriyle sona ermiştir. “Söz konusu ricat, bu cephede uğranılan bir mağlubiyetin değil, aksine diğer cephelerdeki gelişmelere bağlı olarak Kuzeybatı İran’da büyük bir ordu bulundurmanın işlevsizliğinin bir sonucuydu.”22

1919 yılı başlarında Osmanlı Devleti, Anadolu sınırlarına çekilmişken bu sınırların tartışıldığı, ülkenin çeşitli yerlerinin işgal edildiği ve ayrılıkçı hareketlerin toprak taleplerini dile getirdiği bir ortamda hiç beklenmedik bir sürprizle karşılaşır. İran Hariciye Nazırı Muhaveret’ül-Memalik 26 Mart 1919’da İngiliz Dışişleri Bakanına gönderdiği yazıda Paris Barış Konferansında görüşülmesi için ülkesinin şu toprak taleplerinde bulunduğunu bildiriyordu: İran sınırının kuzeyinde Aras Irmağından başlayarak Kuzeydoğuda Derbende kadar uzanan ve sınırı Tiflis – Kars - Erzurum’un yakınından geçerek Erivan ve Elizabetpol’ü de kapsayan geniş bir bölge. Ancak İran’ın bu talebi, söz konusu bölgeyi Ermenilere vermeyi uygun gören İngiltere tarafından ciddiye alınmayacaktır.23

İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon 18 Mayıs 1919’da kaleme aldığı gizli yazıda, İran’ın isteğini ciddiyetle üzerinde durulamayacak ölçüde hayali ve aşırı alarak niteler. 23 Nisan 1919 tarihli Times gazetesi de bu isteği “hayali ve gülünç” buluyor; kendi başkentinde düzeni sürdüremeyen ve kendi illerini kontrol

21

Ahmet Taşağıl – Aydın Usta ( Ed.); Türk Dünyası Kültür Atlası, Türk Devlet ve Toplulukları, I, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yay., İstanbul 2003, s. 392.

22

Mustafa Budak, “Mondros Mütarekesi’nden Sonra Osmanlı 9. Ordusu’nun Kuzeybatı İran’ı (Güney Azerbaycan) Tahliyesi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, LI/17, , 2002, s. 630.

23

Salâhi Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, I (1918 – 1920), TTK Yay., Ankara 1973, s. 42.

(32)

edemeyen İran Hükümetinin Orta Doğu’nun yaklaşık yarısını istediğini öner sürerek bu hükümetin yönetici ve siyasî önderlerine daha iyi devlet adamları olduklarını kanıtlamalarını ve Barış Konferansına gönderdikleri dilekçede belirtilen safsataları geri almalarını öneriyordu.24

Anadolu’da kurtuluş mücadelesi verilirken İran’da Kaçar Hanedanı ülkenin karşı karşıya bulunduğu siyasî ve ekonomik sorunlara çözüm üretmekte aciz kalıyor ve günden güne yıpranıyordu. I. Dünya Savaşı sonrası Türkiye topraklarının büyük bölümü yabancı işgali altına düşerken savaşa girmemesine karşın İran da büyük bir kaosa sürüklenir. İran’ın o dönemde içinde bulunduğu durumu Rıza Han şöyle değerlendirmekteydi:

“Burası hakikaten bir memleket değildi, çünkü bir zamanlar mağrur bir memleketin bu isme layık olacak hiçbir merkezi hükümeti yoktu. İran’ın büyük bir kısmı mahalli kabile reislerinin elindeydi ve Ahmed Şah’a gösterdikleri sadakat sadece görünüşte olup, onu mevcudiyetini devam ettirecek kadardır; hakikatle kendi mıntıkalarında istedikleri gibi hareket ediyorlardı ve böylece halkın sefaletini artırıyorlardı. Bir ordu mevcut değildi ve İran’a bağlı bir ordu bile yoktu; kanun ve nizam ortadan kalkmıştı, İranlı mahkemeler yoktu, olanlar sadece din adamlarının ve kabilelerinin mahkemeleriydi. Memleketin büyük kısmında hâkim olan en kuvvetlinin kanunu idi. Yağmacılar yağma ediyor ve halk da eziliyordu.”25

İki ülkenin aynı dönemde kendi sorunlarıyla boğuşuyor olmaları Kurtuluş Savaşı sırasında ilişkilerin asgari seviyeye inmesine yol açmıştır. Ancak dış basında bu dönemde İranlıların Mustafa Kemal hareketine yardım için çaba gösterdiklerine ilişkin haberlere yer verilmiştir.26

İran petrolü, o dönem İngiliz imparatorluğunun sanayi ve taşıma araçlarının %75’ini çalıştırmaktaydı.27 Dönemin İngiliz dış politikalarının mimarı Lord Curzon’un düşünceleri ise şöyleydi: “Akdeniz’den Pamir’e kadar uzanan vasal devletler zincirini oluşturmayı ve sadece Hindistan sınırlarının savunması değil, imparatorluğun daha uzaktaki bölgelerine de bağlantı sağlamayı hayal ediyordu…

24

Sonyel, s. 42

25

Ramesh Sangvi, Aryamehr: İran Şahı Siyasî Bir Biyografi, İstanbul Matbaası, İstanbul 1971, s. 24.

26

Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, Yelken Matbaası, İstanbul 1974, s. 50.

27

(33)

Bu tampon devletler zincirinde İran hem en zayıf, hem de hayati önem taşıyan halka idi.”28

I. Dünya Savaşı sona erdiğinde İngiltere, Ekim Devriminden sonra Rusların bölgeden çekilmesiyle İran üzerinde tek büyük güç olarak kalmıştı. Ancak savaş sona erdiğinde dönemin İngiliz Başbakanı hem çok meşguldü hem de bölgeye yönelik bir ilgisi yoktu. Bu nedenle İran, hükümetin Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon’un ilgi alanında kalmıştı. “Lord Curzon, 1889 yılında o zamanda Batı’da pek bilinmeyen bu ülkeye bir yolculuk yapmış ve yazdığı İran ve İran Sorunu isimli kitabından dolayı, İran uzmanı olarak kabul edilmesine sebep olmuştur. Ekim Devrimi sonucunda Ruslar bölgeyi tahliye edince Curzon bu durumdan yararlanmak istemiştir. Ancak, İngiliz hükümetinin aynı dönemde uygulamaya koyduğu bölgedeki asker sayısında köklü indirime gitme politikası, Lord Curzon’un elde tutulmasını istediği yerlerden hemen hemen tüm İngiliz kuvvetlerinin çekilmesi anlamına geliyordu. Curzon, İngiltere’nin bölgeyle ilgili politikalarını İran’ın bütünlüğü üzerine kuruyordu ama elindeki olanaklar çok kıt ve zayıftı. I. Dünya Savaşı’nın sonunda İngiltere’nin İran’da dört bölgede, küçük askerî kuvvetleri vardı ve bu kuvvetler Lord Curzon’un amaçları için yeterli değildi. Ayrıca Savaş Bakanlığından ve Hindistan’dan asker sayısının daha da azaltılması için sürekli baskı gelmekteydi. Bu nedenle Curzon, tüm enerjisini, İran’da İngiliz denetiminde yeni bir yönetimin kurulması için harcamaya başlar. Ona göre İran’da kurulacak yeni yönetimle birlikte bu anarşik ve bölünmüş ülke kendini besleyecek ve savunacak erkin bir ülke konumuna gelecek ve İngiliz askerîne ihtiyacı kalmayacaktı. Lord Curzon bu planını kısa süre sonra hayata geçirdi ve her iki ülkenin hükümetleri nezdinde yaptığı girişimler, İngiltere ile İran arasında 9 Ağustos 1919 tarihli Antlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlanır.”29

12 Ağustos 1918’de kurulan İngiliz yanlısı Vusuqu’d-Devle kabinesi 9 Ağustos 1919’da Tahran’da, İran’ı tümden İngiltere’ye bağımlı kılacak bir antlaşmayı imzalamıştır. Bu antlaşmaya göre ekonomi, finans ve orduda

28

Ahmet Annaberdiyev; İran Türkmenleri (1881–1979), , Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006, s. 59.

29

Barış Cin, Türkiye – İran ilişkileri (1923 – 1938), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,), İstanbul 2006, s. 30.

(34)

düzenlemeler yapmak üzere İngiliz maliye danışmanları ve askerî uzmanları ülkeye gelecekler, bu reformları gerçekleştirebilmek için İngiltere hükümeti İran’a borç verecekti. Bunun karşılığında ise İran gümrük ve diğer gelirlerini İngiltere’ye garanti olarak sunmaktaydı. İngiltere - İran Antlaşması vesilesiyle İran hariciye nazırı onuruna Londra’da verilen ziyafette Lord Curzon şöyle der: “Avrupa’da savaş sona erdi, ancak Asya’da daha uzun süreceğe benziyor. Rus ve Osmanlı İmparatorluklarının çöküşü bölgede büyük bir boşluk oluşturmuştur. Bu koşullar içinde İran sadece ve sadece büyük ve güçlü komşusu Britanya’ya güvenmelidir.”

30

İran’da büyük tepkilere neden olan ve Kaçar Hanedanı’nın sonunu getiren olaylara ivme kazandıran bu anlaşma İstanbul’daki İngiliz taraftarlarınca Türkiye için de örnek gösterilmiştir.31

İran hükümeti Paris Barış Konferansı’na katılma talebini Ağustos 1919 Antlaşması sonrasında tekrar gündeme getirir. İngiltere, antlaşmayı onaylatabilmek için İran’ı hoş tutmaya çalıştığı bu dönemde oyalama taktiğini benimser. Lord Curzon önce istek listesini görmek ister, isteklerini gördükten sonra da “Türkiye konusu gündeme gelince sizi çağıracağız” der. Esasında kimsenin İran’ı çağırmaya da niyeti yoktur. İran hükümeti, Sevr anlaşmasının metni Türk delegasyonuna verilmeden hemen öncesinde kendilerine verilen sözün tutulmadığı itirazını yaptıysa da şu karşılığı alır: “Türkiye’den zaten çok fazla toprak alınmıştı, bir de İran’ın talepleri dikkate alınamazdı.”32

19 Ağustos’ta İstanbul’a gelen Ahmed Şah İngiltere ile imzalanan anlaşmanın kendileri için çok elverişli şartlar taşıdığını, İngiltere’nin İran’ın bağımsızlığını tanıyıp ona kefil olduğunu, İngiliz mandası veya himayesinin söz konusu olamayacağını belirtirken Türk ve İran milletleri kadar dost yaşamaya mecbur iki millet olmadığını sözlerine ekler.33 30 Ağustos’ta Avrupa’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrılan Şah, İstanbul’da bulunduğu süre zarfında çeşitli

30

Cemil Hasanlı, Soğuk Savaşın İlk Çatışması İran Azerbaycanı, , Bağlam Yayıncılık, İstanbul 2005, s. 31.

31

Harold G. Nicholson, Peacemaking 1919, Constable Co. Ltd., London 1933, s. 136.

32

Gökhan Çetinsaya, “Milli Mücadele’den Cumhuriyet’e Türk – İran İlişkileri 1918 – 1925”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XLVIII/48, 2000, s. 775.

33

(35)

temaslarda bulunmuş, Türk hükümet üyeleri ve saray mensuplarına çeşitli madalyalar dağıtmış, buna karşılık Padişah Vahdettin de İran Hükümet üyelerine altın ve gümüş imtiyaz ve diğer çeşitli madalyalar vermiştir.34

Kaçar Hanedanının sonuncu hükümdarı olan Ahmed Şah’ın Osmanlı ailesinden biriyle evlendirilmek istediğine dair dönemin İstanbul’daki İran Büyükelçisi Han Melik Sasanî “Osmanlı Veliahdı Abdülmecid Efendi Avrupalıların siyasetlerinden son derece endişe duyduğundan, dolaylı olarak, İhtişamus’-Saltana’ya saltanat ailesine mensup kızlardan birini Ahmed Şah ile evlendirmek istediğini çıtlatmıştı… Ahmed Şah İstanbul’a geldiğinde Şah için şu üç sultan hanımın adı geçiyordu: Sultan Abdülaziz’in torunları Fatma Gevherin Sultan, Şükriye Sultan ile Sultan Reşad’ın torunu Düriye Sultan.” Der.35 Ancak sultan hanımların istekleri arasında Şah’ın evli bulunduğu diğer karılarından boşanması şart olunca, Ahmed Şah kabul etmeyerek İstanbul’dan Avrupa’ya gitmiştir. Bu konuyla ilgili olarak bir başka rivayet Eylül 1919’da Ahmed Şah’ın ziyaret ettiği Sultan Vahidettin’den küçük kızı Sabiha Sultan’ı istediği, ancak Sünnî Müslümanların halifesi olarak kızını bir Şiî’ye vermek istemeyen Sultan Vahdettin’in talebi reddettiği yönündedir.36

Osmanlı birliklerinin Mayıs 1918’de ele geçirdikleri Tebriz’den Mondros Mütarekesi sonrası çekilmesiyle birlikte Azeri milliyetçileri, Şeyh Muhammed Hıyabani önderliğinde dönerek yeniden güç kazanmaya başlamışlardır. Uzun hazırlıklardan sonra Nisan 1920’de Hıyabani önderliğindeki Demokratlar Tahran’a karşı bir isyan başlatarak Haziran’da Azadistan Cumhuriyeti’ni ilan ederler. Bu hükümette yer alanlar arasında daha önce İttihatçılarla birlikte aktif olarak çalışmış Türkiye yanlısı kimseler de bulunmaktaydı. Bu dönemde Azeri milliyetçiliği kültürel, edebî ve dilsel anlamda doruğa çıkmış, ne var ki bu ayaklanmalar kısa ömürlü olmuş ve Eylül 1920’de İran hükümet kuvvetlerince bastırılmıştır. Hıyabani’nin 1918’de Tebriz’i ele geçiren Osmanlı kuvvetleri ile

34

Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, II, s. 129.

35

Han Melik Sasanî, Payitahtın Son Yıllarında Bir Sefir, Klasik Yayınları, İstanbul 2006, s. 95 – 96.

36

Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, I, (3. Basım) Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2005, s. 804.

Referanslar

Benzer Belgeler

Pınarbaşı kaynağı, Konya ili, Seydişehir ilçesi Susuz köyü güneyinde Suğla Gölü düzlüğünün bittiği noktada yer almaktadır (Şekil 1.1).. Susuz

NiMH batarya sahip olduğu yapısal özelliği gereği (3 A/m 2 ) deşarj akımı ile deşarj karakteristiğini 10 birimlik (veya yüzdelik) bir aralığa enerji yoğun

Şekil 6.57 Hasta 8’in sağ ve sol eli için Fromentli ve Fromentsiz katılık ölçümlerinin son değerlerinin ilaç dozlarına göre karşılaştırmaları .....

Özellikle halkalı ve polimerik fosfazen türevleri, temel ve uygulamalı bilimlerde çok ilgi çekici inorganik bileşiklerdir (De Jaeger ve Gleria 1998). Bugüne kadar 5000’

Depolama süresince farklı düzeylerde SO 2 içeren kuru kayısılarda meydana gelen esmerleşme üzerine çalışmamızda incelenen faktörlerin etkisini belirlemek

Şekil 4.3-4.4’de parametresinin negatif değerlerinde ise, iki grafiğin kesiştiği noktaya kadarki ilk bölümde yeni elde edilen dağılımın daha büyük olasılık

İkinci aşamada ise karayolu trafik kazalarına; mevsimlerin etkilerinin yanı sıra 2000 yılında Karayolları Trafik Kanunu’nda meydana gelen değişikliğin ve 2001 yılı

Ağır metaller yoğunluğu 5 g/mL’den daha yüksek olan genellikle toksisite, ekotoksisite ve kirlilik ile ilişkilendirilen metal ve yarı metal grupları için kullanılan bir