• Sonuç bulunamadı

A-) Özsoy Operası

C-) Gezinin Etkiler

I. Dünya savaşı sonrasında Anadolu’da yaşanan Kurtuluş Savaşı, İran’da ise darbeyle gerçekleşen hanedan değişikliği “geçmiş dönemlerin her iki ükedeki son kalıntılarını da ortadan kaldırırken, yenilikler yüzyılının modernite ve ulus devlet gerçeği tüm kaçınılmaz sonuçlarıyla kapıya dayanmıştı. Türkiye ve İran’ın modernlik yanlısı, milliyetçi ve seküler kadroları, seleflerine karşı yürüttükleri mücadeledeki ortak paydalarının farkında olarak yeni dönemde geçmişin çatışmacı

551

ilişkiler düzeninden sıyrılıp taze ve yakın işbirliğine dayalı ilişkiler geliştirme konusunda çok istekli davranmışlardır.”552

O günün siyasî konjonktürü açısından bakıldığında Rıza Şah’ın gezisinin salt dostane bir ziyaretten öte anlamlar ifade ettiği görülebilir.

Şah’ın gezi programı için yoğun hazırlık yapan, kendisini ziyaret ettiği her yerde en yüksek düzeyde karşılayıp elindeki imkânları seferber eden Türkiye bu tutumuyla Şah’ın gezisine verdiği önemi gösterirken; liderlerinin zorunlu olmadıkça kendi egemenliği altında olmayan yerlere gitmekten kaçındıkları dönemin tek adamlı rejimlerinde yaklaşık bir ay süren bir ziyareti ilk ve son kez ülkesi dışına çıkmış olan Şah’ın göze almış olması 553 da kendisinin bu geziye verdiği önemi ifade etmektedir. Mustafa Kemal misafirini, Türkiye’nin en ilginç yerlerini gezdirerek, her boş dakikasını onunla geçirerek fikirlerini, yaptıklarını ve yapacaklarını paylaşmıştır.554 Dikkati çeken bir başka nokta da, Türkiye’nin, Türk Devrimi ile sağladığı siyasî, ekonomik ve sosyal ilerlemeyi diplomasi salonlarında anlatarak değil, yerinde inceleterek göstermeyi seçmesi olmuştur.555

Şüphesiz geziye atfedilen bu önem, her iki ülkenin karşılıklı beklentileri ile doğrudan ilintilidir. “1930’larda, yine İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında, sıkışıp kalan ve bu iki ülkeyle ilişkilerinde problemler yaşayan Rıza Şah’ın en büyük hedefi bir yandan Almanya ve ABD gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirmek, diğer yandan da Türkiye, Irak ve Afganistan ile iyi ve kalıcı ilişkiler kurmaktı.”556 Bu şekilde Şah, İngiltere ve Sovyet Rusya’nın karşılıklı baskılarını dengeleyebilmeyi, manevra alanını genişletebilmeyi amaçlamaktaydı.

Rıza Şah’ın geziden elde etmeyi umduğu başka amaçlar da vardı kuşkusuz: Ülkesinin Irak ile devam eden sınır anlaşmazlığında Türkiye’nin desteğini sağlayabilmek bunlardan biri idi. Ayrıca Azerbaycan ekonomisini Sovyet

552

Çamurcu, s. 92.

553

Akdevelioğlu –Kürkçüoğlu, Orta Doğu, s. 359.

554

Carl Max Kortepeter, “Orta Doğuda Üç Tür Önder”, Atatürk Etki ve Yankıları, Haz. Sadi Irmak, Pamukbank A.Ş. Yayınları, İstanbul 1981, s. 24.

555

Akgül, s. 41.

556

Rusya’ya bağımlılıktan kurtarmak için Tebriz – Trabzon yolunun geliştirilmesi557 de Şah’ın öncelikleri arasında yer tutmaktaydı. Şah, Türkiye’yi ziyaretinde iki ülke arasındaki pürüzleri gidermeyi amaçlarken aynı zamanda Batılılaşan Türkiye’de, ülkesindeki sorunları çözmek için bulunduğu arayışa örnek aradı.558 Son olarak Rıza Şah, Türkiye ile bir askerî ittifak kurabilmeyi de amaçlamaktaydı.559

Türkiye açısından ise birinci önceliği sınır güvenliği oluşturmaktaydı. Ağrı İsyanları nedeniyle sıkıntılı günler geçiren Türkiye, zorlu geçen bir süreç sonunda sağlayabildiği sınır güvenliğinin devamını arzulamaktaydı. Doğu bölgesinin kalkınması için İran’la transit yolların geliştirilmesi, demiryolu bağlantısının kurulması ve ticaret hacminin arttırılması da Türkiye’nin hedefleri arasındaydı.

I. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan statükonun bozulmaya yüz tuttuğu ve yayılmacı amaçlar güden yeni güçlerin dünya sahnesine çıktığı bir uluslararası ortamda, Türkiye bir yandan kendisini yaklaşan tehlikelerden uzak tutmaya çalışırken diğer yandan da Lozan Antlaşması ile çözülemeyen sorunları kendi millî çıkarları doğrultusunda çözme mücadelesi vermekteydi. Böyle bir ortamda sınır komşusu ülkelerle iyi ilişkiler kurmak, mücadelesini verdiği konularda bu ülkelerin desteğini sağlamak Türkiye için büyük önem arz etmekteydi. Rıza Şah’ın gezisi bu açıdan da Türkiye için çok değerlidir.

Rıza Şah’ın ziyaretinde, Kürt sorununun da ele alınarak müsamaha gösterilmemesi yönünde mutabakata varıldığı, 1932’de kabul edilen İskân Yasasının bundan sonra uygulamaya konulduğu iddiası da vardır.560

Ancak yine de bu gezi, her iki tarafın gerçekleştirmeyi umduğu amaçların ancak bir kısmının hayata geçmesine yardımcı olmuştur. Dış basında da üzerinde çok yorum yapılan transit yollar ve demiryolu bağlantısı konularında somut ilerlemeler kaydedilemezken, bu projelerin hayata geçirilmesi ancak çok uzun

557

Çetinsaya, Atatürk Dönemi, s. 169.

558

Rıza Amouzegar, “Rıza Şah’ın Reformlarında Kemalizm’in Etkisi”, İstanbul Üniversitesi Atatürk Devrimleri Milletlerarası Sempozyumu, İstanbul 1973, s.632.

559

Arfa, s. 249 – 252.

560

yıllar sonra mümkün olabilmiştir. Şah’ın amaçladığı askerî ittifak da gerçekleşmemiştir. Öte yandan gezinin birçok başarılı sonuçları da olmuştur. İki ülke arasında ileride imzalanacak ikili anlaşmaların temeli bu gezide atılmıştır. Yine Saadabad Paktı’na giden yolda söz konusu gezi önemli bir adım teşkil etmiştir.

Gezi programı boyunca halkın coşkun katılımını da sağlayarak Şah’a olağanüstü itibar gösteren, her fırsatta kendisine ülkesinin modern cephesini gösteren kurum ve yapıları sergileyen Türkiye amacına ulaşarak Rıza Şah’ı etkilemeyi başarmıştır. İsmet İnönü hatıralarında Şah’ın ziyareti ile ilgili olarak: “Rıza Şah’a memleketimizde görmek istediği her yer, hatta Genelkurmaydaki hazırlıklar ve askerî tertipler gösterilmiş, bütün kapılar açılmış ve tam bir dostluk emniyeti sağlanmıştır. Rahmetli Şehinşah, bütün bu iyi dostluk çabalarını ve muameleleri tam değeri ile takdir etmiştir. Aramızdaki bu iyi münasebetler Şah’ın ölümüne kadar sürmüştür.”561 Der. Nitekim Rıza Şah, Türkiye gezisini tamamlayıp ülkesine dönerken Atatürk inkılâplarının üzerinde bıraktığı etkiyi belirtmesi açısından ilginç olan şu cümleleri İran sınırını henüz geçtiği sırada söylemiştir: “ Biz büyük bir insanla görüşmeye gitmiştik. Biz de ulusumuzu onun ulusunu ulaştırdığı düzeye eriştirmeliyiz. ”562

“Rıza Şah, Afgan Kralı Amanullah Han ve Irak Kralı’ndan sonra Ankara’nın İslâm dünyasından gelen üçüncü büyük ziyaretçisidir ve bu ziyareti, bir anlamda Rus Çarı’nın ve Sultan Abdülaziz’in modern Avrupa’yı ziyareti ile karşılaştırmak mümkündür. Her şeyden önce bunlar birer ziyaret değil, modern öncesi anlamıyla seyahattir. İkincisi, bir bilgi arayışı olarak bu seyahat, gelişmiş – ilerlemiş olana dönük bir merakı simgelemektedir. Bir yandan teknoloji ve medeniyet üzerine muasır arayışlar yaşanırken ve bizzat teknolojik bir içerik taşırken, diğer yandan da yerel kültür ve topraktan kopmayan bir nitelik arz etmektedir. Şah’ın Türkiye’yi ziyareti, aynı zamanda Cumhuriyet Türkiyesi’nin Avrupa dışı

561

İsmet İnönü, Hatıralar, II, Bilgi Yay., Ankara 1987, s. 267 – 268.

562

modernleşme çabalarında önemli, güçlü ve başarılı bir örnek olarak İran’dan da takip edildiğinin ve kendine ait bir etki yaydığının işaretidir.”563

“Türkiye’ye yapılan ziyaretin önemini Rıza Şah devletinin kültürel siyasetlerindeki yankılarında ve etkilerinde de görmek mümkündür. Furuqi’nin bu ziyaretin gerçekleşmesinde taşıdığı esas rolde onun devletinin siyasetinde ve siyasetçiliğinde bu ziyaretin pratik sonuçlarını çok güzel bir şekilde görmek mümkündür. Üniversite ve kültür merkezlerinin kurulması, örtünün kaldırılması, şapka takma zorunluluğunun getirilmesi gibi hareketlerin tümü, her ne kadar bir kısmı daha önceden başlatılmışsa da, Furuqi döneminin ve az ya da çok bir yönüyle Türkiye’ye yapılan ziyaretin bir armağanıydı”.564

Gerçekten de bu ziyaret vesilesiyle iki ülke ve iki lider birbirine daha da yakınlaşmıştır. Gezi esnasında, aralarında Türkçe konuşan ve karakterleri aslında çok farklı olan iki lider yaptıkları konuşmalarda, özellikle dinin kitleler üzerindeki etkisinin azaltılması noktasında, benzer görüşleri paylaşmışlardır. Rıza Şah, Başvekil İsmet İnönü ile de görüş alışverişinde bulunmuştur. Kendisine konu hakkında düşüncesi sorulan İnönü: “Evvela taassup taraftarı olanların taarruzundan memleketi kurtarmak lazımdır. Taassup, taarruz etmeden yaşayamaz. Nerede azgın bir tahrik ve teşvik görürseniz, ilk önce bu tasallutu, bu taarruzu men etmelisiniz. Herkes dinin icabını yerine getirmek için dinî vazifeleri istediği gibi yapsın ama düşmanlık yaratmasın ve tahrik etmesin.” der ve Rıza Şah da bu düşüncelerini onayladığını belirtir.565

Şah yaptığı incelemelerde, kendisinin İran’da yavaş ve çekingen bir biçimde sağladığı dönüşümlerin Türkiye’de çok daha sistemli ve hızlı gerçekleştirildiğini gözlemler. Rıza Şah gezi esnasında gördükleriyle ilgili yakın çevresine şunları söyler: “Türklerin asker olsun sivil olsun büyük bir disiplin duyguları var. Türk daha kolay boyun eğiyor ve onları yönetmek kolay. Ancak İranlılar daha

563 Ertekin, s. 53. 564 Vekili, s. 95. 565 Yann, s. 86.

yeteneklidir. Ve bu işe gönül verirlerse daha hızlı ilerleyeceklerdir.”566 Gördüklerinden çok etkilenen Rıza Şah, gezinin sonunu beklemeden Başbakan Muhammed Ali Furuqî’ye bir telgraf çekerek, başta şapka olmak üzere, bazı yenileşme çabalarının hızlandırılmasını emreder.567 Şah, Gazi’nin çiftliğinde traktörün tarıma etkisini gördükten sonra ülkesinde deveyi geri kalmışlıkla özdeşleştirerek, Türkiye’den verdiği talimatla, “Deveden Motora” adlı bir kampanya başlatır.568

Rıza Şah, işte bu etkilenmenin sonucu olarak ülkesinde ilköğretimi zorunlu kılmış, yabancı okulların açılmasını yasaklamış ve tarihî eserlerin korunması için müzeler ve kitaplıklar kurdurmuştur. Kılık kıyafet konusunda yaptığı düzenlemeler dışında, kadın hakları konusunda da birtakım girişimlerde bulundu.569 İran’da Türkiye’yi model alan modernleşme çabalarına hız veren Rıza Şah’ın uygulamaları, Batılı gözlemcilerin, gezinin İran dış politikasından ziyade, iç politika bakımından önemli olduğu yorumunu yapmalarına neden olmuştur.570

Gezi sırasında yaşanan bir olay, Türkiye’nin İran ile ilişkilerine verdiği önemi göstermesi açısından ayrıca anlamlıdır. Bu olay, diplomatik teamüllere aykırı olarak,571 Rıza Şah’a Makû’den beri eşlik eden ve dış politikada sertliği ile tanınan Tahran Büyükelçisi Hüsrev [Gerede] Bey’in görevden alınarak yerine, Yunanistan–Türkiye Anlaşması’nın mimarı olarak görülen Atina Büyükelçisi Enis [Akaygen] Bey’in atanmasıdır.572 Komşu ülkelerle, bu arada İran ile dostluk kurmayı dış politikasının birinci öncelikleri arasında sayan Mustafa Kemal’e göre, Türkiye için çok önemli olan İran sınır anlaşmazlığı halledildikten sonra bu ülkeyle olur olmaz konularda sürtüşmek gereksizdi. İran ile dostluğu pekiştirmek lazım gelirken, vatandaşlık işleri gibi sorunların arka plana atılması

566 Yann,, s. 87. 567 A.g.m., s. 88 – 89. 568 Arslan, s. 40. 569

İzzet Öztoprak, “Atatürk, Çağdaşlaşma ve Dış Dünyadaki Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/1, Kasım 1984, s. 296.

570

Çetinsaya, Atatürk Dönemi, s. 169.

571

A.g.m,, s. 170.

572

gerekmekteydi. Nitekim gezisi sırasında Mustafa Kemal’in Hüsrev Bey’in büyükelçiliğinden memnun olup olmadıkları hususundaki sorusuna karşılık Rıza Şah’ın, çok memnun olmasına rağmen kendisinin sert dış politika üslûbu ve yabancı kordiplomatik arasında üstlendiği duayenlik görevinde sergilediği tutuma işaret eden sitemkâr sözleri üzerine Hüsrev Bey istifa ettirilerek yerine Enis Bey tayin edilmiş ve Enis Bey, Rıza Şah ile beraber yeni görev yeri olan Tahran’a gitmiştir.

Mustafa Kemal, Hüsrev Bey’i Tahran’a gönderirken, onu “ilk inkılâp ve müşkülât arkadaşım” diye lanse etmiş ve basın aracılığıyla Rıza Şah’a: “Bak, senin dostluğuna o kadar değer veriyorum ki, sana pek yakın bir arkadaşımı büyükelçi olarak gönderiyorum.” mesajını vermişti. Şimdi, yine, pek değerli İran dostluğu adına, o değerli büyükelçinin dahi göz kırpmadan harcanabileceği gösterilmiştir. Hüsrev Bey ne kadar değerli olsa da İran dostluğundan daha değerli değildi.573 Nitekim Hüsrev Bey de hükümetin İran politikasındaki değişimi anlayamamıştır. Hüsrev Bey, özellikle tâbiyet meselesinde karşılaşılan problemlerden ve İran yönetimi ile olan ilişkilerde doğan sıkıntılardan dolayı, bu ülkeye karşı tavır alınması yönünde Ankara’ya sürekli raporlar yazmış ve hep şu cevabı almıştı: “Bu gibi meselelerde İran hükümetine müsait bulunmak hükümetimizin siyaseti icabından olduğu nazarı dikkate tutulmalı.”574 Eğer cevapta verilmek istenen mesajı doğru anlayabilseydi bu durumla yüz yüze gelmeyecekti.

Gezi ile iki ülke arasında kurulan sıcak ilişkiler ilk meyvesini aynı yıl verdi. Milletler Cemiyeti Konseyi üyeliğine aday olan İran, yine aynı konseye aday olan Türkiye lehine çekilerek uluslararası ortamda Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu göstermiştir. Şah’ın gezisinin ardından girilen Türkiye – İran ilişkilerinin altın yıllarında iki ülkenin arasında hiçbir güvensizlik sorunu olmadığını gösteren bu tür örnekler ve jestler sıkça görülür.575

573 Şimşir, Diplomatlar, s. 352 – 356. 574 Gerede, s. 177. 575

Türkiye’nin uluslar arası camiada prestijini arttıran bir başka sonuç da, İran ile Afganistan’ın, aralarındaki sınır meselesinin çözümünü Türkiye’nin hakemliğine bırakmalarıdır.576

İran-Afganistan sınırının kuzey ve güney bölümleri çizilmiş olmakla beraber, Musaabad havalisi denilen yaklaşık 300 kilometre uzunluğundaki orta bölümü, iki taraf arasındaki anlaşmazlık ve karşılıklı hak iddiası nedeniyle henüz kesin olarak belirlenmemiş durumda idi. Sorunun çözümünü, Mustafa Kemal’in hakemliğine bırakma yolundaki Rıza Şah’ın teklifini, Afgan Kralı’nın da kabul etmesi üzerine imzalanan Kâbil Protokolü’nün üçüncü maddesine göre İran ve Afganistan hükümetleri Türk hakemin vereceği kararı kayıtsız şartsız kabul edeceklerini taahhüt etmiş oldular.577 1934 yılı sonbaharında İran Şah’ına olduğu gibi, 1928 yılında yine Türkiye’ye resmî bir ziyaret yapan Afgan Kralı Amanullah Han’a da mihmandar olarak tayin edilen ve bu vesileyle her iki ülke yönetimi tarafından yakından tanınan Fahrettin [Altay] Paşa, bu sefer, iki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığında hakem olarak görevlendirilir. Hakem olarak görevlendirildikten sonra İran’a giderek Rıza Şah tarafından kabul edilen Altay, daha sonra söz konusu sınır bölgesine hareket ederek incelemeler yapar. Dört ay sonra çalışmalarını tamamlayarak Ankara’ya dönen Fahrettin Paşa’nın hazırladığı rapor, her iki taraftan itiraz gelmemesi üzerine kesinleşir.57815 Mayıs 1935 tarihinde Hariciye Vekâleti’nde yapılan törenle karar her iki devlet büyükelçisine bildirilir. İki tarafı da tatmin eden ve bu surette anlaşmazlığa son veren karar üzerine İran ve Afganistan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine teşekkürlerini yazılı olarak bildirmişlerdir.579

Rıza Şah’ın gezisi nedeniyle yabancı ülkeleri doğru bilgilendirmek ve vaki olabilecek spekülasyonları önlemek amacıyla, Hariciye Vekili imzası ile, 12 Temmuz 1934 tarihli şu genelge elçiliklere gönderilir:

576

Çetinsaya, Atatürk Dönemi s. 170.

577

Bilâl Şimşir, Atatürk ve Afganistan, ASAM Yay., Ankara 2002, s. 282.

578

Altay, s. 466 – 482.

579

“Dost ve kardeş İran Devletinin Reisi Şehinşah Hazretleri’nin memleketimizi ziyaretleri esasen mevcut olan derin rabıtaların bir kat daha teşyidine ve hakikî bir emniyet ve sadakate müstenit samimî mahiyetinin tebarüzüne güzel bir vesile olmuştur.

Büyük misafirimizin memleketimizde bulunduğu müddet zarfında iki dost ve kardeş memleketin emniyet ve sadakatini şahıslarında temsil ettiren iki büyük devlet reisi arasında mevcut revabıt ve menafi-i âliyenin icap ettirdiği yakınlıkla hemahenk gayet samimî temaslar olmuş ve her iki memleketi alakadar eden mesail hakkında tam bir müşareket-i nazar müşahede edilmiştir. Dost devletin mümessilleriyle vaki olacak temaslarımızda yukarıda arz olunan esaslardan mülhem olarak tam bir samimîyet gütmeniz arz / rica olunur.”580

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 9 Mart 1935’teki IV. Büyük Kurultayı’nda Atatürk bu ziyaretle ilgili şunları söylemiştir:

“Geçen dört yılın şerefli hadiselerinden biri olmak üzere İran Şehinşahının sayın konuğumuz olduğunu kıvançla hatırlatırım. Bu şahsi tanışmadan iki milletin kazandığı faydalar pek geniş olmuştur. İki kardeş ulusun arasını açacak hiçbir mesele kalmadığı ilan edilmiş ve birbirinin bahtiyarlığından, kuvvetli olmalarından başka dilekleri bulunmadığı anlaşılmıştır.”581

Atatürk ve Rıza Şah arasında kurulan dostluk bağları gezi sonrasında da devam etmiş ve iki lider ülkelerinin millî bayramları, ülkelerinde meydana gelen önemli olaylar, itimatnameler vb. vesilelerle de her fırsatta birbirlerine dostluk, kardeşlik duygularını ifade eden iltifat dolu mesajlar göndermişlerdir.

Yine 1935’te Türkiye İran’a bir başka jest yaparak, Kasım ayında İran’ın millî şairi Firdevsî’nin doğumunun 1000. Yıldönümü münasebetiyle bazı büyük şehirlerde kutlama törenleri düzenlemiş ve ayrıca İran’da yapılan kutlamalara İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Dekanı Fuat [Köprülü] Bey ile aynı fakülteden Doçent Ali Nihat [Tarlan] Bey’i göndermiştir.582

Sonuç olarak, iki ülkenin devlet başkanları bazı küçük problemleri çözmek için bir araya gelir. Görece uzun bir süreyi kapsayan gezi süresince tesis edilen dostluk bağları, o ana kadar olan problemleri çözümlemekle sınırlı kalmaz

580

Atatürk’ün Millî Dış Politikası, I, s. 265.

581

Atatürk’ün Milli Dış Politikası 1923–1938, II, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 60– 61.

582

gelecekte problemlerin çıkmasının bile önüne geçer. Hatta üçüncü ülkelerin problemlerinin çözümüne bile yansır.

II-) RIZA ŞAH’IN İRAN’DA YAPTIĞI REFORMLAR VE

ATATÜRK

XIV. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başında yaşadıkları anayasal deneyimler, edindikleri siyasal birikimler ve oluşan kamuoyu İran ve Türkiye’nin modernleşme çabalarında elde ettikleri başarının ve/veya karşılaştıkları başarısızlıkların temelini oluşturur. Bunlar aynı zamanda Atatürk ve Rıza Şah’ın düşünsel altyapısını oluşturan, programlarına yön veren asıl parametrelere de kaynaklık eder.583

Genel olarak bakıldığında Atatürk ve Rıza Şah hayat hikâyelerinden ülkülerine kadar hatırı sayılır oranda benzerlikler taşırlar. Ancak devraldıkları siyasî, toplumsal ve kültürel miras ile yönteme yönelik ilgiler bağlamında bakıldığında asıl farklılığın, ölçünün ve dinamiğin burada yattığı görülür. Asker olmakla birlikte Atatürk, Osmanlı Devletinin en şiddetli siyasî kriz yaşadığı bir dönemde yetişmiş, bu krizlere çözüm arayışlarının içinde bulunmuş; kariyerini bile etkileyebilecek iniş çıkışlar yaşamış ve denilebilir ki, büyük bir hayat tecrübesi kazanmıştır. Rıza Şah, sade bir asker olarak başladığı askerlik kariyerinde emin adımlarla ilerlemiş, teknolojiye merakı dışında çok sade bir hayat yaşamış ve İran devleti sayısız kriz yaşarken tüm gelişmelere ilgisiz kalmıştır. Bu durum, iktidar süreçlerindeki tutumlarını esastan belirlemiştir. Atatürk, edindiği siyasî tecrübe ile, bir dünyaya bakış geliştirmiş, siyasî hedefler koymuş ve sırası geldiğinde bunları uygulamaya koyarak, sonuç almaya yönelmiştir. Ordu üzerinde büyük prestiji olmasına rağmen bu güce dayanmak

583

Edmund Burke III, “Orientalism and World History: Representing Middle Eastern Nationalism and Islamism in the Twentieth Century”, Theory and Society, XXVII/4, August 1998, s. 491– 493.