• Sonuç bulunamadı

1926 TÜRKİYE-İRAN MUHADENET VE EMNİYET MUAHEDESİ

SİMKO İSMAİL

VIII-) 1926 TÜRKİYE-İRAN MUHADENET VE EMNİYET MUAHEDESİ

Her iki toplum da aynı zaman diliminde kısmen benzer tarihî süreçleri yaşıyorlardı. Anadolu’da Osmanlı hanedanlığından cumhuriyete geçen yeni bir devlet yapılanması söz konusu iken bu bağlamda köklü politik değişiklikler de yaşanıyordu. Aynı şekilde İran’da Kaçar hanedanlığından Pehlevi hanedanlığına geçiliyordu.. Bu noktada her iki devletin ilişkilerin, kimi küçük siyasî, sosyal olaylar belirlerken, her iki devlet arasındak lişkiyi belirleyecek henüz bir hukukî metin bulunmamaktaydı.

Son zamanlarda Şeyh Sait isyanı dolayısıyla ilişkilerde başlayan soğukluğu gidermek ve hem de ilişkişlere bir hukukî zemin oluşturabilmek için 1925 yılında Moskova’da imzalanan tarafsızlık anlaşması güzel bir fırsat vermiştir. Şimdi İran ile Türkiye arasında imzalanan dostluk anlaşmasını ele almadan önce İran ile imzalanan anlaşmaya da zemin teşkil eden 1925 saldırmazlık anlaşmasından bahsetmekte fayda vardır.

209

Bu sırada Ankara ile Moskova arasında 17 Aralık 1925 tarihli Saldırmazlık ve Tarafsızlık Antlaşması imzalanır. 3 Maddelik söz konusu antlaşmaya göre:

Taraflardan biri aleyhine üçüncü bir veya birkaç devlet tarafından bir askerî harekette bulunulması halinde diğer taraf, birincisine karşı tarafsızlığı koruyacak, taraflardan her biri, diğerine karşı her türlü tecavüzden kaçınacaktır. Askerî manevralar diğer tarafı rahatsız etmediğinden askerî hareket deyiminin içine girmeyecektir. Taraflardan her biri, üçüncü bir veya birkaç devlet tarafından, diğer taraf aleyhine yöneltilen hiçbir ittifak veya siyasî nitelikte hiçbir anlaşmaya ayrıca üçüncü bir veya birkaç devlet tarafından diğer akid tarafın askerî veya bahri güvenliği aleyhine yöneltilen hiçbir ittifak veya anlaşmaya katılmamayı üstlenir. Bunlardan başka, akid taraflardan her biri, üçüncü bir veya birkaç devlet tarafından diğer akid taraf aleyhine yöneltilen hiçbir düşmanca harekete katılmamayı üstlenir. Antlaşmanın üçüncü maddesine göre, antlaşma üç yıl süreli olup, sürenin bitiminden altı ay önce taraflar fesih arzusunu bildirmemesi durumunda otomatik olarak uzayacaktır. Antlaşma ekinde üç adet de protokol kabul edilmiş olup bunlara göre, iki taraf kararlaştırılan hususlar dışında üçüncü devletlerle her türlü ilişkilerde serbest olacaklar, üçüncü devletlerin akid taraflar aleyhine yönelik anlaşmaları kapsamına malî ve iktisadî anlaşmalar da dâhil bulunacak ve son olarak taraflar arasında ortaya konulabilecek ve normal siyasî yolla halledilmeyen anlaşmazlıkların hâl yolunu tayin ve tespit için taraflar aralarında müzakere edeceklerdir.210

1921 yılında da Türkiye, İran ve Afganistan’la benzer antlaşmalar imzalayan Moskova, bu sayede hem İngiliz müdahalesine karşı etkili bir güney barikatı dikmeyi hem de bu ülkelerin halkları üzerinde kalıcı bir izlenim bırakmayı amaçlıyordu.211 Hem Türkiye, hem de Moskova’nın imzaladığı ilk saldırmazlık ve tarafsızlık antlaşması olan 1925 Antlaşmasından sonra Moskova aynı antlaşmayı Afganistan ile 31 Ağustos 1926’da ve İran ile Ekim 1927’de imzalamıştır.212

210 Resmi Gazete, 24.02.1926. 211 Spector, s. 95. 212

Kamuran Gürün, Türk – Sovyet İlişkileri ( 1920 – 1953 ), AKDTYK TTK Yayınları, Ankara 1991, s. 117.

Bu sırada ortaya çıkan Türkiye – İran ilişkilerindeki gerginlik Sovyetleri de tedirgin etmiş ve 1925 Türk - Sovyet Antlaşması’nın hazırlık çalışmaları sırasında Sovyetler, Türkiye ile İran arasında bir tür arabuluculuk dahi yapmıştır. Sovyet belgelerine göre, İran ile Türkiye arasında imzalanacak bir anlaşmanın müzakere teklifi, bu arabuluculuk sonunda 1925 Temmuzunda İran’dan gelmiştir.213 Söz konusu 1925 Türk - Sovyet Antlaşmasının hazırlık çalışmaları sırasında, Türkiye - İran ilişkilerinde yaşanan sürtüşmeden dolayı Sovyet Rusya tedirginlik duymuştur. Bu nedenle antlaşmanın imzasını, Türkiye’yi zorlamak için de geciktiren Rusya, Türk-İran ilişkilerinin düzelmesi yolunda aracılık yapmak için telkinde dahi bulunmuştur. Yine bu süreçte Türkiye, Rusya aracılığı ile İran’a bir anlaşma teklif etmiş, Temmuz 1925’te de İran imzalanacak anlaşma için müzakere teklif etmiştir.214 Türk - Sovyet Antlaşmasının Azerbaycan’da karışıklık çıkarmak için kendi aleyhine yapılacağından kuşku duyan İran’ı teskin etmek için Rusya’nın antlaşmanın imzasını geciktirdiği ve bu süre zarfında iki ülkeyi bir araya getirmeye çalıştığı söylenebilir. Nihayetinde Türkiye ile İran arasında antlaşma imzalanması için Tahran’da görüşmelere başlanır. İran adına Rıza Şah’ın sağ kolu Timurtaş ve Türkiye adına da Büyükelçi Memduh Şevket Bey tarafından büyük bir gizlilikle yürütülen görüşmeler sırasında İran’ı özellikle endişelendiren üç ana konu üzerinde anlaşmazlığa düşülür.

Bu konulardan ilki, kapitülasyonların geleceği meselesi idi. Kendisi bütün kapitülasyonları kaldıran Türkiye’nin bunların İran’da devamını savunması, İran tarafının tepkisine yol açarken, sonunda İran bütün kapitülasyon haklarından/imtiyazlardan vazgeçmek şartını Türkiye’ye kabul ettirmeyi başardı. Anlaşmazlığa düşülen ikinci konu ise tarafsızlığın tarifi noktasındaydı. Türkiye tarafsızlıkla ilgili maddeye karşılıklı tarafsızlık terimi yerine “hayırhah/aktif tarafsızlık” terimini koymak istemiş, ancak İran tarafının direnmesi üzerine “aktif” kelimesi metinden çıkarılmıştır. Bu tarafsızlık maddesi daha çok üçüncü bir

213

Gürün, Savaşan Dünya, s. 166.

214

devletin müdahalesine maruz kalındığı takdirde saldırıya uğrayan devlete fiilî yardımda bulunmaktan çok kendi topraklarında saldırıyı başlatan devletin faaliyetlerini engelleme şeklinde ifade edilmektedir. Anlaşmazlık konularından sonuncusu ve üzerinde en çok tartışma olanı İran’ın Milletler Cemiyeti’ne olan yükümlülüklerinin aynen devam edip etmeyeceği idi. Türkiye, ileride kendisi ile Cemiyet arasında bir problem çıktığında İran’ın tutumunun ne olacağından, kendisine karşı alınan bir karara uyup uymayacağından endişe duyduğu için antlaşmada İran’ın Milletler Cemiyeti’ne olan yükümlülüklerine en ufak bir atıfta bulunulmasına bile karşıydı. İran tarafı ise Milletler Cemiyeti’ne olan yükümlülüklerinin önde gelmesini olmazsa olmaz şart olarak ileri sürmüş, bu yüzden görüşmeler kesilme aşamasına gelmiş, ancak sonunda isteğini Türkiye’ye kabul ettirmeyi başarmıştır.215 Türkiye’nin bu konuda ısrarcı olması ise şüphesiz Musul sorunu çerçevesinde yaşananlar ile ilgiliydi.

“I. Dünya Savaşı sonrası ortamda, Türkiye ve İran’da, savaşın temel akımları olan milliyetçilik ve bağımsızlık hayat bulmuş ise de, her iki ülke de içinde bulundukları coğrafyada anılan akımların etkilerinden kaynaklanabilecek, çevrelerinde ve iç dinamiklerden oluşması muhtemel tehditleri engellemek isteğindedirler. Bu anlamda yeni kurulmuş devletlerin sınırlarını güvence altına almak istemeleri de doğaldır. Olası dış tehditlere karşı birlikte hareket etme arzusu ve birbirlerinden gelebilecek dış tehditleri bertaraf etme çabası 1926 antlaşmasının önemli nedenlerinden biridir. Özellikle her iki devletin de yeni kurulmuş olmaları ve savaştan ve iç savaştan geçtikleri, bunlar doğrultusunda yeniden yapılanma ve inşa sürecinde gerekli olan iç istikrar kadar dış istikrarın da önemli olduğu ve iç yapılanmadaki siyasal ve ekonomik ilerlemelerin dış tehdit algılamasını minimuma indirmeden pek de verimli olmayacağı düşünülecek olursa, antlaşmanın temelindeki motivasyon her iki ülke açısından da daha iyi anlaşılacaktır.”216

“Şeyh Sait İsyanı, Türkiye ile İran arasında 1926 Antlaşmasının imzalanmasında etkiliydi. İngilizlerin de fark ettiği gibi bu Türkiye ve Azerbaycan

215

Çetinsaya, Atatürk Dönemi, s. 152.

216

arasındaki Kürt duvarının yıkılmasına yönelik Türk umudunun suya düşmesine de yol açmıştır.”217

1926 Antlaşması için Türkiye adına Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket Bey, İran Hükümeti adına ise Saray Nazırı Timurtaş Paşa görevlendirilmiştir.218 Antlaşma imza aşamasına gelince İran adına Başvezir Mehmet Ali Furuqi ve Hariciye Nazırı Vekili Davut Meftah hazır bulunmuşlardır.

22 Nisan 1926’da Tahran’da imzalanan Türkiye-İran Muhadenet ve Emniyet Muahedesine göre:

Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti ile İran Devleti arasında ve bunun gibi, iki Devletin uyrukları arasında bozulmaz bir barış, içtenlik ve sonsuza dek dostluk olacaktır.

Madde 2- Akid Taraflardan birine karşı üçüncü bir ya da birkaç devlet bir askerî eyleme girişirse, öteki Akid Taraf tarafsız kalmayı yükümlenir.

Madde 3- Akid Taraflardan her biri ötekine karşı hiçbir saldırıda bulunmamayı, üçüncü bir ya da birkaç Devletle öteki Akid tarafa ya da onun ülkesinin askerî ve deniz güvenliğine karşı yöneltilen siyasî, iktisadî ya da malî hiçbir ittifak ve antlaşmaya katılmamayı yükümlenir. Bundan başka, Akid Tarafların her biri öteki Akid Tarafa karşı yöneltilmiş herhangi bir düşmanca eyleme de katılmamayı yükümlenir.

Madde 4- Üçüncü bir ya da birkaç devlet Akid Devletlerden birine karşı düşmanca bir eyleme ve askerî harekâta giriştiğinde, öteki Tarafın topraklarından asker, silah ve savaş gereçleri geçirmek ya da savaş gereci sayılan yiyecek, hayvan v.b. sağlamak ve geri çekilen silahlı kuvvetlerin taşınması ve geçişi için yararlanmak ya da halkını kışkırtarak ve özendirerek kendi amaçları için kullanmak, ya da askerî keşifler yapmak için söz konusu Devletin tarafsızlığını bozmaya kalkarsa, bu Devlet girişilen eylemlere karşı tarafsızlığını silahla korumak zorundadır.

217

Olson, s. 226.

218

Madde 5- Akid Taraflar, kendi ülkeleri içinde öteki Taraf ülkenin kamu güvenliği ve düzenini bozmak ya da hükümetini devirmek amacını güden kuruluş ve örgütlerin oluşturulmasını ya da yerleşmesini ve bunun gibi, öteki ülkeye karşı propaganda ya da başka bir yoldan mücadele amacını güden kişiler ve örgütlerin yerleşmesini kabul etmemeyi yükümlenirler.

Madde 6- Akid Taraflar sınır bölgeleri halkının esenlik ve güvenliğini sağlamak amacıyla sınıra yakın kesimlerde bulunan aşiretlerin iki ülkenin güvenliğini bozucu biçimde yarata geldikleri suç niteliğindeki eylem ve hazırlıklara son vermek için gerekli tüm önlemleri alacaklardır.

Bu önlemler iki Taraf Hükümetlerince ayrı ayrı ya da gerekli olduğunu görürlerse birlikte alınacaktır.

Madde 7- Akid Taraflar, işbu antlaşmanın yapılması gününden başlayarak en geç altı ay içinde Ticaret, Konsolosluk, Gümrük, Posta ve Telgraf, İkamet ve Suçluların iadesi sözleşmeleri yapılmasına girişmek konusunda anlaşmışlardır. Bu sözleşmeleri yapmak için tarafların yetkili temsilcileri Tahran’da toplanacaktır.

Madde 8- Akid Taraflar arasında ortaya çıkan ve normal diplomasi yolundan çözülemeyen uyuşmazlıkların çözümü için başvurulacak yöntemler saptanacaktır.

Madde 9- Şurası kararlaştırılmıştır ki, Akid Taraflardan her biri iş bu antlaşma ile karşılıklı yükümler dışında, öteki devletlerle her türlü ilişkilerinde hareket serbestliğine bütünüyle sahip olacaktır.

Madde 10- Bu antlaşma Türkçe, Farsça ve Fransızca dilleriyle yazılmıştır. Anlaşmazlık durumunda Fransızca metin geçerli olacaktır.

Madde 11- İşbu Antlaşma, imzası gününden başlayarak geçerli olup, en kısa zamanda Akid Tarafların Millet Meclislerinin onayına sunulacak ve onaylanan örnekler Tahran’da teati edilecektir.

Antlaşmanın geçerlilik süresi beş yıl olacaktır. Eğer antlaşma, bu beş yıllık sürenin bitiminde altı ay önce Akid taraflardan biri ya da ötekince ortadan kaldırılması bildirilmezse, kendiliğinden bir yıl daha yürürlükte sayılacak ve ortadan kalkması ancak altı aylık sürenin bitiminden sonra geçerli olacaktır.219

Antlaşma TBMM tarafından 22 Mayıs 1926 gün 845 sayılı kanun ile onaylanmış ve onay belgeleri antlaşma uyarınca Tahran’da teati edilmiştir.

İkili ilişkiler için meşru bir zemin yaratan de böyle bir anlaşmayı imzalamak her iki ülkenin temel beklentisini oluşturuyordu. İlişkilerin geliştirilmesi ve var olan sorunların çözülebilmesi için, öncelikle bu türden bir zemini yaratmak gerekiyordu. “Ancak iki tarafta da egemen olan bu temel beklentinin yanı sıra tarafların öznel beklentileri de anlaşmanın imzalanmasında belirleyici olmuştur. Söz konusu anlaşma önerisini getiren İran için bu anlamda en öncelikli sorun, İran’a yönelmesinden kuşku duyulan Türkiye - Sovyetler işbirliği idi. Sovyetler ile ciddi sorunları bulunan İran’ın bu kuşkusu, 17 Aralık 1925 tarihinde imzalanan Türkiye - Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması ile doruk noktasına varmıştı.220 İran, Türkiye ile imzaladığı bu antlaşma ile bu işbirliğinin kendisine yönelmesini engelleyebileceğini düşünüyor ve antlaşmanın kendisi açısından en önemli sonucu olarak bunu umuyordu. Türkiye ise İran’ın yumuşak Kürt politikası ve Türkiye Kürtlerini de içeren özerk bir Kürt devleti tasarına sıcak bakışı karşısında kaygılanmaktaydı. Türkiye’nin anlaşmaya ilişkin temel beklentisi bu kaygı çerçevesinde biçimlendi. Türkiye, İran’la imzalandığı antlaşma bu kaygıya neden olan koşulları ortadan kaldırmanın ve aynı zamanda doğu sınırını garanti altına alıp Kürt ayaklanmalarını kolayca bastırmanın beklentisi içine girdi.”221

Bu yüzden antlaşma, ana hatlarıyla Türk - Sovyet Antlaşmasına benzemekle birlikte Türkiye için esas önem arz eden beşinci ve altıncı maddelerdir. 6. Maddenin açıkça aşiretleri hedef göstermesi, bu antlaşmanın ayırıcı özelliğiydi.

219

Düstur, 3. Tertip, c: VII, s. 1849.

220

İsmail Sosyal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I (1920-1943), TTK Yay., Ankara 1983, 274- 278.

221

Bu tarihten sonra gene aynı amaca ulaşmak için yapılan çok sayıdaki antlaşmada 5. Maddedeki üstü örtülü ifade yer almakla birlikte 6. Maddenin netliğinde bir anlatım görülmeyecektir.222

Musul sorununun anlaşmaya doğru hızla gitmekte olması Türkiye’yi İran ile antlaşma imzalamaya sevk ederken, Rıza Şah’ın Atatürk reformlarına karşı duyduğu hayranlık, anlaşmanın imzalanmasını kolaylaştırmıştır.223 Şah’ın Türk limanları vasıtasıyla yeni pazarlar bularak, Kuzey İran’ın iktisadi hayatını Sovyet Rusya’ya bağımlılıktan kurtarmak istemesi224 İran’ın antlaşmadan elde etmeyi umduğu faydalar arasındadır.

İngilizler, bu antlaşma sayesinde, Irak’ta faaliyet gösteren Şeyh Mahmud’u kontrol etmek için Rıza Şah’ın daha etkin bir işbirliğine girebileceğini de düşünmekteydi. Pek çok diğer şeyhin kendisine sadık olduğu İran ve Irak’taki en kudretli ve nüfuzlu Kürt şeyhi olarak görülen Şeyh Mahmud, İran toprağı zararına kendi alanını genişletmeye kalkışacak olsa, hiç kuşkusuz Simko İsmail, kendisinin emin bir müttefiki olacaktır. Diğer bir deyişle, Kürt milliyetçi hareketlerini ve liderlerini bastırmayı hedefleyen bir Türkiye - İran Antlaşması, şimdi ve sonra Kürt istiklal veya muhtariyetinin Büyük Britanya tarafından desteklenmeyeceğine dair Türkiye’ye teminat sağlamış olacaktı. İran’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine’e göre 1926 Antlaşması gayet basit önermelerle izah edilebilirdi. Türkiye bir süredir Rıza Şah’ın Kürt siyaseti hakkında hayli tedirgindi. Şah’ın İran, hükümranlığı altında ve Türkiye, İran ve Irak Kürtlerini de içine alan muhtar bir Kürt devleti tasarısına sempatiyle yaklaştığından endişe duymaktaydı. Loraine:

“Ankara Hükümeti’nin gümrük tarifesi emsalini sekize çıkarması ve transit mallara tüketim vergisi getirmekle tehdit etmesi, Türkiye - İran ilişkilerindeki bir mesele ile alakadar olması muhtemel görünmektedir. İran Hükümeti, Azerbaycan’a yönelik Türk irredantizmi tehlikesi konusunda daima tetikleydi ve kendisine karşı bir Rus - Türk ittifakı korkusuyla bu tür tazyikler karşısında tavizler vermeye dünden hazırdı. Türk - İran Antlaşması Rıza Şah’ın tüm kuvvetini iç siyasetle yeniden teşkilatlanma hedefine ayırabilmesi için fırsat

222

Akdevelioğlu – Kürkçüoğlu, Orta Doğu, s. 361.

223

Olson, s. 209.

224

yaratacaktır. En önemlisi bu antlaşmanın imzalanmış olması, İran hükümeti’nin Irak’ı tanıma yönünde adım atmasını kolaylaştıracaktır.”225

İngiltere, Irak ve Türkiye’nin Kürt nüfuslu toprakların İran’a terk edilmesini istemediklerinin anlaşılması da 1926 Antlaşmasının imzalanmasını hızlandıran temel amillerden biridir.226 İran’la doğu sınırında kendini daha emniyet altında hisseden Türkiye, bir buçuk aydan daha kısa bir süre sonra Büyük Britanya ve Irak ile anlaşmaya varabilmiştir.227 Ancak inkâr edilemeyecek husus, 1926 Antlaşması ile birlikte her iki ülke arasında kesin olarak ilişkileri düzenleyen somut bir hukuki yapının da oluşturulmuş olmasıdır.

Türkiye – İran Antaşmasının TBMM’de görüşülmesi sırasında 22 Mayıs 1926’da bir konuşma yapan dönemin Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey Antlaşmayı şöyle değerlendirmiştir:

“İran devleti ile aramızda muhadenet ve emniyetin ahkâm-ı ahdiye ile de takriri için müzakerat cereyan etmekte olduğu ve bir taraftan Garp devletleri ile mesai-i sulhiye devam ederken diğer taraftan Şark’ta revabıt-ı dostanenin teyit ve inkişafına ikdam edilmekte olduğu malumunuzdur.

Filhakika vaziyet-i umumiye mütalaa edilince samimî ve müstakbel anlayışın gereken siyasî ve iktisadî nokta-i nazardan ve gerek coğrafî anlayış itibarıyla iki devlet arasındaki menafi ve mukadderat iştirakini görmemesi kabil değildir. Zaten iki taraf milletlerince çoktan mâlum ve mahsus olan bu hakikatin hükümetlere intikali ve alevlenen izharı her iki diyarda teyemmünen vukua gelen mesut tahavvülat-ı azime sayesinde süratle imkânyabı husul olmuştur. İşte bugün huzur-u tetkik ve tasvibinize Türk - İran Emniyet ve Muhadenet Ahidnamesini arz etmekle mesudum.

Muahedenin bir hususiyeti de milletlerden hükümetlere ve hükümetlerden milletlere mütekabilen ilham edilmiş bulunmasıdır. İhtiva ettiği mevad ve esasatı ise vaziyet-i vakıanın ifade-i tahririsinden başka bir şey değildir. İnkişafat-ı atiye itibarıyla her iki devlet safha-i tarihi mesut bir mukaddeme-i tefehhüm ve ikbâl telakki ettiğim işbu ahitnamenin süratle tasdikini heyet-i muhtereminizden bilhassa istirham ederim.”228

Türkiye-İran ilişkilerinin havası, Mustafa Kemal’in TBMM’de yaptığı konuşmalara yansımıştır. 1 Mart 1924’te “İran ile münasebetlerimiz dostanedir. 225 Olson, s.209. 226 A.g.e., s. 213. 227 A.g.e., s. 210. 228

Ali Hikmet Alp, Türk Dış Politikasında 50 Yıl, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü, Ankara 1974, s. 42 – 43.

İran’ın milli emelleri dairesinde gelişmesini ve çaba harcayışını memnuniyetle görüyoruz” diyen ve bu sözleri bravo sedaları ve alkışlarla karşılanan Mustafa Kemal, 1 Kasım 1924’te kısaca “İran ile münasebetlerimiz dostane olmakla berdevamdır” demekle yetinmekte; 1 Kasım 1926’da ise “İran’la mevcut olan samimî münasebetlerimiz, tasdik ettiğiniz anlaşma ile açıklık kazandı ve ortaya çıktı” demektedir.229

Bundan sonra iki devlet arasında yapılacak antlaşmaların temelini oluşturan bu antlaşma bölge ülkelerinin birbirleriyle ilişkilerinin gelişmesine de öncülük etmiştir. Özellikle İran, Türkiye ile şayet Sovyetlerin kendisine yönelik oluşturacağını düşündüğü siyasî ve ekonomik ambargo konusunda rahatlamış ve kendisini güvende hissetmiştir. İmzalanan bu dostluk antlaşmasından sonra, Türkiye ile İran arasında imzalanacak olan ticaret antlaşmasının neticelenmesine kadar geçici bir ticaret antlaşması imzalanması kararlaştırılmıştır.230

Türkiye bu antlaşmadan sonra bölgedeki barış ortamını geliştirmek için bir girişimde bulunarak Türkiye, İran ve Sovyet Rusya arasında benzer bir antlaşma yapmak ister. 1921 Antlaşması ile Sovyet Rusya’ya vermiş olduğu imtiyazdan rahatsızlık duymaya başlayan İran da, yapılacak yeni bir antlaşma ile bu durumdan kurtulmak ister. İran, konunun karşılıklı görüşülmesi için Şah’ın sağ kolu Timurtaş Paşa’yı Moskova’ya gönderirken Türkiye de Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket Bey’e Timurtaş’a eşlik etmesi için haber göndermiş ve iki ülke arasında arabuluculuk görevi üstlenmesini istemiştir. Moskova’da gerçekleşen bu görüşme Türk basınında geniş yer almış ve üçlü bir güvenlik antlaşmasının bölge ülkelerine sağlayacağı faydalardan bahsetmeye başlanmıştır. Moskova’da daha çok ikili ekonomik konular üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Ancak Hazar Denizi balıkçılığı, ticari meseleler ve gümrükler başlıkları altında toplanabilecek bu konularda gelişme sağlanamaz ve belge imzalanamaz. “Timurtaş’ın Moskova görüşmeleri Türk basınına da yansıdı. Buna Ankara’nın büyük önem atfettiği yazıldı. Türk basınına göre de Sovyetler, Türkiye ve İran arasında üçlü ayrı bir

229

Gürün, Savaşan Dünya, s 166.

230

güvenlik antlaşması görüşülecekti. Ankara Hükümetinin görüşmelere, özel bir önem atfettiği doğruydu. Ancak Ankara’nın böyle bir üçlü antlaşmadan çok, Tahran’la Moskova arasında ikili bir saldırmazlık antlaşması imzalanmasını