• Sonuç bulunamadı

İRAN’DA CUMHURİYET İLANI KONUSU

SİMKO İSMAİL

VI-) İRAN’DA CUMHURİYET İLANI KONUSU

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildikten sonra Ankara hükümeti yakında devrilmesi beklenen Kaçar Hanedanı yerine İran’da da cumhuriyet kurulmasını istemekteydi. Bu görüşünü Mustafa Kemal Paşa, Muhittin Paşa vasıtasıyla Rıza Han’a duyurur ve kendisine Cumhuriyet ilan etmesi tavsiyesinde bulunur. Konuyu birkaç sefer Rıza Han’la görüşen Muhittin Paşa, Rıza Han’ın Cumhuriyet ilan etmeye yatkın göründüğünü Ankara’ya bildirir. Ankara’da yakında İran’da Cumhuriyet ilan edileceği umut ve beklentisi kuvvetlenir.138

Cumhuriyet fikrinin temellerini, kendilerinden önceki dönemin modernleşmeci aydınlarının görüşlerinde ve batı ülkelerini tanıma fırsatı bulan Cumhuriyet yönetimlerine aşina olan laik İran aydınlarında bulmak mümkündür. Çağdaş aydınlara göre, Kaçar hanedanının zayıflaması, ulemanın gücünün tükenmesi ve askerî güce komuta edenlerin öne çıkması cumhuriyet kurulabileceği düşüncesini yeniden gündeme getirmiştir. “Ülke içindeki tek yabancı güç olan İngilizlerin çıkarlarını korumak için muhatap alabilecekleri merkezî bir otorite istekleri ile bu gündemin birleşmesi Rıza Han’ın başbakan olarak, hem askerî hem de siyasî gücü eline aldığı 1923 yılının Ekiminde Türkiye de cumhuriyetin ilan

137

Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları, I, s. 42.

138

edilmesi, İran’da da cumhuriyetin ilan edileceği yönünde dünya kamuoyunda benzer bir beklentiyi yaratmıştır.”139

İlk işaret 20 Ocak 1924 tarihli Vakit gazetesi’nde İran’da Cumhuriyet ilan edilmesini tavsiye eden bir yazının yayınlanmasıyla başlar. Söz konusu yazı Rıza Han’ı destekleyen Tahran basınında büyük ilgi görürken, İran’da da Cumhuriyet ilan edilmesini konun edinen yazılar İran gazetelerinde çoğalmaya başlar. Basın, Rıza Han’ın da teşvikiyle monarşi ve o sırada Avrupa’da yaşamakta olan Ahmet Şah aleyhinde yayın yapar. Bu teşebbüsünde Rıza Han’ı ordunun önemli bir kısmı ile meclisin çoğunluğu desteklerken, muhalifler de mevcuttur. Siyasî ve askerî çevrelerde cumhuriyete karşı olanlar monarşi taraftarı olmaktan çok, bütün gücü elinde toplayan Rıza Han’ın diktatörlüğünden çekinenlerdi Ankara, Türk basınında yer alan haber ve yazılarla İran’da Cumhuriyet ilanına verdiği desteği sürdürmekte ve duyacağı memnuniyeti her fırsatta dile getirmekteydi. Türkiye’nin bu desteği iki temel sebebe dayanmaktaydı: Türk devriminin diğer İslam ülkelerine de model olması ve İran’ı yabancı devletlerin boyunduruğundan çıkmış, bağımsız bir ülke olarak görme arzusu. Bu teşebbüse aktif destek veren ikinci ülke ise Sovyetler Birliği idi. İngiltere bu teşebbüsten Sovyetlerin işine yarayacağı gerekçesiyle tedirginlik duymasına rağmen İran’ın iç işlerine müdahale ediyor konumuna düşmemek için temkinli davranmakta ve itirazlarını doğrudan dillendirmemekteydi.140

Rıza Han’ın cumhuriyet kampanyası Şubat 1924’te hız kazanır. Mecliste cumhuriyet yanlıları çoğunlukta gözükürler, rakip gruplar arasında bazı milletvekillerinin statüsü nedeniyle başlayan münakaşa sırasında cumhuriyet yanlıları yaptıkları hatalarla olayın büyümesine ve Mart ayı ortalarında Meclisin çalışamaz hale gelmesine neden olur. Olaylar sokağa taşar, cumhuriyet karşıtları meclis önünde gösteriler yapmaya başlar. Üstelik ulema da saf değiştirince 20 Mart’ta öngörülen meclis toplantısı yapılamaz, 22 Mart’ta Rıza Han meclise girebilmek için beş bin kişilik bir kalabalığa ateş açtırmak zorunda kalır. Otorite

139

Metin, s. 278.

140

ve prestij kaybına uğrayan Rıza Han Tahran’ı terk edip Kum kentine giderek müçtehitlerle görüştükten sonra 1 Nisan 1924 tarihinde bir bildiri yayınlayarak cumhuriyet ilanı fikrinden vazgeçtiğini ilan eder.141 Kum şehrinde önde gelen üç Ayetullah: Hairi, Naini ve İsfahan ile görüşen Rıza Han, görüşme sonrası şöyle der:

“Tecrübe ile sabittir ki hükümet başkanları hiçbir zaman halkın fikirlerine muhalif ya da karşıt bulunmamalıdır. İşte bu prensibe bağlı olarak şimdiki hükümet kaynağı ne olursa halkın hislerine saygılı kalmayı yeğlemiştir. Bu görüşme sonunda, halkı cumhuriyet lafını ağza alınmaması konusunda uyarmaya karar verdik. Bundan ziyade herkesin gayret göstermesi gereken husus, reformların önündeki engelleri kaldırmaya yardımcı olarak ülkenin ilerlemesini sağlayacak ve bana dinin temellerini sağlamlaştırmada, ülkenin bağımsızlığını teminde ve millî hükümetin güçlendirilmesinde yardım etmektir. İşte bu nedenledir ki bütün vatanseverleri uyarıyor, Cumhuriyet fikrine kanmamalarını ve üzerinde mutabık kaldığımız yüce gayede benimle işbirliği yapmalarını rica ediyorum.”142

Türkiye’de Hilafetin kaldırılması İran’da çok farklı bir sonuç doğurur. Hilafetin ilgası üzerine İran’da müçtehitler, cumhuriyet ilanının İran’da da din karşıtı politikalara yol açacağı düşüncesini kuvvetlendirerek bu ülkede gelişen cumhuriyet karşıtlığını pekiştirirler.

1925’te uzun süreden beri Avrupa seyahatinde olan Ahmed Şah İran’a dönmeye karar verir. Ülke içinde de Şah’ın İran’a dönmesi lehinde çeşitli gösteriler yapılmasına rağmen Rıza Han’dan çekinen Ahmed Şah dönüşünü bir süre erteler.143 31 Ekim 1925’te Kaçar Hanedanını sonuncu hükümdarı Ahmed Şah, Şura-i Millî’de yapılan oylama sonucu beşe karşı seksen beş oyla devrilir. Rıza Han, saltanat naibi sıfatıyla geçici olarak devlet başkanlığına getirilir. Şura-i Millî yeni bir rejim ortaya koymamış, rejim sorununu daha sonra toplanacak olan Kurucu Meclis’e bırakmıştı. İran’da rejim belirsizliği sürerken Mayıs 1925’te Tahran’dan ayrılan Muhittin Paşa’nın yerine Ağustos’ta atanan Memduh Şevket (Esendal) Bey’e 7 Kasım 1925 tarihinde; “Münasebet olursa, Rıza Han Hazretlerinin Cumhur reisliğini Şahlığa tercih etmesi İran’ın ve İran inkılabının menfaati için daha muvafık olacağının çok mahremane olarak Rıza Han

141

Çetinsaya, Milli Mücadele, s. 789.

142

Şahruh Ahavi, İran’da Din ve Siyaset, Yöneliş Yayınları, 1990, İstanbul s. 70 – 71.

143

hazretlerine ihsas ve İran’ın ikbâl ve istikbâli vadisindeki her türlü mesainin Rıza Han Hazretlerinin kurduğu hükümetin Türkiye’de daima hüsn-ü makes ve müzaheretle karşılanacağına emniyet edilmesinin ifadesi ”144 talimatı verilir.

Memduh Şevket Bey’i kabul eden Rıza Han kendisiyle Türkçe olarak uzun bir görüşme yapar. Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa hakkında iltifatkâr sözler söyleyen ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğine olan inancını ifade eden Rıza Han, büyükelçinin konuyu rejim meselesine getirmesini yanlarında üçüncü şahısların bulunduğu bahanesini hissettirerek ve “en kısa zamanda tekrar görüşmemiz lazımdır” diyerek savuşturur. 145

16 Ekim’de Rus Büyükelçisiyle görüşen Memduh Şevket Bey meslektaşının İran’da şahlığın kurulmakta olduğu, Rıza Han’ın şah olmaya karar verdiği, çevresinin de onu bu yola sevk ettiği ve hatta İngilizlerin de bu hareketi desteklediği fikrine karşı çıkar. Kendisine göre, Rıza Han Kurucu Meclis’te Cumhuriyet ilan edecek, eğer bunu başaramazsa birkaç sene için Şah ilan edilecektir.146

29 Kasım 1925’te Memduh Şevket Bey Rıza Han ile yine bir görüşme yapar:

“Hâl hatır sorduktan sonra derhal söze başladı ve “Bilmiyorum” dedi, ne zaman bu komşularımız bizi bırakacaklar ki biz de kendi istikbalimize sahip olalım ve kendi yerlerimizde rahat rahat terakkimize çalışalım. Bizi bir türlü bırakmıyorlar.” dedi. Ben de onu tasdik ettim, düşmanlarla muhat bulunduğumuzu söyledim. Sonra Rıza Han adamsızlıktan bahseyledi. ‘Burada her şeyi yapmak ve düşünmek lazımdır. Düşünecek ve yapacak kimse yoktur’ dedi. Sonra ‘benim bu söylediklerimi zapt edip Ankara’ya yazınız’ diye iltimasta bulundu ve Kaçar Hanedanını çıkarmaya ve büsbütün ortadan kaldırmaya mecburiyetini anlattı. Söylediği sözler bizim de bildiklerimize mutabık idi. Kendisinin Kaçar Hanedanını çıkartmak fikrinin başta olmadığını fakat İngilizler iştirak edip aleyhine hareket eylediklerini haber alınca da cumhuriyet ilanının yine onların muhalefetine uğradığını, nihayet aleyhte büyük bir tertibat yaptıklarını anladığını ve bunun üzerine harekete mecbur olup Kaçar sülalesini çıkardığını fakat hâlâ İngilizlerin şiddetle kendi aleyhinde bulunduklarını, eğer fesat çıkaracak bir taraf bulsalar hiç tereddüt etmeyeceklerini, fakat bulamadıklarını ve kendisinin ayan ve zadegân ve molla güruhundan sakınmak

144

Şimşir, Diplomatlar, s. 87.

145

Muzaffer Uyguner, “ Memduh Şevket Esendal’ın Tahran Günlüğü’nden”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, XX/190, Nisan 1996, s. 60.

146

mecburiyetinde olduğunu bunun için bu defa Cumhuriyet ilanına teşebbüs edemeyeceğini söyledi. Kendi şahlığının Kaçar şahlığı gibi olmayacağını da ilave eyledi.

Ben, eğer mümkün olursa kendisinin Meclis-i Müessesan’da cumhuriyet ilan edeceğini, mümkün olmaz ise şahlık ilan olunacağını, şahlığın da bir nevi cumhuriyet şeklinde olması melhuz bulunduğunu zannederek Ankara’ya bu suretle yazdığımı söyledim. Hiç itiraz etmedi. Hatta biraz düşündükten sonra “Doğrudur” dedi.”147

Aynı görüşmede Türkiye - İran ilişkileri de gündeme gelir:

“Rıza Han Kaçarların Türkiye’yi resmen henüz tanımadıklarını, bunu İran’ın tanıması lazım geldiğini, sonra mevcut halli muktezi meselelerden başlamak, iki devlet arasında muhadenet ve emniyet ahidnamesi yapmak lazım geldiğini söyledi. Bundan başka siz benimle daima hususî münasebetle bulunur, benim sözlerimi Ankara’ya yazarsanız, bu suretle de aramızda ayrı ve hususî bir münasebet, samimî ve sıkı bir rabıta lazımdır dedi.’’148

4 Aralık 1925’te Timurtaş ile görüşen Memduh Şevket Bey artık cumhuriyet ilanından ümidini kesmiştir:

“Bizim için İran’ın şekl-i idaresi her ne olursa olsun müsavidir. Ben hükümeti derhal tasdik etmek için emir almışım, bu müsaade koynumdadır, fakat yeni bir sülale getirmeyiniz. Bu iyi bir şey değildir. Rıza Han sağ olduğu müddetçe şah olur. Bu da dünyanın revişine muvafıktır.”149

Ne var ki, Kurucu Meclis 12 Aralık 1925’te toplandığında ittifakla saltanat Naibi Rıza Han Şehinşah (Krallar Kralı) olarak seçilir ve 15 Aralık 1925’te anayasayı koruyacağına ant içer. Rıza Han’ın İran şahlığına geçmesi ile kısa süren Zendler devri bir kenara bırakılırsa, Sasanilerden bu yana İran tahtına ilk defa Fars asıllı biri geçmiş oluyordu.150

Rıza Han yine aynı dönemde “Memlekette bir değişiklik yapılması lazım geldiğine hükmederek cumhuriyet tesisini düşündüm. Fakat İran halkı için cumhuriyet bolşeviklik yahut aşağı yukarı ona benzer bir şey mânaâına geliyordu. O rejimi asla kabul etmemeleri için bu kâfi idi. Onların bu muhakemelerini

147

Memduh Şevket Esendal, Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar, Bilgi Yayınevi, Ankara 1999, s. 54. 148 A.g.e., s. 56. 149 Esendal, s. 61. 150

Mehmet Saray, Türk-İran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1990, s. 87.

nihayet ben de makul gördüm.” diyerek cumhuriyet fikrinden vazgeçtiğini ilan ediyordu.151

27 Aralık 1925’te Memduh Şevket Bey’i kabul eden Rıza Şah, neden cumhuriyet ilan edememiş olduğunu anlatır ve Türkiye ile dostluk ilişkilerini geliştirmek istediğini belirtir:

“Şah beni kabul ederek, eğer cumhuriyet ilan edememiş ise bunun efkârı-ı müteceddidanesinden vazgeçtiğine delalet etmeyeceğini, bugün cumhuriyet ilanının kabil olmadığını, İran’ı kurtarmak ve Türkiye ile dostane münasebatı artırmak için bu rejim ile de çalışabileceklerini, Gazi Hazretleri ile aralarında şahsen hükümet ve kabinelerin fevkinde bir ittisal ve ittihad tesisini elzem gördüğünü ve bu ittisale benim delaletimi, yakında kendisinin de mutemet bir sefir bulunduracağını ve İran’ın samimî olarak ancak Türkiye’ye takarrub edebileceğini ve aradaki dostluğun izhar ve ilana hiçbir mani tasavvur etmediği.”152

İran’da yeni rejim bu şekliyle belli olurken cumhuriyet konusundan kopma kesinleşiyordu.

İran’da yaşanan gelişmeler yakından incelendiğinde cumhuriyet meselesinin Ankara hükümetinin boş kuruntusundan ibaret olmadığı anlaşılacaktır. İran’da 1924 yılında Türkiye örneğinin de etkisiyle, cumhuriyet tartışmaları alevlenerek kriz boyutlarına varmıştır. Şiddetli monarşi aleyhtarı basının yayınları, taşradan gönderilen cumhuriyet taraftarı telgraflar ve coşkun gösteriler 1924 Mart’ında doruğa çıkmıştı ve Rıza Han bu akımın görünen gücünden etkilenmiş, görünüşte öncülüğü Şura-i Millî tarafından yapılan fikre razı olmuş durumdaydı.153

Şura-i Millî’de Cumhuriyetçi çoğunluğun monarşinin kaldırılması için önerge vermeyi planladığı günlerde Tahran çarşısındaki önemli bir camide sekiz bin esnaf loncası lideri toplanır. Camide vaiz, monarşik iktidarın kutsal otoritesini göklere çıkarmaktadır ve hemen bir toplu dilekçe yazılıp imzalanır; her lonca Şura’ya cumhuriyet ilan edilmemesi ricasını iletmek üzere kendi temsilcilerini 151 Furon, s. 175. 152 Şimşir, Diplomatlar, s. 88. 153

Percy Sykes, A History of Persia, v: II, (Third Edition), MacMillan and Company Ltd., New Yrk 1958, s. 546.

seçerler. Ertesi gün bu temsilciler kurulu başkanının Şura’da bir milletvekili tarafından saldırıya uğradığı dedikodusu her yana yayılır. Daha ertesi gün önerge verildiğinde dükkân ve atölyeler kapanır, cumhuriyet aleyhinde sloganlar atan öfkeli bir kalabalık çarşıdan Meclis meydanına yürüyüşe geçer. Polis bariyerlerini aşıp meydanı dolduran kalabalık, içlerinde bulunan muhafazakâr siyaseti savunan dinî bir liderin polis tarafından kırbaçlanması üzerine galeyana gelir. Çıkan arbede, Meclis Sözcüsünün araya girmesi ile önlenir ve Rıza Han, esnaf ve din önde gelenleriyle bir görüşme yaptıktan sonra cumhuriyet karşıtlığını gösteren halkın bu iradesine gönüllü olarak katıldığını ilan eder ve iki gün sonra da iyi bir Müslüman olduğunu kanıtlamak için hacı kafilesine katılır.154

İran’ın sosyal ve siyasal hayatında büyük etki sahibi olan din adamlarının cumhuriyet karşıtlığı da esas itibarıyla Türkiye’de yaşanan gelişmelerle yakından ilgilidir. Önce saltanatı kaldırıp cumhuriyet ilan edilen Türkiye’de nihayetinde Hilafetin de kaldırılması (ki belirtilen olaylarla aynı tarihtedir), İran ulemasının zihninde aynı projeksiyonun uyanmasına neden olmuştur.155 İran’daki Cumhuriyet hareketine, cumhuriyet rejimi ile Türkiye’deki Atatürk’ün seküler ve görece radikal reformları arasında paralellik kuran birçok ulema ve toprak sahibi tarafından karşı çıkıldı.156 Diğer bir deyişle ulema, cumhuriyetin ilanının sekülerleşmeye gittiğini/gideceğini anlamış ve bu durum karşısında aslında hiç benimsemediği monarşiyi sahiplenir konuma gelmişti. Çarşı esnafı üzerindeki geleneksel nüfuzunu kullanan ulema, cumhuriyetçi fikirlerin bastırılmasını bu yolla sağlamıştı. Cumhuriyet rejiminin İran’da reddedilmesinin ulemanın gücü, bu kesimin duyduğu gelecek kaygısı – hatta bundan daha çok - iki ülkenin sosyal ve politik gelişmişlik düzeyi ve bu düzeye erişinceye kadar geçirdiği tecrübelerden ve edindiği siyasal kültür ve kurumlardan kaynaklandığı da savunulabilir.157

154

E.Abrahamian, “The Crowd in Iranian Politics 1905 – 1953”, Past And Present, no: IV, Oxford University Press, December 1968, s. 200 – 201.

155

Sykes, s. 546.

156

Nikkie Keddie, Roots of Revolution, Yale University Press, Binghampton 1981, s. 91.

157

Birol Başkan, “Republicanism vs. Monarchy: Why Did Turkey and Iran Choose Different Forms of the Government in the 1920’s”, http://www.allacademic.com//meta/p_mla_apa_research_citation/0/4/0/1/8/pages40181/p401 81-29.php

Öte yandan İngiliz elçilik raporlarına göre, Rıza Han daha 1923 yılı başlarında Kum şehrine yaptığı bir geziden sonra cumhuriyet fikrinden vazgeçmiş, ancak basının Kaçar Hanedanı aleyhtarlığıyla koşut cumhuriyetçi yayınlarını kendi çıkarı için yüreklendirmişti. Zira alay konusu olan Kaçarlar kendilerindeki kötü özelliklere sahip olmadığı anlaşılan Rıza Han’ın yükselmesine hizmet edecekti.158 Nitekim her an ülkeye dönüp kendisini kovabilecek Şah’ın başbakanı olmak istemeyen Rıza Han, durumu lehine kullanarak Şura ve ordudan istifa etmeyi teklif etmiş, kamu alanından tümüyle çekileceği söylentisini yaymıştı. İlk şaşkınlığın ardından da yapılan görev çağrısını isteksizce kabul eder görünerek tekrar başbakanlık görevini de eskisinden çok daha güçlü biçimde ele almıştı.159 Bir görüşe göre ise Şah’ın cumhuriyet fikrinden vazgeçmesinde cumhuriyetçi fikirlerin yaygınlaşarak sömürgelerindeki konumlarını sarsmasından endişe eden İngilizlerin de baskısı olmuştur.160 Ayrıca İngiltere, İran’da cumhuriyet ilanının Sovyetler lehine bir durum oluşturup Rusya’yla İran üzerinde yaşadığı çekişmede kendisini güçsüz düşürebileceği endişesiyle İran’daki cumhuriyet ilanı çabalarını baltalamaya çalışmaktaydı.161

Mustafa Kemal, İran’da cumhuriyet yerine tekrar şahlığa dönülmesi üzerine hayal kırıklığına uğrasa da162 Rıza Şah’a şu kutlama telgrafını gönderdi:

“Necip İran milletine karşı en samimî dostluk hisleriyle mütehassis olarak İran’ın terakki ve teceddüt yolunda layık olduğu itilayı temin edecek zaten malumum olan kudretli şahsiyetinizin Makam-ı Şahiye cülusunu memnuniyetle karşıladım. Halisane ve büyük ümitlerle tebrik ederim. İran’ın refah ve ikbali ve Zat-ı Hümayunlarının saadet ve muvaffakiyeti hakkındaki samimane temennilerimi bu müteyyemen vesile ile tekrar eylerim.”163

158

Ansari, s. 37.

159

Peter Avery – Gavin Hambly – Charles Melville (Ed.), The Cambridge History of Iran, Cambridge University Press, Cambridge, 1991, s. 224.

160

Cihangir Fehmi, “Atatürk Devrimlerinin Uluslararası Etkisi”, XI. Türk Tarih Kongresi, AKDTYK TTK Yayınları, Ankara 1994, s. 2464.

161

Hilal Akgül, “Rıza Han’ın Türkiye Ziyareti”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, S. 7, İstanbul 2005, s. 14.

162

Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dağ Yolu, I, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s. 35.

163

Atatürk’ün aksine Rıza Şah, herhangi bir Avrupa ülkesi hakkında ilk elden bilgi sahibi değildi. Ancak ordudaki erken yıllarından itibaren yabancıların ülkesinin kaderini biçimlendirmede oynadığı rol hakkında keskin bir dikkate sahipti.164 Rıza Şah, başlangıçta gücünü pekiştirmek için İngilizleri kullanırken, daha sonra, Mustafa Kemal gibi, İngiliz ve Fransız müdahalelerini dengelemek için Rusları kullanmıştır. Rıza Şah’ın önde gelen amacı İran’ı İngiliz ve Sovyet müdahalelerinden uzak tutmak ve zora dayanan reformlarını yerleştirmekti.165

Rıza Şah’ın dış politikası basit, olumlu ve eski İran teorilerine dayanan bir dış politikaydı. Bu dış politika iktidarının ilk yarısında etkili ve gerçekçi bir karakter arz eder. İngiltere’nin halen İran’da büyük bir güç olduğunu ve Sovyetlerin daima geri çekilmeyeceğini bilerek bu iki gücün çıkarlarına kesin saygı göstermiştir. Bu politik çizgi, planlı modernleşme programı sırasında milli ekonomiyi, oluşabilecek muhtemel kötüleşmelere karşı korumak içindi. Rıza Şah olumsuz denge döneminin geçtiğinin farkındaydı. Zira bir denge olsaydı, o zaman İran aktif olarak bundan çıkar sağlayacaktı.166

Rıza Han, Başbakan olmasını müteakip Ankara’ya yeni bir büyükelçi olarak Seyyid Tabatabai’yi atar. Olaylı bir şekilde görevine atanan eski büyükelçi Mufakhammüddevle İshak Han, Nisan sonlarında Türkiye’den ayrılırken Kurtuluş Savaşı boyunca İran ve Afganistan’a gösterilen özel dostluk ve itibarın artık kalmadığından, geçen Ağustos’ta yaptığı Ankara ziyaretinde karşılaştığı zorluklardan bahseder; Hilafetin kaldırılmasını ve hanedanın sınır dışı edilmesini eleştirir. Mustafa Kemal ile karşılaşmamak için de yeni büyükelçiyi beklemeden İstanbul’dan ayrılır. Eylül 1924’te Türkiye’ye gelebilen yeni büyükelçi Seyyid Sadık Han Tabatabai ise hayatının bir dönemini İstanbul’da geçiren İran meşrutiyetçisi bir seyyid ve din adamıydı. Kasım ortasında güven mektubunu sunmak için Ankara’ya geldiğinde, kendisine bir din adamının büyükelçi olarak

164

Avery - Hambly - Melville, s. 236.

165

Ivar Spector, The Soviet Union and the Muslim World 1917–1958, University of Washington Press, Seattle, 1959, s. 92.

166

Hafez F. Farmayan, The Foreign Policy of Iran: A Historical Analysis, , Middle East Center University of Utah, Salt Lake City 1971, s.22.

gönderilmesi nedeniyle Mustafa Kemal’in tepkisini çeker. 17 Kasım’da yapılan kabul töreninde yaptığı konuşmada Tabatabai, İslâmi temalara bazı atıfta bulunurken, Mustafa Kemal’in kısa ve sade konuşmasında hiçbir İslâmi tema kullanmaması dikkati çekmiştir.167

Yeni İran Büyükelçisi Türkiye’deki mesaisine ülkesi hakkında duyulan kuşkuların giderilmesi için çalışmakla başlar. 1924 Kasım ayı ortasında ayrıntılı izahatta bulunmak için Hariciye vekili Tevfik Rüştü [Aras] Bey ile uzun bir görüşme yapan Tabatabai’ye göre bu çabasının olumlu etkisi olmuş, Tevfik Rüştü Bey, Tahran Büyükelçisinden gelen raporların da olumlu olduğunu belirterek, konuyu tekrar gözden geçireceğine söz vermişti. Ne var ki, bir süre sonra, Tevfik Rüştü Bey durumu yerinde incelemesi ve rapor etmesi için Tahran’a bir heyet gönderme kararı alırsa da, Tabatabai’nin itirazı ve ikna çabası sonucunda bu girişimin hatalı olduğunu kabul ederek konuyu gözden geçireceğini söyler. 1925 Ekim başında yaptıkları görüşmede Tevfik Rüştü Bey meseleyi tekrar gözden geçirdiğini ve hükümetinin Rıza Han ile dostluk siyaseti takip etmesine karar