• Sonuç bulunamadı

1. SOSYAL YARDIMLARIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

1.1. Yoksulluk Kavramı

Yoksulluk, pek çok farklı şekilde tanımlanabilmektedir. Ancak, en basit tanımıyla yoksulluk, bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları durumudur. Tanımlardaki farklılık, büyük ölçüde, temel ihtiyaçların nelerden meydana geldiği hususundan kaynaklanmaktadır. Temel ihtiyaçların neler olduğu hususu toplumdan topluma, sadece coğrafi düzeyde değil zaman içerisinde de, değişmektedir.

Temel ihtiyaçlar tanımının değişmesinin en önemli nedeni toplumların zaman içerisinde ilerlemeleridir. Örneğin; elektrik keşfedilmeden önce aydınlatmada elektriğin kullanılması bir ihtiyaç olarak görülmezken, günümüzde hanelerin aydınlatılmasında elektriğin kullanılması temel ihtiyaçlar arasında sayılmaktadır. Bunun gibi pek çok gelişme, yoksulluk tanımının giderek genişlemesine neden olmaktadır. Benzer bir şekilde, refah düzeyleri oldukça yüksek olan gelişmiş ülkelerde bireylerin sosyal faaliyetlere katılma imkanına sahip olup olmamaları da temel ihtiyaçlar arasında sayılmakta ve dolayısıyla bireyin yoksul sayılıp sayılmamasını etkilemektedir.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) tanımına göre yoksulluk, çok boyutlu bir durum olup; sadece gelir yoksunluğu içinde bulunmayı değil, sağlıklı olmama, okuma-yazma bilmeme, temel sosyal hizmetlere ulaşamama ve insanların hayatlarını etkileyen süreçlere katılma konusunda çok az fırsata sahip olma durumlarını da ifade etmektedir.

Dünya Bankası da yoksulluğu iki şekilde tanımlamaktadır. Buna göre; yoksul olmak, aç olmayı, barınma ve giyim ihtiyacını karşılayamamayı, hasta olup bakım hizmeti alamamayı, okur-yazar olmamayı ve okula gitmemeyi ifade etmekte iken, yoksul kişi açısından bu durum, kendileri dışında olan olayları kontrol edememe, toplumsal ve kamusal kuruluşlar tarafından kötü muamele görme, buralarda seslerini ve güçlerini gösterememe gibi daha geniş bir anlam taşımaktadır.7

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2006 Yılı Yoksulluk Çalışmasında yer alan tanıma göre ise yoksulluk; insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumu olup, dar anlamda açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu; geniş anlamda

14

ise gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalma durumunu ifade etmektedir.

Yoksulluğun sadece az gelişmiş ülkeler açısından değil, tüm dünya ülkeleri açısından önemli bir sorun olarak görülmesi dolayısıyla, yoksulluk konusu yirmi yıla yakın bir süredir uluslararası toplumun gündeminde daha ağırlıklı olarak yer almaktadır. UNDP’nin ilk defa 1990 yılında İnsani Gelişmişlik Raporunu yayınlaması, 1997 yılındaki İnsani Gelişme Raporunda insani yoksulluk kavramını geliştirmesi, 1990 yılında Dünya Bankası’nın Yoksullukla Mücadele Raporunu yayınlaması, 2000 yılında UNDP’nin Binyıl Zirvesi’nde kabul edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri arasında birinci sırada açlık ve aşırı yoksullukla mücadele başlığının yer alması, yoksulluk konusunun uluslararası alanda giderek önem kazandığını gösteren gelişmelerdir.

Avrupa Birliği de üye ve aday ülkeler açısından yoksullukla mücadele ve sosyal içerme konularına daha çok eğilmeye başlamıştır. Avrupa Birliği Komisyonunun 7 Aralık 2001 tarihli ve 50/2002/EC sayılı Kararı ile üye ülkeler arasında sosyal dışlanmayla mücadele konusunda koordinasyonu geliştirmeyi amaçlayan Sosyal Dışlanmayla Mücadele Topluluk Eylem Programını kabul etmesi bunun işaretidir.

Yoksulluk artık kişilerin ve toplumların gelir durumlarından çok daha geniş kapsamlı bir sorun olarak ele alınmaya başlanmıştır. Bu yeni yoksulluk anlayışı UNDP’nin insani yoksulluk adını taşıyan yoksulluk tanımında da kendini göstermektedir. UNDP 1997 yılındaki İnsani Gelişme Raporunda yoksulluğun yok edilmesi konusunu işlemiş ve insani yoksulluk kavramı sayesinde ülkelerin yoksulluk düzeylerinin hesaplanmasına farklı bir boyut getirmiştir. İnsani yoksulluk katlanılabilir bir yaşam için gerekli fırsat ve seçeneklerden mahrum olma durumu olarak tanımlanmakta8 ve bu yeni kavram ile yoksulluk olgusunun insanlık onurunu kırıcı ve çok yönlü boyutlarına açıklama getirilmeye çalışılmaktadır.9 UNDP 1997 İnsani Gelişme Raporunda, ülkelerin insani yoksulluk düzeylerini gösterebilmek

8 DPT, 2001, sy. 105. 9 Oruç, 2001.

15

amacıyla insani yoksulluk endeksini oluşturmuştur.10 Bu endeks temel olarak üç gösterge kullanılarak belirlenmektedir. Bunlar; 40 yaşından önce ölüm oranı, okuma- yazma bilmeyen yetişkin oranı ve yaşam standardıyla ilgili göstergelerdir. Yaşam standardının belirlenmesinde de üç değişken kullanılmaktadır: Sağlık hizmetlerine erişim oranı, temiz su kaynaklarına erişim oranı ve 5 yaşın altında olup yetersiz beslenen çocuk oranı.

Yoksulluk durumunu sadece gelirle değil, içinde bulunulan sosyal konumla birlikte ifade eden ve literatürde kullanılan diğer kavramlar arasında “kenardalık”, “altsınıf” ve “sosyal dışlanma” kavramları da yer almaktadır.11 Kenardalık, 1960’lardan beri daha çok Latin-Amerika ülkeleri açısından kullanılan bir kavram olup, yoksulların kenarda kalan kişiler olduklarını ve bu kişilerin ekonomik, politik ve kültürel bütünün dışında kalarak kendi çözümlerini ürettiklerini anlatmaktadır.12

Altsınıf kavramı ise daha çok Amerika Birleşik Devletleri açısından kullanılmaktadır. Altsınıf olarak tanımlanan kesimin belirleyici özelliği yoksulluk değil, toplumun genel ahlaki normlarından farklı bir yaşama biçimine sahip olmadır. Bu kesim içerisinde yoksul olmayanlar da bulunmaktadır. Altsınıfta nitelendirilen kişilerin birbirleriyle aynı çevrede yaşama, okulu erken terk etme, genç yaşta evlilik dışı çocuk sahibi olma, işgücüne katılma isteğinde olmama gibi belli ortak özellikleri bulunmaktadır. Bu kesimlerin çoğunlukla Afrika ve Latin kökenli kişilerden meydana geldiği belirtilmektedir.13

Yoksulluğun artık sadece maddi bir anlam taşımaması, aynı zamanda çeşitli hak ve fırsatlardan mahrum olma ve bazı süreçlere katılamama durumları ile birlikte ele alınması, özellikle Avrupa ülkelerinde “sosyal dışlanma” kavramı ile ifadesini

10 İnsani Gelişme Raporlarında temel gösterge “insani gelişmişlik endeksi”dir. Bu endeksin ifade ettiği insani gelişmişlik kavramı, kalkınmanın ana amacının ekonomik büyüme değil, insana fayda sağlama olduğu anlayışı üzerine oturmaktadır (UNDP 1990 İnsani Gelişme Raporu). İnsani gelişme endeksi, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini bireylere sağladıkları fayda aracılığıyla belirlemektedir. Endeksin hesaplanmasında dikkate alınan dört temel gösterge; doğumda yaşam beklentisi, yetişkin okur- yazarlık oranı, okullaşma oranı ve kişi başına GSYİH’dir. Bu temel göstergelerin yanında diğer göstergeler kullanılarak, ulusal ekonomik varlığın, bireyler için gelişme olanakları yaratıp yaratmadığı sorgulanmaktadır (Oruç, 2001). Diğer taraftan UNDP’nin kendisi de insani gelişmişlik endeksinin, bir ülkenin gelişmişliğini ölçmede pek yeterli olmadığını, bu ölçütün politik katılım ya da cinsiyet eşitsizliği gibi durumları yansıtmadığını belirtmektedir.

11 Buğra ve Keyder, 2003.

12 Rocha ve Jelin, 2004; Buğra ve Keyder, 2003.

16

bulmaktadır. Nitekim Avrupa Birliği’nin yoksullukla mücadele konusundaki politika dokümanlarında da sosyal dışlanmayla mücadeleye büyük önem verilmektedir (bkz. başlık 2.3.3.).

Bireylerin veya hanelerin yoksul olup olmadıklarının belirlenebilmesi için öncelikle hangi göstergelere bakılacağına karar verilmesi gerekmektedir. Bu konuda iki yaklaşım mevcuttur. Birincisi parasal göstergelerin dikkate alınmasıdır. Parasal yoksulluk göstergeleri bireylerin veya hanelerin gelir veya harcama düzeyleridir. İkinci yaklaşım parasal olmayan göstergelerin dikkate alınmasıdır. Parasal olmayan yoksulluk göstergeleri sağlık, beslenme, nüfus ve okur yazarlık gibi hususlarda bulunulan düzeydir.14

Sosyal dışlanma ve insani yoksulluk kavramları, parasal olmayan yoksulluk göstergelerini parasal göstergelerle birlikte içermektedir.

Yoksulluğun hangi yöntemle ölçüleceği hususunda ise başlıca iki yaklaşım bulunmaktadır. Birincisi mutlak yoksulluk yaklaşımıdır. Mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur. Asgari refah düzeyi, bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan asgari tüketim ihtiyaçlarını ifade etmektedir.15 Mutlak yoksulluk, aynı zamanda gelir yoksulluğu olarak da adlandırılmaktadır.16

Yoksulluğun hangi yöntemle ölçüleceği hususundaki ikinci yaklaşım göreli yoksulluk yaklaşımıdır. Göreli yaklaşıma göre yoksulluk, hanehalkı ve bireyin refah düzeyinin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Bu yaklaşımda, toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan birey veya hanehalkı göreli anlamda yoksul olarak tanımlanmaktadır.17 Bireyin veya hanenin refah düzeyinin belirlenmesinde gelir düzeyi (veya harcama düzeyi) dikkate alınmaktadır. Bu yaklaşımda yoksulluk sınırı

14 Klugman ve ark., 2002.

15 Mutlak yoksulluk sınırı TÜİK tarafından iki farklı şekilde hesaplanmaktadır. İlkinde gıda harcamaları tek başına alınarak hesaplama yapılır (gıda yoksulluk sınırı). Bu tutar bir kişinin yaşamını devam ettirebilmek için günlük alması gereken asgari kalori miktarı dikkate alınarak hesaplanmaktadır. İkincisinde ise gıda harcamaları ve temel ihtiyaçlar için yapılan harcamalar birlikte alınarak hesaplama yapılır (gıda ve gıda dışı yoksulluk sınırı).

16 DPT, 2001, sy.106. 17 TÜİK, 2006.

17

belirlenirken, toplumdaki ortalama gelir/harcama düzeyinin veya medyan gelirin/harcamanın belli bir yüzdesi (örneğin yüzde 50 veya 60) kullanılmaktadır.

Mutlak ve göreli yoksulluk yaklaşımları objektif (nesnel) yoksulluk yaklaşımlarıdır. Objektif yoksulluk yaklaşımlarında yoksulluk için belli bir sınır tanımlanmakta ve bu sınırın altında kalan herkes yoksul olarak nitelendirilmektedir. Yoksulluk objektif olarak belirlendiğinde, bireylerin yoksulluk durumuyla ilgili hissiyatları göz ardı edilmektedir. Örneğin, kendini yoksul olarak görmeyen bireyler veya haneler de yoksul olarak nitelendirilebilmektedir. Bu husus subjektif (öznel) yoksulluk yaklaşımının geliştirilmesinde etkili olmuştur.

Subjektif yaklaşıma göre yoksulluk ölçülürken bireyler veya hanelere hangi gelir seviyesini asgari düzey olarak gördükleri, diğer bir ifade ile gelirleri hangi düzeyin altında olursa ihtiyaçlarını karşılayamayacakları yani kendileri için uygun gördükleri bir tatmin düzeyi sorulmaktadır.18 Dolayısıyla subjektif yoksulluk sınırı, bireylerin veya hanelerin asgari yaşam standardı olarak tanımladıkları bir asgari sınırdır. Bu yaklaşımda, hanehalklarına kendi durumlarını, hangi sıfatlarla (kötü, yeterli veya iyi gibi) tanımladıkları sorularak işe başlanmaktadır.19 Bireylerin bu konudaki görüşlerinin belirlenmesi için büyük ölçekli anketler düzenlenmekte, kendilerinin bildirdiği asgari gelir düzeyinin altında bir gelire sahip olan tüm bireyler yoksul kabul edilmektedir.20 Subjektif yoksulluk yaklaşımında, bireylerin tüketim tercihleri ön plana çıkmakta ve eğer bir kişi temel tüketim mallarını tüketebildiği halde, tüketim sepeti içerisindeki tüketemediği mallar nedeni ile kendini yoksul hissediyorsa, yoksul olarak tanımlanmaktadır.