Ru’yet lügatte “görmek” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise mü’minlerin
Allah Teâlâ’yı âhirette görmeleri manasında kullanılmaktadır.818 Dünyada iken
Allah’ın görülemeyeceği ehl-i hadîs tarafından da kabul edilen bir durumdur. Cehmiyye Allah’ın yalnızca dünyada değil, âhirette de görülmesinin imkânsız olduğunu savunmaktadır. Onlar Allah’ın görülebilir olması için tanımlanılabilen ve bilinebilen bir şey olmasının zaruri olduğunu, görme işlemi için yansımanın gerekli olduğunu ve tüm bunların Allah için söz konusu olamayacağını söylemektedirler.819
Buna ilaveten Allah’ın görülebileceğini söylemenin onun için bir sınır, bir had
817 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, s. 19.
818 Yeşilyurt, Temel, “Rü’yetullah”, DİA, XXXV, 311. 819 Ahmed, er-Red, s. 259.
çizmek anlamına geleceği, bu durumun onu mahlûkâta benzetmek olacağı, bunu iddia edenin ise kâfir olacağı düşüncesindedirler.820
Ahmed b. Hanbel bu itiraza ةَر ِظاَن اَهِ ب َر ىَلِا ة َر ِضاَن ذِئَم ْوَي هوُج ُو (O gün bazı yüzler
Rablerine bakıp parlayacaktır)821 ayeti ile cevap vermektedir. Ayette geçen bazı
yüzlerin Allah Teâlâ’ya bakacağı ifadesini Cehmiyye, “Rablerinin vereceği sevaba bakacaklardır” şeklinde yorumlamaktadır. Bu yorumlarına delil olarak َكِ ب َر ىَلِا َرَت ْمَلَا َّلِ ظلا َّدَم َفْيَك (Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzattı)822 ayetini getirmektedirler.
Nasıl ki bu ayette Allah değil, onun fiili kastediliyorsa bir önceki ayette de Allah Teâlâ’nın yüzü değil, onun vereceği sevap kastedilmektedir. Yani Cehmiyye’ye göre ayetteki nazar ifadesini intizar (beklemek) olarak anlamak gerekir. Ahmed b. Hanbel ise ayetteki kelimenin hem nazar hem intizar anlamının olduğunu ifade etmektedir.823
İbn Kuteybe Cehmiyye’nin ة َرِظاَن اَهِ ب َر ىَلِا ة َر ِضاَن ذِئَم ْوَي هوُج ُو ayetindeki ة َرِظاَن kelimesine رِظَتْنُم manası verdiğini nakletmektedir. Bu görüşlerine delil olarak اَنو ُرُظْنُا ْمُك ِروُن ْنِم سِبَتْقَن (Bize bakın -bizi bekleyin- nûrunuzdan biraz ışık alalım) ayetini824
örnek göstermektedirler. Ayette geçen اَنو ُرُظْنُا ifadesinin intizar manasında olduğunu yani bizi bekleyin anlamına geldiğini söylerler. İbn Kuteybe َرَظَن fiilinin راَظِتْنِا (beklemek) anlamına da geldiğini, fakat ىَلِإ harf-i cerri ile kullanıldığında راَظِتْنِا manasından bahsedilemeyeceğini, bunun “göz ile bakmak” anlamına geleceğini söyler.825
Cehmiyye’nin Allah’ın âhirette de görülemeyeceği konusunda getirdikleri başka bir delil ُراَصْبَ ْلْا ُك ِرْدُي َوُه َو ُراَصْب ْلْا ُهُك ِرْدُت َلْ (Gözler onu idrak edemez ama o gözleri
idrak eder)826 ayetidir. Ahmed b. Hanbel onlara “Allah Rasûlü (a.s.) bu ayeti
bilmiyor muydu da “Siz Rabbinizi dolunayı gördüğünüz gibi göreceksiniz” buyurdu, yine Musa (a.s.) bu durumu bilmiyor muydu da Allah’ı görmek için ona ricada
820 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, s. 26. 821 Kıyâme, 75/22-23. 822 Furkân, 25/45. 823 Ahmed, er-Red, s. 260. 824 Hadîd, 57/13. 825 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, s. 25. 826 Enʻâm, 6/103.
bulundu” sorularını sorar. Zira Musa (a.s.) Allah Teâlâ’yı görmek istemiş, Allah azze ve celle de beni göremezsin dememiştir. Bunlara ilaveten “Hayır; gerçekten onlar, o
gün Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır”827 ayetindeki, kâfirlerin
âhirette Allah’ı göremeyeceği ifadesinin, zımnen mü’minlerin görebileceği şeklinde anlaşılacağını söyler.828 Dârimî bu ayetin kâfirlerin Rahmân’a bakamayacaklarının
ve ona sadece cennet ehlinin bakabileceğinin delili olduğunu ifade etmektedir.829
İbn Kuteybe de Ahmed b. Hanbel gibi Cehmiyye’nin delil göstermiş olduğu “Gözler onu idrak edemez, ama o gözleri idrak eder” ayeti ile Musa (a.s.)’nın Allah Teâlâ’yı görmek istemesine dair ayeti830 ele alır. Fakat ona göre ayetlerdeki ifadeler
Allah’ın dünyadayken görülemeyeceğine işaret etmekte, âhireti kapsamamaktadır. Musa (a.s.)’nın görmek istemesinin aslında zımnen Allah’ın görülebileceğine işaret olduğunu, Cehmiyye’nin iddia ettiği gibi Allah’ın sıfatları gereği görülemez olmasını bir peygamberin bilmemesinin mümkün olmadığını ifade eder. Musa (a.s.)’nın Allah’ın sıfatlarıyla alakalı böyle bir durumu bilmemesinin küfre düşeceği anlamına geleceğini, bunun ise mümkün olmadığını söyler.831 İbn Kuteybe ayetteki tecellî
kelimesinin zuhûr (ortaya çıkma) anlamına geldiğini ve Allah’ın dünyada görülemeyeceğini ifade etmektedir.832
Allah’ın âhirette görülmesi ile ilgili ilim ehlinin sıhhatinde müttefik olduğu birçok hadisin bulunduğunu belirten Ahmed b. Hanbel, Sabit el-Bunâni’nin Abdurrahmân b. Ebi Leyla vasıtasıyla rivayet ettiği şu hadisi nakletmektedir: “Cennet ehli cennette karar kıldığı zaman bir münadi: Ey cennet ehli! Allah azze ve
827 Mutaffifîn, 83/15. 828 Ahmed, er-Red, s. 264. 829 Dârimî, er-Red, s. 199-201.
830 “Musa belirlediğimiz yere gelip de Rabbi onunla konuşunca: ‘Rabbim bana kendini göster de sana
bakayım’ dedi. O: ‘Beni asla göremezsin fakat şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse beni göreceksin’ dedi. Rabbi dağa tecellî edince onu paramparça yapıverdi. Musa baygın düştü. Ayılınca: ‘Seni tüm eksikliklerden tenzîh ederim. Tevbe ettim ve inananların ilkiyim’ dedi.” Aʻrâf,
7/143.
831 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, 26-27. 832 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, 27.
celle kendisini ziyaret etmenize müsaade etti” diye seslenecek. Bunun üzerine perde
kalkacak ve kendisinden başka ilah olmayan Allah’a bakacaklar.”833
Dârimî Allah’ın âhirette görülmesi ile ilgili ayetlerin dışında birçok hadis olduğunu belirtir. Bunlardan bir kaçına yer vereceğiz:
Rasûlullah şöyle buyurdu: “Bir baba kendi çocuğunu kabul etmezse Rahman
kendini ona göstermeyecek ve onu gelmiş geçmiş herkesin önünde rezil edecektir.”834
Dârimî bu rivayetin Allah Teâlâ’yı herkesin göremeyeceğinin ve onun bazı kişilerden kendini gizleyeceğinin işareti olduğunu söyler.835
Ebû Said el-Hudrî (r.a.), Nebî (a.s.)’ye: “Ya Rasûlallah! Rabbimizi kıyamet günü görecek miyiz?” diye sordu. Rasûlullah: “Güneşi bulutsuz, açık bir havada
görmek için izdiham oluşturuyor musunuz?” buyurdu. Biz: “Hayır” dedik. “Peki, ayı bulutsuz açık bir havada görmek için izdiham oluşturuyor musunuz?” buyurdu. Biz:
“Hayır” dedik. Nebi (a.s.): “İşte bu şekilde birbirinizi sıkıştırmadan güneşi ve ayı
gördüğünüz gibi kıyamet günü O’nu da göreceksiniz” buyurdu.836
Dârimî bu hadise hiçbir te’vilcinin yapacak bir şeyinin olmadığını, yani
ru’yet manasının çok açık ve net olduğunu belirtir.837 Hadis Ebû Razîn Ukaylî, Ebû
Hureyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Cerîr gibi ravilerden aktarılan, farklı tarikleri de olan bir rivayettir. Rü’yetullahı açık bir şeklide anlattığı için rü’yetullah rivayeti de denilmektedir. Buhârî, Vekiʻin “Cerîr’den rivayet edilen -ru’yet- hadisini yalanlayan Cehmî’dir, o kimseden sakının” sözünü aktarmaktadır.838
833 Ahmed, er-Red, s. 259-264. Ayrıca bk. Ahmed, el-Müsned, XXXI, 265; Müslim, “Îmân”, 297; İbn
Mâce, “Mukaddime”, 13; Tirmizî, “Sıfetü’l-cenne”, 16.
834 Dârimî, er-Red, s. 200. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, “Talâk”, 30; Nesâî, “Talâk”, 47; İbn Mâce,
“Ferâiz”, 13; Dârimî, “Nikâh”, 42; İbn Hibbân, es-Sahîh, IX, 418; Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdulkâdir Atâ, I- IV, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrût, 1990, II, 220; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VII, 662. Sıhhat değerlendirilmesi üçüncü bölümde 35 nolu rivayette yapılmıştır.
835 Dârimî, er-Red, s. 201.
836 Dârimî, er-Red, s. 208. Ayrıca bk. Buhârî, “Tevhîd”, 24; Müslim, “Îmân”, 299; “Zühd”, 16. 837 Dârimî, er-Red, s. 201.