• Sonuç bulunamadı

3. DEĞERLENDİRME

1.1. Allah’ın Zatı ve Sıfatları

İslam dininin özünü teşkil eden tevhid akidesi Allah Teâlâ’nın tek olması üzerine kurulmuştur. Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde Allah Teâlâ’nın isimleri ve sıfatları zikredilmiş ve Kur’ân’da en güzel isimlerin Allah’a ait olduğu belirtilmiştir. Hadislerde isim veya sıfat olarak Allah’la ilgili kullanılan ifadeler zamanla tartışma konusu olmuştur. Hz. Peygamber hayattayken akla gelmeyen birçok soru onun vefatından kısa bir süre sonra gündeme gelmiş, bu sorulara verilen cevaplar tartışmalara yenilerini eklemiştir.

Hicri ilk asırlardan itibaren Allah Teâlâ’nın sıfatlarına yönelik ortaya çıkan bir takım yaklaşımlar ve yorumlar, farklı ekollerin teşekkül etmesine neden olmuştur. Bu ekollerin bir ucunda Allah Teâlâ’yı yaratılmışlara benzetme korkusuyla ortaya çıkan aşırı tenzîhçi bir yaklaşım söz konusudur. Muhaliflerinin taʻtîl olarak tanımladıkları bu yaklaşım, tenzîh kaygısıyla Allah’ın neredeyse tüm sıfatlarını iptal yani taʻtîl etmektedir. Diğer uçtaki bir ekol olarak aşırı lafızcı bir anlayışı savunan tecsîm ve teşbîhten bahsedilebilir. Tecsîm, Allah’ı cisim olarak düşünmeyi veya ona

cismânî özellikler nispet etmeyi ifade eden bir terimdir.391 Teşbîh ise Allah’ın zatını

ve sıfatlarını başka bir varlığa veya başka bir varlığı Allah’a benzetme şeklinde tanımlanmaktadır.392

Haberî sıfatlarla ilgili başka bir yaklaşım te’vil yolunu tercih eder. Te’vil, naslarda geçen bir lafzı bir delile dayanarak asli manasından alıp taşıdığı muhtemel manalardan birine nakletmektir.393 Bu yorum, vech, ayn gibi sıfatların Allah’a uzuv nispetine yol açmaması için onları mecâzî olarak anlamak ve te’vil etmek gerekliliği üzerinde durmaktadır.

Haberî sıfatları anlama konusunda ortaya konan diğer bir yaklaşım, onları nasta geçtiği şekilde kabul etmeyi, hakkında yorum yapmamayı ama teşbîhe de yol açmamayı tercih etmektedir. Bu yaklaşıma tevakkuf veya tefvîz denilmektedir.394

Tevakkuf ehline göre te’vil yapmak da teşbîh ve tecsîm de yanlıştır. Bu sıfatların keyfiyeti bilinmez, hakkında soru sorulmaz ve onları var olduğu şekliyle kabul etmek gereklidir.

Her bir ekol kendisinin doğru tutumu sergilediğini düşünmekte, aşırı tenzîhçi ekol muhaliflerini teşbîhe düşmekle suçlarken, te’vil karşıtları ise onları Allah’ın sıfatlarını taʻtîl etmekle itham etmektedir.

Esasında İslam’ın tevhid inancı, tenzîh akidesi üzerine kuruludur. Tenzîh, Allah’ı yaratılmışlık özelliklerinden arındırmaktır.395 İslam’ın arzu ettiği tenzîhin,

taʻtîl, teşbîh ve tecsîme de yol açmaması gerekir. Buradan hareketle Selef tarafından tercih edilen tefvîz metodunun da sınırlarını aşmayan te’vil metodunun da tenzîhin dışında olmadığını belirtmek gerekir.

391 Üzüm, İlyas, “Mücessime”, DİA, XXXI, 449.

392 Aydın, Ömer, “Haberî Sıfatları Anlama Yolları”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,

sy. 1, 1999, s. 142.

393 Yavuz, Yusuf Şevki, “Te’vil”, DİA, XXXXI, 27.

394 Şehristânî, Ebü’l-Feth Tâcüddîn Muhammed b. Abdulkerîm, el-Milel ve’n-nihal, Mektebetü’l-

Hüseyn, Kahire, 1368/1948,I, 92; Merʻî b. Yusuf, İbn Ebû Bekr el-Makdisî el-Keramî el-Hanbelî,

Ekâvilü’s-sikât fî te’vîli’l-esmâ ve’s-sıfât ve’l-âyâti’l-muhkemât ve’l-müştebihât, thk. Şuayb el-

Arnavud, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1406, s. 120.

Yukarıda çerçevesi çizilen kavramlar göz önünde bulundurulduğunda, ehl-i hadîs tevakkufu, Cehmiye ise te’vili tercih etmektedir. Esasında bu yöntem farklılığı, iki kesim arasındaki çatışma noktalarının temelini oluşturmaktadır. Ehl-i hadîs, te’vil edenleri tevakkuf etmedikleri için tekfir ederken; Cehmiyye ise ehl-i hadîsi teşbîh ve tecsîme düşmekle suçlayarak tekfir etmektedir.

Bu çatışmanın kendini en çok gösterdiği konu Allah Teâlâ’nın zatı ve sıfatlarıdır. Tarafların Allah tanımlarından kaynaklı birçok yorumda Cehmiyye ve ehl-i hadîs arasındaki yaklaşım farklılıklarının tesirlerini görmekteyiz. Allah Teâlâ’nın zatına yönelik yorum farklılıkları diğer birçok konudaki fikir ayrılıklarını da beraberinde getirmektedir. Çünkü diğer konular, tarafların Allah tanımlarındaki farklılığının birer yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple Allah ifadesinden ne anladıkları ortaya konduğunda diğer meseleleri vuzuha kavuşturmak daha kolay olacaktır. Cehmiyye’nin kendi kaynaklarının elimizde olmaması sebebiyle Cehm b. Safvân’ın ve onun gibi düşünenlerin Allah’a dair fikirlerini muhaliflerinin eserlerinden aktarmak durumundayız. Ahmed b. Hanbel’in verdiği bilgiye göre Cehmiyye Allah Teâlâ’yı şöyle tarif etmektedir:

“O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, arş üzerinde bulunduğu gibi yedi kat yer altında da bulunmaktadır. Hiçbir mekân onsuz değildir ve o bir mekânda da değildir. Konuşmamıştır ve konuşmayacaktır. Dünyada da âhirette de kimse onu göremez. Hiçbir sıfatla ve hiçbir fiille tavsif edilemez, bilinemez. O'nun bir ucu ve sınırı yoktur. Akılla idrak edilemez. O, tümüyle

vech (yüz)’dir, tümüyle ilimdir, tümüyle semʻ (işitme)’dir, tümüyle basar (görme)’dır,

tümüyle nûrdur, tümüyle kudrettir. Onda iki farklı şey ve iki farklı sıfat bir arada bulunamaz. Onun yukarısı ve aşağısı, yönleri ve tarafları, sağı ve solu yoktur. O ağır da değildir hafif de. Etrafı, yönü olmadığı gibi sağı solu da yoktur. Rengi ve cismi yoktur. O ma’lûm ve ma’kûl da değildir. O aklına gelen bildiğin her şeyden farklıdır.”396

Bu tavsife baktığımızda Cehm’in yaratılmışlara benzeme korkusuyla Allah’ı birçok sıfattan nefyettiği görülmektedir. Bu tenzîh yöntemi, muhatapları tarafından “Öyle bir ilah tarif ediyorsunuz ki sanki hiç yok” eleştirisinin yöneltilmesine sebep olmuştur. Ahmed b. Hanbel, “Allah Musa ile konuştu mu” şeklindeki soruya onların “Hayır, konuşmadı. Çünkü konuşmak belli organlarla olur. Allah ise bundan münezzehtir” şeklinde cevap verdiklerini söylemekte ve aslında onların bu Allah

tarifleri ile hiçbir şeye iman etmedikleri, fakat bu düşüncelerini açığa vuramadıkları için bazı te’viller yoluyla küfürlerini gizlediklerini belirtmektedir.397

İlk dönem reddiye kitabı yazarlarından olan Ahmed b. Hanbel, Cehmiyye’nin Allah algısıyla ilgili bazı meselelere açıklık getirmek istemekte ve onlara cevap niteliğinde şunları söylemektedir:

“Allah dilediğinde konuşandır. Sözü yaratıncaya kadar konuşmaz, ilmi yaratıncaya kadar bilmez, kudreti yaratıncaya kadar kudreti yoktur, nûru yaratıncaya kadar nûru yoktur, diyemeyiz. Onlar, Allah’ın olduğunu, ondan başka hiçbir şeyin olmadığını söylemedikçe muvahhid olamazsınız, diyorlar. Biz buna cevap olarak, Allah’ın tüm sıfatlarıyla daima var olduğunu belirttiğimizde, tek olan ilahı tüm sıfatlarıyla vasfetmiş olmuyor muyuz?”398

Ahmed b. Hanbel’in bu açıklamalarıyla ehl-i hadîs ve Cehmiyye’nin Allah’ın sıfatları ile ilgili düşüncelerindeki farklılık daha iyi anlaşılmaktadır. Ahmed b. Hanbel tüm özellikleriyle ezelî ve ebedî olan bir ilah anlayışında iken, Cehmiyye Allah’a ait olan sıfatların ezelî ve ebedî olduğu kabul edildiğinde teaddüdü’l-kudemâ sebebiyle tevhidden uzaklaşılacağı inancındadır Yani, Allah’la birlikte kelam, kudret, ilim gibi sıfatların ezelî kabul edilmesinin birden fazla kadîm varlığı oluşturacağı fikrindedir. Bu durum onları aşırı tenzîhçi bir tevhid anlayışına sevk etmiş görünmektedir. Korkularında haksız olduğunu düşünen Ahmed b. Hanbel onları hurma ağacı metaforu ile ikna etmeye çalışır. Buna göre kütük, gövde, lif ve yapraklardan oluşan bir hurma ağacı tüm bu özellikleriyle birlikte tek bir isimle anılıyorsa Allah’ın da tüm nitelikleriyle tek bir ilah olduğunu, kadîm sıfatlarının bulunmasının onun tekliğine aykırı olmadığını ifade eder. Kendinde güç var edene kadar güçsüzdü, denirse onun iktidarsız olduğu, ilmi yaratmadan önce bir zamanın geçmiş olmasından ise belli bir dönem cahil olduğu anlamının çıkacağını belirtir ki Allah tüm bunlardan münezzehtir.399

Dârimî, Allah’ı tavsîf ederken şunları söylemektedir:

“Hay ve kayyûm dilediğini yapar, dilediği zaman hareket eder, dilediğinde iner ve çıkar, istediğinde daraltır ve genişletir. Dilediğinde kalkar ve oturur. Çünkü

397 Ahmed, er-Red, s. 209-212. 398 Ahmed, er-Red, s. 276-282. 399 Ahmed, er-Red, s. 283-285.

diri ile ölünün farkı hareket etmektir. Kuşkusuz tüm diri olanlar hareketlidir, tüm ölüler ise hareketsizdir.”400

Kevserî, Dârimî’nin kalkan, oturan, hareket eden birine ibadet ettiğini, bu itikatta olan birinin arkasında namaz kılınamayacağını ve o kişinin ittifakla kâfir olacağını belirtir. Bu düşüncenin kitap, sünnet ve imamların sözlerine aykırı olduğunu söyler.401

İbn Kuteybe, Cehmiyye’nin teşbîhten uzaklaşıp tevhidi yerleştirme gayesiyle Allah’ın sıfatlarını iptal ettiklerini söylemiştir. Ona göre Cehmiyye, hilm, kudret, celâl, afv gibi sıfatları taʻtîl etmektedir ve O âlimdir fakat ona ilim isnat edilemez, görüşündedir. Allah’ın ilim ve semʻ (işitme) sıfatının olduğunu, bunların mecaza hamledilemeyeceğini ispat etmek için “Allah, ‘Allah fakirdir biz ise zenginiz’ diyen

Yahudilerin söylediklerini duymuştur”402 ayeti ile Allah’ın kocası hakkında

Rasûlullah’la tartışan kadının sözünü işittiği ve Peygamberine bildirdiğine dair ayeti403 delil getirmektedir. Allah tartışma esnasında kadını işitmiştir, fakat onun ilmi tartışmadan öncedir. Yani “işitme ile ilim birbirinden farklıdır” izahını yapmaktadır.404

Siczî, Küllabiyye ve Eşʻarîyye’nin sıfatlarla ilgili istedikleri ayetleri alıp istediklerini terk ederek naslara muhalefet ettiklerini söylemektedir. Onların Allah’ın sıfatları kabul edildiğinde teşbîh ve tecsîme düşüleceğine dair görüşlerinin bir fitne olduğunu belirtmektedir. Zira Allah’ın Kur’ân’da ve hadislerde geçen sıfatlarını kabul etmek teşbîh ve tecsîmi gerektirmez. O yaratılmışlarla ilgili her şeyin keyfiyetinin olduğunu ama Allah’ın sıfatlarının bir keyfiyetinin olmadığını belirtir.405

Görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel de İbn Kuteybe de Cehm b. Safvân’ın Allah’la ilgili değerlendirmelerini reddetmektedirler. Onlar Allah’ın tüm isim ve sıfatlarını kabul ve tasdik etmekte, onun tüm sıfatlarının kadîm olduğuna ve bu durumun da tevhide bir halel getirmeyeceğine inanmaktadırlar. Dârimî Allah Teâlâ

400 Dârimî, Nakz, I, 215 401 Kevserî, Makâlât, s. 279. 402 Âli İmrân, 3/181.

403 “Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah’a onu şikâyet eden kadını işitmiştir.” Mücadele, 58/1. 404 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, s. 18, 19.

ile ilgili Ahmed b. Hanbel, İbn Kuteybe ve Buhârî’nin yapmadığı izahları yapmaktadır. Kevserî’nin eleştirdiği yer de burasıdır. Onun Allah için kullandığı ifadeler Cehmiyye’nin Allah’ın sıfatlarını yok saymaları kadar rahatsız edicidir. Ehl-i hadîsin genel tavrı haberî sıfatlarla ilgili tefvîz metodunu takip etmek iken Dârimî’nin yaptığı izahların ehl-i hadîsin aksine antropomorfist bir ilah tasavvuruna yol açtığı görülmektedir.