• Sonuç bulunamadı

2. ALLAH’A YER-YÖN NİSPETİ VE İSTİVÂ

2.1. Allah’ın Gökte Olması

Cehmiyye Allah’ın arşın üzerinde olduğu gibi aynı zamanda yerin yedinci tabakasında da bulunduğunu söylemektedir. Onlar, “Allah arşın üstünde, gökte, yerde, özetle her yerdedir; onun olmadığı hiçbir yer yoktur; bir mekânda olup başka bir yerde bulunmaması diye bir şey mümkün değildir” inancına sahiptirler. Görüşleri için ِض ْرَ ْلْا يِف َو ِتا َومَّسلا يِف ُالله َوُه َو (O göklerde de, yerde de Allah'tır)480 ayetini

kendilerine delil alırlar.481

Bu bilgileri aktaran Ahmed b. Hanbel şu ayetler ile onların yorumlarının doğru olmadığını savunur:

“Gökte olanın sizi yere batırmayacağından emin misiniz? Bir bakmışsınız ki,

o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır. Gökte olanın başınıza taş yağdırmasından

güvende misiniz? Benim uyarmamın nasıl olduğunu yakında göreceksiniz.”482

“Göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler kibirlenmeden

Allah'a secde ederler. Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne

emrolunursa onu yaparlar.”483

“O, kulları üzerinde kahredici olandır. O, hakîm’dir, habîr'dir.”484

480 Enʻâm 6/3. 481 Ahmed, er-Red, s. 288. 482 Mülk, 67/16-17. 483 Nahl, 16/49-50. 484 Enʻâm, 6/18.

Allah Teâlâ’nın gökte (yukarıda) olduğunu beyan eden Ahmed b. Hanbel, onun aşağıda veya yerde olamayacağını savunmaktadır. Ayrıca Allah’ın aşağıda olanları kınadığına dair bazı ayetleri485 naklederek Allah’ın zatı ile her yerde

olmadığını anlatmaktadır.

Ahmed b. Hanbel, İblis’in ve şeytanların varlık âleminde bir yer işgal ettiklerini, şayet Allah her yerde ise onlarla aynı mekânda olma durumunun meydana geleceğini, bunun ise mümkün olamayacağını söylemektedir. Yine Allah’ın iç organlarda ve bağırsaklarda, domuzların işkembeleri ve başka pis mekânlarda bulunmayacağını, dolayısıyla her yerde olmadığını belirtmektedir.486

Ahmed b. Hanbel’den sonra diğer müelliflerin de bu örneği vererek görüşlerini izah ettiklerini görürüz. Dârimî, Allah’ın her yerde olduğu iddiası ile onun pis mekânlarda da olacağını söylemiş, bu yüzden mabudunuzun saygınlığını zedelemiş oluyorsunuz, diyerek muhataplarını uyarmıştır.487

Ahmed b. Hanbel, Cehmiyye’nin görüşlerine delil olarak getirdiği “ يِف ُالله َوُه َو ِض ْرَ ْلْا يِف َو ِتا َومَّسلا (O göklerde de yerde de Allah'tır)” ayetinde geçen her yerde bulunma durumunun, Allah’ın zatına değil, ilmine ait olduğunu söyler. Onun arşın üzerinde olduğunu, fakat ilminin arşın aşağısını da kuşattığını, ilminin ulaşmadığı hiçbir yerin bulunmadığını, bu hususu başka ayetlerin488 de desteklediğini

söylemektedir. 489 Yani Allah zatı ile değil, ilmi ile her yerdedir.

Cehmiyye’nin yaptığı te’villerin yanlış olduğunu, daha çok ayetlerle ispat yoluna giden Ahmed b. Hanbel, bu konuyla ilgili bir de benzetme yaparak meseleyi izaha çalışır. Buna göre nasıl ki şeffaf bir cisme bakıldığında her tarafının görülmesi için o cismin içinde bulunmaya gerek yoksa Allah da her yerde bulunmak zorunda

485 “Şüphe yok ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve elbette onlar için yardımcı da

bulamazsın.” (Nisâ, 4/145); “Ve küfredenler derler ki: Rabbimiz; cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklar olsunlar.” (Fussilet,

41/29).

486 Ahmed, er-Red, s. 289.

487 Bk. Dârimî, er-Red ale’l-Cehmiyye, s. 96; İbn Teymiyye, Abdülazîz el-Kinânî’nin (ö. 240) “Allah

her yerde ise anne karnında da mı, köpek ve domuzların da karında mı?” şeklinde itiraz ettiğini belirtir. (İbn Teymiyye, Telbîs, V, 129-130).

488 Talâk, 65/12.

değildir ama ilmi her yeri kuşatmıştır. Aynı şekilde nasıl ki bir evin kapısını kapatıldığında içindeki oda sayısı ve diğer detaylar bilinebiliyorsa bunu bilmek için evin içinde olma gerekliliği yoksa Allah da bu şekilde zatı orada olmadan her şeyi ilmiyle bilir demektedir.490

Buhâri, Ahmed b. Hanbel’in delil olarak gösterdiği ayetlerin yanında Nebi (a.s.)’den, sahâbeden, tabiînden ve sonra gelen imamlardan da konu ile ilgili görüşleri nakletmektedir. Cübeyr b. Mutʻim rivayeti bunlardan biridir. Bu rivayette Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur; “Muhakkak ki Allah göklerinin yukarısında arşının

üzerindedir. Gökleri de kubbe gibi yeryüzünün üstündedir.”491

Rivayeti naklettikten sonra herhangi bir izah yapmayan Buhârî, Ahmed b. Hanbel gibi Allah Teâlâ’nın gökte, arşın üzerinde olduğunu düşündüğü için bu hadisi almış olmalıdır. Bunun dışında İsra gecesi yaşananları anlatan bir rivayet daha nakletmiştir. Enes (r.a.)’ten nakledilen İsrâ rivayetinin sadece konu ile ilgili olan “Hz. Peygamberin Kâbe’den yürütüldüğü -İsrâ- gecede Allah’la konuşma şerefine

ulaşması sebebiyle Musa (a.s.) yedinci kat gökte idi”492 kısmını almıştır. Bu rivayette

Musa (a.s.)’nın yedinci kat gökte olması ile ilgili ِالله ِم َلََك ِلي ِضْفَتِب ifadesi bulunmaktadır. Yani Musa (a.s.)’nın Allah’la bizzat konuşmuş olmasından dolayı bir üstünlüğü bulunmaktadır ve bu sebeple yedinci kat semadadır. Buhârî, bu rivayet ile hem Allah’ın semada olmasını hem de kelâm sıfatını ispat etmeyi amaçlamış olmalıdır.

Buhârî, “Rabbimizi nasıl tanıyabiliriz” diye sorulan bir soruya Abdullah b. Mübarek’in, “O, göklerinin yukarısında arşının üzerinde” şeklinde cevap verdiğini nakletmektedir.493 Tüm bu rivayetler Cehmiyye ve onlar gibi düşünenlere Allah’ın göklerin üstünde olduğuna dair verilmiş birer cevaptır.

Dârimî Allah’ın gökte olduğunu, dağın tepesinin Allah’a eteğinden daha yakın olduğunu söyleyerek ifade eder.494 Kevserî, Dârimî’nin bu sözünün onun

490 Ahmed, er-Red, s. 294, 295.

491 Buhârî, Halk, II, 56. Rivayetin geçtiği diğer kaynaklar için bk. Ebû Dâvûd, “Sünne”, 19; İbn

Huzeyme, et-Tevhid, I, 239; Beyhakî, el-Esmâ ve’s-sıfât, II, 317.

492 Buhârî, Halk, II, 48. Rivayetin geçtiği diğer kaynaklar için bk. Buhârî, “Tevhîd”, 37; Müslim,

“Îmân”, 262 ( الله ملَك ليضفتب ifadesi Müslim’in Sahîh’indeki rivayette geçmemektedir).

493 Buhârî, Halk, II, 15; Dârimî, er-Red, s. 110. 494 Dârimî, Nakz, II, 504.

mabudunu minarelerden gözlediği anlamına geldiğini söyler. Müslümanların inancının Allah’ın mekândan münezzeh olduğu, ona yakınlık ve uzaklığın mesafeler ile olamayacağı, Allah Teâlâ’nın “Secde et ve yaklaş”495 derken, Dârimî’nin “Dağa

çık ve yaklaş” dediğini bunun açıkça küfür olduğunu söyler.496

Dârimî, Allah’ın gökte olduğunu Firavun’un bile bildiğini, ayette geçtiği üzere Hâmân’a gökyüzüne ulaşmak için kendisine bir kule yaptırmasını emrettiğini497 belirtmektedir. Bu ayeti “Musa daha önce Firavun’u gökte olan Allah’ı

tanımaya çağırmış olmalı ki o da Allah’a ulaşmak için kule yapılmasını emretmiştir” şeklinde yorumlamaktadır.498

Dârimî, Muhammed (a.s.)’in insanları Allah’a inanmaya çağırdığını, Allah’a olan imanı da onun gökte olduğunun bilinmesi ile test ettiğini ifade eder. Bu iddiasına delil olarak cariye hadisini göstermektedir:

Muaviye b. Hakem şöyle anlatıyor: “Benim Uhud ve Cevvâniyye499 taraflarında koyunlarıma çobanlık yapan bir cariyem vardı. Bir gün onu kontrol için yanına gittiğimde bir kurdun koyunlardan birini kaptığını öğrendim. Ben de bir insanım tabi ki bu duruma üzüldüm ve cariyeye bir tokat attım. Bu yaptığım Rasûlullah (a.s.)’ın ağırına gitti. Ben de ona: “Azad edeyim mi” teklifinde bulundum. Peygamber (a.s.) “Onu çağır” buyurdu. Ona: “Allah nerede” diye sordu. O da: “Gökte” cevabını verdi. “Ben kimim” diye sordu. “Sen Allah’ın elçisisin” dedi. Rasûlullah: “Onu azad et. Çünkü o mümindir” buyurdu.”500

495 Alak, 96/19. Bu konuda Ebû Hureyre’den nakledilen başka bir rivayette Rasûlullah (a.s.) şöyle

buyurmuştur: “Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır. O halde secdede duayı artırın.” Müslim, “Salât”, 215.

496 Kevserî, Makâlât, s. 281.

497 “Firavun dedi ki: ‘Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap. Belki yollara, göklerin yollarına erişirim

de Musa’nın ilahını görürüm. Çünkü ben onun yalancı olduğuna inanıyorum.’ Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı.” Mü’min, 40/36-37.

498 Dârimî, er-Red, s. 104.

499 Medine’de Uhud yakınlarında bir yer ismidir. Bk. Şürrâb, Muhammed, El-Meâlimü’l-esîra fi’s-

sünneti ve’s-sîra, s.93.

500 Dârimî, er-Red, 105-107; a.mlf., Nakz, I, 226, 489; Siczî, Risâle, s. 129. Rivayetin geçtiği diğer

kaynaklar için bk. Mâlik, Muvatta’, “Itâka”, 6; Ahmed, el-Müsned, XXIX, 465; XXXII, 206;XXXIX, 176, 184; Müslim, “Mesâcid”, 33; Ebû Dâvûd, “Salât”, 171; Nesâî, “Vesâyâ”, 8.

Cariye hadisinin farklı tariklerini aktaran Dârimî, bu rivayete göre bir kişinin Allah’ın yerde değil gökte olduğunu bilmediğinde mümin olamayacağını, zira Allah Rasulü’nün Allah’ın gökte olduğuna dair bilgiyi iman alameti olarak kabul ettiğini belirtmektedir. Hadiste geçen Nebi (a.s.)’nin Allah nerede sorusu, onun her yerde olduğu inancını yanlışlar. Zira mekândan hâli -mekânsız- olan, herhangi bir yerde olmayan bir şey için, nerede sorusu sorulmaz. Eğer Cehmiyye’nin konuyla ilgili iddiası doğru olsaydı, Rasûlullah’ın cariyenin sözünü kabul etmemesi ve ona doğruyu öğretmesi gerekirdi. Hâlbuki Rasûlullah onu onaylamış ve imanına şahitlik etmiştir. Dârimî şayet Allah gökte olduğu gibi yerde de olsaydı, cariyenin imanı tam olmadığı için Nebi (a.s.)’nin bu eksikliği gidermesi, ona gerekli olan bilgiyi öğretmesi gerekirdi, izahını yapar.501 Siczî, Dârimî gibi bu rivayeti, keyfiyetsiz ve

mekânsız bir şeklilde Allah’ın zatıyla arşın üstünde olduğu görüşüne delil olarak göstermektedir.502

Cariye hadisi, reddiye yazan müelliflerin, Cehmiyye’nin Allah’ın her yerde olduğu görüşüne karşı kullandıkları en temel delillerdendir. Muhaliflerinin cariye hadisini kabul edip etmedikleri, kabul ettilerse nasıl yorumladıkları ile ilgili bir bilgi maalesef nakledilmemiştir.

Dârimî, konuyla ilgili daha pek çok rivayet nakleder. Biz örnek olması açısından üç hadis daha aktarmakla iktifa edeceğiz.

Enes (r.a.) şöyle aktarmaktadır: “Rasûlullah (a.s.)’la birlikteyken yağmur yağmaya başladı. Rasûlullah (a.s.) dışarı çıktı, yağmurun üzerine yağması için elbisesini açtı ve elbisesi ıslandı. Biz, ‘Ya Rasulallah bunu niçin yaptın’ diye sorduk. O: ‘Çünkü o Rabbinin yanından yeni geldi’ buyurdu”.503

501 Dârimî, er-Red, s. 108-111. 502 Siczî, Risâle, s. 129.

503 Dârimî, er-Red, s. 120. Rivayetin geçtiği diğer kaynaklar için bk. Ahmed, el-Müsned, XIX, 364;

Abdullah b. Ömer (r.a.)’den nakledildiğine göre Rasûlullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Merhametliler, Rahman işte onlara merhamet eder. Yeryüzünde

olanlara merhamet edin ki gökyüzünde olanlar da size merhamet etsin.”504

Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlullah (a.s.)’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İbrahim (a.s.) ateşe atıldığında şöyle dedi: ‘Allah’ım sen gökte teksin, ben ise

yeryüzünde sana ibadet edecek tekim.”505

Dârimî, Enes rivayetine işaretle şayet Allah Teâlâ Cehmiyye’nin ifade ettiği gibi her yerde olsaydı yağmur damlası diğer yaratılmışlardan ve sulardan farklı olarak Allah’tan gelen en yeni emir olmazdı, yorumunu yapar.506 O, İbn Ömer

rivayetindeki “gökte olanlar” ve Ebû Hureyre rivayetinde de İbrahim (a.s.)’in söylediği “gökte teksin” ifadelerine dikkat çekmekte ve bu hadislerin, Allah’ın gökte olduğuna işaret ettiğini söylmektedir.

Dârimî, ayrıca Allah’ın semaların ve arşın üzerinde olmasının onun için had ifade ettiğini, hadsiz ve sınırsız hiçbir şeyin olmayacağını, onun sınırsız olmasının varlığını inkâr anlamına geleceğini söylemektedir.507 Siczî, Allah’ın arşın üzerinde

olmasının onun için bir tahdîd (yer belirleme) anlamına gelmeyeceğini aksine Allah’ın her yerde olduğu iddiasının Allah için tahdîd anlamına geleceğini ifade eder. O, mekânların mahdût olduğunu, Allah’ın heryerde olmasının onun mekânla tahdîdine yol açacağını, hâlbuki Allah’ın mekândan hâli bir şekilde arşın üstünde olduğunu belirtir.508

Kevserî, Dârimî’nin Allah hakkındaki bu sözlerinin çok yakışıksız olduğunu, onun Allah’ı yönleri olan, giden, hareket eden bir cisme benzettiğini ve bu ifadeleri söyleyenin putperest olacağını ifade eder. Dârimî’nin bu ifadeler ile mabudunu ziraʻ ve arşın ile ölçtüğünü, bunu yaparken de istivâ ayetine tutunduğunu söyler. Hâlbuki

504 Dârimî, er-Red, s. 112. Rivayetin geçtiği diğer kaynaklar için bk. Ahmed, el-Müsned, XI, 33, 34;

Ebû Dâvûd, “Edeb”, 58; Tirmizî, “el-Birr ve’s-sıla” 16.

505 Dârimî, er-Red, s. 119; a.mlf., Nakz, I, 490. Rivayetin geçtiği diğer kaynaklar için bk. Bezzâr, el-

Müsned, XVI, 19; Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsfehânî, Hilyetü'l-evliyâ ve tabakâtü'l- asfiyâ’, Dârü'l-kütübi'l-ilmiyye, Beyrût, 1409, I, 19.

506 Dârimî, er-Red, s. 121. 507 Dârimî, Nakz, I, 223-224. 508 Siczî, Risâle, s. 131-132.

istivâ ayetiyle Allah Teâlâ’ya oturmak, yerleşmek, binmek gibi fiiller nispet

edilemez. O, ayetle ilgili en güzel tavrın tenzîhle birlikte tefvîz olduğunu; istivâyı, mülk, mülkün sadece ona ait olması, emir ve nehiyde bulunmaya başlamak olarak anlamak gerektiğini belirtir.509

Dârimî, Allah’a dua eden kişinin O’ndan yardım dileyenin veya bir şey isteyenin elini ve yüzünü göğe çevirdiğini belirtir. Hiç kimsenin dua ederken elini ve yüzünü yerin aşağısına, önüne, arkasına, sağına, soluna çevirmediğini, secdede bile “En yukarıdaki Rabbi tesbih ederim” dendiğini, “en aşağıdaki” denmediğini hatırlatarak, bunların tamamının Allah’ın gökte oluşuna işaret ettiği sonucuna ulaşır.510