• Sonuç bulunamadı

4. CEHMİYYE VE ASHÂBÜ’L-HADÎS

4.2. Ashâbü’l-hadîs

4.2.2. Ashâbü’l-hadîsin Yöntemi

Ehl-i hadîs, hakkında ayet ve hadis olmayan konularda konuşmanın doğru olmadığı düşüncesindedir. Hakkında nas bulunan hususlarda te’vil yapmanın yanlış olduğu fikrindedirler. Çünkü yapılan her bir te’vil zan içerir ve katʻî bilgi değildir. Selef adıyla da bilinen ashâbü’l-hadîs ekolünün yöntemleri yedi maddede özetlenebilir:

Takdîs: Allah’ı şanına uygun olmayan şeylerden ve O’nu cisme benzetecek tasvirlerden uzak durmak.

Tasdîk: Kur’ân’da ve hadislerde geçen sıfat ve isimleri Allah ve Rasûlü nasıl tavsif etmişse o şekilde kabul etmek.

Aczi İtiraf: Müteşâbih ayetlerin bilinemeyeceğini itiraf etmek.

Sükût: Müteşâbihâta dalmamak, manasını sormamak ve bu konuda soru sorana cevap vermemek.

İmsâk: Müteşâbihât hususunda te’vilden sakınmak. Keff: Müteşâbihât ile kalben bile meşgul olmamak.106

103 Ahmed, er-Red, 327-328; Buhârî, Halk, II, 20-21; Eş’arî, Makâlât, 290.

104 İbn Huzeyme, et-Tevhîd, II, 881; Eş’arî, Makâlât, 296; İbn Batta, el-İbâne, II, 557; Beyhakî,

Şuabü’l-îmân, 580.

105 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, 18; Dârimî, er-Red, 256; Eş’arî, Makâlât, 296.

106 Öz, Mustafa, Başlangıçtan Günümüze Mezhepler Tarihi, 412; Özervarlı, M. Sait, “Selefiyye”, DİA,

Bu esasları Cehmiyye’ye reddiye yazan müelliflerin meselelere yaklaşımında görmekteyiz. Mesela Buhârî, Kur’ân’la ilgili “Kur’ân ancak Allah’ın bir sıfatı olarak ele alınır. Zira o Cebbâr’ın kelamıdır. Onunla kullarına konuşmuştur. Nebi (a.s.)’den gelen Kur’ân’ın Allah kelamı olduğuna ve onun emrinin yaratmasından önce olduğuna dair haberler tevatür etmiş ve bu hususu da kitabı -Kur’ân- ile dile getirmiştir”107 demektedir. Buhârî, Kur’ân ile ilgili açıklamalarında nassın asıl

olduğuna vurgu yapmaktadır. Allah’ın bir sıfatı olan kelâm ile ilgili soru sorulmasının doğru olmadığını ifade etmektedir. Yine o, bir mesele ile ilgili karışıklığa düşüldüğünde o hususu bilene havale etmek gerektiğini belirtmektedir.108

Dârimî, Rasûlullah’ın Allah ve Kur’ân’la ilgili konularda fikir beyan etmekten sakındırdığını, selefin de bu konularda kendi görüşlerini ifade etmekten kaçındığını söylemektedir.109 İbn Kuteybe ise Allah’ın, sıfatları hususunda aşırı

gitmekten nehyettiğini, hiç kimsenin O’nun zatı ve sıfatları ile ilgili “nasıl, nasıl güç yetirdi, nasıl yarattı” gibi soruları sorma hakkı ve bu konularda düşünme sorumluluğunun bulunmadığını ifade etmektedir. İbn Kuteybe, inanca dair konularda en doğru duruşun güvenilir yolla gelen habere inanmak olduğunu belirtmektedir. O,

ru’yet, tecellî, arş, nefs, istivâ, nüzûl ve yedeyne naslarda geçtiği şekilde inanılması

gerektiğini, keyfiyetini sorgulamanın ve bir bilgi gelmemiş olan konularda kıyas yapmanın doğru olmadığını söylemektedir.110

Fakat ne olmuştur da ehl-i hadîs itikada dair konularda konuşmanın doğru olmadığını düşünmesine rağmen bu alanda eserler yazmıştır? Sadece Cehmiyye’ye yazdıkları reddiyeler bile başlı başına bir koleksiyon oluşturmaktadır. Dârimî buna Allah’ın sıfatları taʻtîl ve te’vil edilmişse bütün Müslümanlara artık bu konuda konuşmanın vacip olduğunu söyleyerek cevap vermektedir.111 O, “Muarız”112

107 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, Halku efʻâli’l-ibâd ve’r-red ale’l-Cehmiyye ve

ashâbi’t-taʻtîl, thk. Fahd b. Süleymân el-Fehîd, Dâru Atlasi’l-Hadrâ, Riyad, 1425/2005, II, 112.

108 Buhârî, Halk, II, 120.

109 Dârimî, Ebû Saîd Osmân b. Saîd, Kitâbü’r-red ale’l-Cehmiyye, thk. Ahmed b. Ali b. Müsennâ,

Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1437/2016, s. 62.

110 İbn Kuteybe, el-İhtilâf, 34.

111 Dârimî, Ebû Saîd Osmân b. Saîd, Nakzu’l-İmâm Ebî Saîd Osmân b. Saîd ale’l-Merîsiyyi’l-

Cehmiyyi’l-anîd fî me’fterâ ala’llahi azze ve celle mine’t-tevhîd, I-II, thk. Reşîd b. Hasen el-Elmaî,

fikirlerini yaymaya başlamasaydı bu meselelerde konuşmayacağını,113 fakat insanları

uyarma görevinden dolayı kendini yazmaya mecbur hissettiğini ifade etmektedir.114

Ehl-i hadîs, muhaliflerinin fikirlerinin yayılmasından endişe ettikleri için cevap verdikleri şahısların isimlerini ve eserlerinin isimlerini gizlemişler, onların fikirlerini naklederken yayılma korkusu ile ayrıntıya girmeden kısaca ifade yoluna gitmişlerdir.115

Yâsir b. Mâtır, kelamı sakıncalı ve zarûrî olmak üzere iki kısımda mütâlaa etmek gerektiğini, Cehmiyye’nin sakıncalı kısma daldığını fakat ehl-i hadîsin konuştuğu alanın zarûrî kelam olduğunu belirtmektedir.116

Verdiğimiz bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla ehl-i hadîs başlangıçta itikada dair bazı meselelerde susmayı tercih etse de Cehmiyye’nin ortaya çıkışı ve fikirlerini yaymaya başlamasından sonra onlara cevap verme ihtiyacı hissetmiştir. Bu sebeple onlara reddiye amaçlı eserler yazmışlardır. Meseleleri izah ederken ayet, hadis, sahâbe ve tâbiûndan nakledilenler ile cevap verme yoluna gitmeye çalışmışlardır. Yazdıkları eserlerde ehl-i hadîsin yöntemlerinden çoğunlukla ayrılmamışlardır.

112 Muârız, Dârimî’nin Nakz isimli eserini görüşlerine reddiye yazdığı ve ismini vermek istemediği

kişidir. Onun kim olduğu hakkında bilgi vermemiş, eserinde onu “Muarız” olarak isimlendirmiştir.

113 Dârimî, Nakz, I, 142. 114 Dârimî, er-Red, s. 62.

115 Birkaç örnek için bk. Buhârî, Halk, II, 8; Dârimî, er-Red, s. 71-72; a. mlf., Nakz,II, 507, 527. 116 Yâsir b. Mâtır el-Matrafî, el-Kelâmü’l-akâidî -Osmân b. Saîd ed-Dârimî mücâdilen an ehli’l-hadîs,

BİRİNCİ BÖLÜM

Allah’ın sıfatları ve halku’l-Kur’ân meselesi hicri ilk asırlarda tartışılmaya başlanmıştır. Ashâbü’l-hadîs ile kelamcıların bu konulara yaklaşımları farklılık arz etmektedir. Muʻtezilî ve Cehmî görüşün devlet yönetiminde etkin olduğu Abbasi halifelerinden Me’mûn (ö. 218/833), Muʻtasım (ö. 227/842) ve Vâsık (ö. 232/847) dönemlerinde mihne hadisesi yaşanmış, başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere birçok âlim görüşlerinden dolayı ağır baskı altına alınmıştır.

Halife Mütevekkil (ö. 247/861) yönetime geldikten bir müddet sonra hadisçileri huzuruna davet etmiş, onlara hediyeler takdim etmiştir. Çağırdığı hadisçilerden Muʻtezile ve Cehmiyye’nin görüşlerine reddiye olacak nitelikteki hadisleri ve ru’yet konusundaki rivayetleri aktarmalarını özellikle istemiştir. Bu hadisçilerden bazıları için il merkezlerinde halka hitap edebilecekleri kürsüler tahsis etmiş, söz konusu kürsülerden anlatılan hadis derslerine on binlerce insan katılmıştır.117

Belki de bu teşvikler etkisiyle olsa gerek hadis tarihinde Cehmiyye’ye reddiye olarak yazılmış birçok eser bulunmaktadır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmış, bir kısmı ise maalesef ulaşamamıştır. Bu bölümde tespit edebildiğimiz eserlerden günümüze ulaştığı bilinenler, müelliflerinin vefat tarihine göre tanıtılmıştır. Günümüze ulaştığı bilinmeyenler hakkında da birçok kaynak taranarak bilgi toplanmaya çalışılmıştır.

Öncelikle eserlerin müellifleri hakkında kısa bilgiler verilecek, daha sonra tanıtılan kitabın baskıları, müellife aidiyeti, eseri yazma sebebi, muhtevası, müellifin uslubu gibi hususlar beyan edilecektir. Bu sayede hadis tarihinin ilk beş asrında Cehmiyye’ye yönelik yazılmış reddiye literatürünü tanıma ve söz konusu literatür hakkında değerlendirme imkânı elde edilmiş olacaktır.

117 İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Ali, el-Muntazam fî târîhi’l-ümem ve’l-

mülûk, thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ ve Mustafa Abdülkâdir Ata, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

1. GÜNÜMÜZE ULAŞAN REDDİYELER