• Sonuç bulunamadı

3.3. Uluslararası Pazarlara Giriş Şekilleri

3.4.3. Yatırıma Dayalı giriş Yöntemleri

3.3.3.1. Ortak Girişimler

Ortak girişim kavramına yönelik iktisat, işletme ve hukuk literatürlerinin üzerinde anlaştığı ortak bir tanım yoktur. Bu noktada uluslararası pazarlama literatürü açısından ortak girişimi;

64

iki ya da daha fazla, firmanın genellikle üretim ve dağıtım eylemlerini gerçekleştirmek için kurdukları, fakat hiç birinin bu ortak girişim üzerinde tam bir kontrolünün olmadığı, ancak ortak girişimin yönetiminde söz sahibi olduğu ortaklık biçimi olarak tanımlamaktadır (Ecer 2005, s.79 üzerinden Sarathy, 1991; 387)

Ortak girişim, iki veya daha fazla sayıda işletmenin, bir üretim yapmak veya bir ticari faaliyeti gerçekleştirmek için, ortaya üçüncü bir işletme çıkarmaları yönünde anlaşma yapmalarıdır (Aktepe, 2004, s.13).

Ortak girişim, yerel bir firmanın yabancı yatırımcılara yerel pazarda iş yatırmak amacı ile gücünü birleştirerek, mülkiyet ve kontrol paylaşımı ile ortaklık kurmasıdır (Kotler vd.2001, s.171.)

Ortak girişim ile stratejik birleşmeler karşılaştırıldığında, aslında ortak girişimin de bir stratejik birleşme olduğu görülmekte ancak burada güçler birleştirildiği gibi ayrıca ortak olarak yeni bir firma da kurulmaktadır. Dolayısıyla, dış pazara giren firma artık kurulan yeni şirkette pay sahibidir, payı oranında yönetime katılma hakkına sahip olmaktadır. Bu sayede, yerel üretim ve pazarlama faaliyetlerini daha iyi kontrol edebilmektedir (Karafakioğlu, 1990, s.225.) Yabancı firmanın yerel firmanın bir payını satın alması veya her iki firmanın da eşit bir pay ile ortaklık kurması ile yeni bir girişimde bulunabilir. Ortak girişim yönteminde çoğunlukla yerel bir firma ile yabancı firma ya da bazı durumlarda iki yabancı firma arasında yeni ortaklık kurulmasıyla yeni bir işletme ortaya çıkarılmaktadır.

Ortak girişim oluşturmanın avantajları arasında; riskin paylaşılması, yabancı firmanın yerel pazar çevresini öğrenme şansını yakalaması, ortakların farklı değer zincir kuvvetlerini bir araya getirerek sinerji yaratması, devlet ihalelerinde yerel firmaların tercih edilmesi engelinin aşılması, gümrük vergilerinin yüksek olması veya yasalarca yüzde yüz mülkiyetinin engelleniyor olmasından dolayı o pazara başka türlü girme şansının bulunmaması sayılabilir (Keegan & Green, 2003, s.312-313.)

Ortak girişimlerin dezavantajları şu şekilde sıralanabilir (Keegan ve Green, 2003, s.315-316)

 Firma bir ortakla çalıştığı için kontrol ve koordinasyon maliyetleri oldukça yüksektir,

 Ortaklar arasında çatışma çıkma ihtimali bulunmaktadır,

 Dinamik bir ortak, gelecekte ciddi bir rakip olarak firmanın karşısına çıkabilir. Ortak girişimlerde ortak mülkiyet söz konusu olduğu için genelde amaçlar ve hedefler konusunda taraflar farklı düşünmekte dolayısıyla uygulanacak stratejiler konusunda da

65

anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Bu nedenle ortak girişimlerde çatışma, her zaman ilişkinin içinde mevcuttur.

Ortak girişimler, firmalara rekabetçi faktör pazarlarında kolayca bulamadıkları varlıkları ve yetkinlikleri elde etme imkanı sağlar. Karmaşık teknolojik ya da ürün geliştirme yetkinlikleri kazanmaya, veya itibar gibi soyut varlıklar elde etmeye yönelik bir ortak girişim, bu duruma örnek teşkil etmektedir. (Oliver’dan aktaran Bradley 2002,s.283)

Uluslararası pazarlara giriş yollarından biri olarak stratejik ortaklıklar;

 Firmaya pazarda kolay bulunamayan varlıklara ulaşma imkanı;

 Teknoloji ve pazarlara ulaşma imkanı;

 Küçük firmalara teknoloji ve yeni ürünlere ulaşma imkanı;

 Büyük firmalara pazarlara ulaşma imkanı; ve

 Ortak firmalara teknolojik avantajlarını ve pazarlama avantajlarını birleştirerek, her ikisine de çıkar sağlayacak sinerjiyi yaratma imkanı verir.

3.3.3.2. Uluslararası Birleşme ve Satınalmalar

İletişim imkânlarını gelişmesi ve küreselleşme, yerel pazarlarda faaliyet gösteren şirketlerin dünya çapındaki uluslararası pazarlarda faaliyet gösterebilmelerinin önünü açmıştır. Şirketler daha büyük pazarlara ve tüketici kitlelerine hitap edebilmek için birleşerek kaynaklarını ortak kullanma ihtiyacı hissetmeye başlamışlardır. Böylece çeşitli alanlarda şirketler birleşmekte veya küçük şirketler büyükler tarafından satın alınmaktadır (Farina vd., 2013, s.87).

Satınalma ve birleşme, her ne kadar, beraber kullanılan iki kavram gibi gözükse de çeşitli yönlerden birbirinden ayrılırlar. Genel olarak satınalma; bir şirketin bir başka şirketi kendi bünyesine alması olarak açıklanabilir. Birleşme ise; iki ya da daha çok şirketin imkanları birleştirilerek ölçek ekonomilerinden faydalanma amacı ile ortaklığa gitmeleri olarak tanımlanabilir.(Cengiz vd., 2007, s.160)

Birleşmeler bir yatırım için kaynaklarını birleştiren geleneksel joint venturelardan farklı bir giriş stratejisidir. Her dış pazara giriş stratejisinde şirketler başka bir ihracat yönetim şirketiyle, bir dağıtımcıyla, bir lisansörle işbirliği yapabilir. Stratejik birleşmede, iki farklı işletme pazara girişte işbirliği için kaynaklarını bir araya getirerek birbirlerinin tecrübesinden faydalanmayı ve

66

ortak bir güç oluşturmayı hedeflemektedirler. Genelde bu stratejik birleşmeler dağıtım, teknoloji transferi veya üretim teknolojisi konusunda olmaktadır.(Arslan, 2015, s.28)

Birleşmeler yeni bir şirketin doğmasına neden olurken, satınalmalarda, ortaya çıkan yeni bir şirket yoktur ve ayrıca birleşmede alıcı ya da alınan taraf bulunmamaktadır; tarafların birleşmesi söz konusudur. Birleşmelerde, kurulan yeni şirket birleşen iki tarafın ortak yönetimine tabidir.

Şirket satın alma işlemleri çok çeşitli olmaktadır. Bunlar (Uzman, 2002, s.55): • Yatay satın alma: Ürün hattı ve pazarı benzer bir şirketin kazanılmasıdır.

• Dikey satın alma: Alınan şirketin işletmenin tedarikçisi ya da müşterisi olmasıdır.

• Ortak merkezli satın alma: Alınan şirketin aynı pazarda fakat farklı teknolojiye ya da farklı pazar fakat aynı teknolojiye sahip olmasıdır.

•Şirketler topluluğu: Alınan şirketin farklı bir sektörden olması durumudur.

3.3.3.3. Doğrudan Yatırım

Firmalar uluslararası yatay ve dikey yatırımlarla pazardaki yerlerini sağlamlaştırmaya çalışırlar. Yatay yatırımların amacı iç pazarda üretilen ürünün aynısını yurtdışında da üretmektir. Dikey yatırımlar ise tedarik yönlü olup, firmaya kendi ülkesinde veya diğer ülkelerdeki tali şirketlerinde kullanılmak üzere hammadde ve diğer üretim girdilerinin üretilmesini amaçlar (Bradley, 2002, s. 303).

Kalıcı bir menfaat kurma amacıyla bir ülkede yerleşik şirketlerin başka bir ülkede sıfırdan bir şirket kurarak veya halihazırda bulunan bir şirketin öz sermayesine %10’dan fazla bir payla ortak olması yoluyla yaptığı uzun vadeli yatırımlardır (www.ekonomi.gov.tr).

Yurtdışında yatırım, sadece önemli miktarda sermaye transferini değil aynı zamanda üretim teknolojisini, makina, ekipman, yönetim tarzı, pazarlama ve benzeri pek çok kaynağın transferini içerir. Bu durum, özellikle Doğu Blokunun çöküşünden sonra Eski Doğu Bloku ülkelerinin pazar ekonomisine geçişinde ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde etkili olmuştur (Cengiz vd. 2007, s.192).

Firmalar, işlemleri firma içinde daha düşük maliyetlerle gerçekleştirebildikleri durumlarda, bir iç pazar yaratmak amacıyla uluslararası pazarlara açılırlar. Bir iç pazarın yaratılması, firmaya soyut bir araştırmayı ya da pazar bilgisini, kendisine özgü değerli bir özellik halin dönüştürme

67

imkanı verir. Firma mümkün olan tüm pazarlarda bu avantajından faydalanır ve bilginin yine içeride kullanılmasını sağlayarak, ilk başta yapılan araştırma ve bilgi üretimi harcamalarını karşılar.(Bradley 2002, s.309)

Dış pazarlara ilk defa doğrudan yatırımla girildiği durumlar şu şekilde sıralanabilir (Albaum vd. 2002., s.330):

 Yabancı Hükümetlerce sağlanan koşulların çok iyi olması

 Pazarda satış potansiyelinin oldukça yüksek olması,

 Belirli bir pazara girmenin tek alternatifinin o pazarda üretim tesislerine yatırım yapmak olması,

 Söz konusu pazarı çevreleyen diğer ülkelere de hizmet verme olanakları bulunması (Bu yatırım özellikle ticaret bloku pazarlarına giriş durumunda önem kazanır).

Klasik yatırım teorisi yurtdışı direkt yatırımın nedenlerini kar maksimizasyonuna bağlar. Bir başka deyişle bu durum, üretim faktörlerinin yüksek geri dönüş getirecek bölgelere kaydırılması olarak düşünülebilir. Bu anlayış üretim faktörlerinin mobilitesi üzerinde yoğunlaşır. Aslında klasik yatırım teorisinin arkasında klasik ticaret teorisi vardır. Klasik yatırım teorisi klasik ticaret teorisinin bir uzantısıdır. Sermaye zengini ülkeler sermaye yoğun ürünlerini ihraç etme ve sermayeyi yurtdışına yatırma eğilimini taşırlar. İşgücü zengini ülkeler ise işgücü yoğun ürünlerini ihraç etme eğilimini taşırken, işçilerinin daha zengin ülkelere göç etmesiyle karşı karşıya kalırlar. Bununla birlikte, klasik yatırım teorisi bireysel firmaların yatırım kararlarını açıklamada yetersiz kalan bir makroekonomik teoridir (Bradley, 2002, s. 306).

69

BÖLÜM IV

ELEKTRONİK TİCARET FAALİYETLERİ