• Sonuç bulunamadı

Yalıtımın Vurgusu: Yalnızlık

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.14. Yalıtımın Vurgusu: Yalnızlık

Türk ve Dünya edebiyatının belli başlı izleklerinden olan Yalnızlık, çeşitli açılardan şairine veya yazarına göre eserlerde bazen ana tem bazen ana izleğin en önemli unsuru olarak ele alınır. Şairler, sevdikleri birini kaybettiklerinde veya anlaşılmama gibi durumlarda içine düştükleri yalnızlığı şiirlerde belirtirler. Aynı zamanda şairler, kendini ifade edememe durumunda olduğu gibi daha çok düşünsel ve duygusal olarak kendi yalnızlıklarını dile getirirler. Yazarlar ise, romanın/öykünün konusuna göre yalnızlığı olay örgüsünün merkezine alabildikleri gibi yardımcı unsur olarak da kurgulayabilirler. Hemen bütün soyut duygu durumlarında olduğu gibi yalnızlığın da hissiyat açısından niteliğine göre katmanları/çeşitleri vardır. Bu açıdan yalnızlığın birçok tanımı vardır. “Kendilik değerleri ile toplumsal değerlerin çatışmasından doğduğu gibi, memleketinden veya sevdiklerinden ayrı kalan insanın hissettiği bir varoluş durumu” (Deveci 2014: 260) olan yalnızlığın, oluşum açısından pek çok türü vardır. Bunlar; bireyin topluma yabancılaşması sonucu kendini insanlardan soyutlaması şeklinde oluşabileceği gibi, kişinin ait olduğu gruptan, aileden, çevreden çeşitli sebeplerden dışlanmasıyla da görülebilir. Ayrıca anlaşıl(a)mama, kendini ifade edememe gibi durumlarda meydana gelen yalnızlık da vardır. Sadece insanlardan değil, dünyadan da ayrılma demek olan varoluşsal yalnızlık (Yalom 2001: 351) diğer ve en önemli bir yalnızlık türüdür. Sefa Kaplan’ın şiirlerinde yalnızlığın hemen bütün boyutları görülür. Çünkü kendi dünyasında, düşünsel ve duygusal açıdan vurgun yemiş şairlerdendir. Ayrıca şair; yalnızlığın esasen Allah’a mahsus ve İnsan Bir Yalnızlıktır diyerek olur olmaz zamanlarda Allah’ın işine karışanların olduğunu, bir tür boş vakitleri değerlendirme alışkanlığı olarak bilindiğini (K.K.K.K.S., s. 219) belirtir.

“sonsuz bir serüven bu benimkisi

bütün yalnızlıklarda kuşkusuz geçerlidir”

( S.S., s. 14)

İren şiirinin son iki beyti olan dizelerde şair, yalnızlığı şiirin temeli olarak ele alır. Hayatını bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirerek “sonsuz bir serüven”olarak

nitelendirir. Aynı zamanda belli bir girdap/labirent içinde yaşadığını ima eder.

Çünkü yaşanan bu mecburiyetlerin, olumsuzlukların sonu belirsizdir ve bir maceradır. Hayatın serüven olarak belirtilmesi; zaman açısından sonsuz olan bir “ben”sıkıntısının vurgulanmasıdır. Hayarın macera olarak ifade edilmesi, şairin bir arayış/çaba içinde olduğunu imler. Böyle bir hayatı doğuran sebep ise şiirde kesin bir dille yalnızlık olarak gösterilir. Yalnızlığın hangi türü olursa olsun şair, hem kendi açısından hem de genel bir söylemle yalnızlığı/hayatı değerlendirir. Böylece yalnızlık içinde olanların sonsuz bir serüven olarak nitelenen girdap/labirent içinde belli açılardan olumsuzluklar yaşadıklarını ifade eder. Çünkü kendinden yola çıkarak yalnızlığı genelleştiren şair, varoluşsal yalnızlığın estetik bir ifadesini gerçekleştirir. (Çağan 2010: 429)

Gazel formunda yazılan İnsan Bir Yalnızlıktır şiirinde geçen;

“bir yalnız bir yalnızı duvarda bulur bir gün bir yalnız bir yalnıza ömür boyu kış mıdır”

(İ.B.Y., s. 56)

beytin ilk mısrası, “Yalnız taştan duvar olmaz”atasözünün değiştirilmiş halidir. Atasözü, temel(gerçek) anlamıyla bir taştan duvar olamadığı ve duvar olması için birçok taşın bir arada bulunması gerektiği anlamını taşır. Mecazi anlamda ise yalnız başına bir şey yapılamayacağı, birlikten kuvvet doğduğu anlamı vardır. Şair, atasözünün hem yazılışını hem de anlamanı değiştirerek kullanır. Duvar metaforuyla simgelenen yalnızlar topluluğu/grubu birbirinden habersiz bireylerdir ve yalnızlığın çekim gücü sayesinde birbirlerini buldukları ifade edilir. Çünkü yalnızlığın da kendi yasaları vardır. Kendilerini bu yalnızlık gurubunda/topluluğunda bulan bireyler, aynı duyguyu taşıyan/durum içindeki insanlarla olurlar. Buna rağmen yine de yalnızlıktan kurtulamadıkları belirtilir. İçlerine duvar ören bireylerin bu duvardan ötesini görmeleri mümkün değildir. (Yücel 2007: 8) Yalnızlık, bir çeşit duygu ve düşünce metamorfozuna sebep olur. Bu başkalaşım sonucunda yalnızlık, nevi şahsa münhasır olur. Yalnızlık, insani bir durum olması açısından ortak bir durumdur ama yalnızlığın anlaşılması, paylaşılması olanaksızlaşır. Bunu şair, “ömür boyu kış mıdır”sorusuyla dile getirir.

“bir ölüm uzaklardan vurur yollara bizi bilge bir yalnızlığa serer hikayemizi”

(İ.B.Y., s. 48)

Gazel formuyla yazılan ve yalnızlığın ele alındığı Ertelenmiş Ölümler şiirinden alınan beyitte şair, ölümle yalnızlık arasında sebep-sonuç açısından bağlantı kurar. Şaire

göre yalnızlık, ölümün bir sonucudur. Fakat bu, bilinen bir yalnızlık değildir. Varoluşsal bir yalnızlıktır. Şair, düşünsel yolculuğunu anlatmaktadır. Monotonlaşan veya tabu haline gelen düşünce ve yaşam şekillerinden kurtularak değişimi simgeleyen ölüm, belli bir mecburiyeti içerir. Çünkü şaire göre, değişim için mecburiyet şarttır. Bu mecburiyet, yalnızlığın kendisidir. Çoğul söylemle ve bütünü kuşatan bir bakış açısıyla ölüm ele alınır. Böylece ölümün, şairi ve yaşadığı çevreyi, grubu, toplumu da değiştireceği belirtilir. Çoğul değişimin önce tekilden başladığı sezdirilir. Toplumun değişmesi için bireylerin de değişmesinin ve bunu istemesinin gerektiği ima edilir. Yalnızlığın bilge olması bu anlamda kullanılır. Hali hazırdaki durumdan başka bir duruma geçişi bilge yalnızlık olarak nitelendirir. Çünkü ölüm(değişim), düşünsel bir kıvılcımdır.

“bir hücreden ötekine, zenciler görmüş ışın, ihaneti ömrümüzün yalnızlık ve sarışın”

(S.Ş., s. 24)

Radikal şiirinden alınan dizelerde, çağdaş insanın en büyük sorunlarından biri olan yalnızlık (Özcan 2014: 78) hem kişisel hem de toplumsal boyutta ele alınır. Zengin imaj ve çağrışımların kullanıldığı şiirde, somut-soyut kavram karşıtlığının ve bütünlüğünün ahengi vardır. Kişisel olarak şair, hayatın bölümlerini veya duygunun/düşüncenin katmanlarını hücre olarak nitelendirir. Çünkü şair, mecazi anlamda kısıtlanmış bir haldedir. Bu hal, olağanlaşmanın yanı sıra süreklidir. Yalnızlıkla birlikte kültürel dinamiklere yabancılaşmayı temsil eden sarışınlık, yaşamanın faturası olarak belirtilir. Şair, hayatını yalnızlık ve yabancılaşma olarak tanımlarken bunu bilerek yaşamayı da kendine ihanet olarak görür. Toplumsal açıdan bireyler, hangi kesim olursa olsun olumsuz bir değişim/dönüşüm içindedir. Bu değişimin/dönüşümün sonu, bireylerin hem kendilerine yabancılaşıp yalnız kalmalarıdır hem de kültürel yozlaşma sonucu edinilen farklı özelliklerdir. Böyle bir toplum, yozlaşmış durumdadır ve zaman kum saati gibi toplumun aleyhine işlemektedir.

“…. biliyorum, yalnızlık insana uygun tek durum …. “

(İ.Ş., s. 50)

Şair için, problematik nitelik kazanan ve psikolojik sorunlara/sonuçlara dönüşen bir kavram olan (Korkmaz 2002: 155) yalnızlık, Walter Benjamin şiirinde geçen mısralarda tanımlanmaktadır. Kendinden yola çıkarak bütüne ulaşan şair, kişisel düşüncesini geneller. Şimdiki zaman kipiyle kurulan “Biliyorum” edimi, aslında geniş zamanlı olarak kullanılır. Bilirim denmek istenmektedir. Şair, tecrübesini şiire aktararak

yalnızlığın insan için uygun bir durum olduğunu belirtirken, varoluşsal açıdan da bir yalıtımdan bahsetmektedir. Çünkü, yalnızlık aynı zamanda bir yalıtımdır/soyutla(n)madır. Kişinin kendini öğrenebilmesi, keşfetmesi veya kendi olabilmesi için yalnız olmasının gerekliliği ifade edilir. Şiirde tek göstergesiyle yalnızlık, durum ibaresiyle de insan arasında bağıntı kurulur. Burada belirleyici olan “uygun”metaforudur. Bu açıdan bakıldığında yalnızlık; insana uygun, tek durumdur veya yalnızlık; insana, uygun tek durumdur denebilir. İlk anlamda insana uygun olarak belirtilen yalnızlık, otantik olarak nitelendirilirken ikinci anlamda insana durum olarak uygunluğundan bahsedilir.

Sefa Kaplan’ın şiirlerinde yalnızlık, salt anlamda birinin veya kendisinin sevdiklerinden, ailesinden… vb uzak kalması olarak kullanılmaz. Alıntılanan şiirlerde görüldüğü gibi Sefa Kaplan, yalnızlığı kavram olarak kullanır. Bu kavram sayesinde hem kendini ifade eder hem de olumsuz da olsa toplumu betimler. Yalnızlık şairin; beslendiği, yaşadığı, bazen sebep bazen sonuç olarak gördüğü izleklerdendir. Çünkü Londra öncesi düşünsel ve duygusal boyutta olan yalnızlık, Londra’yla daha da bir ufuk açıcı olgu olur. Şair, yalnızlık izleğini sadece estetik bir unsur olarak kullanmaz. O, yaşadığı ve hissettiği yalnızlığı şiirlerinde ele alır.