• Sonuç bulunamadı

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.1. Ölüm

2.1.1.1. İntihar

İntihar izleğinin, edebiyat tarihimizde ölümle birlikte ele alınarak manzum ve nesir eserlerde işlendiği görülür. Yeni Türk Edebiyatı öncesi sözlü halk hikayeleriyle Klasik edebiyatımızın manzum ve nesir hikayelerinde açıkça olmasa da dolaylı olarak rastlanan (Ulutaş 2011: 72) ve yazın dünyamıza ilk defa Tanzimat döneminde giren (Erol 2010: 282) intihar izleği; ölümü düşünen, ölüme tanık olan, çok sevdiği birini kaybeden veya kimi zaman toplumsal konulara kafa yoran şairler ve yazarlar tarafından ele alınır. Kimi şairlerin ve yazarların, intihar konusunu benzer duygularla ve düşüncelerle ele aldıkları görülürken, kimileri de özel ve özgün olarak kimileri de sosyal boyutta değerlendirir. Şahsilik arz eden intihar temi, çoğunlukla gerek intihar etme şekli gerekse sebep(ler) açısından farklılık taşır. Yaradana kavuşmakla dünyadan duyulan mutsuzluk ve usanmışlık gibi iki temel duyuştan veya durumdan kaynaklanan ölüm isteğinden (Çonoğlu 2007: 243)farklı olan intiharın birçok tanımı vardır. Farklı tanımlamaların olması, intiharın sebebinin kesinleşmemesi ve şahsilik arz etmesi yüzündendir. Emile Durkeim’e göre intihar, “nasıl bir sonuç vereceği bilinen, kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilen, olumlu ya da olumsuz bir edimin dolaysız ya da dolaylı sonucu olan her ölüm edimidir”(Durkeim 2013: 5). Alvarez ise intiharı, “hiçbir kuramın tek başına açıklayamadığı mutlak bir eylem ve karmaşık bir güdü”(Alvarez 1994:8) olarak tanımlar. Tanımlardan anlaşılacağı üzere sebebi kesin olarak bilin(e)meyen intiharın, ihtiyari bir karar sonucu oluştuğu vurgulanır. Bu doğrultuda, edebi eserlerde intihar ettirilen roman kahramanları veya tipleri olduğu gibi müntehir şairler ve yazarlar da vardır. Ayrıca Türk edebiyatında intihar girişiminde bulunan veya müntehir sanatçılar içinde şairler, ilk sırada yer alırken toplumsal sebepler, kişisel sebepler ve harici/dahili zorlanmalar (Sümeyra 2010 : 458) yüzünden intihar ederler.

Dünya ve Türk şiir tarihinin temel izleklerinden, ölüm teminin bir başka tezahürü ve tasavvuru olan intihar, Sefa Kaplan’ın ilk dönem şiirleri hariç sonraki şiirlerinin bazılarında görülür. Ödül aldığı İnsan Bir Yalnızlıktır’da bulunan İntihar isimli şiiri meşhurdur. Son şiir kitabına, İntihar Şiirleri ismini vermesi de şairin bu izleğe önem göstermesi açısından kayda değerdir.

İntihar izleğinin ilk işlendiği İzmir’e Karşı şiirinde geçen;

“şimdi intihar gemileri bütün leylalar izmir’e karşı doldurmuşlar pavyonları” (S.S., s. 75)

dizelerde sosyal bir eleştiri söz konusudur. Şairin çok sevdiği ve ustalıkla kullandığı tevriye sanatının görüldüğü Leyla; Klasik edebiyatta maşuğu simgelemekle birlikte kadının güzelliğini ve karşılıksız aşkı temsil eder. (Aktaş 2013: 194) Aynı simgenin gece anlamında da şiirlerde kullanıldığı (Pala 2003: 300) görülür. Bu doğrultuda iki değişik şekilde dizeleri okumak mümkündür. Öncelikle şair, her iki anlamda “şimdi”zaman belirtecini geniş zamanda kullanarak kalıcı bir konudan bahseder. Birinci anlamda, intihar gemiye benzetilerek bütün gecelerin(leylalar) şair için intiharla aynı anlama geldiği ifade edilir. Gecenin gelmesi, intiharla eş değerdir. Çünkü gece; karanlığın, ümitsizliğin, bedbinliğin en yoğun olduğu zaman dilimidir. Geceyle birlikte zaman, bir gemi gibi intihar etmesi için şairi almaya gelir. Mekan olarak seçilen İzmir’deki bütün pavyonlarda olanların, mecazi/manevi anlamda intihar ettiklerini ifade eder. Çünkü toplumsal bir çöküş vardır ve şair, bu çöküş karşısında yaşamanın intiharla eş değer olduğunu anlatır. İkinci anlamda ise, aşık olunan bütün kadınların(leylaların), maşuk için intihardan başka bir şey olmadığı dile getirilir. Şaire göre kalbinde aşk taşıyanlar, potansiyel olarak bilmeden/istemeden ölümü de(intihar) arzu ederler. Bu kadınların( leylaların) İzmir’deki pavyonlarda bulunanlarla aynı olduklarını dile getirir. Hem sevmek intihardır hem de sevilen kadınların buna değmeyeceği belirtilir.

“(….)

o halde ne yapmalı- yalnızlık yasaklanmış elim kolum kelepçe her kapıda biri var derken çözüldü büyü – kuşlar çığlık çığlığa sesleniyorlar tekmil: bir bahardır intihar kırık cam paslı bıçak denendi bileğimde alkole batmış kanım süzüldü usul usul dönüp baktım aynaya gözlerimde bir şenlik benden cazip olamaz şimdi hiçbir İstanbul (…)

beşir fuad haklıymış hem sergey yasenin de intihar bir şairi benimseyen tek kundak damarımı terk eden tutsaklığım belki de

o ki rüyalarımı süsleyen kanlı dudak (…)

evet intihar haktır denemeyen alçaktır bilseler ne yorgunum bu ölüm bazarında çekip gitmek erdemli – katlanmak zor geliyor üstelik bekleyen çok şairler mezarında”

Gizdöküm şiir (Yener 2012:143) olarak nitelendirilebilecek İntihar şiirinden alınan dörtlüklerde şair, intihar izleğinin/düşüncesinin kendisi için ne ifade ettiğini açık bir biçimde belirtir. Şiir, şairin intihar konusunda düşündüklerinin manifestosudur. Daha sonraki şiirlerinde de bu kullanım şeklinin ya benzeri söz konusudur ya da paralel kullanım(lar)ı vardır. Elbette sadece şiir kitaplarında intihar izleğini ele almaz; intihar konusunda düşüncelerini belirttiği: Öyküler Seni Söyler, Küçük Karşılaşmaları Katlanılır Kılma Sözlüğü, Sevda Sürgünleri, Geleceği Elinden Alınan Adam ve Geç Kalan Adam gibi eserleri de vardır.

Sebep-sonuç ve soru-cevap bağdaşıklığı (Aktaş 2013: 15) üzerine kurulan ilk dörtlükte şair; yalnız kalmak istediğini ama bunun mümkün olmadığını ifade eder. Daha sonra intiharın, yalnızlığa çare olduğunu anlatır. Yalnız kalmak isteyen ama bunu gerçekleştiremeyen(sonuç) şair, çaresizliğini ve mecburiyetini “elim kolum kelepçe her kapıda biri var”(sebep) dizesiyle belirtir. Bu durum içinde şair, kendine “ne yapmalı”diye sorar. Bu soruyu, dünya şiirinde daha çok hürriyeti dile getiren, klişe bir metafor olarak kullanılan (Issı 2007: 861)kuş imgesiyle cevaplandıran şair, yeniden doğuşun simgesi olan bahar mevsimini intihara teşbih ederek intiharı içinde bulunduğu psikolojik girdaptan kurtuluş olarak görür. Yeniden doğuş için gerekli olan intihar, (Compell 2013: 266) şairi zorunluluklardan ve psikolojik girdaptan kurtaracak önemli bir hamledir. İkinci dörtlükte, intihar etmek için kullanılan yöntemler ve şairin içinde bulunduğu psikolojik durum betimlenir. Kırık cam bazen paslı bıçakla tahminen ve büyük olasılıkla bileklerini kesip intihar etmeyi düşündüğünü anlatır. Kendi ben’ini yansıtan bir metafor olarak kullanılan aynaya bakınca, bu durumdan memnun olduğunu hatta sevinçten uçtuğunu, bunu aynadaki gözlerinden anladığını ifade eder. Şaire göre bu durum içinde olmak, birçokları için cezbedici ve büyüleyici İstanbul’dan kat kat daha üstündür. Çünkü intihar edimi ve eylemi, hem fikri hem hissi açıdan bir ayrıcalıktır. Bir zamanlar intiharın hayatta kalmanın en gösterişli çaba olduğunu, intihara teşebbüs sonucunda hayata geri döndürüldüğünü (S.Kaplan 2016 83), Londra’dayken intihar açısından hayatını kurgulayarak hikaye yazdığını (S.Kaplan 2016: 127) ifade eder. Yine Londra’dayken çeşitli intihar yöntemleri tasarladığını (S.Kaplan 2003: 184) belirten şair, intiharın hayali bir unsur veya şiirlerine estetik derinlik katan bir izlek olarak düşünmez. Aksine kendisi için bir düşünce ve yaşam biçimi olduğunu ifade eder. Üstelik intiharı deneyenler değişik bir yaşamı tasarlar (Alvarez 1994: 93) ve bu tasarı, hayatın bir tür revize edilmesidir, kendi hayatlarının rönesansıdır.

Üçüncü dörtlükte; şair, müntehir Beşir Fuad’la Sergey Yasenin’i örnek vererek intiharın şairi benimseyen tek kundak olduğu fikrine gerekçe gösterir. Çünkü ismi zikredilen yazarla şairin intihar etmesindeki asıl neden, hayata tutunmak için bir sebeplerinin kalmamasıdır. İntiharı; müntehir yazar ile şairi örnek göstererek çoğul anlamda kullanıp genelleştirir. Böylece intiharı kişilik yapılarının temel mayası olarak addeden şair, tıpkı koza gibi kundak metaforuyla bir tür duygu ve düşünce değişimini ima eder. Nitekim bu dönüşümü ve değişimi akan kana benzeterek tutsaklıklardan kurtulduğunu ve rüyalarında bu dönüşümün/değişimin intihar sayesinde mümkün olduğunu bildirir. Fakat intihar eyleminden öte intihar sonrası hayat, şair için önemlidir. Çünkü dudağın, cezbedici bir nesne olmasının (intihar etme/düşünsel değişim-dönüşüm) yanında bunun kan metaforuyla (zor/can yakıcı) olduğu da sezdirilir. Dördüncü dörtlük; diğer bütün dörtlüklerde söylenenlerin toplamıdır, gerekçesidir, özetidir. Artık şair, intiharın kendisi için ne demek olduğunu kesin ve kararlı bir dille anlatır. Daha önceki dörtlüklerde belirtilenler sonucunda şair, kendinden emin bir şekilde intiharın hak ve denemeyenin alçak olduğunu haykırır ve ilan eder. Kendisinin bu haktan faydalandığını ve intihar etmekten yorulduğunu belirtir. Burada düşünsel ve eylemsel bir intihardan söz edilebilir. Çünkü şair, intiharı gerekçe göstererek ve bizatihi deneyerek hayatının bir parçası haline getirdiğini imler. İntihar için başka gerekçeler sunan şair, intihar etmenin erdemli olma ve hayata anlam katma açısından önemli bir merhale taşıdığını ve yaşamanın ise zor olduğunu belirtir. Daha sonra başka bir gerekçe daha gösterip kendisini bekleyen müntehir şairlerin olduğunu anlatır. Şaire göre, Türk edebiyatının ve Türk düşüncesinin başına ne geldiyse veya ne gelecekse intihar yokluğundan gelir. (S.Kaplan 2003: 83) Bu yüzden intihar alelade estetik bir tem değildir. Tersine şair için, hayatı anlamlandıran bir özelliktir. Düşünsel ve duygusal dünyasının doğal bir yansımasıdır. Bu düşüncenin şiire izdüşümü ise İntihar Şiirleri kitabındaki ikinci bölümün ismi olan Büyük Müntehirler Bahsi’nde görülür. Çünkü bu şiirlerde şair; müntehir şairlerin ve yazarların hayatlarından, intihar etme yöntemlerinden, yer yer kendi duygu ve düşüncelerini de katarak anlatır. Her birinin intihar etme şekli ve sebebi farklı olan bu şair ve yazarlar; Walter Benjamin, Paul Celan, Ernest Hemingway, Yukio Mişima, Gerard De Nerval, Cesare Pavese, Sylvia Plath, Virginia Woolf, Sergey Yasenin ve Stefan Zweig’tir. Bu şiirlerde de görüleceği üzere intihar izleği, müntehir şairler ve yazarlar nezdinde ele alınarak değerlendirilir. Şiir kitabında yer alan bazı müntehir şairler ve yazarlar, Ahmet Oktay’ın Yol Üstünde Semender (Oktay 1995 : 271-

310) isimli şiir kitabında da vardır. Bu şairler ve yazarlar; Virginia Woolf, Stefan Zweig, Gerard De Nerval, Walter Benjamin,Cesare Pavese ve Sergey Yesenin’dir. Her iki şair arasında gerek üslup gerekse şekil açısından fark vardır. Örneğin Ahmet Oktay bütün şiirlerini serbest ölçüyle yazarken Sefa Kaplan, eşit düzenli serbest ölçüyle yazar. Ayrıca Sefa Kaplan’ın şiirlerinde yer yer kendi hayatıyla veya düşünceleriyle ilgili bölümler yer alırken Oktay’da bu, yoktur.

Cinnetten Cennete şiirinden alınan aşağıdaki beyitte; “ömrümün hikayesi buğulu bir intihar

bu titrek aydınlığım apansız söner bir gün”

(İ.B.Y., s.45)

diyen şair, hayat hikayesinin intihardan ibaret olduğunu ve bu yaşama biçiminin bir gün birden biteceğini belirtir. Buğu, aydınlık, sönmek, ömür ile apansız ve gün kelimeleri arasında hem leff ü neşr sanatı görülür hem de bu kelimelerle anlam (a)simetrisi kurulur. Bu kelimelerdeki sert ve kesin dönüşüm ve değişim anlamda da kendini gösterir. Ömür, gün, apansız kelimeleri arasında nicelik açısından çoktan aza veya tersi bir durum söz konusuyken aynı anlam aydınlık, buğu ve sönmek arasında da vardır. Kelimelerin anlamsal ve göndergesel özellikleri baz alındığında şair, süre açısından hikayesinin/yaşamasının uzun sürdüğünü, yaşamaktan zevk almadığını(titrek) ve hayatının bir gün apansız/birdenbire sona ereceğini belirtir. Nitelik açısından ise yaşamanın buğulu; tanımsız, muğlak, karartıcı, zevk alınmayan olduğunu, buğulu bir hayatın intihar düşüncesiyle aydınlandığını vurgular. Nihayetinde intihar etmekle de hayatının biteceğini sönmek kelimesiyle ima eder. Şair yeterince yaşadığını, yaşadığı hayattan bir şey anlamadığını, memnun olmadığını, bunun bir an önce bitmesini istediğini ifade eder. Ayrıca intiharı hayatının merkezine alan şair, buğu kelimesiyle de intiharı nitelendirir. Bilindiği gibi buğu, buhar kelimesinin eş anlamlısıdır. Şair, burada intiharı iki açıdan nitelendirir. İlki, buğu kelimesi buhar anlamında kullanılarak intiharın; bulut gibi uçucu, yükseltici, rahatlatıcı veya teskin edici özelliğinin bulunduğu ima edilir. İkincisinde ise intihar, hayatının hikayesi olmasına rağmen muğlak, belirsiz, tanımlanamayan bir özelliktir/durumdur. İntiharın, yaşamında bu özelliklerle olduğunu dile getirir. Beyit asimetrik açıdan değerlendirildiğinde;

“bu titrek aydınlığım buğulu bir intihar ömrümün hikayesi apansız söner bir gün”

şairin hayata tutunma çabasıdır. Bu halet-i ruhiye içinde olan şair, her an hayatına son verebileceğini sezdirir. Çünkü bu çabasının yetersiz olduğunu bilmektedir.

İntihar Şiirleri’nin birinci bölümünün dördüncü kısmında yer alan 2’ de yer alan dizelerde;

“esmer kızları bu ülkenin, saç diplerinden sarkan bir sarışınlık edindiğinde, jiletlerle tren yolları düşürdüm solgun bileklerime”

(İ.Ş., s. 43)

olumsuz bir toplumsal tespit karşısındaki duruş/isyan anlatılır. Toplumsal değişimi o toplum için zarar olarak nitelendiren ve dile getiren şair, bunun aslında o toplumun kültürel özüne aykırı olduğunu haykırır. Çünkü bu ülkenin(türkiye) esmer kızlarının saçlarından sarkan sarışınlık vardır. Kendi varoluş değerleri yerine, zararlı da olsa başkalarının hayat/yaşama biçimlerine gıpta edilişe isyan dile getirilir. Bu tablo, elbette ki şair için hoş bir manzara değildir. Varoluşsal dinamikleri esmer, kültürel yabancılaşmayı/yozlaşmayı sarışın rengiyle betimleyen şair, toplumu da kız figürüyle imler. Kendi varoluş dinamiklerine yabancılaşan toplum, bozulan/değişen değerler yerine kendi ruhuna aykırı bir yaşam biçimini benimser. Bu olumsuz manzara karşısında menfi değişimi gözlemleyen şair, çaresizlikten doğan bir düşünce ve duygu girdabında tren yolları imgesiyle intiharın yeni bir başlangıç veya çıkış noktası olduğunu ima eder.

Şiirlerde intihar, çok boyutlu ve çok anlamlı bir tem olarak kullanılır. Kimi zaman kendi duygu ve düşünce dünyasını ifade etme aracı olarak İntihar temini vurgulayan şair, kimi zaman da toplumsal olumsuzluklar karşısındaki isyanını/haykırışını belirtmek için aynı izleği kullanır. Nasıl ki ölüm izleği şair için en temel ve en önemli izlekse, intihar izleği de düşün ve his dünyasının yansıması olarak şiirlerde boy gösterir. İntihar, ölümün dışavurumu olarak şairin hayatında yer alır ve ölüm düşüncesinin somut halidir.