• Sonuç bulunamadı

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.7. Gurbet/Hasret(Ayrılık)

Dönemine ve şairine göre kimi zaman ortak bir duygu olarak kimi zaman kişisellik nazarıyla ele alınıp şiirlerde ele alınan ana temlerden biridir. Gurbet/hasret duygusu halk ve yüksek tabaka edebiyatlarında öteden beri işlenmiş bir konudur. (Kaplan 2015: 291)Klasik edebiyatta ise pek olmayan gurbet duygusunun, sosyal ve felsefi olmak üzere iki boyutu vardır. (Çetin 2011: 72-73) Felsefi gurbet, kişinin

kendisini soyutlanmış, dışlanmış hissetmesinin yanı sıra otantik bir duygu durumudur. Sosyal gurbet ise; çeşitli mecburi sebeplerden yaşanan yerden ayrılarak başka bir yere gitme halidir. Ayrıca sosyal, siyasi, ekonomik ve hukuki sebeplerden mecburi olarak yaşadığı yeri terk eden şairler ve yazarlar, gittikleri zoraki mekana gurbet, hissiyatlarını ise hasret olarak eserlerinde ele alırlar. Çünkü gurbetin arka zemininde belli bir zorunluluk vardır. Bu mecburi yer değiştirme duygusal tepkimelere sebep olur. Şairler ve yazarlar, genellikle duygu ve düşünce dünyalarındaki değişimi eserlerinde tem olarak kullanırlar. Elbette sadece mekan değişimi olarak gurbet ve hasret duygularından bahsedilmez. Çok sevilen birinin kaybedilmesiyle de şiirler kaleme alınır. Örneğin, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim anneleri, Recaizade Mahmut Ekrem ve Ümit Yaşar Oğuzcan çocukları, Sefa Kaplan merhum arkadaşı için hasret yüklü şiirler kaleme alırlar. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Gurbet duygusu mekan değişikliği sonucu meydana gelirken hasret duygusu sadece gurbet duygusuna bağlı olarak meydana gelmez. Çok sevilen birisine duyulan duygular da hasret olarak nitelendirilir. Üstelik yabancılaşma, toplumdan uzaklaşma, yalnız kalma arzusu…vb gibi sebeplerden bazen şairler ve yazarlar yaşadıkları mekandan ve toplumdan kendilerini tecrit ederler. Bu yüzden gurbet/hasret duygusu sadece mekan değişikliği sonucu meydana gelmeyebilir. Düşünsel ve duygusal olarak da eserlerde ele alınabilir. Bu durum şairine ve yazarına göre gerek üslup açısından gerekse ele alınış yönünden farklılık arz eder. Ayrıca her iki duygunun doğasında “ayrılık” vardır. Bunun için eserlerde gurbetin/hasretin yanında otomatikman ayrılık da ele alınır.

“sılamıza yabancıyız paramparça gurbet kesilmişiz tepeden tırnağa”

İlk dönem Sınırlar (Türk Edebiyatı, 1978, S. 62, s. 11) şiirinde geçen dizelerde; sıla-gurbet, paramparça-tepeden tırnağa göstergeleri üzerine anlam kurulur. Bu açıdan dizeleri iki farklı şekilde yorumlamak mümkündür. Birincisi; İlk dizede, çoğul bir söylemle ve sosyal bir tespitle toplumu oluşturan bireylerin yabancılaşması, kültürel dinamiklerden uzaklaşması anlatılır. Çünkü “yabancıyız” kesinlemesiyle bu durum anlatılır. Ayrıca paramparça göstergesiyle, hem toplumun hem de bireylerin bir bütünden uzak oldukları sezdirilir. İkinci dizede, bu manzara karşısında kendine ve topluma yabancılaşmayı gurbet ibaresiyle ifade eder. Şair, bütün bir toplumun ve bireylerin olumsuz bir değişim/dönüşüm içinde olduklarını ima eder. İkincisi; şaire göre şu an yaşanılan ülke(türkiye) kendisini rahat hissettiği, kendi olabildiği, özgürce hareket edebildiği bir yer değildir. Bir zamanlar Türkiye’nin böyle bir yer olmadığını ama

gelinen noktadan geçmişe bakınca ciddi anlamda değiştiğini gören şair, eski Türkiye’ye sıla demektedir. Kendisini şimdiki zamana değil de geçmişe ait bir kültürün/yaşamın insanı olduğunu ima eden şair, içinde bulunduğu düşünce ve his dünyasını da gurbet olarak belirtir. Çünkü maziye ait bir düşünsel ve duygusal dünyayla şimdiki zamanda yaşamak mümkün değildir.

Pazar/Ertesi şiirinden alınan dizelerde; “isterim ki duysunlar – duyulsun sevdalarım apansız düşülünce bir gönül gurbetine”(S.S., s. 46)

şartlı bir istek belirtilir. Apansız gönül gurbetine düşünce bütün sevdiklerinin bundan haberdar olmalarını isteyen şair, sevdalar göstergesiyle hem kendi aşkından hem de diğer aşklardan bahseder. Kendinden yola çıkarak bütün aşkları ve aşıkları yorumlayan Sefa Kaplan’a göre, birine/bir şeye sevgiyle doluyken bu his başka birine/ bir şeye taşınırsa sorumlunun kendisi(dolayısıyla bütün aşıklar) olmadığını ifade eder. Duysunlar – duyulsun ve gönül gurbetine düşülünce ibareleri arasındaki bağdaşıklık, birbirini tamamlar niteliktedir. Çünkü şairin maşuklarca duyulmasını istediği şey, aşıkların hak etmedikleri şekilde karşılık görmeleridir. Böyle olunca da karşılaşılan davranışla hissedilen duygu arasında kalmayı gönül gurbeti olarak nitelendirir. Burada dikkati çeken başka bir ibare, apansız göstergesidir. Aşıkların gönül gurbetine düşmelerini değil de içinde bulundukları gerçeği gördükleri an’ı ifade etmek için kullanılan bir zaman belirtecidir. Kendisi dahil bütün aşıklar, sevdiklerinin sevilmeye layık olmadıklarını ve sevgilerine göre uygun davranışlarla karşılanmadıkları gerçeğini- duygu yoğunluğu içinde gözlerinin kör olmasını/gerçekleri görememelerini - fark ettikleri belirtilir. Böylece bütün sevdalar(ın)a seslenerek hissiyat yoğunluğu içinde ve birden bire hakikatin görülmesiyle asıl o zaman gerçek aşkın isteneceği anlatılır.

Açelya şiirinde geçen;

“kendisine taşraydı, kendisine gurbetti”

(M.Ş., s. 24)

dizede şair, sevdiği kadını değerlendirir. Şair, taşra göstergesiyle kendini bilmemek, olduğundan daha farklı olmak manalarını ima ederken gurbet imgesiyle yabancılaşmayı belirtir. Sevdiği kadını; kendisinin ne olduğunu bil(e)meyen, bunun farkında ol(a)mayan, kendisine yabancı biri olarak tanımlar.

Kaplan, gurbet izleğini ayrı ve özgün bir şekilde şiirlerinde işler. Çünkü şair; var olan düşünce kalıplarını zorlayan, yıkan ve aşan bir mizaca sahiptir.

duygusudur. Gurbet izleğinde olduğu gibi hasrette de özgün bir kullanım söz konusudur.

“Bırak dalgalansın gülüşlerin hasret denizlerinde, Unutma, ayrılıkların emzirdiği dev bir noktadayız”

Gazel formuyla yazılan ve ilk dönem şiirlerinden İlk Durak (Milli Kültür, 1977, S.4, s. 64) şiirinde geçen beyitte, deniz hasrete teşbih edilerek özlemin büyüklüğü dile getirilir. Çünkü şaire göre, bütün denizlerde sevdiğinin gülüşleri vardır. Deniz, hem büyüklük açısından hem de sevgiliye olan aşkın hacmini temsil etmesi açısından kullanılır. İki dizenin emir kipiyle kurulması kesinliğin ve kendinden emin olmanın göstergesidir. Ayrıca ilk dizede şair, kaçınılmaz bir ayrılığın olduğunu ima ederek sevdiğine nasıl hatırlanması gerektiğini anlatır. Gülümseyişiyle hatırlanmak istenen maşuğu, mutluluk verici bir teselli/hatıra olarak dalgalansın ibaresiyle nitelendirir. Madem ki ayrılık kaçınılmazdır ve derin bir üzüntüye sebep olacak kadar etkilidir öyleyse şair, ruhunu teskin edici bir özellik olarak sevdiğinin tebessümüyle avunmak istediğini belirtir. İkinci dizede gelinen noktanın, istenmeyen durumun kaynağı belirtilir. İlk dizede kaçınılmaz olarak ayrılıktan bahseden şair, ikinci dizede sebebini açıklar. Sevdiğiyle arasında aşılmaz/onarılmaz sorunların olduğu ima eder. Çünkü “ayrılıkların” istenmeyen duruma sebep olduğu belirtilir. Bu ayrılık, daha önceden de vardır fakat gittikçe diğer sorunların eklenmesiyle kaçınılmaz bir gerçek/son olur.

“hani meçhul sevgili söyleyin hani nerde bir şarkının peşine takılıp gitmiş belki hasretlerim ölmüştür”

(S. S., s. 49)

Manzara şiirinde geçen dizelerde şair, sebep-sonuç bağıntısına göre şiirini kurar. Hasretlerinin ölmesini, meçhul sevgilinin gitmesine bağlar. İlk dizede şair, aşık olmak istediğini dile getirir. Çünkü sevgili, meçhuldür. Sadece şairin hayalinde aşık olunan biri vardır. O’nu aramaktadır. Kendi sorduğuna yine kendisi cevap verir. Hayali sevgili, Klasik edebiyatta bir tür olan şarkıyla birlikte gider. Önce aşık olunmak istenen sevgiliyi arayan şair, sonrasında nedenini göstererek ümitsizliğini dile getirir. Ve son dizede artık hayali sevgiliyi aramaktan vazgeçtiğini ifade eder. Tahayyül edilen sevgili hem meçhuldür hem de O’na ulaşmak hasrettir. Fakat tasavvur edilen sevgiliye ulaşma isteği(hasret) yine şair tarafından sona erdirilir.

Feride şiirinde geçen;

mı”

(İ.B.Y., s. 15)

mısralarda etkili bir söylem vardır. Yalnızlık, hasret ve gülmek göstergeleri üzerine anlam kurulur. İlk dizede, yaşanmadan öğrenilemeyen bir durumdan bahsedilir. Çünkü tecrübe edilmeyen bazı duygu durumları, yaşamayanlar için hayali bir tahminden öteye gitmez. Bunun için yalnızlığın zor bir durum olduğu belirtilir. Bilindiği gibi zanaat; deneyim ve ustalık isteyen iş demektir. Şair bu kelimeyi kullanmakla kendisinin yalnızlık konusunda usta ve deneyim sahibi olduğunu ima eder. Yalnızlık, öyle herkesin yaşayabileceği bir şey değil denmek istenir. Yalnızlık içinde bu derece uzmanlaşan şaire göre, herhangi birine/bir şeye duyulan hasret, mutluluk vericidir. Çünkü yalnızlıktan kurtulma ümidi vardır. Şair, her biri farklı olay/olgu olan yalnızlığı, hasreti ve gülmeyi aynı potada birleştirip anlamsal terkip kurar.

Gurbet/hasret duygularının doğal bir sonucu/sebebi olan ayrılık izleği de şiirlerde ele alınır. Diğer iki izlek kadar olmasa da bazı şiirlerde görülür.

“bir yanda yürek yürek hasret bir yanda ayrılık…”

İlk dönem Öksüz Sabahlar Yorgunu (Milli Kültür, 1977, S. 8, s. 80)şiirinde geçen dizelerde, biri diğerinin sebebi veya sonucu olan iki duygu ve hal durumu( hasret- ayrılık)bir yanda ibaresiyle bir bütünün iki ayrı parçası olarak belirtilir. Şair, kendisinin hasret ve ayrılıktan müteşekkil olduğunu ifade eder. Yürek yürek metaforu şiire anlam derinliği kazandırır ve iki farklı okumayı elverişli kılar. İlkinde yürek yürek metaforu, kendi gibi hasret ve ayrılık içinde olan insanları imler. Bu insanların durumunu, kendisiyle aynı şekilde değerlendirir. İkincisinde, yaşanmış çeşitli duygu durumlarının hüsranla sonuçlandığı, onlara ulaşılamadığı ima edilir. Şair, ne istemişse hüsranla son bulur.

“yıkılmış köprülerim neden elekten geçer ve neden ayrılıklar sabrımın bengisuyu”

(S.S., s. 14)

İren şiirinden alınan dizelerde şair, kendisinin durumu hakkında hem bir tespitte bulunur hem de bu durumun nedenini sorar. Köprülerin yıkılmış olmasıyla ve ayrıca elekten geçmesiyle yaşaması zor bir durumdan başkasına geçiş ima edilir. Köprü, bilindiği gibi bir bağlantıdır. İki ayrı nesneyi veya yeri birbirine bağlar. Şair, köprülerinin yıkılmış olduğunu belirtmekle toplumdan uzaklaştığını/yabancılaştığını, toplumla ilişkisinin bittiğini belirtir. Aynı zamanda anlaşılamadığını, kendini ifade

edemediğini de anlatır. Hem yabancılaşan, tecrit olan hem de ifade zorluğu çeken, anlaşılamayan, yaşama hevesi olmayan şair; elek metaforuyla her iki olumsuz durumun zorluğunu ifade eder. Çünkü bu olumsuzlukların kendisini daha da anlaşılmaz, ifade edilmez bir duruma getirdiğini belirtir. Üstelik şair, farklı bir dünyada yaşamaktadır ve bunu anlatmada sıkıntı çekmektedir. İkinci dizede, ayrılık kelimesine kazandırılan şiirselliğin (Ada 2008: 33) örneği görülür. Şair, sabırlı olmasına gerekçe/kaynak olarak ayrılıkları gösterir. Klasik edebiyatta ölümsüzlüğün sembolü ve ab-ı hayat demek olan bengisu (Pala 2003: 13), hem ayrılıkların hem de bu ayrılıklara gösterilen sabrın kaynağı olarak nitelendirilir. Şaire göre ayrılıklar, bitmez tükenmezdir ve bu ayrılıklara dayanma gücünün olduğunu söyler.

Kaplan’ın şiirlerinde Londra yılları ve dönüşü hariç gurbet, mekanla birlikte pek kullanılmaz. Bu dönem ve sonrası şiirler, mecburi gidişin meydana getirdiği bir iç sürgün halinin şiirleridir. (Batur 2013: 183) Gurbet/hasret, onun şiirlerinde daha çok belli bir duyguyu veya düşünceyi vurgulamak için kavram olarak kullanılır. Ayrılığın ise hem temel hem de mecazi anlamda ele alındığı görülür. Bu izlekler, temel anlamlarıyla kullanılmaz. Temel anlamlarının yanı sıra şiirlere anlam derinliği kazandırmak, kendini ifade edebilmek için kullanılır.