• Sonuç bulunamadı

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.5. Mizah(Humor)/Eleştiri

Sefa Kaplan’ın şiirlerinde görülen bir başka özellik de eleştirinin olmasıdır. Sefa Kaplan’ın; Sevda Sürgünleri, Küçük Karşılaşmaları Katlanılır Kılma Sözlüğü, Geç Kalan Adam, Öyküler Seni Söyler, Gözleri Görmeyen İki Adam gibi eserlerinde de görülen eleştiri, özellikle sosyal boyuttadır. Şair, toplumsal açıdan ciddi eleştirilerde bulunur. Eleştiri üslubunda bazen mizahi unsurlar görülür. Alay, ironi, taşlama, yergi, gülmece gibi özellikleri içinde barındıran mizahi üslup, şairin özellikle İnsan Bir Yalnızlıktır kitabında öne çıkar.

İlk dönem Afgan (Altınoluk, 1986, S. 3, s. 37) şiirinde geçen;

“Tek kişilik hücrem dar kış kıyamet memleket Hayli kar altındadır ekvatorun sağ yanı Geceleri ülkemin kurşunlardan ibaret İnsaniyet ilminde var mı bir okuyanı”

dörtlükte, Sefa Kaplan’ın bir sosyal tespiti ve buna bağlı eleştirisi vardır. Şiirde; kış, kıyamet, kar, kurşun imgeleriyle olumsuz bir tablo oluşturan şair, düşünsel ve duygusal anlamda yalnız ve kendisinin/özgürlüklerin kısıtlanmış olduğunu ifade eder. Çünkü şaire göre, yaşadığı ülke olumsuz şartlar/sıkıyönetim içindedir. Bu olumsuz şartlar; önyargılara, tabulara veya belli bir grubun, kesimin isteklerine göre kurulan/oluşturulan düzendir. Bu düzen aynı zamanda toplumsal açıdan bireylerin vurdumduymazlıkları, egoistlikleri, menfaatleri vb olabilir. Şair, bu kurallarla oluşturulan bir toplum içinde sıkışmıştır ve yalnızdır. Ekvatorun sağ yanı imgesi coğrafi açıdan kuzey yarım küre olarak düşünülebilir. Çünkü gerek şiirin isminden gerekse şairin ilk dönemi olduğundan müslüman coğrafya ile Türki cumhuriyetleri imliyor denebilir. Ayrıca memlekette(ülkede-Türkiye’de) kış kıyamet koparken ekvatorun sağ yanı da kar altındadır. Sefa Kaplan, özelden genele giderek Türkiye’deki durumun Türki cumhuriyetlerle müslüman coğrafyasında da olduğunu belirtir. Buna göre, sadece ülkemizde değil büyük medeniyetlere beşik olmuş ülkelerde/bölgelerde de kaos vardır.

Bu kaos, şairin düşünsel ve duygusal kıskaç içindeki bakış açısının iz düşümüdür. Çünkü, Sefa Kaplan’a göre oluşturulmuş/oluşturulan sistemler veya kurallar insanları/kendisini belli kalıplar içinde düşünmeye ve yaşamaya mecbur kılar. Bu mecburi durumun başka bir sonucunu/etkisini dile getiren şaire göre, ülkesinin geceleri kurşunlardan ibarettir. Üçüncü mısra farklı anlamlarda yorumlanabilir. Birincisi, 1980 askeri darbesinin sonrası düşünülürse o yıllarda insanların geceleri kurşun sesleriyle, sıkıyönetimle yaşadığı söylenebilir. Şair, bu gerçeği dile getirerek hem ülke durumunun hem de ekvatorun sağ yanının aynı şekilde olduğunu ima eder. İkincisi; şair, geceleri kendisiyle baş başa kalınca içinde bulunduğu bireysel ve toplumsal şartlardan belli bir kurtuluş veya çözüm arayışında olduğunu ama bunu gerçekleştiremediğini belirtir. Çünkü, düşüncelerini ve duygularını uygulayabilecek sosyal bir ortamda yaşamadığını ifade eder. Üçüncüsü; Sefa Kaplan, ülkemin imgesiyle toplumsal bir duruma işaret eder. Buna göre toplumdaki bireylerin belli kalıplar veya tabular içinde egoist, menfaatperest ve vurdumduymaz bir şekilde yaşadığını anlatır. Son mısrada şair, bütün olan/olmuş her şeyin sebebini vurgular. İnsanlık düşüncesinin, hassasiyetinin yoksunluğundan ve insanlığa önem verilmemesinden toplumsal sorunların bölgesel hatta küresel sorunlara sebep olduğu ifade eder. Çünkü benmerkezci bütün sistemler, düşünceler otomatikman diğerini dışladığı, düşman bellediği için belli bir kesimin mutluluğuna, felahına yönelik olurken diğer kesimin de felaketine yol açar. Sefa Kaplan, bu duruma işaret eder.

Çığlık şiirinde geçen;

“ve çünkü leyla artık leyla değirmenleri üstü biraz muhacir altı hepten göçebe kalbim ağıt gecesi-ambulans sirenleri geriye çekmek için devrilen trenleri saklambaç oynuyorlar ama benim hep ebe ben sizi çok görmüştüm – isminiz neydi – sobe bizim çağımız gülüm neden böyle göçebe”

(S.S., s. 81)

bentte şair, toplum içindeki düşünsel ve duygusal halini belirtir. İlk dizede tevriyeli kullanılan leyla metaforu hem kadın hem de gece(zaman/düşünce şekli) anlamındadır. Buna göre olumsuz anlamda, zamansal ve toplumsal değişim/dönüşüm vurgulanır. Kadınları ve zamanı baz alarak toplumsal değişimi vurgulayan şaire göre, sosyal boyuttaki değişim olumsuzdur. Çünkü toplumsal değişimin/dönüşümün olumsuz yansımaları, düşünsel olarak kadınları genel anlamda ise bütün bireyleri etkiler. Muhacir ve göçebe imgeleriyle belirtilen değişimin/dönüşümün boyutları da biraz ve

hepten zarflarıyla ifade edilir. Sefa Kaplan’a göre kadınlar, olumsuzluğun baş aktörüdür. Çünkü kültürel erozyonun kendini gösterdiği veya meydana geldiği düşünsel değişim en çok kadınlarda görülür. Üstelik bu durumu değirmen imgesiyle simgeleştiren şaire göre kadınlar, birbirini olumsuz olarak etkilemektedir. Muhacir ve göçebe metaforlarıyla hem düşünsel ve duygusal hem de kıyafet anlamında simgelenen değişim/dönüşüm karşısında şair, ciddi şekilde üzgündür. Ayrıca toplum, bu ciddi deformasyon karşısında bilinçsiz bir şekildedir. Çünkü şaire göre bu durumu değiştirmek için yaptıkları şey ancak saklanmaktır, kaçmaktır veya görmemezlikten gelmektir. Toplumu oluşturan bireyler, fikirsel bir açmazın/çaresizliğin içindedir. Ebe, sobe, saklambaç ve oynamak kelimelerinde görülen leff ü neşr sanatıyla Sefa Kaplan, bu sosyal gerçeği dile getirir. Bireylerin körleşmiş bir bilinçle hareket ettiklerini ve ebe imgesiyle farkındalığını ironi bir üslupla dile getirir. Şair, toplumun bu olumsuz durumunun şimdi meydana gelmediğini daha köklü ve eski bir sorun olduğunu anlatır. Ben sizi çok görmüştüm imgesiyle, bireylerin daha önceden körleşmiş bir bilinçle yaşadıklarını dile getirir. İsminiz neydi sorusuyla, belli bir düşünce yapısına ve farklı bir yaşam şekline sahip ol(a)madıkları vurgulanır. Çünkü, bireyler tekdüze bir düşünce ve yaşam şekline sahiptir. Şair, bunu saklambaç oyununu kullanarak ironik bir üslupla eleştirir ve içinde bulunduğu toplumun vahim durumunu farkındalık çerçevesinden değerlendirir. Son mısrada ise toplumsal olumsuz gidişin sebebi/kaynağı dile getirilir. Göçebe metaforu bütüncül anlamda hem düşünsel hem de duygusal boyuttaki olumsuzluğu imler. Şair, çağ imgesiyle yaşadığı zamanı dile getirerek heves/gıpta edilen, savunulan veya reddedilen düşünce ve yaşam şekillerini eleştirir. Çünkü göçebe olan sadece olumsuz değişimlerin getirdikleri değildir aynı zamanda aslın/özün yerini alan sahte/yapay düşünce ve yaşam şekilleridir. Şair, hem içinde bulunduğu çağı hem de sahte/yapay düşünce ve yaşam şekillerini işaret ederek sorunu dile getirmek ister. Çünkü farkındalık ve bilinçli olmak bunu gerektirir. Farklı bir çerçeveden hayata bakan ve bilinçli olarak yaşayan Sefa Kaplan’a göre, toplumsal erozyon yaşayan bireyler ne bu gerçeğin farkındadır ne de belli bir çözüm bulabilmektedir. Sadece kendilerini oyalamakla zaman kaybettikleri dile getirilir.

İntihar Şiirleri’nin ilk bölümünde yer alan 3’de; “alfabesi yaralı bir ülke, nerede saklar cinnetlerini, neden duaları bu kadar titrek neden her sabah

yeni bir tarih edinir bu tuhaf cemiyet kendisine, zihnin gerisine iterek bütün cinayetlerini.-”

(İ.Ş., s. 37) şair, hem eleştirisinin dozunu arttırır hem de daha vurgulu bir şekilde toplumu olumsuz anlamda değerlendirir. Alfabe imgesi; gerçek anlamda okuryazar/aydın kesiminin azlığını, daha önce olmuş siyasi, sosyal ve kültürel olumsuz olayları ve toplumun hafızasını, dönem dönem değiştirilmiş yazı sistemini imliyor olabilir. Bu doğrultuda yaralı metaforuyla Sefa Kaplan, alfabe imgesini niteleyerek hangi anlamda kullanmış olursa olsun olumsuz bir tablo çizer. Şaire göre; gerçek anlamda okuryazar/aydın kesim yoktur veya çok azdır. Aynı zamanda sosyal, siyasi ve kültürel anlamda tarihte olumsuz olayların olduğunu, bunların unutulduğunu da ima eder. Uzak anlamda ise tarihin çeşitli dönemlerinde değişen yazı sistemini ifade ediyor olabilir. Böyle bir durumda olan toplum, Sefa Kaplan’a göre cinnet içindedir. Fakat bu cinnet, sadece toplumsal değildir aynı zamanda bireysel bir cinnet de söz konusudur. Toplumu oluşturan bireylerin, böyle bir vahim durum içinde yaşamasına şair hayret eder ve nasıl yaşadıklarını/dayandıklarını sorar. Çünkü, sosyal boyutta ve bireysel anlamda ciddi sorunlar vardır fakat insanlar bu sorunlarla yüzleşmek veya onları çözmek yerine saklamayı tercih eder. Saklamak imgesi şiirde, yapay/sahte düşünce biçimi olarak düşünülebileceği gibi görmemezlikten gelmek diye de yorumlanabilir. Bu anlamda kültürel cinnet içindeki bireyler, istedikleri gibi değil de istendikleri gibi yaşadıkları ima edilir. Burada irade içi ve irade dışı belli bir mecburiyet vardır. Çünkü saklı olan cinnetler hem bir sebeptir hem de bir sonuçtur. Böyle kısır ve olumsuz bir döngü içinde yaşayan bireyler, düşünsel ve duygusal anlamda belli bir kıskaçların/açmazların içindedir. Böylece kültürel ve psikolojik labirent içinde cinnet geçirirler. Şair; bireylerin nasıl delirmedikleri, isyan etmedikleri konusunda da ciddi şaşkınlık içindedir ve böyle nasıl yaşayabildiklerini, bu durumu nasıl kabullenebildiklerini merak eder. Sonraki dizelerde şair, sorularına devam eder. Dua imgesiyle hem inanç boyutunu hem Allah’a yalvarmayı/yakarmayı hem de bu durumdan kurtulma isteğini/azmini dile getiren Sefa Kaplan’a göre toplumun inanç boyutu, Allah’a karşı samimiyeti ve toplumsal gaflet içinden çıkma azmi titrektir. Çünkü şair için bireyler, bu durumu değiştirmek yerine bilinçli bir şekilde kaçmaktadır veya kanıksamış görünmektedir. Tarihi ve kültürel hafızadan yoksun bir milletten oluşan böyle bir toplumda tarih, günceldir ve değişkendir. Şiirde de bu özellik vurgulanır. Alfabesi yaralı, duası titrek, tarihi günübirlik değişen bir toplum için Sefa Kaplan, tuhaf cemiyet imgesini kullanır. Bu vahim tablonun sebebini de şair, zihnin gerisine itilen cinayetler olarak ifade eder. Daha önce görüldüğü gibi Sefa Kaplan’ın

şiirlerinde cinayet izleği, kültürel deformasyonu belirtmek için kullanılır.

Buna göre şiirde de bu anlam vurgulanarak toplumun geldiği vahim durumun temelinde kültürel değişimlerin/dönüşümlerin olduğu anlatılır. Ayrıca hafızası olmayan tuhaf cemiyet, akıl almaz bu duruma mantık dışı kılıflar uydurur. Çünkü şaire göre, kültürel değişimlerin olması zihnin/aklın devreden çıkmasıyla mümkündür. Sefa Kaplan’a göre kendi öz kültürel değerlerinden uzaklaşmak cinayet, o değerlerin yerine sahte/yapay değerlerin konulması cinnet ve bunun doğal olarak kabullenilmesi, öyle yaşanılması ise akıl dışıdır.

“Halk şiiri ile Osmanlı şiir ve nesrinde, çağdaş edebiyatımızın nesir alanında önemli bir yeri olan (Behramoğlu 2007: 162)mizahi(humor) üslup Sefa Kaplan’ın eleştiri şiirlerinin bazılarında görülür. Bu şiirlerin çoğu İnsan Bir Yalnızlıktır’da bulunur. Bunlar; Gülseren (s. 29), Heybe ( s. 32), Ertelenmiş Ölümler (s. 48), Kayboluş Gazeli (s. 58) ve Muamma Gazeli’ (s. 59)dir. Bunların yanında Mecusi Şiirleri kitabındaki Son Mektup’ta (s. 85) ve ayrıca Londra Şiirleri’nde bulunan Althausser Ağıdı’nda (62) da eleştiri görülür.

Gülseren şiirinden alınan;

“latince öğretmenim arapça’nın ustası hayli avrupalıdır spor-toto hastası birkaç kitap okumuş harp yılları beyoğlu milli şef mütebessim ve tekmil anadolu hayalet gemilerde renksiz bir kalabalık gümrükten nasıl geçmiş – rüşvetle be babalık nasıl tercüme etsek monşer bu skandalı yirmi öküz taşır mı böyle garip sandalı hitler amca posbıyık stalin mesti binaz böyle içli sevdalara tahammül etmez bu yaz şanlı marşal yetişti bu iş de böyle bitti uyu uyu yat uyu – müjde alfabe bitti yatmamızla kalırız”

(İ.B.Y., s. 29)

bentin ilk iki dizesinde görüldüğü gibi eleştirisini “alay ve dalga geçmeyi zeka ile dengeleyerek” (Ada 2008: 79) yapar. Şair, önce tekil olarak öğretmenini sonra da tümel açıdan hem toplumu hem de var olan siyasi liderleri ve görüşleri ciddi şekilde eleştirir. “Söylev sanatında sık kullanılan bir söz oyunun adı ve söylenen sözün aksinin ima edilmesi” (Kierkegaard 2009: 271) ile şair, ironiyi nükte ve mizahla harmanlayarak kendine has bir üslupla şiirini kaleme alır. Buna göre ilk önce Latince öğretmeninin, Arapça uzmanı olduğunu belirterek alanına hakim olmadığını dile getirir. Sefa Kaplan, öğretmeninin yetersizliğini anlatır. Üstelik spor toto hastası olmasıyla Avrupalı oluşunu veya Avrupa’ya gıpta edişini tezat olarak görür. Şair; öğretmeninin okur sever, entelektüel biri olmadığını birkaç kitap okumuş olmasıyla eleştirir. Çünkü kendi alanına

hakim olmayan, kültürel değerlerine bağlı hareket etmeyen, münevver diye geçinen insanların durumunu ortaya koyar. Böylece hem eğitim hem de eğiten açısından eleştiride bulunur. Diğer mısralarda şair, toplumu yermeye başlar. Milli şef (İsmet İnönü) dönemindeki toplumsal düşünce yapısını hayalet gemi ve bireyleri, grupları, kitleleri renksiz kalabalık olarak görür. Şaire göre İnönü dönemindeki bütün siyasi, sosyal veya kültürel düşünce sistemleri siliktir. Bu sistemleri savunan, ona göre hareket eden kim olursa olsun karşıt görüşlü de olsalar aynı dünyaya sahip sığ insanlardır. Bu durumdan Milli şef’in memnun olduğunu dile getirerek Anadolu insanın ise tekmil vaziyette sorgusuz, sualsiz uyduklarını belirtir. Sefa Kaplan, o dönemdeki gümrük anlayışını mecazi olarak eleştirir. Belirtilen siyasi, sosyal ve kültürel olumsuz tablonun kökenini veya sorumlusunu “dışarıya” bağlar. Gümrük imgesi olumsuzlukların kökenini veya sorumlusunu simgelerken rüşvet ise içerdeki işbirlikçileri, menfaatperestleri, nemalananları ve sorgusuz, sualsiz kabullenenleri sembol eder. Şair, bunu skandal olarak nitelendirir ve akıl almaz bulur. Öküz ibaresiyle gıpta edilen, öze uygun olmayan kültürel değişimleri, düşünce yapısını simgeler. Sandal ile de gelinen durumu, olumsuz toplumsal değişimi, sahteyi, yapayı sembol eder. Böylece şair, tezatlıklar içinde neyin ne olup olmadığının tam olarak bilinmediği kültürel bir kaosu vurgular. Diğer taraftan Hitler’i ve Stalin’i betimleyerek her iki siyasi liderin de ülkemizce yanlış anlaşıldığını ve makul çerçeveden uzak bir şekilde desteklendiklerini ifade eder. Bilindiği gibi Hitler posbıyık değildir ve Stalin de her şeyi kabullenen, yapıcı bir karakter olmaktan uzak muhalif, dediğim dedik biridir. Şair, ironik bir üslupla her ikisinin de olduğundan çok farklı şekilde görüldüklerini ima eder. Şanlı Marşal ile o dönemki ABD savunma bakanı George C. Marshall’ın ülkemize yardımını başka bir tuhaflık, garabet olarak nitelendirir. Son iki dizede şair, bir tür düşünsel ve duygusal tükenmişliğin altını çizer.

Şairin okuruna hitap ettiği Son Mektup şiirinde geçen; “…… belki solgun

bir kış akşamı, elinizde eflatun karanfillerle ziyaretime bile gelirsiniz; karanfilleri nereye koyacağımı bilemem ben, bir de vazo rica edebilir miyim, hazır yüzsüzlüğün yedi rengini birden kuşanmışken”

(M.Ş., s. 85)

mısralarda, okurlarından ölümünden sonrası için karanfil ve vazo istediğini anlatır. Tabiatı öznel ve romantik şekilde ele alan Sefa Kaplan, akşamı solgun olarak nitelendirir. Böylece okurlarının kendilerini kötü ve yalnız hissettikleri anlarda mezarını

ziyaret etmelerini ister. Eflatun karanfiller imgesiyle şair, hem mezarında rahat olacağını hem de ziyaretin okurlar için iyi geleceğini vurgular. Diğer mısralarda ise okurlarında vazo istediğini söyler. Fakat bu isteklerini söylerken kendini yüzsüz olarak nitelendirir. Çünkü şair, okurlarından yapmasını istediklerini söyler ama okurlarının ne düşünüp ne düşünmediğini bilmez. Yüzsüzlüğün yedi rengi imgesiyle kendini mizahi bir üslupla eleştirir. Şair, düzyazı eserlerinde de –özellikle Sürgün Sevdaları- bu tür üslubu kullanır.

Sefa Kaplan’ın şiirlerinde eleştiri, sosyal boyutludur. Dönemine göre eleştiri üslubunu sertleştirir ve eleştirisini imge-anlam yoğunluğu içinde kurar. Eleştirirken argo, küfür veya amiyane tabirler kullanmaz. İncitici ve kırıcı bir üslubu yoktur. Ayrıca kendine has simge dünyasıyla kurulu bir şekilde eleştirir. Şairin simge dünyasına vakıf olunmadan edilecek her türlü yorum eksik veya yanlış olur. Çünkü siyasi veya dini bir çerçeveden eleştirmez. Toplumun belirli bir kesimini hedef almaz. Kültürel değişimlerin olumsuz yansımalarını hem bireysel hem de toplumsal açıdan baz alarak eleştiride bulunur.