• Sonuç bulunamadı

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.6. Sıkıntı ve Bınalım

Her insan, hayatının belli dönemlerinde; ailevi, ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal konularda/olaylarda iç/dış sebeplerden psikolojik olarak yıpranır, zorlanır. Bu psikolojik yıpranma/zorlanma hem eylem olarak hem de mental olarak tezahür eder. Çünkü psikolojik sıkıntılar, genelde dış kaynaklı olmakla birlikte sonuçları/tepkileri içseldir. Herhangi bir sorun karşısında çabalayan insan, bu süreç içinde doğal olarak sıkıntıya düşer. Fakat bu sıkıntı, sorunu aşmak içindir. Şayet sorun aşılamazsa haliyle sıkıntı, bunalıma dönüşür. Bunalımın şiddeti, sıkıntının çapıyla eş değerdir ve her sıkıntının kökeninde bunalım olmayabilir ama her bunalımın kökeninde bir sıkıntı vardır denebilir. Bu doğrultuda şairlerin ve yazarların sıkıntıları ve bunalımları, genellikle bir “ben”panoramasıdır. Çünkü her sıkıntı/bunalım kendi içinde bir değişimi ve dönemeci barındırır. Paralel anlamda ve etkide sıkıntı değişimi, bunalım ise hem değişimi hem de dönemeci kapsar. Daha çok fikri ve hissi evrimleşmeye,süreç içinde belli bir durumdan bir başka duruma dönüşümü içeren hal(ler)e değişim; bir karşı çıkışa, toptan bir ret sonucu girilen, ulaşılan kesin bir değişime ise dönemeç (Doğan 2010: 119)denir. Buna göre Sefa Kaplan, fikri ve hissi değişimini/dönüşümünü şiirlerinde kapsamlı bir şekilde ele alır.

İlk dönem Öksüz Sabahlar Yorgunu (Milli Kültür, 1977, S. 8, s. 80) geçen dizelerde;

“Düşmüşüm bir bilinmez mevsimin ortasına Güneşler ısıtmaz Tanrı’ya uzanan elleri Uzadıkça uzar gecelerin gurbeti

Gönlüm gülümseyen çocuksu gözler vurgunu Şimdi ağlarım akşamlara karışarak

Ben öksüz sabahlar yorgunu”

şair, içinde bulunduğu durumu(sıkıntıyı) ve bu durumun geldiği/getirdiği noktayı(bunalımı) dile getirir. Yaşadığı durumu, “bilinmez bir mevsim”olarak nitelerken aynı zamanda sıkıntının/bunalımın etkisini belirtir. Tanımsız ve anlaşılmaz bir duygusal girdap içindedir. Sıkıntıya düşen her insan gibi sığınma/yardım ihtiyacı içinde Tanrı’ya yakardığını ifade eden şair, bunun da bir işe yaramadığını söyler. Çünkü kurtulmak için çabaladıkça iyice batar. Gecelerin gurbet olması ve bu gurbetin uzaması, kurtuluşu ne kadar çok istediğinin imgelemidir. Kabullenilemez gerçek karşısında hala ümidi olan şair, bulunduğu şartlarla taşıdığı duygular arasında kalır. Zira kurtulma çabasını /yaşama hevesini çocuksu bulan ve hayata bu açıdan baktığını dile getiren Sefa Kaplan, “şimdi”zaman belirteciyle geldiği noktayı anlatır. Artık durumunu kabullenmiş bir teslimiyet üslubuyla haykırırken, zaman dilimlerindeki ve duygu durumlarındaki değişikliği (geceden akşama- gülümsemeyle ağlamaya) vurgulamakla sıkıntının ve bunalımının da değişime uğradığını belirtir. Son mısra, şiirin özeti gibidir. İstenilenin, ümit edilenin geceyle simgelendiği şiirde; mevsim, şairin duygu ve düşünce dünyasının, akşam kabullenişin, değişimin ve sabah ise sonucun göstergesidir. Şair, zamanı temel alarak kendini ifade etmektedir. Ama bu zaman dilimleri, kısalık ve uzunluk açısından farklılık gösterir. Mevsim, diğer zaman dilimlerine göre uzun sürdüğü için şair, içinde bulunduğu halet-i ruhiyesinin olumsuzluğunun büyüklüğünü ve etkisini dile getirir. Gece, arzu edilenin uzakta ve bilinmeyen bir yer(ler)de olduğunu imler. Günün sonu olan akşam, şiirde kabullenişin manifestosudur ve sabah ise şairin bizzat kendisidir. Bu zaman dilimleri, tıpkı kendi varoluş döngüleri gibi belli bir rutinle şairin hayatında devam eder.

Bireyin kimliğini sorgulayarak kendilik değerlerini belirginleştirme çabası ve düşünsel değişim edimi olan farkındalığın (Deveci 2012: 104) beyanı olarak kabul edilebilecek İnkar şiirinde geçen;

“kelimeler güç bela yetişiyor hayatıma yazdığım bütün şiirler ayaklarıma dolaşıyor

yeni bir alfabeyle yaşamalıyım artık

bütün günahlarımla ezelden dostum çünkü bütün sevdaların hesabı da benden sorulsun ben kumral bir lekeyi temizliyorum

sivri uçlu bıçaklarla

kirletilmiş bir geleceği koparıp attım ömrümden kendimi inkar ediyorum”

(S.S., s. 57)

mısralarda şair, fark edişin ilk uyanış (Özcan 2014: 86) olduğunu haykırır. Sefa Kaplan, şiirin ilk üç mısrasında geçen kelime, alfabe, şiir, şair ve yazmak kelimeleriyle hem yazın hayatını hem de düşünsel/duygusal dünyasını reformist açıdan ve sorgulayan tavırla değerlendirir. Kelimelerin, hayatını yansıtmakta kifayetsiz kaldığını ve bu doğrultuda yazdığı şiirlerin kendi gerçeğini veya anlatmak istediğini tam olarak karşılayamadığını ifade eder. Ayrıca hem şairlik yolunda hem de yaşadığı hayatın seyrinde yeniliğin/değişimin şart olduğunu belirtir. Bütün bunların sebebi olarak yaptığı işlerden duyulan memnuniyetsizliğin olduğunu dile getirir. Şair, işlediği günahların hem bir alınyazısı hem de geldiği noktanın kaynağı olduğunu şiirde geçen “ezelden dostum”ibaresiyle ifade eder. Bunun yanında bütün sevdaların hesabının kendisinden sorulmasını vurgular. Böylece hem kendi yaşadığı sevdaların bozgununu/nahoşluğunu belirtir hem de yaşanan/yaşanmış sevdaların da aynı özellikte olduğunu ifade eder. Daha sonra sivri uçlu bıçaklarla kumral bir lekeyi temizlediğini söyler. Lekenin kumral olması iki değişik açıdan yorumlanabilir. Birincisi; kumral lekeyle doğumunu, kendini,(yazın)hayatını olumsuz bir bakış açısıyla betimleyerek memnuniyetsizliğini dile getirir. Çünkü bütün uğraşlarına rağmen leke çıkmaz, istediği hayatı yaşayamaz ve lekenin temizlenmesi için hala çaba gösterir. İkincisi, duygu ve düşünce açısından bazı kalıplar içinde yaşadığını ve bunları aşmak istediğini belirtir. Nihayetinde bunu başarabildiğini ifade eden şair, zamanın zıtlığı ve an’ın/şimdinin dengesi üzerine kendi benini inşa eder. Mazisine şimdiki haliyle bakarak geleceğini yorumlayan şair, böyle yaşamak istemediğini anlatır. Son dizede ise bu düşünce ve duygu kalıpları içinde yaşamanın artık bittiğini, yeni biri olduğunu söyler.

“kelimeler biriktiriyorum hayatım hakkında, yorgun cemseler gibi omuzlarıma binen kelimeler gülde abdest tazelemeyi unutan her kelime saçlarımdan tutup kamuslara vuruyor beni, her kelime kendiliğinden bir kabusa dönüşüyor tutarlı bir

cümle kuramıyorum buna rağmen”

(M.Ş., s. 38)

Ebru şiirinde, sıkıntı ve bunalımın açık ve net bir ifadesi yer almaktadır. Öncekinde olduğu gibi bu şiirde de kelime, kamus ve cümle şairin sıkıntı ve bunalımını ifade etmede kullandığı anahtar metaforlardır. Şair, içinde bulunduğu kasvetli durumu ifade eder. Ayrıca var oluşsal iç sıkıntısında ve bunalımında ( Kaplan 2014:232) geldiği seviyeyi belirtir. İlk dört mısra sıkıntının son ikisi ise bunalımın göstergesi olan şiirde, yaşadıklarını ifade edebilmek için kelimeler biriktirdiğini anlatır. Sefa Kaplan, kelimeler biriktirmesiyle hayat arasında doğrudan bir ilişki kurar. Çünkü şair, yaşadıklarını dile getirmek için kelimelerden faydalandığını anlatır. Fakat kelimelerin, yaşananlarla doğrudan ilişkisi olduğu için şair açısından kelimeler olumsuz çağrışımlarla/hatıralarla doludur. Şiirde geçen “yorgun cemse” bu anıların/çağrışımların hem yıpratıcı hem de ezici, sıkıntı verici bir mahiyette olduğunu gösterir. Ardında yaşanan/yaşanmış bir hayat olan kelimeler, şair için yenilenmenin ve yeniden doğuşun da sembolüdür. Şairin, bilincinde kurduğu ve sakladığı, onu tüm diğerlerinden ayıran detayların yarattığı imge olan bireysel kimliği (Assmann 2015: 141) kendini eleştirme noktasına getirir. Bu noktada devreye giren kelimeler, hem kilittir hem de anahtardır. Bir yandan çıkış noktası olan kelimeler, aynı zamanda aşılması güç engellerdir. Kelimeler, hayatın kendisidir. Böyle olunca gül imgesiyle umut/tasavvur edilen hayatı betimleyen ve bu hayali kurmaktan bıkan şair, abdest tazelemekle yeni bir hayat ve düşünce tarzı istediğini dile getirir. Çünkü umut/tasavvur edilen hayata ulaşma arzusu, hem mecburidir hem de çok kuvvetlidir. Şair, kendini bu hayata ulaştırabilecek bütün düşünce şekillerine ve yollarına başvurduğunu kamus göstergesiyle dile getirir. Sorun ve çözüm belli olduğu halde sorunun üstesinden gelemeyip çözüme ulaşamayan bir ruh halinin betimlendiği şiirde, yeni bir hayata geçişteki bunalım sonucu kelimeler kabusa dönüşür ve böylece hayatın düzensizliği/tutarsızlığı aşılamadığı anlatılır.

İntihar Şiirleri’nin son bölümünde bulunan 8’ den alınan; “nicedir,

beynimi kavuran akreplerle ziyade cenk içindeyim, ölüm bile kıyıya çekmiyor gölgemi terk etti bütün peygamberler beni bütün tanrılara küskünüm zaten buna rağmen, cinnetle sınandığımın bilincindeyim”

(İ.Ş., s. 117)

uzun zamandır bu durumun devam ettiğini “nicedir”ibaresiyle belirtir. Düşünce akrebe benzetilerek, düşüncelerin beynini adeta yaktığını ve bu düşünceleri aşmak veya uygulamak için zorlandığını söyler. Ölümün bile, bu duruma çözüm olamayacağını anlatır. Hem yaşadığı hayatın hem de düşüncelerin gölge imgesiyle belirtilen şiirde, dini bir tesellinin/sığınağın olmadığı ifade edilir. Çünkü bütün peygamberler, bu düşüncelerle sarmalanmış şaire çare ol(a)maz. Çoğul bir söylemle; var olan, kabul edilen, ilahilik atfedilen bütün tanrılara da uzun zamandır inanmadığını belirtir. İçinde bulunduğu duruma benzer veya daha farklı durumlarda çare ol(a)madıkları için küskün olduğunu söyler. Bu olumsuz durum içinde olmasını, delilik olarak nitelendirir. Menfi düşünceler yüzünden sıkıntı içinde olan şair, cinnetle bunalımın eşiğine geldiğini ifade eder. Çünkü ölüm dahil dinsel bütün sığınaklar/teselliler, şaire yardımcı ol(a)maz. Burada cinnetle bilinçli olmak arasında kurulan bağ dikkate değerdir. Çünkü cinnetle bilinç, ontolojik ve psikolojik açıdan farklı olgulardır/olaylardır. Bilinçli biri cinnet geçiremez veya cinnet geçiren kişi bilinçli olamaz. Şiirde şair, cinnet geçirmeye ramak kaldığını ve bunu bilinçli bir şekilde tespit ettiğini anlatır. Beynini kuşatan düşünceler, şairi henüz delirmenin eşiğine getiremez. Çünkü bütün dini ve hiçlik(ölüm) sığınmaların/tesellilerin boşa çıkmasına rağmen şair direnmektedir.

Ölümden sonra en hacimli izleklerden olan sıkıntı ve bunalım yanında her ikisinin sebep/kaynak olduğu duygularını ve düşüncelerini de şiirlerine yansıtır. Çünkü sıkıntı ve bunalımı şiirde ele almak bir nevi terapidir, kendini hakiki anlamda ifade etmektir. Bunu yaparken, yoğun anlamsal göndermelerden ve çağrışımlardan faydalanır. Zamanla göndermeler ve çağrışımlar zenginleşir. Ayrıca sıkıntının/bunalımın, dönemine göre seyrinin değiştiği görülür. Örneğin ilk dönem sıkıntı ve bunalım izleğini belirtmede kullanılan kelime kadrosu ve üslup gibi açılardan farklıdır. Ayrıca İntihar Şiirleri’nde dile getirilen sıkıntı ve bunalım daha farklıdır. Şairin zamanla, sıkıntısı ve bunalımı değişir ve bu üslubuna yansır denebilir.