• Sonuç bulunamadı

Paradoksal Düşüncenin Bedeni Boyutu: Cinsellik ve Kadın

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.9. Paradoksal Düşüncenin Bedeni Boyutu: Cinsellik ve Kadın

Cinsellik, Sefa Kaplan’ın her dönem ele aldığı bir izlek değildir. Milli Edebiyat ve Cumhuriyet dönemlerinde farklı açılardan ele alınıp şiirlerde alenen işlenmeye başlanan (Oktay 2004: 143)cinsellik temi, Mecusi Şiirleri hariç şiirlerinde görülmez. Cinsellik temini, Mecusi Şiirleri kitabında yer alan ve ilk bölüm olan “ gurbetin yay burcuna nakışlı kadınlar bahsi”nde ele alır.

“Erotik bir nesnenin betimlenmesi” (Todorov 1995: 77)olarak da düşünebilecek Deprem şiirindeki;

bozgunlardan sonra gidip nereye konaklardık, dişetlerimizde yarım elma sevinci, dudaklarımızda tuz.-”

(M.Ş., s. 16)

mısralarda şair, göğüslerin kendisi için ne ifade ettiğini anlatır. Şiirde kadın, göğüsler temel alınarak nitelendirilir. Şaire göre; kadınların göğüsleri anne hasretini giderici bir etkisi vardır ve hayal kırıklıklarından/gerçekleştirilemeyen planlardan sonra teselli bulma işlevine sahiptir. Göğüslerin anne hasretini dindirmesi, şairin çocukken annesinden pek fazla süt emmediğiyle (S. Kaplan 2014: 87) ilişkilendirilebilir. Buna göre şairin, çocukken süt emmemesi olumsuz olarak bilincine kazınır. Zamanla hasrete dönüşen bu durum, aynı nesneye farklı anlam yüklemesine sebep olur. Süt emmediği için anneyle özdeşleştirilen göğüs, şair için bir et parçası değildir. Bir yandan anne hasretini gideren bir nesnedir, diğer yandan bir tür sığınak/barınak olur. Şair; göğüslerin anne hasretini giderici yönünü tuz imgesiyle, sığınak/barınak özelliğini yarım elma metaforuyla ifade eder. Buna göre göğüsler bir tür terapi nesnesidir ve anne hasretini yok edemez. Bu durum, ukde olarak kalan duygunun geçici avuntusudur. Göğüsler emilirken dudaklarda tuzun olması, bu avuntunun geçiciliğini vurgulamak içindir ve hasretin giderilemediğinin de altı çizilir. Böylece şair başka göğüslerde, ukde olan anne hasretini telafi etmeye çalışırken bunun yok olamadığını ima eder. Ayrıca yarım elma imgesiyle aynı nesneye farklı işlev yüklenir. Bilindiği gibi elma cennetten kovulmanın, günahın ve cinselliğin simgesidir. Şiirde cinselliği vurgulamak için kullanılan elmanın yarım olarak nitelendirilmesi hem alınan hazzın eksikliğini hem de hayal kırıkların/gerçekleştirilemeyen isteklerin avuntusunu ifade etmek içindir. Şair göğüslere; cinsellik, avuntu ve barınak işlevlerini yükler.

Muhasebe şiirinde geçen;

“tarih şeritlerinde fazla yer tutmasa da hala dipdiridir Binnaz dolu akşamlar üç çocuk emzirmiş göğüslerine tapardım yarım kaldı çok şey, yarım kaldım.-”

(M.Ş., s. 14)

dizelerde, şairin geçmişte yaşamış olduğu ilişkinin etkisi dile getirilir. Buna göre Binnaz’la geçirmiş olduğu zamanlar şairin hala hafızasındadır. Fakat ilk dizede, ilişkinin ya kısa sürdüğü ya da Sefa Kaplan’ın istediği gibi olmadığı dile getirilir. Çünkü şair, Binnaz’ı unutamaz ama unutulmayan, yaşanılanlardan çok şairin yaşamak istedikleridir. Üç çocuğun emdiği göğüslerin, Sefa Kaplan için ayrı bir önemi vardır. Göğüsler, hem anne hasretini giderir hem de cinsel fetişizmin nesnesidir. Üç çocuk

emzirmiş imgesi, şairin anne hasretinin vurgusudur. Çünkü kendisi, annesini emmeden büyür. Bu yüzden göğüsler, şair için anne hasretinin sembolüdür. Diğer yandan tapardım fiilinin kullanılması, cinsel fetişizmin ifadesidir. Fakat burada salt anlamda cinsel bir hazzın yansıması olan bir nesneden bahsedilemez. Çünkü göğüsler, şair için sadece cinselliği çağrıştıran bir obje değildir. Anne hasretini de içeren bir nesnedir. Bu yüzden şair, şiirde üç çocuk imgesini özellikle kullanır. Son mısrada hem Binnaz’la yaşanmak istenip de yaşanamayanlar hem de anne özlemi vurgulanır. Sefa Kaplan’ın, Binnaz’la yaşa(ya)madıkları ukde olur. Böylece yap(a)madıkları, şairin aklından çıkmaz. Aynı zamanda anne özleminin de sezdirildiği mısrada şair, yıllar geçmesine rağmen bu duygudan kurtulamayıp hala etkisinde olduğunu ima eder.

Ten şiirinden alınan;

“bu kalçalar göğüsler öldürür beni bir gün sevdiğime değil de öldüğüme yanarım.-”

(M.Ş., s. 18)

beyitte, hedonist ve fetişist bir bakış açısı vardır. Şair; kalçaların ve göğüslerin kendisini öldürdüğünü belirtirken hazzın kuvvetini/çekim gücünü ifade eder. Aynı zamandan kadın vücudunda kendisini cezbeden nesnelerin çekiciliğini de öldürür imgesiyle vurgular. Böylece şair, kadın vücudunda en çok hoşlandığı yerler olarak göğüslerden ve kalçalardan haz aldığını ifade eder. Haz alırken yaşadığı düşünsel ve duygusal metamorfozu da dile getirir. Çünkü Sefa Kaplan, aldığı hazdan veya nesnelerin çekiciliğinden değil de onlara olan tutkusunu son mısrada vurgular. Şair, tutkuyla kalçalara ve göğüslere bağlıdır.

Şair için göğüsler sadece cinsel bir obje değildir. Bazı şiirlerinde kadınları, betimlerken veya nitelendirirken kullandığı bir semboldür. Bu şiirler; Londra Şiirleri’ndeki; Carmen (s. 18), Merhamet (s. 43), Taşrada Cinayet Hazırlıkları (s. 66),Seferberlik Şiirleri’ndeki; Minyatür (s. 19), Mecusi Şiirleri’ndeki; Mecusi Günleri (s. 11), Geceleyin Kadınlar (s. 17), Med-Cezir (s. 19), Veda (s. 33), Vaha (s. 28), İntihar

Şiirleri’nin birinci bölümünde yer alan 1 (s. 9), 2 (s. 34), Sylvia Plath (s. 79), son bölümde yer alan 2 (s. 104) gibi şiirlerinde de göğüs imgesine rastlanılır.

Alıntılanan şiirler dışında cinsellik temi, Mecusi Şiirleri’ndeki; Mecusi Günleri (s. 11), Geceleyin Kadınlar (s. 17), Med-Cezir (s. 19), Veda (s. 33), Vaha (s.

28) şiirlerinde görülür.

yoktur. Argo kelimeler de kullanmaz. Aynı zamanda cinsellik temi, şiirlerinde çok küçük bir bölümü teşkil eder. Şair, salt anlamda cinselliği ele almaz. Cinsellikle birlikte kadını da ele alınır. Ama kadın, cinsel bir obje değildir.

“Yaşamın büyük simgesi” (Compell 2013: 139) ve “Türk edebiyatının en işlevsel imgesi” (Özcan 2011: 743) olan kadın, Sefa Kaplan’ın şiirlerinde ele alınan diğer bir temdir. Şiirlerde kadın izleği, genelde bir kavram olarak ele alınır. Fakat bu kavram, ya toplumsal olarak(Ülkem Kadınları şiirinde olduğu gibi) ya da çoğunlukla cinsiyet açısından temellendirilir. Şair; Öyküler Seni Söyler, Sürgün Sevdaları, Geleceği Elinden Alınan Adam, Geç Kalan Adam ve Küçük Karşılaşmaları Katlanılır Kılma Sözlüğü gibi eserlerinde de kadın konusunu ele alır. Örneğin Öyküler Seni Söyler’in Kadınlar Cumhuriyeti isimli bölümünde şair; kadınların her birinin ıssız ada olan tapınaklarında neler yaşandığını asla bilinmediğini, sınırları belli olmayan ve hangi dil(ler)in konuşulduğu meçhul bir ülke olduklarını, bedenlerinin en çok kendilerine ve akıllarının ise erkeklere yük olduğunu (S.Kaplan 2003: 36-42) ifade eder. Küçük Karşılaşmaları Katlanılır Kılma Sözlüğü’nde yer alan kadın maddesinde; “genellikle konuşkan, didişken, bitişken ve çelişken yaratık” (S.Kaplan 2016: 109) oldukları belirtilir. Alıntılardan da anlaşılacağı üzere şair, düzyazılarında kadın temini farklı açılardan ele alır. Şiirlerinde ise, dönemine göre farklılık arz eden bir bakış açısıyla ele alınan kadın temine ilk dönem şiirlerinde rastlanmaz.

Gülseren şiirinde geçen;

“bir kadının saçlarını tanımayan

bir el nasıl tutulur bir avuç nasıl öpülür”

(İ.B.Y., s. 26)

mısralarda kadın, yüceltilir. Buna göre kadın saçı, insana/erkeğe belli açıdan ince düşünce ve zariflik kazandıran bir nesnedir. Tanımak fiili, dolaylı olarak kadın doğasına göndermede bulunur. Şaire göre kadınlar ince düşüncelidirler ve zariftirler. Şiirde bu, saç imgesiyle belirtilir. Kadınsal duyarlılığa sahip olabilmek için kadının varlığını şart koşan şair, bedeni/tensel bir anlayıştan bahsetmez. Olgunlaşabilmek ve kişiliğin belli bir seviyeye gelebilmesi için kadın gereklidir. Kadının saçıyla simgelenen; incelikten, empatiden ve zerafetten yoksun insanların değersiz/yetersiz olduğu belirtilir. Çünkü kadın, şaire göre bir kişilik merhalesidir, mayasıdır.

Minyatür şiirinden alınan;

“cinayetti elbette kadınlara yürüdüğüm her gece”

(S.S., s. 19)

mısrada, bilerek yapılan belli bir eylemin düşünsel ve duygusal sonuçları ifade edilir. Buna göre mısra, farklı şekillerde yorumlanabilir. Birincisi; gece, arzuyu/dürtüyü, yürümek, cinsel ilişkiyi, cinayet, ilişki sonrasındaki duyguları ve düşünceleri simgeler. Şair, cinsel duygularına yenik düşerek kadınları arzuladığını dile getirir. İstediğini elde ettikten sonra Sefa Kaplan’ın kendinden nefreti başlar. Çünkü kadınlara, cinsel bir obje gibi yaklaşır. Fakat şair, bu durumdan memnun değildir. Cinsel bir nesne olarak kadınlara yaklaşması veya elde etme arzusu, şairin cinsel duygularına yenilmesinin sonucudur. Şair, geçici ama kuvvetli duygularına yenik düşerek sonrasında kendisiyle hesaplaşır. Bu hesaplaşma sonucunda kendi ben’iyle kavgaya düşer. Çünkü istemediği eylemin kıskacında kendini bulur. Kuvvetli arzusuyla istemediği eylemi gerçekleştiren şair, bunu cinayet olarak nitelendirir. İkincisi; gece, sevgiyi/aşkı, yürümek, sevilene/aşık olunan kadın(lar)a duyguların dışavurumunu, cinayet, hayal kırıklığını sembol eder. Buna göre Sefa Kaplan, sevgiyle doludur veya aşık olmak ister. Bu duyguyla hareket eden şair, beğendiği/hoşlandığı kadınlara sevgisini veya hoşnutluğunu göstermek/ifade etmek ister. Fakat umduğu gibi olmaz. Çünkü sonuç, hüsrandır. Şair, aşkına/sevgisine karşılık bulamaz. Böylece sonuç, süreci yok eder. Sevgiyle/aşkla dolu olarak başladığı yolun sonunda hayal kırıklığı vardır. Kadınlar imgesinin çoğul kullanılması, şairin şıpsevdi biri olduğu anlamını vermez. Aşkı/sevgiyi yaşama isteğini belirten bir göstergedir.

Ülkem Kadınları şiirinde geçen; “ülkemin kadınları öylesine narin Bir kıyıda durup ömürlere bakarlar Ülkemin kadınları öylesine derin

Bütün kuşatmalardan yarı yenik çıkarlar”

(L.Ş., s. 68)

dörtlükte şair, sosyal açıdan kadınları eleştirerek ele alır. Şiirin matrisi, narin ve derin üzerine kurulur. Şair, iki imgenin çağrışım alanlarından farklı anlamda yararlanır. Olumlu çağrışımlar taşıyan imgeleri şair, olumsuz anlamda kullanır. Ülkenin kadınları bir kenarda sessiz sedasız ve tepkisiz durup hayatı ancak seyrederek yaşadıkları dile getirilir. Bu durumu şair, ironi bir şekilde narin olarak nitelendirir. Bu şekilde yaşayan kadınları, ince ve alaylı bir şekilde eleştirir. Çünkü toplumsal veya kişisel olaylar karşısında nötrleşmiş durumdadırlar. Kadınların içinde bulundukları durumu şair,

genelde cins-i latif için kullanılan bir sıfat olan narinle birlikte olumsuz açıdan değerlendirir. Son iki mısrada şair, aynı doğrultuda imge kullanır. Buna göre, kadınların her türlü düşünsel ve duygusal sıkıntıların/zorlukların tam anlamıyla üstesinden gelemedikleri dile getirilir. Yaşadıkları veya yaşamak zorunda kaldıkları zor durumları atlatsalar bile etkisini taşıdıkları ima edilir. Ayrıca her türlü baskılar karşısında bile direnebilirken, kurtulabilmek için olumsuz anlamda belli bir fedakarlıkla karşı karşıya kaldıkları da belirtilir. Çünkü kadınlar, duygusal ve düşünsel her türlü kuşatmalar içinden ancak yarı yenik olarak çıkar. Şair, anaerkil toplumların temel taşı olan kadınların olaylar/olgular karşısında göster(ebil)dikleri tepkilerin yetersizliğini eleştirir.

İntihar Şiirleri’nin son bölümünde yer alan 7’de; “katlanıyor her kadın aşklara acılara

seyrek bir saksı gibi boşaltıp içlerini bir ipe mi sererler bütün sevinçlerini biraz daha dışardan bakarak hayatlara.-”

(İ.Ş., s. 115)

dörtlükte şair, kadını olumsuz açıdan tanımlar. Anlamsal olarak iki bölümden oluşan dörtlükte şair, genel bir tespitte bulunur. Belli açılardan eksik/yarım kalan her kadının, içinde ukde olarak kalmışlarla yaşadıkları anlatılır. Bu yaşanmamış veya yaşanmak istenip de engellenmiş duyguların/düşüncelerin aynı zamanda bir oto savunma işlevi gördüğü ifade edilir. Çünkü kadınlar için ukdenin; istenmeyen aşklara, çekilen acılara bir tür panzehir görevi gördüğü ima edilir. Aynı zamanda bu düşünsel ve duygusal ukde, nasırlaşmış duygulara da sebep olur. Bu durum, geçmişte yaşanmış kötü olayların etkisinde kalan ve öyle düşünen kadınlar için direnç gücünü de bünyesinde barındırır. Çünkü katlanmak için, içlerinin boşaltılması gerekir. Bu, belli bir terapinin yanı sıra direnç de kazandırır. Son iki mısrada yine olumsuz bir eleştiri vardır. Zaten hayatın içinde olmayıp dışında yaşayan kadınlar, belli olaylar karşısında kendilerini iyice soyutlarlar. Bu düşünsel ve duygusal soyutlama sonucu, gerçeklerden uzaklaşırlar. Böylece olması imkansız veya çok zor olan bir durumu düşünmeye/gerçekleştirmeye başlarlar. Kadınların bu tür imkansız veya zor olan mutluluklarını ve hayallerini şair, ipe un sermek deyimindeki un yerine sevinç imgesini kullanarak belirtir.

Sefa Kaplan’ın şiirlerinde kadın temi, salt anlamda cinsellikle paralel değildir. Sosyal veya genellikle cinsiyet açısından ele alınır. Ayrıca şairin zamanla kadın temine olumsuz yaklaştığı görülür. Bu yaklaşımın temelinde şairin kadınlarla olan ilişkilerinin

yansımasının izleri vardır. Örneğin şairin en sıra dışı şiiri olan Nemfoman (s. 44) şiirinde uzak akrabası tarafından tecavüz edilen bir kadının dramı anlatılır. Sevinç (s. 30), İkiz (s. 32)gibi şiirlerinde de kadın genel bir kavram değildir. Şairin hayatında yer almış/alan sevgililerine yazılmış şiirlerdir.