• Sonuç bulunamadı

Bir “Ben” Arayışı: Tasavvuf ve Din

2.1. Şiirlerinin Tema/Konu Bakımından İncelenmesi

2.1.8. Bir “Ben” Arayışı: Tasavvuf ve Din

Türk edebiyatının belli başlı temlerinden olan tasavvuf ve din, Kaplan’ın şiirlerinde de görülür. İlk dönem milliyetçi ve dindar bir çizgide şiirler kaleme alan Kaplan, sonradan farklı anlayışta dini ve tasavvufi unsurların olduğu şiirler yazar. Ayrıca dini unsurların olduğu şiirler, tasavvufi şiirlerden fazladır.

İlk dönem Ezanlara Doğru Doğuştur Bu (Milli Kültür, 1977, S. 7, s. 68) şiirinden alınan;

“Ak saçlı anam dualara yaslar hüznünü Uykulardan uyandırdığı huzurdur beş vakit Alacakaranlık bile çökmez ruhuna

Şimdi yanmış yıkılmış namazlara sarsın beni Çeksin ufukları önümden Hilallerin gölgesinde arasın beni…”

dizelerde şair, önce annesini betimler. Sonra da annesinden kendisi için yapması gerekenleri ve ne olmak istediğini anlatır. İlk mısrada şairin annesi, hüznünden kurtulabilmek için dua eder. Çünkü o, dindar bir kadındır. Beş vakit namazını kılan şairin annesi, oğlunu da namaz kılması için uyandırır. Oğlunu uyandırması ve namazını

kılması ak saçlı anneyi mutlu eder, o’na huzur verir. Üstelik namaz vakitleri şair için, huzur saatleridir. Namaz kılmak için uyanan annesi manevi açıdan ferahlar. Her türlü olumsuz düşünceden ve duygudan uzaklaşır. Böyle manevi bir ortamda büyüyen şair; dini, hayatının merkezine alıp yaşamak istediğini haykırır. Zorda kalan, hüzünlü olan, kurtuluş arayan diğer bütün insanların kıldığı namazlarla bir bütün olup kendisi de kurtulmak, huzura ermek ister. Dünyevi ve nefsi arzulardan, düşüncelerden uzak olup, mütedeyyin biri olarak yaşamak istediğini belirtir. Hilaller imgesiyle şair; bu isteğini, amacını ve yolunu dile getirir. Duygusal ve düşünsel değişimini dini merkeze alarak ifade eden Sefa Kaplan, huzura ve mutluluğa giden yolu bulduğunu anlatır.

Cemre şiirindeki; “elif lam mim kalbim ah ey kalbim

bismillahirrahmanirrahim sına beni Azrail sına beni günübirlik aldığım bu bedeni sahibine vermez miyim nisbet olsun diye çağa

gözü kapalı toprağa girmez miyim girmez miyim”

(S.S., s. 78)

mısralarında, Bakara suresinin ilk ayeti, Kur’an-ı Kerim’den bir ayet veya ayet parçası olan, manalarının ve kullanılışındaki amacın tam olarak bilinmediği huruf-ı mukattaa (Komisyon 2014: 1) vardır. İktibas sanatını kullanan şair, huruf-ı mukattaayla (elif lam mim)hem kur’an’dan güç aldığını hem de bir bilinmezin sona erdiğini ima eder. Kalbim imgesiyle Sefa Kaplan, dünyevi ve nefsi isteklerinin yanı sıra menfi duygularını veya istemediği gibi yaşadığını da simgeler. Şair, içinde bulunduğu durumdan memnun değildir ve kurtulmak ister. Bu yüzden arayış içine giren Sefa Kaplan, çareyi yeni ve köklü bir başlangıçta bulur. Bu başlangıcın ilk adımı; kendisine sorun olan, istediklerini yapmakta engel olan duyguları ve düşüncelerinden arınmaktır.

Bismillahirrahmanirrahim bu yeniliğin ve başlangıcın dinsel merkezli olduğunu imgeler. Şair, bilinmezlikten kurtulup nasıl yaşaması ve ne yapması gerektiğini anlar. İslam’da ölüm meleği olarak bilinen Azrail’e mecazi anlamda seslenerek hem kendisine engel olan diğer ben’inine meydan okur hem de yeni bir başlangıca adım atar. Fakat şair, kendisinden emin değildir. Sına beni imgesiyle kararında sağlam adımlarla yürümek ve ne kadar çok istediğini ima eder. Günübirlik bedeni imgesiyle Sefa Kaplan, olmak istemediği kişiliğini ve irade dışı/içi mecburiyetten kaynaklanan yapay hayatını vurgular. Çünkü, anlık geçici duygularla ve düşüncelerle yaşar. Böyle yaşamaktan bıktığını ima eden şair, bu durumdan kurtulmak ister. İçinde bulunduğu olumsuz şartların oluşturduğu diğer ben’ini, yeni ve köklü başlangıç için yok etme kararındadır.

Şair; artık düzene ayak uyduramadığını, sahte yüzle yaşayamadığını vurgular. Çağ imgesiyle yaşadığı toplumun kültürel deformasyon içinde olduğunu ima eden Sefa Kaplan; toprak metaforuyla hem böyle bir toplumda yaşamak istemediğini hem kendisi gibi olamamaktan bıktığını hem de kendi kültürel dinamiklerinden uzak olan bireylerden kurtulmak istediğini anlatır. Şair, düşünsel ve duygusal değişimindeki şiddetli arzuyu dile getirir.

Hakikat şiirinde geçen;

“tanrı da benim şimdi hem onu unutan da ayna da benim şimdi aynaya yüz tutan da benim adım kayıtlı tevrat, incil, kur’an’da vatanım, milliyetim, bayrağım ve ırkım yok.-”

(M.Ş., s. 68)

mısralarda şair, şimdi belirteciyle kendinde kendini yok ederek geldiği noktayı ifade eder. Dörtlükte paradoksal mistisizme bağlı gerçekleşen karşı oluşumun yanı sıra “düşünsel bir başkaldırı” (Devecioğlu 2012: 195) vardır. Şair, hem kendine hem de dünyadaki sistem(ler)e karşı isyan ettiğini haykırır. “Kendini, kendi varlığını yüce bildiği bir değer içinde eritmesi, kendini tamamen ona vermesi “ (Çetin 2014: 82) olan mistisizmi şair, paradoksal açıdan ele alır. Böylece şair; kendi beninde tanrısını (kendisini, ön yargıları, tabuları vs) ve her şeyini yok ederek hiçliğe ulaşır. Bu hiçlik sonunda, yeni bir varoluş alanı bulur. Sefa Kaplan’ın; tanrıyı unutup tanrı olmasıyla aynaya yüz tutup aynanın yerine geçmesi, paradoksal mistisizme bağlı karşı oluşumdur. Tanrıyı yok ederek tanrı da var olmak, aynaya yüz tutarak aynanın yerine geçmek yok oluşa bağlı gerçekleşen bir varoluşsal durumdur. Kendini; kendine rağmen var kılma mücadelesini ifade eden şair, üç büyük dinin kutsal kitaplarına atıfta bulunarak bütün insanlığa seslenir. Bu doğrultuda Sefa Kaplan; belli bir dine bağlı olmadığını, din üstü bir anlayışla bütün milletlerle kendi varlığını birleştirerek kendisini bulduğunu ima eder. Bu yüzden belli bir vatana, milliyete, ırka bağlı kalmayarak bayraksız şekilde, yeni bakış açısıyla ve anlayışıyla hayatı yeniden değerlendirir. Var olan bütün dinsel ve ırksal sınırları, kuralları yok ederek kendi varlığını, düşüncelerini bu yok oluşta bulur. Çünkü şair, belli kalıplar içine yerleştirilmiş bütün düşünce şekillerini hiçe indirgeyerek sıfır noktasından insanlığa bakar. Sefa Kaplan için önemli olan, tabuların yıkılmasıdır. Bu tabular, insanları birbirinden ayırır ve bu ayrım önyargılarla oluşan düşünce kalıplarına sebep olur. Şair, hiçlik noktasından bütün insanlığa bakarak onlarla bir bütün olur.

Sefa Kaplan’ın dine bakış açısı zamanla ciddi şekilde değişir. Şair, ilk dönem şiirlerinde din temini mecazi anlamda kullanmaz. Dinsel duygularını ve düşüncelerini ifade etmek için şiirlerinde din konusunu ele alır. Bu yüzden ilk dönem şiirlerinde dindar bir Sefa Kaplan vardır denebilir. Fakat Sürgün Sevdaları kitabından sonra din temini, şiirlerinde ilk dönemden farklı şekilde ve üslupla daha çok mecazi olarak kullanır. Düşünsel ve duygusal dönüşümlerini/değişimlerini dile getirmek için dinsel unsurları ele alır.

Şair’in; “şiirselliğin yeniden üretilmesinde bir büyük gereç” (Yavuz 2012: 67) olan ve şiirlerinde anlam derinliği kazandırmanın yanı sıra estetik bir unsur işlevi gören tasavvuf, görülen diğer bir temdir. Sefa Kaplan, mutasavvıf bir şair değildir ve şiirlerinde geçen derviş nitelemesini genellikle kendisi için kullanır.

Gazel formuyla yazılmış ilk dönem İlk Durak (Milli Kültür, 1977, S. 4, s. 64 ) şiirinde geçen;

“Kaldırımlardan dinle, yollara dağıttım şarkımızı, Elest bezminde Yunus, Şeb-i Arus’ta Mevlana’yız…”

dizelerde şair; beytin anlamsal çıtasını, Türk düşünce ve şiir tarihinin iki önemli mutasavvıfını ele alarak tasavvufi terimleri üzerinden kurar. Buna göre şair, Yunus’un ve Mevlana’nın düşünce ve yaşam şekillerini baz alarak kendi benini yok ettiğini ima eder. Düşünsel ve duygusal yeniden doğuşun ifadesi olan beytin ilk mısrası gelinen noktayı ikincisi ise seviyenin temelini teşkil eder. “Allah’ın ruhları yarattığı zaman bütün ruhlara “Elestü bi-rabbiküm” (ben sizin rabbiniz değil miyim?) diye sorunca ruhların “Kalu:Bela” (evet, sen rabbimizsin)demesi olan (Pala 2003: 81) elest bezm,i Klasik edebiyatta çok kullanılan ve telmihde bulunulan bir mazmundur. Şair, bu mazmundan yaralanarak kendisini Yunus’la bütünleştirir ve değişimini/dönüşümünü vurgular. Ayrıca, “Mevlana’nın öldüğünü günü kavuşma vakti olarak tanımlaması sebebiyle ölüm günününe ve bu gecenin yıl dönümlerinde yapılan tören” (Öngören 2010: 445) olan şeb-i arus mazmununu kullanan şair, elest bezmindeki ayrılığın vuslatla biteceğini ifade eder. Sefa Kaplan, ayrılığı ve vuslatı tasavvufi açıdan ele alarak mutluluğunu haykırır. İlk mısrada, bu mutluluk anlatılır. Buna göre şair, değişen/dönüşen duygu ve düşünce dünyasının sevinciyle hayata yeni bir bakış açısıyla bakar. Çünkü, gelinen nokta şairin olmak istediği yerdir. Bunu da kaldırımlar imgesiyle dile getiren Sefa Kaplan, şarkı metaforuyla da mutluluğunu, yeni bakış açısını sembolleştirir. Ruhların yaratılışından başlayıp ölümle son bulan manevi yolculuğun

yolu, net bir şekilde belirlenir. Şair, yaratılışa/ayrılığa Yunus gibi bakarken sona/ölüme Mevlana gibi ele aldığını ima eder. Belli bir düşünsel ve duygusal olgunluğun vurgulandığı beyitte Sefa Kaplan, birçok şiirinin aksine mutlu olduğunu vurgular.

Mansur şiirinden alınan dörtlükte;

“gül muradım mansurum bu bedendir kusurum hüküm henüz toprakta canevimde mahsurum”

(S.S., s. 55)

şair, durumuyla ve isteğiyle ilgili tespitte bulunur. İlk dizede, “(Klasik)Edebiyatta çokça anılan ve fenafillaha ulaşıp Ene’l Hak (Ben Hakkım)diyen ünlü sufi” (Pala 2003:196-197)Hallac- ı Mansur gibi olmak istediğini belirtir. Gül imgesiyle şair, bunu kendini bildi bileli istediğini ima eder. Çünkü bilindiği gibi gülün ilk hali goncadır. Şair, doğumuyla/rahme düşmesiyle gonca arasında bağlantı kurar. Buna göre şair, doğduğunda/rahme düştüğünde Mansur olmanın alın yazısı olduğunu ima eder. Sonrasında bu yazgının kendisi için kaçınılmaz bir gerçek olduğunu sezdirir. Fakat şairin önünde engel vardır. Dünyevi veya nefsi istekler/düşünceler, istediğine erişmesine mani olur. Bunu bir kusur gören şair, çarenin ise ölüm olduğunu ifade eder. Çünkü alın yazısını gerçekleştiremeyen veya istediği gibi yaşayamayan Sefa Kaplan’ın önüne bu sefer başka bir engel çıkar. Canevim imgesiyle hem dünyevi/nefsi düşünsel ve duygusal durumunu ifade eden hem de bu isteğin şiddetini vurgulayan şair, labirent içindedir. Mansur gibi olamaz çünkü dünyevi istekleri buna engeldir. Dünyevi isteklerinden kurtulmak için ölüm çaredir ama bu sefer de hayattan/yaşamaktan vazgeçemez. Şair, gerçekleştirmek istediği hayalleriyle yapabildikleri arasında kaldığını anlatır.

Merhamet şiirinde geçen;

“bir dervişti o, tekke’sinden kovulmuş bir dervişti o, mekke’sinden kovulmuş bir dervişti o, ülke’sinden kovulmuş.-”

(L.Ş., s. 44)

mısralarda Sefa Kaplan, mecburi sürgün yeri Londra’dayken içinde bulunduğu psikolojisini anlatır. Şiir, tekrarlarla örülen anlam üzerinde kurulur. Derviş metaforunu; tekke, mekke ve ülke imgeleriyle anlamsal açıdan paralel kullanan şair; kovulmak fiiliyle de soyutlanmayı, yalnızlığı, aykırılığı ve dışlanmışlığı vurgular. Kovulmak fiiliyle şair istenmediğini değil, gittiği/yaşadığı yerdeki sisteme ayak uyduramadığını ima eder. O zamiriyle kendisini ifade eden Sefa Kaplan; tekkesinden, mekkesinden ve ülkesinden kovulmuş bir derviş olduğunu söyler. Buna göre şair, “dışsal cemaat yapısı

ile içsel bireysellik arasındaki gerilimden” (Andrews 2012: 91) bahseder. Şiirde geçen; derviş, tekke, mekke ve ülke imgeleri tevriyeli kullanılarak bu gerilimin, çatışmanın ve uyuşmazlığın sebebi ifade edilir. Tekke imgesi; hem ailesini, akrabalarını hem de inandığı değerlerini, hedefini, yolunu simgeler. Buna göre şair; derviş simgesiyle bir ailenin veya sülalenin ferdi olduğunu belirterek ailesiyle ve akrabalarıyla anlaşamadığını, hayata onlardan farklı açıdan bakıp değerlendirdiğini ima eder. Bu yüzden dışlandığını belirtir. Diğer anlamda belli açılardan aynı duyguları ve düşünceleri taşıdığı bireylerden biri olduğunu derviş simgesiyle belirten şair; benzer dünyaya sahip insanlarla bile ayrı düştüğünü vurgular. Mekke; hem yakın çevresini, dostlarını hem de aynı dinden kişileri simgeler. Bu mısrada derviş metaforu, müslümanlarla şairin kendisini sembol eder. Sefa Kaplan; yakın çevresinden ve dostlarından ayrı düştüğünü, onlardan farklı olarak düşündüğünü belirtir. Benzer anlamda, aynı dine mensup insanlarla inanç açısından farklı ve aykırı olduğunu anlatır. Bu yüzden ne yakın çevresiyle ne de dindaşlarıyla anlaşır. Ülke imgesi, hem Türkiye’yi hem de toplumu simgeler. Bu anlamda derviş metaforuyla şair; vatandaşlık veya ırkı, toplumdaki bir birey olarak kendini sembolleştirir. Sefa Kaplan, aykırı ve asi olduğu için sisteme boyun eğmez. Bu yüzden toplumdan dışlanır. Aynı şekilde düzene uymayıp belli kalıplar, kurallar, tabular içinde yaşa(ya)madığı için de ülkeden uzaklaştırılır.

Sefa Kaplan, tasavvufu şiirlerinde anlam derinliği kazandırmak için kullanır. Bunu yaparken tasavvufi terimlerin temel anlamlarını ihmal etmez. Temel anlamlarıyla doğrudan veya dolaylı bir bağlantı kurarak mecazen ele alır. Çoğu zaman düşünsel ve duygusal dünyasındaki değişimlerini; kendini bir veya birkaç mutasavvıfla özdeşleştirerek tasavvufi terimlerle anlatır.