• Sonuç bulunamadı

Musiki Makamları(Şarkılar)/Türkü

Sefa Kaplan’ın bütün şiir kitaplarında görülen bestekarlardan ve şarkılara olan düşkünlüğünden yola çıkarak musikiyi seven bir şairdir diyebiliriz. Musiki, “oluş halinin”(Tanpınar 2014: 38)dışavurumudur. Şair, şiirlerinde musiki makamlarını kendi duygusal ve düşünsel dünyasıyla doğru orantılı olarak kullanır. Bu kullanım, makamların özellikleriyle bütünlük içindedir. Şiirlerde bazen genel anlamda “şarkı”geçerken çoğu zaman makamların isimleri belirtilir. “Türk edebiyatında doğan, bestelenmek için yazılan ve dörtlüklerden oluşan”(Dilçin 2005: 214) şarkı, Sefa Kaplan’ın şiirlerinde biçim olarak yoktur. Hasret Şarkıları, İstanbul’u Yaşamak, Başörtü, Açelya, İlk Durak, Şarkıların Dilinden, Karanfil Yolcusu, Temmuz Suskunlukları, Çığlık, Cinnet Çarşısı, Maske, Sitem, Heybe, Hayalhane, Veda, Dostlukların Son günü, İntihar Şiirleri’ndeki 2 (s. 12),ve 7’de (s. 115) isim olarak geçer.

Makamların olduğu şiirler ise: Hasret Şarkıları, Yarınlara Ismarlanan Yiğit, Yarım Yarım Yaşamak, Açelya, Şarkıların Dilinden, Karanfil Yolcusu, Çağlayan Günleri, Markut, Selim, Cemre, Çığlık, Feride, Sitem, Kayboluş Gazeli, Elest, Türkü, Esatir, Ülkemin Halleri, Althusser Ağıdı, Şeyh Galip Meseli, Alaattin Keykubat, İntihar Şiirleri’ndeki 2’dir. (s. 21). Makamların ele alınması, “sözle müziğin birleşimi, müziğe(şairin duygularına/düşüncelerine) belirsizin belirli ile buluştuğu sınırda olma etkisini verir.”(Feyzioğlu 2012: 78) Böylece şair, kendini daha iyi ifade edebilmek ve simgesel açıdan duygularını belirtebilmek için makamları kullanır. Makamlar; Basit(Ana), Şed(Göçürme) ve Bileşik(Birleşik) olmak üzere üçe ayrılır. (Baybars 2011: 51)Şiirlerde geçen basit(ana) makamlar; Hicaz Semai, Neva, Muhayyer Kürdi, Hüseyni, Şed(göçürme) makamları; Sultani Yegah, Mahur, Suzidilara, Acemaşiran, Nihavend, Bileşik (birleşik) makamlar ise;Hüzzam, Neveser, Saba, Evç(eviç), Acemkürdi, Beyati Araban,Muhayyer Kürdi, Ferahfeza, Tahirbuse,, Bestenigar, Segah, Hisarbuse’dir. Her makamın kendine ayrı bir simgesel anlamı vardır. Sefa Kaplan, bu anlamları kendisiyle birleştirerek ifade eder. İlk dönem şiirlerinden itibaren makamları, temel işlevine/anlamına uygun olarak mecazen kullanılır.

İlk dönem Hasret Şarkıları (Nesil, 1978, S. 23, s. 64) şiirinde geçen; “Çıkar gelir birazdan poyraz kanatlarında Hüzzam (…)

Tutsam bir ucundan ayrılıkların Saba yalnızlığında Uzaklarda tutuşmak üzere Sultani Yegah bir akşam… (…)

Tahir Buselik bir renk gelir Hafız Post’tan, Mahur bir aydınlık kucaklar akşamları Nihavent yeşili bir bakış şimdi geceler Ötelerde kanlı gözleriyle eski bir Ferahfeza (…)

Yığılır caddelere Bestenigar bir akşam

Pul pul dağılır gözlerimde Neveser rüzgarları Suzidilara bir ağıt damlar ağaç dallarından (…)

Karanlıkların koynunda parçalanır Segah bir gönül… (…) Ayna kırıklarında hıçkırır Neva (…)

Saksılarında boy atar Muhayyer Kürdi bir leylak Işıklarını birer birer söndürür Hüseyni gözler”

dizelerde şair; romantik bir bakış açısıyla musiki makamlarının simgesel ve müzikal değerlerini kullanarak tabiatı/kendini betimler. Sefa Kaplan; her makamın ezgisini, anlamsal vurgusunu kendi düşünsel/duygusal dünyasıyla birleştirerek ve teşbih sanatını

kullanarak belirtir. Hüzzam makamına özgü hazin ezginin vurgulandığı ilk mısrada şair, poyrazın kanatlarında imgesiyle hüznünün kaynağını dile getirir. Buna göre hüzün, her zaman şairin hayatında olan bir şeydir. Çünkü birazdan çıkıp gelir imgesiyle bu durumun altı çizilir. Hüzzam, hüznün simgesidir. “Musikimizin en eski makamlarından olan saba; yakıcı, hüzün, elem verici ve pişmanlık duyguları havası verir.”(Baybars 2011: 74)Şair, yalnızlığını saba makamına teşbih ederek nitelendirir. Buna göre yalnızlık, sadece ayrılıkların bir sonucu/sebebi değildir aynı zamanda yakıcı, elem verici, hüzünlendirici bir duygu durumudur. Çünkü bir anlamda bu davranış veya düşünüş biçimi, şair için teselli dünyasıdır. Böylece yalnızlıklar ve ayrılıklar içinde kendine bir yaşam alanı oluşur. Sultani Yegah; “dede tarafından bulunmuş olup Sultan II. Mahmut’a ithaf edilen ve hayat dolu(lirik), şuh, aşk duygularının ifade eden bir makamdır.”(Baybars 2011: 65)Akşam imgesini şair, tevriyeli kullanarak hem zamanı hem de günahı, baştan çıkarılmayı, olumsuz/kötü duyguları ve düşünceleri belirtir. Uzaklarda nitelemesiyle, gelecekte olacak/olabilecek bir tahmin veya beklenti ifade edilir. Sefa Kaplan, kötü duyguların ve düşüncelerin cezbesine kapıldığını ima eder. Çünkü tutuşmak üzere olan bir “aşk”vardır. Bu aşk şairi, sadece hayata bağlamaz aynı zamanda düşünsel ve duygusal bir kıvılcıma da sebep olur. İyiyle kötünün, güzelle çirkinin bir bütün oluşturduğu bu duygusal sarmal içinde şair, yakın bir zamanda aşkı tattığını ifade eder. Fakat aşk, akşam vakti şairin duygu coşkunluğu ile sazlı, sözlü bir alemi imlediği gibi hayali anlamda sevgiliyle geçirilecek zaman dilimini de simgeler. Sakinleştiren, dinginleştiren ve huzur veren bir makam olan Tahir Buse; şair için hayat verici, çeşnileştirici bir özelliğe sahiptir. Çünkü Hafız Post’tan gelen bir armağan gibidir. Musikinin bilinen bestekarını vurgulayan şair, hayatındaki değişikliği dile getirir. “Neşeli bir yapıya sahip”(Baybars 2011: 65) mahur makamı, aydınlığın niteleyicisidir. Tevriyeli kullanılan akşam imgesi; alemi(içki içip eğlenmeyi) ve olumsuz şartları, bıkılan hayatı, katlanılan sıkıntıları, kötü istekleri vb simgeler. Şair; sorunlardan bıktığında, hayattan soğuduğunda, pes ettiğinde içki içip eğlendiğini böylece kendinin mutlu olduğunu ima ettiği gibi bir teselli/tatmin dünyası oluşturarak kaçışını/sığınışını da dile getirir. Dışsal zorluklar ve mecburiyetler karşısında, ya kendini aleme verir ya da içsel bir dünyaya sığınarak teselli olur. “En eski şed makamlarından olan ve son bir asırdır büyük bir rağbetle kullanılan”(Baybars 2001:66)nihavendin; hazin, efkarlandıran bir ezgisi vardır. Yeşil imgesi; yeniden doğuşun, pozitif bakış açının simgesidir. Geceyle belirtilen olumsuz şartlara rağmen

Sefa Kaplan, hayata olumlu şekilde bakarak sıkıntılara, acılara meydan okur. “Neşeli, zarif ve şuh duyguları ifade edebilen bir makam olan”(Baybars 2011: 81) ferahfeza, şiirde eski olarak nitelendirilir. Çünkü şair, eskide kalan ama etkisi hala devam eden bir aşktan/istekten bahseder. Aşk veya istek unutulsa da şairin bilinçaltında yer edinir. Hafızasına kazınan bu aşkın/isteğin, kanlı gözleri vardır. Her ne kadar bu aşk/istek, bilinçaltına itilip unutulmak istense de meydana çıkma gücü veya yaşanma kuvveti karşısında şairi sıkıntıya/acıya düşürür. “En eski makamlardan olup hüzün, dini duygular ve ıstırap ifade eden”(Baybars 2011: 82)bestenigarla hüzünlerin, ıstırapların hayatında çoğaldığını anlatır. Diğer açıdan ilk dönem olduğu için dini anlamda bir coşkunluk hali de ima edilir denebilir. Caddeler, şairin düşünsel ve duygusal dünyasını simgeler. Böylece dini anlamda veya hüzün/ıstırap açısından şair, hayatını betimler. Diğer makamlar gibi neveser de genelde hüznü, efkarı barındıran bir ezgiye sahiptir. Şair, hüzünlerinin ve acılarının çokluğundan ve bunları taşıyamadığından bahseder. Tevriyeli kullanılan dağılır, hem çokluğu hem de belirsizliği, kaosu simgeler. Acılar ve hüzünler içinde Sefa Kaplan, içinde bulunduğu duygusal ve düşünsel paradoksu ima eder. “Abdülhalim Ağa tarafından bulunan ve aşk ıstırabı, mazi hasreti gibi duyguları ifade eden”(Baybars 2011: 69)suzidilara makamı, şairin unut(a)madığı olayları ifade etmek için kullanılır. Çünkü ağaç; bilinçaltını, hafızayı, dalları; yaşanan hayatı, ağıt; hatırlama sonucu gerçekleşen üzüntüyü, acıyı simgeler. Bilinçaltına yer eden, unutul(a)mayan olayları şair, hatırlayınca bundan duyduğu derin acıyı dile getirir. Aşkı, hüznü ve dini duyguları belirten segah makamıyla gönlü(nü) niteleyen şair, karamsar bir tablo çizer. Buna göre hüzünlerle ve acılarla dolu gönül, bu yükü taşıyamaz. Çünkü, karanlıklar koynundadır. Bu durum şaire ağır gelir ve zaten hüzne meyyal gönlü iyice örselenir. “En eski makamlardan olan”(Baybars 2011: 60) neva, pek kullanılmayan bir musiki çeşididir. Diğer makamlar gibi; hüznü, dini duyguları, acıyı ifade eder. Şair; diğer ben’nini, kaçtığı/görmek istediği gerçeklerle yüzleşmeyi, hayatın acımasız yönünü, olumsuz şartları aynayla simgeler. Fakat kendiyle yüzleşme, aynı zamanda kaçınılmaz sondur. Çünkü ayna, kırıktır. Üstelik neva makamını kendine teşbih eden şair, olumsuz şartlar içinde gerçeklerle/kendisiyle yüzleşmesinin bir bölünmeye, içsel tepkiye sebep olduğunu anlatır. “Rağbet edilmiş bir makam”(Baybars 2011: 78)olan muhayyer kürdi; aşk, hüzün gibi duyguları ifade eder. Saksı; hafızayı, bilinçaltını, yaşanmış/yaşanan olumsuz olayları leylak; ümit edilenin/istenenin gerçekleşmemesini, hayatın olumsuz anlamda somut yönünü, hayal kırıklığını, acıyı/sıkıntıyı simgeler.

Geçmişte yaşanan olayların etkisinde yaşayan Sefa Kaplan, onları unutamaz. Unutamama veya üstesinde gelememe karşısında, hüzün ve acı ile birlikte hatıraları canlanır. Hüseyni; “Klasik bestekarların en çok rağbet ettiği bir makam olup her türlü eserde kullanılmış ve mert anlatımıyla hislerimizi en iyi dile getiren makamdır.”(Baybars 2011: 58)Son mısrada şair; beslediği ümitlerin, kurduğu hayallerin teker teker gerçekleşmediğini ifade eder. Çünkü dışsal ve içsel bir zorunluluk söz konusudur. Hayata ve olumsuzluklara meydan okuyan, olumsuz şartlara rağmen direnen şair; yavaş yavaş gücünü kaybettiğini anlatır.

Feride şiirinden alınan;

“sustum- sabır nihavent ayrılıklar muhayyer”

(İ.B.Y., s. 15)

dizede şair, sabrını ve ayrılıkları nitelendirip nasıl/neden davrandığını anlatır. Buna göre sabır nihavent ve ayrılıklar muhayyerdir. Hazin ve efkarlı bir ezgiye sahip olan nihavent makamıyla şair; sabrederek daha da sıkıntıya düştüğünü, acılar çektiğini ifade eder. Çünkü sabrın kendisi hüzündür, acıdır. Böylece “hüseyni makamının inici seyri”(Baybars 2011: 58)olan muhayyer; aşkı, sevgiliye özlemi ifade eder. Yaşadığı/yaşanan ayrılıklar, özlemle doludur. Bu yüzden ayrılık; mısrada muhayyerle nitelendirilerek işlevi, neden kaynaklandığı anlatılır. Sabretmek acı, ayrılık özlem olunca Sefa Kaplan, susmayı tercih ettiğini belirtir.

Türkü şiirinde geçen; “yelkenlerini yitirmiş bir gemi gibi titreyen parmaklarda hisar buselik bir ayna, gündüz ferah feza makamında, geceleri eviç!”

(S.Ş., s. 37)

dörtlükte şair, musiki makamlarını kullanarak elinde ayna olan birini/kendisini betimler. Daha önce belirtildiği gibi ferahfeza; neşeli, zarif ve şuh duyguları simgeler. Hisarbuse, özellikle hüznü ve eviç ise aşkı ifade eder. Şiirde yelken; yaşama sevincini, amacı, hayalleri, gemi; şairin kendisini veya başka birini, duygusal ve düşünsel dünyayı, ayna; gerçekleri, gelinen noktayı simgeler. Buna göre şair; geldiği noktada kendisiyle yüzleşince, yaşama sevincinin kalmadığını ve amacının olmadığını belirtir. Üstelik gerçekler ve gelinen nokta, hazindir. Şair, aşk yönünden de sevgilisine kavuşamadığını ima eder. Çünkü amaçsız, tanımsız bir hayatın içinde yaşarken kendisiyle ve gerçekleriyle yüzleşmek zamanı anlamsız kılar. Zamanın niteliğini hüznün kuvveti, çekilen acıların şiddeti belirler.

Musiki makamları, Sefa Kaplan için duygusal ve düşünsel dünyasının simgesel izdüşümüdür. Bu doğrultuda, her bir makamın geleneksel anlamından ve ezgisinden faydalanır. Makamlara özgü ezgisel ve çağrışımsal özellikleri, kendini ifade etmek için kullanır.

Sefa Kaplan’ın şiirlerinde görülen diğer bir simge, türküdür. Şaire göre, “türk’ü, kürt’ü, ermeni’si, arap’ı, süryani’si, rum’u için ortak hüzünlerin adresi”(S. Kaplan 2016: 214) türkü, sosyal açıdan bütünleştirici bir işleve sahiptir. Türkü, ‘türlü ezgilerle söylenen ve bir anonim halk şiiri nazım şekli”(Dilçin 2005: 289)değildir. Bu açıdan türkü, tıpkı şarkı gibi temel anlamına bağlı kalınan simgedir denebilir. Fakat şarkı gibi makamlar belirtilmez. Şiirlerde genellikle “bir direnç noktası”(Korkmaz 2014: 127)olarak ifade edilir.

İlk dönem Başörtü (Nesil, 1978, S. 21, s. 64) şiirinde geçen;

“Ak bir ağıttır ellerimiz geceye doğru Yitirdiğimiz biraz türküler, biraz rüyalardır”

mısralarda, alışılmamış bir bağdaştırma kurularak çoğul bir söylemle benzer durumu yaşayan bireylerin içinde bulundukları duygusal/düşünsel dünya anlatılır. Şair, genellikle ölümü ve siyahı çağrıştıran ağıt imgesini akla nitelendirir. Şiir iki farklı şekilde yorumlanabilir. Birincisi, türküler ve rüyalar kaybedildiği için ak bir ağıt olarak eller geceye açılır. İkincisi, eller geceye doğru ak bir ağıt olarak açıldığı için türküler ve rüyalar kaybedilir. Bu anlamda eller; dua etmeyi, yalvarmayı, yakarmayı, gece; sıkıntıları, acıları, zorlukları, ağıt; üzüntüyü, içinde bulunulan kötü durumdan duyulan hüznü, ak; samimiyeti, kurtulma isteğini, türküler; ödün vermeyi, esası, özü, orijini, iyiyi, güzeli rüya; ideali, umut edileni, hayali simgeler. Şair; kurulan hayaller, umut edilenler veya elde edilmek istenenler yüzünden acı çektiğini, sıkıntıya düştüğünü ifade eder. Böylece, içinde bulunduğu bu durumdan samimi bir şekilde dua ederek kurtulmak istediğini anlatır. Çünkü acılar ve sıkıntılar yüzünden düştüğü durum; yabancılaşmadır, başka bir kişi olmaktır. Diğer taraftan sıkıntılar ve acılar, şairi olmak istemediği bir kişiye dönüştürür veya duygusal/düşünsel ikileme düşürür. Bu ikilem ve anlamsızlık içinde, duyduğu hüzünden kurtulabilmek için dua eder.

Her Şey Söylenmeli Mi şiirinden alınan; “uzak dal uçlarında bırakılmış günlerime inat bir de türkü tutturmalıyım hafiften”

(S.S., s. 67)

düzenin yeniden kurulacağı inancı vardır.”(Korkmaz 2002: 226) Bu inancı, türkü imgesiyle dile getirir. Şairin kendini teselli edişinden ve geçmiş baz alınarak aldığı karardan bahsedilen şiirde; geçmişte erişmeyi umduğu, hayalini kurduğu şeylerden mecburi olarak vazgeçtiği ifade edilir. Bu vazgeçiş, uzak dal uçlarında bırakılmış günlerdir. Bir zamanlar hayal kuran, yaşama sevinciyle dolu olan, ideallerini gerçekleştirmek isteyen Sefa Kaplan için hepsi uzaktır. Çünkü kurulan hayallere göre hayat, yaşan(a)maz. Bu durum karşısında şair, kendine bir teselli dünyası oluşturur. İstediği hayatı yaşa(ya)mayan şair için durumu kabullenip bir hayal ve teselli dünyası oluşturmak daha cazip hale gelir. Böylece cazip, şairi yeniler. Ama bu yenilenme bir kaybın, pes edişin, mecburiyetin sonucudur. Çünkü kurulan hayaller suya düşer, planlar gerçekleşmez, istenen hayat yaşanmaz. Kaybolan hayatın ritmini şair, yapay bir dünyada bulur.

Gazel formatında yazılan Cinnetten Cennete şiirindeki;

“dünya değirmeninde kavrulmuş bir türküyüm yarı açık perdeler yüzüme iner bir gün”

(İ.B.Y., s. 45)

beyitte, “fenomonolojik açıdan insanın(şairin) dünya üzerinde kurduğu, oluşturduğu ilişkiler ağının”(Şahin 2011: 109) dile getirilişi vardır. Buna göre şair; kendini bir buğdaya, dünyayı değirmene benzetir. Değirmen; yaşanan hayatı, zorlukları, sıkıntıları, toplumu, bireyleri türkü; yabancılaşmayı, farkındalığı, bilinçli olmayı, perde; ölümü, kabullenmeyi, ayak uydurmayı, ödün vermeyi sembol eder. Yaşadığı hayattan memnun olmayan Sefa Kaplan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşır. Çünkü toplumdaki diğer bireyler gibi kabullenen, sorgulamayan, eleştirmeyen, hemen kabul eden biri değildir. Bilinçli bir yaşam şairi, aykırılığa ve ayrı düşmeye götürür. Kendisi gibi ol(a)mayan Sefa Kaplan için, toplum ve hayat bir değirmendir. Fakat böyle bir toplumda ve şartlarda yaşamak, şairi değiştirmez. Kavrularak yaşamaya devam eder. Toplumsal keyfi ve mantıksız kurallara, önyargılara, tabulara direnmenin, karşı çıkmanın bedeli kavrulmaktır. Böyle bir hayatı tercih etmesini, perdelerin yüzüne bir gün ineceğiyle temellendirir. Şair, kaçınılmaz sonun bir gün geleceğini ve değişip çoğunluğa ayak uydurabileceğini ima eder. Ama ayak uydurma veya çoğunluğa uyma, şair için ölümle eşdeğerdir. Her ne kadar bir gün pes edip direnmeyi bıraksa da bunun tam anlamıyla olmayacağını belirtir.

İntihar Şiirleri’nin birinci bölümünün ilk kısmında yer alan 3’de geçen; “türkiye, türküme yaban kılan kim seni”

(İ.Ş., s. 15)

mısrada şair; yabancılaşmayı, dışlanmayı dile getirir. Türkiye, toplumu simgeler. Sefa Kaplan, yaşadığı topluma yabancılaştığını ve dışlandığını anlatır. Çünkü şaire göre Türkiye; bilinçli olanların, eleştirenlerin, ön yargılara karşı çıkanların, sorgulayanların ülkesi değildir. Bu yüzden Sefa Kaplan, yaşadığı topluma ve ülkesine yabancılaşır.

Türkü; Sefa Kaplan’ın şiirlerinde özü, esası, bilinci, inancı, orijini, diğer beni imgeler. Anonim Halk edebiyatı nazım şeklini şair, kendine has mecazi anlamda kullanır. Kimi zaman bir teselli dünyası, sığınak, kaçış yeri olan türkü, kimi zaman da yaşayabilmek, direnebilmek için bir inanç, direnme olarak ele alınır. Diğer taraftan şairin duygusal ve düşünsel ontolojik dünyasının izdüşümüdür denebilir.