• Sonuç bulunamadı

Yaşama Hakkı ve Tıbbi Tedavi İmkânlarına Ulaşma Hakkı

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ENGELLİ HAKLAR

2. Çalışma, eğitim gibi durumları içeren Ekonomik ve Sosyo Kültürel Hak ve Özgürlükler

2.2 AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NDE YER ALAN KURALLARIN ENGELLİ HAKLARINA UYARLANMAS

2.2.1 Engelli Bireylerin İnsan Hakları 1 Ulaşabilirlik ve Kısıtlamalar

2.2.1.2 Yaşama Hakkı ve Tıbbi Tedavi İmkânlarına Ulaşma Hakkı

Yaşama Hakkı ve Tıbbi Tedavi İmkânlarına Ulaşma Hakkı, engelli bireylerin hakları içerisinde en önemlilerindendir.

Bebeğin engelli doğacağı çeşitli tıbbi yöntemlerle saptandıktan sonra, anne tarafından hamileliğe son verilmesi, yaşama hakkı açısından önemli tartışmalara yol açmıştır.257

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesine göre ‘Herkesin yaşama hakkı kanun koruması altındadır.” Mahkeme, devletlerin bireyin yaşama hakkının elinden alınmasından şiddetle kaçınmaları ve aynı zamanda yaşamı korumak için gerekli önemleri almak zorunda oldukları görüşündedir.

1998 tarihli EHRR 245 at 305 sayılı “Osman” İngiltere davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin görüşüne göre; insan yaşamını tehdit eden riskler, bir hastalıktan, çevresel faktörlerden ve kanun dışı eylem yapan davranışlardan ortaya çıkabilir.

Üye devletler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde garanti edilen temel haklar ve demokratik toplumların değer yargılarına saygı göstermek şartıyla,

257 M Kennedy, “Not the Only Way to Communicate: a Challenge to the Voice in Child Protection Work”, Child Abuse Review, Vol.1, No.3, ss. 77-109.

amaçları, öncelikleri ve devlet kaynaklarını temel alan risk değerlendirmelerini yapabilirler. Devletler tarafından alınması gerekli önemlerin zorunluluğunun kapsamı, yaşam riskinin önemine ve açıklığına bağlı olarak artabilir. Bir bireyin ve bireyler topluluğunun yaşamı için acil ve gerçek bir risk varken, devlet gerekli önlemleri almadığı takdirde, yaşama hakkının kanunla korunacağı maddesini ihlal etmiş olur. Mahkeme bu görüşünde devletlerin vatandaşlarının yaşamlarını kurtarmak amacıyla aşırı kaynak harcaması gerektiğini söylememekte, ancak devletlerin kaynaklarını eşit ve tarafsız kullanabileceği rasyonel politikalar geliştirmeleri gerektiğini söylemektedir.258

Mahkeme son zamanlarda gerekli tıbbi tedavide devlet sübvansiyonlarına getirilen kısıtlamalar ile ilgili şikâyetleri dikkate almaktadır. Osman davası ile ilgili mahkemenin yukarıda belirtilen görüşü, bu konuda ki yaklaşımını da yansıtmaktadır. Acil bir yaşam riski durumunda tıbbi tedavi hizmetinin sağlanması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında Mahkemenin 2002 tarihli 65653/01 sayılı Nitecki Polonya davası kararı sert görünebilir.

Anılan kararda, Polonya sosyal güvenlik sistemi, amyotropik yan sekleroz hastalığı nedeniyle ilaç kullanması gereken bir hastanın, ilaç masraflarının %70’ini karşılamaktadır. Netecki, yüzde otuzluk kısmı karşılayamayacağını ve buna bağlı olarak da durumunun kötüleştiğini öne sürmüştür. Eğer tedavi olmazsa hastalığının ölümle sonuçlanacağını beyan etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüklerle bağlı kalındığını kabul etmiştir ancak başvuruyu red etmiştir. Red etme gerekçesi şöyle açıklanmıştır: “Başvuru sahibine sağlanan tıbbi tedavi ve olanaklar göz önüne alındığında, ilaç masraflarının büyük bir kısmı Polonya devleti tarafından karşılanmaktadır. Bu davanın özel şartları altında, Polonya devleti yüzde %30’luk tedavi masraflarını üstlenmeyerek Madde 2 kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemiş sayılmaz. Yani Madde 2’yi ihlal etmiş kabul edilemez.”259

258 Luke Clements ve Janet Read, Disabled People and European Human Rights, The Policy Press, Bristol, 2003, s. 46–47.

259 European Court of Human rights, search portal Hudoc, Application No. 34151/96 by Roberto SCIALACQUA against Italy, 1998,

1998 34151/96 sayılı Scialacqua İtalya kararında da, Mahkeme benzer bir karar almıştır. Başvuru sahibine karaciğer nakli teşhisi konmuştur. Başvuru sahibi, tıbbi tedavi yerine şifalı otlar konusunda uzman bir kişiye tedavi olmuş ve tedavi başarıyla sonuçlanmıştır. Başvuru sahibi İtalyan sosyal güvenlik sisteminden, bu şifalı ot ilaçlarının masraflarını talep etmiştir.

İtalyan sosyal güvenlik sistemi, resmi ilaç listesinde şifalı otların bulunmadığını öne sürerek, bu talebi kabul etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu talebi kabul etmemiştir. Red gerekçesi şöyle açıklanmıştır: Madde 2, devletlerin vatandaşlarının yaşamlarını kurtarmak için gerekli, belirli tıbbi tedavi ve ilaçların karşılanması zorunluluğu altında olduğu ve bu durumun devletlere kabul ettirilebilir olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Ancak mahkeme bu hükmün devletlerin resmi olarak tanınan ilaçlar listesinde bulunmayan bir ilacı da devletin maddi olarak finanse etmesini istemek şeklinde yorumlanamayacağını belirtmektedir.260

Yapılan tıbbi tedavinin yan etkileri konusunda hastanın açık bir şekilde bilgilendirilmesini garantileme konusunda, devletlerin yükümlülüklerinin kapsamı açık değildir.

18835/91 1992 sayılı Grare Fransa kararında, davacı aldığı tıbbi tedavinin yan etkilerinin, tedavi sürecini olumsuz etkilediğini iddia etmiştir. Engel olamadığı titreme, bozuk görme ve hipertansiyon gibi yan etkiler ortaya çıktığını belirtmiştir. Olgu incelendikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şu kararı vermiştir: Tedavinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. Maddesi kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak derecede belirtiler bulunamamıştır. Madde 3 “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.” şeklinde düzenlemiş olup, bu karar, mahkemenin devletlerin sağlık ile ilgili

http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/view.asp?item=1&portal=hbkm&action=html&highlight=65653/ 01&sessionid=3686511&skin=hudoc-en, (22.11.2007).

260 European Court of Human rights, search portal Hudoc, Application No. 34151/96 by Roberto SCIALACQUA against Italy, 1998, http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/view.asp?item=1&portal=hbkm&action=html&highlight=Sciala

yapmaları gereken uyarılar konusundaki yükümlülükleri hakkındaki kararları göz önüne alındığında oldukça şaşırtıcıdır.261

Bir çocuğa veya psikiyatri hastasına uygulanan, istenmeyen zorla tedaviye ilişkin başvuruya farklı yaklaşımlar uygulanmıştır.

Tedavi edilme ve edilmeme konusunda insan haklarının boyutu ele alındığında, 1997 tarih ve 24 EHRR 423 D. İngiltere davasında, mahkeme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. Maddesinin (Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.) ihlal edildiğine karar vermiştir. Davacının İngiltere’de hapiste yattığı sürede AIDS hastası olduğu saptanmış ve tedavisi yapılmıştır. Davacı aynı zamanda kokain bağımlısıdır. Mahkûm olarak doğduğu ada olan St. Kitts adasına gönderilmesi teklif edilmiştir. Mahkeme bu durumun mahkûmun AIDS ile ilgili tedavisine devam edilemeyeceğini ve acı çekerek öleceğini belirterek, nakil işlemini Sözleşme’ye aykırı bulmuştur.262

Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin görüşüne göre; bireyin sosyo-ekonomik haklarını kullanabilmesi (Özellikle Finansal olarak), söz konusu ülkedeki mevcut duruma bağlıdır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bireyi gerçek ve pratik yoldan korumak amacıyla tasarlanmıştır ve Sözleşme, ülkenin mevcut şartları ışığında yorumlanmalıdır. Sözleşme gerekli medeni ve sosyal hakları belirtmektedir. Ancak bu hakların birçoğunun kullanımında sosyal ve ekonomik boyut bulunmaktadır.263

Fiziksel Tecavüzün Engellenmesinde Devletin Sorumluluğu’na bakıldığında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Z vd. 34 EHRR 3 29392/95 sayı 2001 tarihli İngiltere kararında 4 çocuk aileleriyle yaşarken çok ciddi tacize uğramışlardır. Mahkeme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 3’ün ihlal edildiği kararını

261 European Court of Human rights, search portal Hudoc, SUR LA RECEVABILITE de la requête No 18835/91 présentée par Michel GRARE contre la France, 1992, http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/view.asp?item=1&portal=hbkm&action=html&highlight=grare &sessionid=3686511&skin=hudoc-en (22.11.2007). 262 24 EHRR 423 D, 1997, http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/view.asp?item=48&portal=hbkm&action=html&highlight=d%2 0%7C%20united%20%7C%20kingdom&sessionid=3686511&skin=hudoc-en (22.11.2007). 263 Clements ve Read, s. 52.

vermiştir. Yerel Otorite bu durumu bildiği ve bu duruma son vermek amacıyla hiçbir müdahalede bulunmadığı için suçlu bulunmuştur. Mahkeme gerekçeli kararında, Madde 1 ve Madde 3 çerçevesinde devletin, vatandaşlarının cinsel taciz gibi kötü muameleye maruz kalmamasını sağlamak yükümlülüğü altında olduğunu belirtmiştir. Özellikle de çocuklar ve diğer korunmasız bireyleri gözetmekle yükümlü olduğunu ifade etmiştir.264 Bu karar, özellikle engelli bireyler açısından büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü engelli bireyler, büyük ölçüde fiziksel ve cinsel tacize maruz kalmaktadırlar. Sosyal hizmet kuruluşları ve diğer devlet kurumlarında özellikle engelli yetişkin ve engelli çocuklar cinsel taciz ile karşı karşıya kalmaktadırlar. En önemli problem, bu konuda etkin adımlar atabilmek için gerekli olan kanunların yetersizliğidir.