• Sonuç bulunamadı

2. Avrupa Komisyonu tarafından, Temmuz 2003 yılında Avrupa Birliği genelinde bir Bilgilendirme Kampanyası başlatılmıştır Bu kampanyanın amacı

1.3.4 Temsil Edilme Hakkı

31.05.2006 tarihinde yürürlüğe giren Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği, ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan bireyi, zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerindeki eksiklikleri nedeniyle, öz bakım becerilerinin öğretimi de dâhil olmak üzere, yaşam boyu süren, yaşamın her alanında tutarlı ve yoğun özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan birey olarak tanımlamaktadır.105 Danıştay 8. Dairesinin 2003/614 E. 2004/1921 K sayılı kararında çok doğru ve yerinde olarak belirttiği gibi, zihinsel engele sahip bireylerin hangi yaşta olursa olsun bilinçli, sistematik bir eğitim ve bakıma ihtiyaçlarının bulunduğu gerçektir. Aksine bir kabul, bu bireylerin toplum dışına itilerek aileleri ve toplum için bir külfet haline dönüşmelerine neden olacaktır.106

Zihinsel engelli birey tüm yaşam boyunca bakım hizmetlerine ihtiyaç duyar. Bunun yanında, birey reşit olsa bile, kendi kararlarını verebilme yetisi içinde olamayacağı için, zihinsel engelli bireylerin temsil edilme zarureti bulunmaktadır. Alman Ağır Engelliler Kanununun (Schwerbehinderten Gesetz) 25. Maddesinde zihinsel engelli bireyin ve yasal temsilcinin görevleri sayılmıştır. Temsilci, ağır engellinin lehine yasal düzenlemeler, tüzük ve yönetmelikler, toplu iş sözleşmeleri vs. uygun hareket etmek zorundadır. Temsilci, ağır engelli için koruyucu her türlü başvuruyu yapmak zorundadır. Ağır engelli çalışmakta ise, onun şikâyetlerini dinleyerek iş sahibine bildirmek, gerekli hallerde yasal yollara başvurmak zorundadır.107

Türk hukukunda da zihinsel engelli bireylerin temsil edilmesi düzenlenmiştir. 4721 saylı Medeni Kanunumuz fiil ehliyetini (medeni hakları kullanma ehliyeti), bir şahsın bizzat kendi fiil ve muameleleriyle kendi lehine haklar, aleyhine borçlar yaratabilme iktidarı olarak tanımladıktan sonra, fiil ehliyetinin şartlarını saymış ve bunlardan ilkini; sezgin olma olarak belirlemiştir. Akıl hastalığı, yani zihinsel engellilik de sezginliği ortadan kaldıran hallerden biridir. Hukuksal açıdan önemli olan, tıp biliminde akıl hastası sayılan bir kişinin, belirli bir hukuksal işlemi yaptığı

105 Resmi Gazete, 31.05.2006 tarih 26184 sayılı Resmi Gazete

106 Danıştay Bilgi Bankası, http://www.danistay.gov.tr/kerisim/container.jsp , (05.07.2007)

sırada sezgin olup olmadığıdır. Sezginliği kaldıran durumlar arasında bir de akıl hastalığından ayrı “Akıl zayıflığı” halleri vardır. Bunlara örnek olarak idiyot, embesil, debil halleri gösterilebilir. Genellikle kabul edildiği üzere, bu hastalıklar tıp bilimi yönünden akıl hastalığına girseler de, hukuksal yönden akıl zayıflığına girerler. Akıl zayıfı olan kimseler de çoğu zaman sezgindirler. Hâkim, akıl zayıflığını bilirkişilere rapor hazırlatarak tespit eder ve tıp biliminin yardımından yararlanır. Fiil ehliyetine sahip olmak için ayırım gücüne sahip olmak ve reşit olmak yeterli değildir. Ayrıca “olumsuz şart” olarak o şahsın kısıtlı olmaması gerekir. Kısıtlı olmak demek, hacir altına alınmış bulunmak demektir. Hacir altına alınmış olma, kanunun belirttiği sebeplerden birinin mevcudiyeti halinde bir kimsenin fiil ehliyetinin mahkeme kararıyla sınırlandırılması veya kaldırılması demektir. Hacir sebepleri arasında akıl hastalığı veya zayıflığı halleri de, yani zihinsel engellilik durumu da yer alır.108

İşte bu durumda olan bireylerin temsil edilme hakları olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. 4721 sayılı Medeni Kanunumuza göre akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Bir diğer deyişle vesayet altına alınır.109 Vasi, zihinsel engellinin her türlü eylem ve işleminde onun adına hareket etmek ve onun haklarını korumak zorunluluğu altındadır. Ancak maalesef, bu konudaki mevcut düzenlemeler akıl hastalığı ya da zayıflığını tek bir ana başlık altında bulundurmaktadır ki, bu hususta daha ayrıntılı, farklı akıl hastalığı durumlarına özel alt düzenlemeler bulunmaması, sübjektif yorumlamalara ve dolayısıyla haksız ve uygunsuz uygulamalara zemin hazırlayabilmektedir. Şöyle ki; doğuştan zekâ özürlü olmak ve tedaviye dirençli şizofreni süre giden bir engellilik ve muhakeme yetersizliği durumu iken, manik depresif duygudurum bozukluğu ya da psikotik özellikli depresyon yalnızca hastalık dönemlerinde muhakeme yetersizliğine ve süresine şiddetine göre de orta veya ağır engelliğe yol açmaktadır. Bu durumda olan kişiler hastalık sırasında her tür kötüye kullanıma açık iken, hukuki haklarının korunması için bir yasal temsilciye ihtiyaç duymakta olup, iyileşip tam muhakeme yeteneği kazandıklarında ise, medeni ve yasal haklarına tümüyle yeniden kavuşma ihtiyacı duymaktadırlar. Üstelik bu kişilerin sözgelimi coşkulu (manik) hastalık

108 Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 23. Baskı, Ankara, 2005, s. 90-91. 109 Gözübüyük, Hukuka Giriş, s.168.

dönemlerindeki muhakeme bozukluklarından yararlanılarak uğrayabildikleri ağır maddi hasarların etkileri bir ömür bu kişileri mağdur edebilmekte ve o sırada kendi hastalıklarının bilincinde de olamadıklarından, bir yasal temsilcileri bulunmamaktadır. İyileşip haklarını aramaya çalıştıklarında ise o dönemde hastalıklarını ispat edebilmeleri halinde dahi uğradıkları kayıplara ilişkin yaptırımlardan muaf tutulmalarını sağlayacak bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Öte yandan, söz gelimi anti sosyal kişilik bozukluğu olup suç işleyen, örneğin; kasıtlı adam öldüren bir birey ise işlediği suçun idrakinde olup, aktif hastalık dönemi yaşayan ve sanrıları nedeniyle suç işleyen bir şizofreni hastası gibi değerlendirilmemeli, işlediği suçun tüm yasal yükümlülüklerini taşımalıdır. Görüldüğü gibi akıl hastalığı ya da zayıflığı durumlarına ilişkin daha detaylı bir düzenlemeye gidilmesi, hem bu özel engellilik hallerindeki kişilerin, hem de toplumun veya kamunun yasal haklarını uygun biçimde korumak için bir zorunluluktur. Böyle detaylı bir çalışmanın ülkemizde başlatılıp gerçekleştirilebilmesi Avrupa Birliği katılım sürecinde ülkemiz için de bir artı puan olacaktır.