• Sonuç bulunamadı

Normal eğitim sisteminden engelli öğrencilerin tamamen ayrı tutulduğu uygulamalarda, ayrılan yeni kaynakların, engelli öğrencilerin de tamamının

TÜRKİYE’DE ENGELLİLERE YÖNELİK BAŞLICA KAMU HİZMETLERİ

2. Normal eğitim sisteminden engelli öğrencilerin tamamen ayrı tutulduğu uygulamalarda, ayrılan yeni kaynakların, engelli öğrencilerin de tamamının

katılımının sağlanmasına yönelik olanlar için kullanılması ve yeni kanunların ve yönetmeliklerin, hem normal hem de engelli öğrencilerin bir arada eğitildiği yönteme uygun olarak çıkartılması esastır.343

Avrupa Birliği Antlaşmasının 17. Maddesine uyum kapsamında yapılan Birleşmiş Milletler iyileştirmeleri şunlardır.

• Temel eğitim sistemi, hem engelli hem de engelsiz olan tüm eğitim adaylarının ihtiyaçlarına göre adapte edilmelidir. Engelli bireyler de erişilebilir ve içine dâhil oldukları bir sistemde eğitim haklarını (yuva ve okul öncesi eğitim sürecinde de) tecrübe etmelidirler.

342 Centre for Studies on Inclusive Education, 25/05/04.

343 UN Enable, Centre for Studies on Inclusive Education, Inclusive education: disabled persons and education in the new UN Disability Convention “Opportunities provided by the drafting of the new Convention”, http://www.un.org/esa/socdev/enable/rights/ahc3csie.htm, (30.03.2008).

• Temel eğitim müfredatının öngördüğü ana hedefler ve standartlar yapılan başlıca iyileştirme uygulamalarında yansıtılmalıdır.

• Yapılan tüm iyileştirme uygulamalarında, engelli çocukların eğitim sistemine tam katılımlarının gözetilmesi gereklidir.

3.3.1.2 Türkiye’de

Eğitim hakkı beraberinde, yoksul ve yardıma muhtaç olanlar ile elbette engellilere de devletin eğitim verme zorunluluğunu ortaya koyar. Anayasamızın 42. Maddesinin 7. Fıkrasında “Devlet maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla, burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır” şeklindeki düzenleme de bu zorunluluğun bir sonucu olarak yapılan bir anayasal düzenlemedir. Bu zorunluluğun, aynı zamanda devletin sosyal adaleti sağlama görevi ve sosyal devlet olma niteliğinin bir sonucu olduğu açıktır. Devlet fırsat eşitliğini eğitimin parasız olmasından başlayarak sağlayacak, geriye kalan durumu nedeniyle özellik gerektiren engellileri ve yoksulları bu eşitlik içine çekmek zorundadır.344

222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunun 12. Maddesinde yer alan “ilköğretim çağında oldukları halde zihnen, bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan engelli olan çocukların özel eğitim ve öğretim görmeleri sağlanır” şeklindeki ibare, Anayasa hükümlerine paralel olarak düzenlemiştir. Fırsat eşitliğini sağlamanın en temel şartı budur. Maddi durumu ne olursa olsun, engelli çocuklar ve aileleri devlete muhtaçtır. Çünkü maddi durumu iyi olan aileler bile, devletin bu konuda düzenlemeler yaparak özel eğitim kurumları kurmasını ve özel eğitmenler yetiştirmek için eğitim kurumları açmasını beklemek zorundadırlar. Bu anayasal zorunluluğun tam olarak yerine getirildiğini söylemek güçtür.

Özel eğitimin hedef grubu olan engelliler ve aileleri ile ilgili örgün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğundadır. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı

yanında yerel yönetimlerin engellilere ve ailelerine ve yörede yaşayan bireylere yönelik sorumlulukları vardır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunun dışında Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Ek 3. Maddesinde görme, ortopedik, işitme, dil-konuşma, ses bozukluğu, zihinsel ve ruhsal engelli olan çocukların özel eğitim değerlendirme kurulları tarafından, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam etmeleri uygun görülenlerin belirleneceği belirtilmiştir. Eğitim giderlerinin, her yıl bütçe uygulama talimatında belirlenen miktarı, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacaktır. Bu düzenleme, anayasamızın sosyal devlet ilkesi gereğince yapılmış bir düzenlemedir. Her türlü engele sahip olan çocuklar özel eğitime ihtiyaç duymaları halinde özel eğitime tabi tutulacaklar ve bu devlet tarafından ücretsiz olarak yerine getirilecektir. Ayrıca 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunumuzun 8. Maddesinin son bendinde de özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır hükmüne yer verilerek özel eğitimin devlete yüklenen ve dayanağını anayasadan alan bir hak olduğu vurgulanmıştır.

573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel eğitim gerektiren bireyi çeşitli nedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren birey olarak tanımlar. Özel eğitim gerektiren tüm bireylerin, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılacağını belirtilmektedir.

Anılan Kanun Hükmünde Kararname 7. Maddesinde, tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren çocuklar için okul öncesi eğitimi zorunlu tutulmaktadır. Bu eğitim, özel eğitim okulları ile diğer okul öncesi eğitim kurumlarında verilir. Gelişim ve bireysel özellikleri dikkate alınarak, özel eğitim gerektiren çocukların okul öncesi eğitim süreleri uzatılabilmektedir. Devlet, engelli olduğu tanısı konmuş her çocuk için okul öncesi eğitimi zorunlu kılarak zaten parasız yerine getirdiği hizmeti tüm engelli çocuklar için şart koşmaktadır. Bunun dışında okul öncesi eğitimini tamamlayan veya zorunlu ilköğretim çağına gelmiş, özel eğitim gerektiren çocuklar için hazırlık sınıfları açılabileceği belirtilmiş, hazırlık sınıflarının amacının öğrencilerin gelişim ve bireysel özellikleri ile gereksinimleri doğrultusunda, onları

örgün eğitimi izleyebilecekleri duruma getirmek olduğu belirtilerek, engelli çocukların toplumsal entegrasyon açısından duydukları ihtiyaç karşılanmak istenmiştir.

Özel eğitim gerektiren bireylerin ilköğretimlerini, özel eğitim okulları ve/veya diğer ilköğretim okullarında sürdürecekleri belirtildikten sonra, zorunlu ilköğretim programlarının amaçlarını gerçekleştirecek durumda olmayan bireyler için gelişim alanlarındaki performans düzeyleri dikkate alınarak hazırlanmış eğitim programlarının uygulanacağı kurumlar açılacaktır. Normal bireylere erişemeyecek durumda olanlar için de toplumdan soyutlanmayacakları, iş bulabilecekleri, toplumla iletişim sağlayabilecekleri bir eğitim hedefi sürdürülmek istenmiştir.

Özel eğitim gerektiren bireyler, ortaöğretimlerini özel eğitim okullarında ve/veya diğer genel ve mesleki teknik ortaöğretim okullarında sürdürmelerine ilişkin düzenlemenin de amacı budur. Anılan kanun hükmünde kararname, aynı zamanda toplumsal entegrasyon ve engelli bireylerin yaşamları için büyük önem taşıyan yükseköğretime ilişkin bir düzenlemede yaparak; özel eğitim gerektiren bireylerin ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda ve ölçüsünde, yükseköğretim imkanlarından faydalanabilmeleri için gerekli özel tedbirler alınır345 ifadesi ile engelli bireyin tüm öğretim yaşamı için devlete ödev yüklemiştir. Gerçi bu görev ve yetkilerin neler olduğunun belirtilmemesi önemli bir eksikliktir.

Özel eğitim okullarında açılan yaygın eğitim programlarına katılan özel eğitim gerektiren bireyler ile söz konusu okulların aile eğitimi programlarına katılanlardan, öğrencilerin birinci derecede yakınlarının eğitimleri süresince giderleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nca karşılanmaktadır. Ailelerin, engelli eğitiminde, ne kadar önemli bir unsur olduklarının tartışmasız olması karşısında, ailelerin engelli çocuklarının eğitimi için alacakları eğitimin, devlet tarafından karşılanması son derece önemli ve gerekli bir düzenleme olarak görülmektedir.

Türk hukukunda ikili bir sistem benimsenmiş yani; özel eğitim ve normal eğitim ayrı düzenlemiştir. Ancak henüz yukarıda ki izah ettiğimiz Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’ndaki sistem doğrultusunda, Türkiye’de ayrılmış sistemde yürütülen

eğitim sistemini tek bir çatı altında toplamak için, maddi ve insan kaynaklarını kesin olarak önceden belirlenen bir tarihe kadar, özel eğitimden normal eğitime kaydırmaya ilişkin bir girişim bulunmamaktadır. Ancak engelli çocukların topluma entegrasyonlarının ancak tek bir sistemli eğitimle sağlanabileceği açıktır. Türkiye’de bu konuda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu görülmektedir. Engelli bireyin eğitim hizmetinden parasız yararlanacağı ve devletin bunu karşılamak zorunluluğunu yukarıda belirttik. Devletin engelli bireyin eğitimini ne zamana kadar, diğer bir deyişle kaç yaşına kadar parasız karşılaması gerekliliği konusunda, yargı yerlerinin vermiş olduğu son derece önemli kararlar vardır. Bir başka deyişle, engelli bireyin tüm yaşamı boyunca sürecek eğitimine sosyal devlet ne zamana kadar cevap verecektir? Öncelikle Danıştay 8. Dairesi’nin 2003/614 E ve 2004 1921 K sayılı 21 yaşını doldurduğu için zihinsel engelli bireyin Özel Zihinsel Özürlüler Rehabilitasyon Merkezine kabul edilmemesine ilişkin işlem ile özel eğitime muhtaç bireylere verilen eğitime yönelik yaş sınırlamaları getiren, Zihinsel Özürlüler Özel Eğitim Merkezleri Yönetmeliğinin 2. Maddesinin iptal etmesi çok önemli bir karardır.

Danıştay’ın anılan kararında, 2709 sayılı T.C. Anayasasının 42. Maddesinde, kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı, öğrenim hakkının kapsamının kanunla tespit edilip, düzenleneceği, devletin durumları sebebiyle özel öğretime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alacağı, belirtilmiştir.

Yine Anayasanın 124. Maddesinde; başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabileceği hükmü vurgulanmıştır. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun 1. Maddesinde, kanunun amacının açıklandığı, tanımlar başlıklı 3. Maddesinde; kurumun hizmet ve hizmet alanına giren kişi ve kurumlar tanımlanarak, hizmet alacak kişilerle ilgili bir yaş sınırlamasına yer verilmediği görülmektedir. Ancak dayanağı kanunda yaş sınırlaması getirilmemesine karşın, Zihinsel Özürlüler Özel Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği dava konusu edilen 2. Maddesinde, zihinsel engellilerin rehabilitasyonunu sağlamak için 21 yaş sınırlaması getirilmesi Danıştay tarafından hukuka aykırı bulunmuştur.

Danıştay dava konusu edilen yönetmelik maddesinde rehabilitasyon merkezlerinden yararlanacak zihinsel engelli bireyler için bir yaş sınırlaması öngörülmüş olmasına karşın, anılan yönetmeliğin dayanağı kanunun, gerek zihinsel özürlü tanımını, gerekse bu türden bir özel duruma sahip bireylerin yararlanacağı sosyal hizmet kuruluşlarının işlevini ve amaçlarını belirleyen hükümlerinde ise bu şekilde bir yaş sınırlaması getirilmediğine dikkat çekmektedir. Ayrıca Danıştay’ın çok haklı olarak belirttiği gibi, zihinsel engelle sahip bireylerin hangi yaşta olursa olsun bilinçli, sistematik bir eğitim ve bakıma ihtiyaçlarının bulunduğu gerçektir. Bu durumun aksine bir kabulün, bu bireylerin toplum dışına itilerek aileleri ve toplum için bir külfet haline dönüşmelerine neden olacağı gibi hem kanunun amacına hem de Anayasada yer alan sosyal güvenlik eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin düzenlemelere de aykırı olacağını başka bir anlatımla, böyle bir düzenleme ve uygulamanın Anayasada güvence altına alınan hakların ihlali sonucunu doğuracağı açıktır.346 Görüldüğü üzere engelli birey için kararda çok haklı olarak belirtildiği gibi; eğitim belli bir zaman dilimi için değil, tüm hayat evresi için gereklidir ve devlet bu eğitimi tüm hayat evresi için üstlenmek zorundadır.

Anılan kararın sadece zihinsel engelli bireyler için mi yoksa tüm engellileri kapsayacak şekilde mi yorumlanacağı düşünülebilir. Gerçekten Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan; engellilerin eğitim giderlerinin Bakanlıkça karşılanmasına ilişkin 26.06.2006 gün ve 55270 sayılı tebliğde, Medeni Kanundaki ergin tanımı temel alınarak bedensel engelli kişilerin özel eğitim giderlerinin karşılanması için 18 yaş sınırı getirilmiştir. Anılan tebliğde zihinsel engelli çocuklarda yaş koşulu aranmamasına karşılık, bunlar dışındaki engelliler için 18 yaş sınırı getirilmiştir; anılan tebliğin iptali için açılan davada Danıştay 8. Dairesi 12.12.2007 tarihli Yürütmeyi Durdurma kararında çok haklı ve yerinde olarak Anayasa hükümleri uyarınca sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin idari yapısını oluşturan kurumlarının tüm eylem ve işlemlerinde "sosyal devlet" ilkesini gözetmelerinin bir zorunluluk olduğu belirtilmiştir. Bu ilke uyarınca, hiç bir ayrım gözetilmeden tüm vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini hukuk devleti ile bağdaşmayacak şekilde sınırlayan ekonomik ve sosyal engellerin kaldırılması gerektiği açıktır. Toplum yaşamı içinde varlığı yadsınamayacak kadar büyük boyutlara ulaşan (nüfusun yaklaşık %12'si) engelli

vatandaşların, iş yaşamı ve sosyal yaşam içinde demokratik ve medeni bir toplum olmanın gereği olarak daha aktif bir biçimde yer alması gerektiği kuşkusuzdur. Engelli vatandaşların toplum yaşamına daha aktif bir şekilde katılımı için özel ve maddi açıdan daha külfetli bir eğitim ve rehabilitasyon sürecine ihtiyaç duyduklarının mutlak olduğu, bu eğitimin sağlanması aşamasında sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, 5378 sayılı kanunda bir takım düzenlemeler yapılmış ve anılan kanunun amacını belirten 1. Maddesinde; "engellilerin her bakımından gelişmelerini sağlamak" ibaresine yer verilmesine rağmen anılan tebliğ ile engelli vatandaşların arasında Medeni Kanun’da yer alan erginlik tanımı temel alınarak eğitim giderlerinin Bakanlıkça karşılanması konusunda zihinsel ve bedensel engelli şeklinde bir ayrım yapılmıştır.

Yasal düzenlemeler ve Anayasa hükümleri karşısında engellilerin özel eğitim giderlerinin karşılanmasında temel alınması gereken kıstas; kişinin engelli olup olmadığı hususudur. Engelli bir kişinin, 4721 sayılı Medeni Kanuna göre ergin sayılması, onun engelli olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi, toplum yaşamına daha aktif bir şekilde katılımı için özel bir eğitime duyduğu gereksinimini de ortadan kaldırmamaktadır. Aksi düşünceyle zihinsel engelli olmayan ve 18 yaşından büyük olduğu için Medeni Kanun gereği ergin sayılan bedensel engelli vatandaşların, kanunda öngörülen ekonomik imkândan yararlanmaması gibi bir sonuç ortaya çıkacak ve bu uygulama hem kanunun amacıyla bağdaşmayacak hem de vatandaşların temel hakları önündeki sosyal ve ekonomik engelleri kaldırmakla görevli sosyal devlet anlayışı ve ilkesine ters düşecektir. Ayrıca bu durum, karşılaşılan zorluklar ve sosyal hayata katılım açısından aynı koşullara sahip olan engelli vatandaşlar arasında, Anayasal eşitlik ilkesine açıkça aykırılık teşkil edecektir.347

Anılan tebliğde yapılan ayrımcılık son derece yanlış ve haksız bir uygulama olarak değerlendirilmelidir. Yukarıda zihinsel engelliler yönünden verilmiş olan Danıştay kararı nedeniyle, zihinsel engellileri dışarıda bırakarak, diğer engelliler için yaş sınırı getirilmesi maalesef devletin engellilerin eğitimi konusunda sosyal yükümlülüklerini yerine getirirken maddi hesaplar yaptığı sorusunu akla

347 Danıştay 8. Dairesi 12.12.2007 tarihli Yürütmeyi Durdurma Kararı, www.danistay.gov.tr, (15.04.2008).

getirmektedir. Ancak Danıştay’ın yukarıda zikredilen kararında açıkça belli olduğu üzere, toplum yaşamına daha aktif bir şekilde katılımı için özel bir eğitime duyduğu gereksinimi açık olan engelli bireyin, bu imkândan yaş sınırı nedeniyle mahrum bırakılması ne anayasayla, ne de kanun ile bağdaşamaz.

3.3.2 Mesleki Eğitim ve İstihdam Hizmeti

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 39. Maddesi ile Milli Eğitim Bakanlığı, özel eğitime muhtaç kişilere iş hayatında geçerliliği olan görevlere hazırlayıcı özel meslek kursları düzenlemekle zorunlu kılınmıştır. Kursların düzenlenmesinde ve uygulanmasında bu kişilerin ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri dikkate alınmak zorundadır. Kurslara katılanlar, kursa devam ettikleri sürece bu kanunun çırak ve öğrencilere verdiği haklardan yararlanacaklardır.348

Engellilerin sayısının her geçen gün hızla artması karşısında üretime katılmadan sadece tüketmelerinin olumsuzluklar yaratacağı kuşkusuzdur. Ancak bundan çok daha önemli olan; çalışan engelli bireylerin, başka insanların acıma duygularına maruz kalmak gibi insanlık onuruyla çelişen bir duruma düşmemeleridir.349

3.3.2.1 İş Kanunu’na Göre Engelli Çalıştırılması

Sadece yasal çalıştırma yükümlülüğüne dayanarak işyerlerinde engelli çalıştırmak, onları boş oturan ve para alan kişiler gibi göstermek onur ve haysiyet kırıcı olacağı gibi, işyerlerini de engellilere bağışta bulunan hayır kurumlarına dönüştürecektir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarına tanıdığı hukuk düzeni içersinde sosyal devletin gereği olarak onurlu bir yaşam sürdürme hak ve yetkisini vatandaşlarına tanımıştır.4857 sayılı İş Kanunumuza göre İşverenler elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı başından itibaren

348 Özürlüler Kanunu ve İlgili Mevzuat, s.48.

349 Filiz Alkan Meşhur, “Özürlülerin Çalışma Yaşamına Katılma Gereği ve uygulanan İstihdam Programlarının Değerlendirilmesi”, Öz-Veri, Sayı 2, Aralık 2004, ss. 179-180.