• Sonuç bulunamadı

Yörüklerin Orta Asya Türkleri İle Bağlantısı

Buraya kadar olan kısımda Yörüklerin Oğuzların torunları olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu kısımda da Yörüklerin Oğuzlardan kalma, gerek etnik gerek dini ve gerekse dil hususunda hangi unsurları muhafaza ettikleri örnekler izah edilecektir.

2.2.1.Etnik Bağlantı

Yörüklerin oğuzların torunları olduğu hususunda hiç şüphe yoktur. Bunun birçok delili vardır. Bugün çalışma evrenimiz olan Toroslarda Avşar, Çepni, Salur gibi birçok Oğuz Boyunun isimleri köy isimi olarak verilmiştir. Bazı köy isimleri değişmiş olsa da Anadolu’nun hemen her yerinde benzer isimlerle karşılaşmak mümkündür.

Malazgirt zaferinden sonra bütün Anadolu’ya Türkmen aşiretleri fetih heyecanı, yeni yurtlar bulma hevesiyle akmağa başladılar. Moğolların zuhurundan evvel ve sonra Anadolu’ya gelen birçok Türk aşireti iskân edildikleri yerlerde kendi isimleri ile köyler teşkil etmişler ve evvelce yaşadıkları yerlerdeki bir takım köy dağ nehir adlarını geldikleri sahalara da getirmişlerdir. 24 Oğuz boyunun oymak ve aşiret adlarını almış birçok köy mevcuttur (Eröz, 1991: 15).Yörüklerin antropolojik vasıfları da Oğuzlarınkine uymaktadır. Bugünkü Anadolu Türklerinin ruhi davranışları oğuzlardan farksızdır. Yörükler sakin görünüşlü serinkanlı duygularını pek belli etmeyen insanlardır. Asık suratlı olmayıp güler yüzlü ve tatlı bakışlıdırlar. Çabuk kızmazlar ve birden bire parlayıp sönmezler. Halkın tabiri ile Anadolu

Türkünün “kolayca damarı tutmaz.” Fakat “ayranı kabardı mı” kasırga gibi eser önünde durulmaz. Çabuk barışırlar, merhametlidirler. Gerçekçi insanlardır. Akılları hislerine hâkimdir. Milletine bağlı yurtsever insanlardır (Sümer, 1999: 6).Yörükler yeni doğan çocuğun kafa şeklini bozma bakımından da Orta Asya’ya bağlıdırlar. Bu etnik bir hususiyettir. Yörükler çocuk doğduğu günden itibaren alınlarını yassıltmak maksadı ile kaş kemerlerini üzerinden ve kulakların üst hizasından kafa arkasında düğümlemek üzere bağlanan bir çeki ile çocuğun başını sıkıca çemberlerler. Böylece çocuğun kafası yuvarlak ve güzel olur (Eröz, 1991: 16).

Osmanlı kadını diye tanımladığımız yaşlı nenelerimizin, dedelerimizin konuştuğu eski Türkçe Orta Asya’daki atalarımızın konuştukları dildir. Eskiden çağımızdaki kültürel etkileşim yoktu. İletişim araçları sınırlıydı, bu yüzden kültürleri oluşturan dil ve töreler de değişim de oldukça sınırlıydı.

2.2.2.Dini Bağlantı

Eski Türkler kurbanlarını yüksek dağ tepelerinde Gök Tanrıya yakın olduğuna inandıkları bir yerde ifa ederlerdi. Ona benzer bir durumla da günümüzde Toroslarda yaşayan Sarıkeçili Yörükleri obalarında karşılaştım; Yörükler üzerine araştırma yapmak üzere üç arkadaş sabahın erken saatlerinde evimizden çıkıp, daha önceden belirlenmiş olan bir Sarıkeçili Yörük obasına misafir olduk. Onlar yaşam tarzları gereği sürekli göç halinde olduklarından daha tam olarak yerleşmiş bile değillerdi. Develerinin havutlarını indirmişler ve oracıkta konaklamaya karar vermişler. Gün boyu bizleri çok iyi misafir ettiler ve ağırladılar. Son olarak akşam yemeğini de yiyip oracıktan ayrılacaktık ki, garip bir durumla karşılaştık. Bize verdikleri yemeğin aynısından bir parça ayırıp Gök Tanrı’ya ulaşması için küçük bir ağaca astılar. Fakat bu durumu bizden gizleyerek yaptılar. Esasen onlar da Müslüman insanlardı, fakat eski bir inanışı yüzyıllar boyunca devam ettiriyorlardı.

Kültürler ve medeniyetler daima birbirlerinden etkilenmişler insanlık ilk devirden bugüne kadar en ilkelinden en olgununa doğru din müessessine sahip olmuş be dini sahada kavimler arası kültür alışverişi olmuştur. Türklerden Çin, Hint, İran’ın dini ve mistik tesirlerine maruz kalmışlardır. Zaman zaman bazı Türk ulusları ve boyları Maniheist, Budist, Hıristiyan, Musevi olmuşlardır (Eröz, 1991: 25).İslamiyet

hariç kabul edilen diğer dinler Türk kavimleri üzerinde menfi tesirler doğurmuştur. Zamanla milli özelliklerini kaybetmişlerdir. Mesela Çin’de devlet kuran Tabgaçlar, Budizm’in tesiri ile 495’den itibaren milli unsurların yasak edilmesi sonucu Çinlileşmişlerdir (Kafesoğlu, 2000: 314).Şamanizm’i terk edip, İslamiyet’e girmekle Türkler törelerini milli şahsiyetlerini kaybetmişler hatta Hıristiyan ülkelerinde Müslümanlık Türklüğün muhafazasında manevi bir zırh olmuştur. Her cemiyet gibi Türklerde İslam dini ve medeniyetine girdikten sonra eski düşünüş, inanç, kültür ve geleneklerini beraberinde getirmişler ve yeni bir İslami cemiyet vücuda getirmişlerdir (Eröz, 1991: 26-27).Eski Türkler’de yas geleneği vardır. Bu geleneğin en önemi özelliği ağıt yakmak, karalar giymek ve ölü yemeği yenilen yemek verilmektir. Bu gelenek oğuzlara ait en mühim edebi ürünlerden olan Dede Korkut Hikâyeleri’nde karşımıza çıkmaktadır. Mesela Bamsı Beyrek Destanı’nda “…Ak bürçekli anası, boncuk ağladı, gözün yaşı döktü. Acı tırnak ak yüzüne çaldı, at yanağını yırttı. Kara saçını yoldu. Pay püre Bey’in altın otağına feryat figan koptu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler…” (Ergin, 1971: 70) ifadeleri geçmektedir. Bu yas tutmayı saçı başı yolmayı, Yörükler arasında görmekteyiz. Avşarlar hususi ağıtçılar vardı. Ölünün elbisesini (soyka) eline alıp onun yiğitliğini, şöhretini ağlaya ağlaya terennüm ederlerdi (Eröz, 1991: 33).Yine Dede Korkut Hikâyeleri’nde: “… Kız sen beni 1 yıl bekle, 2 yıl bekle, 3 yıl bekle, 3 yılda gelmezsem o vakit öldüğümü bilesin, aygır atımı boğazlayıp aşımı ver…” (Ergin, 1971: 206) ifadeleri vardır.

Kaşgarlı Mahmud’un eserinde: “Basan” ya da “Yağ basan” ölü gömüldükten sonra üç yahut yedi güne kadar verilen yemek demektedir. Yörükler bu yemeğe “Üç Hayrı”, “Yedi Hayrı”, “Kırk Hayrı” ya da “Yıl Hayrı” derler. Davar kesilerek ve pilav pişirilerek yapılır (Eröz, 1983: 112).

Şaman dualarında “atalarımızın yaktığı ocak” denirdi. Yörüklerden oğlunu evlendiren bir baba oğlunu evlendiren bir baba oğlunu ayrı çadır ya da eve çıkarsa ilk ateşi kendisi yakar. Atanın yaktığı ocak uğurlu olur. Honamlı Aşiretinde işi rast gidene “ atan ocağını yakıvermiş oğlum senin” derler. Türkler, İslam medeniyetine girince, Türk dili Arapça ve Farsça’nın tesirinde kaldı. Selçuklular Fars dilinin Osmanlılar Arap dilinin tesirinde kalmıştır. Saray çevresi ve ilim muhitleri Türk

dilini hor görür olmuşlardır. Kaşgarlı Mahmud ve Ali Şir Nevai eserlerini bu ızdırabı duyarak hazırlamışlardır. Osmanlı sarayının ve münevver kesimin bu ihtimaline karşılık Türk göçebeleri onu yaşatıyor ve milli kültürün temeli olarak muhafaza ediyorlardı (Eröz, 1991: 31-36).Yörükler yüksek yerleri severler bu gelenek Orta Asya Türklüğünden şamanlıktan gelme bir töredir. Yüksek yerlerde kendilerini daha güvenli hissederler. Hayvanlarını daha iyi korurlar ve daha çok at bulurlar (Seyirci, 2000: 3).

Yörüklerin konuştuğu dilde eski Türkçede kullanılan birçok kelime mevcuttur. Şimdi bunları örneklerle görelim:

Orta Asya Anadolu Anlamı

Ala Ala Birkaç renk

Alaçu Alaçık Çadır

Bisbek Bişşek Yayık yayma aleti Binit Binit BinekHayvanı

Çömce Çomça Kepçe

Em Em İlaç

Etük Edi Çizme

Kışladım Kışladım Kışı geçirdim

Küncüt Küncü Susam

Söbü Söbü Oval

Törü Töre Anane

Söykünmek Söykünmek Yaslanmak Yaylak Yaylak Yayla Yuyga Yuka Yufka

Yüklet Yüklet Yük Hayvanı

Yörüklerin şive hususiyetlerin birisi de birinci şahsın ifa ettiği fiilin ifadesinde, son harfin “m” yerine “ n” olmasıdır. “Gelmem” ya da “Gitmem” gibi (Eröz, 1991: 37-40).