• Sonuç bulunamadı

Bozahmetli Aşireti’nde Kadın, Erkek ve Giyim Tarzları

4.2. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ'NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT

4.2.7. Bozahmetli Aşireti’nde Kadın, Erkek ve Giyim Tarzları

Giyim tarzlarının coğrafi koşullar ve din başta olmak üzere, gelenek ve göreneklerle yakın ilişki içerisinde oldukları bir gerçektir. Toroslarda yaşayan Yörük kadınları ve erkekleri de bu etkenlerden nasibini almıştır elbet. Yapmış olduğumuz saha araştırmasında edindiğimiz bilgiler ve gözlemlere göre dinin emirleri ile coğrafyanın sunduğu imkânlar neticesinde bir Yörük nasıl giyinmesi gerekiyorsa onlar öyle giyinmişler, giyim kuşam konusunda çok mutaassıp davranmamışlardır.

“Aşiretimizde kadınlarımızın öz güvenleri yüksektir. Kılık kıyafet konusunda şehirlerde yaşayan kadınlar daha kapalı giyinirler. Hatta genellikle pardösü giyerler. Yörük obalarında şartlar gereği biraz daha normal giyinirler. Obalarda kadın davarın ardından koşup yakalayabilecek şekilde esnek elbiseler giymek zorundadır. Ayağında dimi, üstünde normal elbise olur. Genellikle kolları sıvalıdır. Saçlarının uç kısmında hafif açıklık olabilir” (Rİ, 65, E).

Uzunca bir süre Yörüklerin arasında kalarak etnografik bir çalışma yapan Johansen, konuyla ilgili yazısında “Göçer kadınlar, göç dışında ancak ailevi kutlamalar gibi sadece istisnai durumlarda uzak yerlere giderler. Buna karşın, gruplar halinde üstesinden gelmeyi başardıkları birçok iş için gün içinde bir hayli yol kat ederler. Bunlar genellikle uzakta olan su kaynakları veya derelerden su getirmek, oralarda yıkadıkları çamaşırları taşımak, kuzuları, körpeleri ve inekleri çadırın çevresinde otlatmak, ot toplamak, süt sağmak ve hayvanlara su verilirken yardım etmek gibi işlerdir. Ayrıca arada bir de, komşu kadınlarla sohbet etmek veya komşuluk anlayışı içinde yardımlaşmak için en azından bir veya iki kilometre uzaklıkta bulunan bir sonraki obaya da yürüyerek giderlerdi. Kasabalardaki doktorlar, nispeten kolay ve sorunsuz doğumların, bu hareketliliğin hamilelik döneminde de sürmesine ve elbette, hemen hemen hepsinin 15-18 gibi erken yaşta evlenmelerine dayandırırlar” (2005: 100-103) görüşüne yer vermiştir. Johansen’in ifadelerine göre; “Erkekler hayvanın yününü kırparlar, kıl da eğirirler. Keçi kılından dokunduğu için sert olan çulların birkaç kanat halinde çuvaldızla dikilerek birleştirilmesi kuvvet gerektirdiğinden bu işi de erkekler yapar. Ayrıca, kahve kutuları, kahve havanı, çığırtkan olarak besledikleri kekliklerin kafesleri, ustaca bezenmiş kaşıklar, dokuma kılıcı gibi tahta nesneler onların ürettikleri oyma işleridir. Becerikli olanlar diğer obalardan da sipariş alır. Bu emeklerinin karşılığı sonradan bir hediye ile ödenir” (2005: 136-139).

Yasa’nın ifadelerine göre; Genç kız ve kadınlar evlerinde şalvar, bluz giyerler. Soğuk günlerde üşümemek için uzun kollu bir hırka giyme alışkanlığını edinmişlerdir. Şalvar üzerine elbise giyildiği de görünür. Köy içinde toplum içerisinde gelenek olduğu için hepsi başlarına yemeni örterler. Yaz aylarında uzun

kollu olmak şartıyla elbise de giyebilmektedirler. Şehre manto, şalvar yerine entariyle gidilir. Elbise ve mantoların dizde veya dizin altındadır. Mini eteği ayıp sayarlar. Çorapsız dışarı çıkılmasını da kınarlar. Genç kız ve kadınların dışında erkeklerin dış giysileri tamamen şehirleşmiştir. Sadece şalvar giyen birkaç yaşlı kimseden başkası kalmamıştır. Erkekler daha çok hazır dikilmiş iç çamaşırları giymekle beraber, bunları evlerde de diktirenler vardır” (1969: 112-14).

Yörüklerde gün horozun ötüşüyle başlar. Yaz olsun, kış olsun, uzun mesafelerden su getirmek lazımdır. Bu işi kadınlar üstlenir, keçi derisinden yahut plastik bidonlardan oluşan kapları omuz sırığına asarak taşırlar, sırtlarına bağlanan bebeler de cabası. Erkeklerin ormanda biriktirdikleri odunları gene kadınlar taşır. Keçileri, koyunları sağmak, çocukları çimdirmek, çamaşırları “gesi yıkamak” adı verilen işleri yapmak, yemek pişirmek ve sağılan sütü pişirerek peynir, çökelek, lor yamak da kadınların işidir (Orga, 2014: 138).

“Çocukluğumuzda dere kenarında ya da yaylalarda çeşme başlarında çimerdik. Analarımız “gesi” adı verilen çamaşır yıkama işlemini yaparken bizleri de çimdirirlerdi. Kafamıza çok “kevki” yedik diyebilirim. Suyun ayarını tutturmazlar ya sıcak ya da soğuk suda yıkanırdık” (Bİ, 20, E).

Yörük aşiretleri arasında kadının önemli bir yeri vardır. Erkekler kadınlara danışmadan bir işe veya pazarlığa başlamazlar diyen Yalman'a göre, kadınların obada önemli bir danışmanlık görevi de yaptığını belirtmektedir. Kadın suçlu olsa bile nedeninin erkek olduğu, kocası ölen kadınların acele olarak evlendirilmesi gerektiği, çok çalışan kadının saygı görmesi ve ölüler arkasından kadınların ağıt yapması gibi, özelliklere sahip olduğu kaydedilmektedir (1977: 14-15). Yörük obalarında kadınların görevleri saymakla bitmez. Örneğin, hayvandan sütü kadın sağar. Üzerlerine giyilen giysileri kadın diker. Keçiden, koyundan kırkılan yünü, kılı kadın temizler, eğirir, boyar ve çeşitli motiflere dönüştürür(Seyirci: 1996: 16). Erkeklerin giyimi şehre uygun olup, kadınlarda eski görenek devam etmektedir. Ayakta beyaz pantolon yakasız gömlek işlemeli cepken, belde büyük kuşak, üzerinde silahlık, içinde bıçak, tabanca, tarak vs. vardır. Her tarafta kadın kılığı hemen aynıdır. Ayakta edik veya çarık, üç etek, cepken, kuşak, başta bir fes ve onun üstüne

çekilen bir örtü (yazma), alından geçen bir çeki ve kızların, kadınların saçları örgülüdür. Eski Türkler at binmede kolaylık sağladığı için üç etek giyiyorlardı. Yörükler de üç eteklidir (Eröz, 1999: 60-62).

“Yörük kadını kadar dünyada çalışan başka bir grup kadın daha yoktur. Yörük kadını, hem davar sürüsünü, hem köpekleri, hem evcil hayvanları hem de çadırda kalan ne kadar horanta varsa hepsini doyurmakla sorumludur. Obanın tüm bakımı onların omuzlarındadır” (ŞA, 55, E).

Johansen, “Kadınların üretimi olan dokumalar yine kadınlar tarafından yapılan pek çok hazırlığı gerektirir. Koyunları, kir tutmayan doğal yağ tabakası içeren yününü almadan, akarsuda ilk temizliğe tabi tutarlar. Kırkılan yünleri, içinde bulunan yabancı maddeleri gidermek, lifleri ince ve uzun hale getirmek için tararlar. Bu işleri bir kadın tek başına yaptığında, örneğin çadırın odalık bölümüne serilecek bir halı için gerekli yün miktarının hazırlanması, bir haftadan fazla sürer. Bunu, yünün liflerini açma ve kabartma işleri izlerdi. Bunun için yün bir sopayla vurulur ve yayla atılır. Bu arada bir başka kadın, ıslak ellerle atılmış yünün özeme (uzun fitiller) haline getirilmesinde ona yardımcı olur. Bu yün fitillerin ilk kez hafifçe bükülüp, bileğe dolanarak taşınabilecek bir burma haline getirilmesi ve eğrilmeye başlanabilmesi için yine günler gerektiren bir uğraş ister” (2005: 139) ifadeleri ile kadının sosyal hayattaki yaşantılarını aktarmaya çalışmıştır.

Eskiden yeni evlenecek bir genç kız gelin gideceği eve çeyiz olarak götüreceği çanak, çömlek kalaysızdır. Sayılan kaplar kalaylı olursa, gelinin gittiği eve hakaret sayılır. Kalaylı kapla gitmek gelinin kız olmadığı anlamına gelirdi (Seyirci, 1997: 594). Genç Yörük anaları, baharda yeşil buğday başaklarını alıp göğüslerine sokarlar, sütleri kesilmesin diye. Âşık olan Yörük kızları ise, baharda açan çiçekleri başaklarına eğilip üflerler. Sonra da sevdiklerinin adlarını 3 kez çağırırlar, inanışa göre, çiçek tozları uçuştukları zaman o haberi mutlaka sevdiklerine ulaştırırlar. Avuç içlerine kına yakarlar sonra da tırnaklarına kırmızı, sarı mor çiçek yapraklarını oje niyetine sürer, yapıştırırlar (Şahin, 2001: 71).

“Bozahmetli Aşireti’ndeki çocuklarda kız olsun oğlan olsun taş kınası denilen taşın üzerindeki yosunların bir tükürük yardımı ile kazınarak avuç içine yakılması meşhurdur. Kafalarımıza baharda papatyadan ya da dilfirden taç yapar, onlarla gelincilik oynarız” (TU, 16, E).

Yine Eröz'e göre Türk göçebelerinde aile müessesi tam pederşahi değildir. Kadın yuvada söz sahibi olup içtimai hayatta rol oynar. Yörükler de de kadının mevkii ufak tefek farklarla fena sayılmaz. Her meselede az çok rey sahibidirler. Türk göçebelerinin bir diğer özeliği “monogami” yani tek evliliktir. Taaddüd-ü zevcat İslamiyet’le gelmiştir. Eski Türklerde ve Yörüklerde tek evlilik caridir. Birkaç kadın almak istisna teşkil ediyor. İki kadınla dirlik düzenin kalmayacağına inanırlar. Yörük kadınlarında koç göç yoktur. Peçe, çarşaf gibi Arap kültürünün İslam’ı görünüş altında getirdiği kılık kıyafet bulunmaz. Ne tam kapalı ne de tam açık, Türk’e yaraşır şekilde örf ve âdete uygun olarak giyinirler (1999: 51).

Eski Türk ailesinde genellikle “exogomi” yani dıştan evlenme usulü vardır. Bu da zora değil velayete (dost ve yardımcı) dayanırdı. Eski Türk göçebelerinin aksine Anadolu göçebelerinde “endogami”” hâkimdir. Bu yabancı unsurdan korunma endişesinin mahsulü olsa gerekir. Endogamiye dair deyesekler vardır. “Yağlı peynir derisinden çıkmaz, sütlü goyun sürüsünden çıkmaz.” (Kafesoğlu, 2000: 53).

Göçebelerde “leviratus” ölen erkek kardeşin dul karısı ile evlenme vardır. Bunda iktisadi endişe rol oynamaktadır. Hemen bütün göçebelerde vardır (Kafesoğlu, 2000: 228).

Soyun ve sopun temizliği ahlaklılık ve namusluluk manasındaki asalete çok ehemmiyet verilir. Yörükler bu konuda birçok atasözüne sahiptirler:

“Asıl ara, say ara, bulunmazsa ne çare” “At beslenirken, güzel istenirken”…

Yörüklerde kadınlar hakkında hem yükseltici hem de hafife alıcı sözler bulunur:

“Eksik etek, saçı uzun, aklı kısa”

“Çoban kıtlık bilmez, kadın yokluk bilmez.”

“Kadından muhtar etmişler, zemheride davarı kırktırmış.”

“Erkenden kalkan avrat, buyurmadan tutan evlat, özengi vurmadan tutan evlat.”

“Dut beninde oğul saran arıdan, ağustosta ekilen darıdan, korkarım kuşluk namazı uykudan kalkan kadından”…

Buna rağmen kadının yeri başkadır. Çadırı denetimi evin en yaşlı hanımındadır. Kadın evin direğidir. Çocuğun kadın doğurur konuğu kadın ağırlar, kilimi çadırı heybeyi, kalanı kadın dokur. Sütü kadın sağar, elbiseyi kadın diker. Yünü kadın eğirir, boyar ve bin bir renkle motife dönüştürür. Çadırda dumanı o tüttürür, yemeği o yapar. Yörük kadını beş parmağında beş hüner, üretkenliğin, sevginin ve fanın eşsiz örneğidir (Türker, 1991: 468).

Bozahmetli Yörük kadını için yukarıdaki ifadelerin gün ışığında şunları söyleyebiliriz; kadınlar görünürde her ne kadar sadece çadırın hâkimi gibi gözükse de aslında tüm obanın hâkimidir. Yörük obalarının iç işleri bakanı kadınlardır adeta. Tabi aynı zamanda obadaki tüm işler de onları bekliyordur. Dişi aslan gibidir, obanın tüm yükü omuzlarındadır.

Bozahmetli Aşireti’nin kadınların ayaklarında yemeni adı verilen genellikle plastik olan ve sarı, yeşil, mavi ve kırmızı renkleri bulunan bir giyit, başlarında boğmak, yazma yahut eşarp denilen bir örtü mevcuttur. Fistan adında boydan aşağı bir basma elbise giyen Yörük kadınları ayaklarına dimi yahut goca don adını verdikleri şalvar tipi bir libas ve üstlerine basmadan yahut sentetikten bir elbise, onun üzerlerine de hava durumuna göre fanila giyerler. Yörük kadınları giyim konusunda çok mutaassıp değildir, saçlarının bir kısmı görünür genellikle, lakin başlarında mutlaka yazma adında bir örtü vardır.Kadınlar çoğunlukla çorap giymezler, havanın soğuk olduğu zamanlarda ıstarda dokunmuş yün çorap giyerler. Yine hava şartlarına göre bellerine dokuma kuşak bağlarlar. En önemli giyitlerden birisi de alınlarına bağladıkları çekilerdir. Eskilerde yine alınlarına beşi bir yerde takarlardı, son dönemlerde bu pek kullanılmaz bir hal aldı. Yörük kadınları, düğünlerinde al elbise

giyer al tülbent atarlar başlarına ve ata binerek varır damadın evine. Kadınlar takı olarak genellikle sadece küpe takarlar.

“Anamın başından hiç çeki eksik olduğunu görmedim. Belli bir süre alına bağlanan çeki alışkanlık yapıyormuş. Ayrıca başında yazma olmasına karşın küpesi de hep takılıdır. Kim görecek o küpeyi diye bazen takılırız, “olsun” der. Tek bir altın bileziği vardır zaman zaman onu takar”(AU, 43, E).

Yüzük takılmaması ya da sadece belirli zamanlarda takılmasının muhtelif sebepleri vardır. Örneğin, süt sağan bir kadının elinde yüzük bulunsa keçinin memesini yaralayabilir, ayrıca bilezik de ses yapıp hayvanı ürkütebilir. Kadınlar makyaj da yapmazlar. En fazla gözlerine is ile sürme çektikleri görülmüştür. Sadelik ve doğallık onların daha sağlıklı kalmalarında etkendir. Kadınlar tırnaklarını düzenli olarak keserler, uzatıp oje sürmek gibi bir düşünceleri hiç olmamıştır.

“Yörük kadını temizliğe çok önem verir. Ellerini sürekli yıkarlar. Her gün olmasa bile gün aşırı hamur yoğurur, ekmek eylerler. Dolasıyla elleri sürekli temiz olmak zorundadır. Tırnaklar düzenli olarak kesilir. Saçlarını uzatmalarında bir sakınca yoktur, zira onları pelik pelik örerler” (HÖ, 78, E).

Marcel Mauss’un Eskimo erkeklerinin görevleri ile ilgili bir paragrafı ile başlayıp ve Yörük erkeklerinin görevleri ve giyim tarzlarına değinilecektir. Konuyla ilgili çalışma yapan araştırmacıların Yörük kadınlarına ayrılan paragraflar kadar Yörük erkeklerine yer verilmediğini görüyoruz. Buradan da şu yoruma rahatlıkla varabiliriz; Yörük kadınları göçebe yaşamın en önemli aktörleridir. Erkekler daha ziyade çadırla şehir arasındaki işlerden sorumludur. Eskimoların kutup bölgelerinde yaşadıkları ve onların avcılarını zorlayan fok soylarının avlanması salt erkeklere mahsustur; erkekler sahili ya da sahilleri sadece belirli ya da geçici amaçlarla geçerler; özellikle erkekler tarafından yapılan kızak yolculukları ne denli önemli olursa olsun tam bir nüfus aşırılığı söz konusu olmadığı sürece, bu yolculuklar yerleşim yerlerinin toplam yoğunluğunu ve kapsamını etkilemez (Mauss, 2011: 543).Eskimo erkeği ile Bozahmetli Aşireti erkeği arasında küçük bir değerlendirme

yapmak gerekirse, Eskimo erkeklerinin daha çok çalıştığı ve obalarının yüklerinin kadınlardan daha ziyade erkeklerde olduğunu görebiliriz.

Araştırma kapsamında görüşme yaptığımız (Celep, Mustafa, 48) adlı kişi, kendisinin yazdığı bir şiirinde Yörük erkeklerinin temel özelliklerini şu şekilde dile getirmektedir:

YÖRÜK ÇOCUĞU

Orta boylu, buğday tenli, sakal bıyık gür Toroslarda yaşarlar, özgür mü özgür İstersen para ver, istersen öldür İhanet mi! asla yapmaz Yörük Çocuğu.

İster fakir olsun isterse zengin Başı hep dik durur, yüreği engin Bulunmaz benzerin, bulunmaz dengin Keskin bakışlısın, Yörük Çocuğu.

Vatanına ihanet soyunda yazmaz Dostların arkasından kuyusun kazmaz Şerefine dokunmazsan çok kolay kızmaz Taşarsa da sele benzer, Yörük Çocuğu.

Gururludur minnet etmez hiçbir namerde Allah’tan geldi der gelen her derde Sürüsünü sürer de yüksek bir yerde Uzun hava çeker durur, Yörük Çocuğu.

Yaylasına giderken çıkar yokuşu Karlı dağlar boyunca kekik kokusu Tek korkusu var Allah korkusu

İnsanlara boyun eğmez, Yörük Çocuğu.

Mustafa Uslu’nun tükenmez derdi Gençliğinde Toroslarda keçi güderdi Vatanına, yaylasına gönlünü verdi

Daha neyi var ki versin, Yörük Çocuğu (MU, 48, E).

Bozahmetli Aşireti’nde erkeklerin saçı sakalı tertiplidir, kendilerine bakarlar. Sabahleyin ocakta ısıttıkları suyla tıraş olurlar. Genellikle bıyıklı erkeklerin hatta pos bıyıklı erkeklerin bolca bulunduğu yerlerdir yaylalar. Bıyıklarını kuru üzüm tetiri ile burarlar. Pazar alışverişi başta olmak üzere, hayvanların alımı ve satımı, kırkımı, ilaçlama ve tuzlama gibi rutin dışı işleri obanın erkeği yapar, sair zamanlarda tıpkı erkek aslan gibidir, çok iş yapmazlar ama bıyıkları ve duruşları ile obanın güvenliğini sağlarlar.

“Eskiden Yörük erkeği dedin mi herkes bir ayağa kalkar, kendine bir çekidüzen verirdi. Bıyıkları, tespihi, kuşağı ve köstekli saati ile etrafa adeta korku salardı. Eskiden obalarda efeler de çoktu. Şimdi bizimkilere erkek demeye on şahit lazım” (HAU, 84, E).

Aşiretin büyüklerinden duyduklarımız ve ilkokul yıllarını bir göçebe yaşamış bir Yörük olarak yaşamışlığımız ve bir araştırmacı olarak gözlemlerimize dayanarak Yörük erkeklerinin giyimiyle ilgili şunları ifade edebiliriz. Ayakkabı olarak son yarım asra gelinceye kadar dana ya da manda derisinden yapılan, tek parça gönden olan ve ucu hafif havaya kalkmış çarık adındaki giyiti giyerlerdi. 1960’lardan itibaren yemeni ve ayakkabı ile tanışan Yörükler, kara lastik, naylon ayakkabı, mekap ve fastaş adındaki ayakkabıları giymeye başladılar. Bu ayakkabıların ortaya çıkmasında naylonun kullanılmaya başlamasının etkisinin olduğunu düşünmekteyiz. Başlarında Osmanlı ala fesi bulunan Yörüklerin bir kısmında da şapka takıldığı görülür. Boyunlarında genellikle gönden yapılmış muska asılıdır. Son yüzyıla gelinceye kadar göynek adındaki kaputtan gömlekler giyen Yörük erkekleri yine son yarım asırda modayı takip etmeye ve kumaş, kot gömlekler giymeye başlamışlardır. Pantolon olarak İngiliz kilotu adındaki koyunyününden dokunmuş, paçaları dar pantolonlar giyenler olsa da küreselleşmenin etkisi yüksek dağ silsilelerine bile ulaşmış ve kumaş, kot pantolon çadırın ala çuvalındaki yerini

almıştır bile. Tabii bir de Yörük çobanlarının olmazsa olmazı silahlar ve onların mermilerinin bulunduğu silahlıklar. Erkekler takı olarak genellikle sadece seiko5 marka saat kullanırlar.

"Yörüklerde erkeklerin kıyafetleri dağa taşa uygun seçilir. Eskiler keçeden örme İngiliz kilotu giyer. Bıyıklarını üzüm tetiri ile burkarlardı. Kafalarında Yörük poşusu olurdu. Keçeden örme yelekler de giyerlerdi. Yıllar geçtikçe sosyetikleşti gençlerimiz, şimdilerde şehirlerdeki gençlerden pek farkları kalmadı" (İŞ, 49, E).

Daha ziyade erkek çobanların bir “giyiti” olan kepenek ise kardan, soğuktan ve yağmurdan korunmanın en pratik yoludur. Kepenek, koyunyününden tepilerek yapılır. Yeni kırkılan koyunun yününe yapağı derler. Yapağının saçakları temizlenir, ayrıştırılır, yıkanır, güneşte kurutulur. Çan şeklinde dikilen kepeneğin dili de çobanlardır. Kepenek, hem yorgan hem yatık hem de paltodur çoban için. Kepenek içine su geçirmez. Kepeneğin kısa olanına kebe denir.

Genel olarak Yörük Obalarında ve özel olarak ise Bozahmetli Yörük Aşireti’nde erkekler daha ziyade koruyucu üst bir erk olarak karşımıza çıkarken, kadınlar Yörük obalarının temel unsurlarıdır. Delaney, “Erkeklere atfedilen yaratıcılık ve hayat verme gücü, onları simgesel olarak Tanrı’ya yaklaştırırken, kadınlar tarafından sağlanan besleyici madde onları Tanrı tarafından yaratılanla, yani dünya ile eşleştirir” (2009, 24). Yörükler üzerine sosyolojik çalışma yapan hemen herkesin ortak görüşü; kadınların erkeklere oranla obadaki hâkimiyeti ve rolünün çok etkin olduğu görüşüdür.