• Sonuç bulunamadı

Yörük Çadırı ve Çadırda Bulunan Eşyalar

4.2. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ'NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT

4.2.5. Yörük Çadırı ve Çadırda Bulunan Eşyalar

Çadır, Yörük kültürünü ve obayı anlamak bakımından önemlidir. Göç ederek yaşamak zorunda kalan topluluklar, kolayca kurup sökebilecekleri, gerek uzun mesafeleri gerekse kısa mesafeleri ifade eden mekânsal hareketliliklerinde taşıma kolaylığı olan ve ihtiyaçlarına göre çeşitli ebat ve biçimlerde ürettikleri meskenlere çadır adını vermişlerdir (Özönder, Aksoy, Köktürk, 2005: 60). Konargöçer Yörük aşiretlerinin hepsinde çadır hareketli yaylacılığın sonucu olarak ortaya çıkmış, tamamen hayvanlar ile taşınabilen bir türdür (Türker, 1991: 418). İklim şartlarına uygun olarak Orta Asya göçebelerinin çadırları keçeden yapılmadır. Kağnı arabalarına üzerine kurulan, örtüler keçeler bir çadır teşkil eder. Arazi üzerine kurulan türbe şeklindeki kubbeli çadırlar çok kullanılmıştır. Orta Asya göçebeleri

İskitlerden beri keçeden mamul çadırlarda yaşamışlardır. Anadolu’daki Türk Aşiretleri üç türü çadır kullanırlar; Kara Çadır (Kıl Çadır, Çul Çadır), Keçe Ev (Bazı yerlerde “Alaçık” da diyorlar) ve Topak Ev (Bekdik Çadırı, Derin Ev ) (Eröz, 1999: 92-97). Göçebelerin çadır içindeki beşeri hayatı da bir kültür varlığına sahip bulunduklarını gösteriyor. Ruh güzelliği ve insani vasıflar büyük binalar ile sınırlı değildir. Bunu dağ başında çadırlarda da görmek mümkündür (Eröz, 1999: 76-77).

Çadırın ham maddesi keçi kılıdır, dokunmuş küçük parçalara çul denir. Türk el sanatlarından biri de özel tezgâhlarda çul dokumaktır. Dokuma yapılırken ilk önce keçi kırkılır kıl elde edilir. Kıl, yıkanır, temizlenir, kirmanla eğrilir. Kirmana bazı yerlerde öreke derler. Kılın eğrilerek birleştirilmesi ile kazıl elde edilir. Kazıl, sağlam olur, kolay kırılmaz. Keçiyi kırkan kişiye Kırkıcı, kullanılan alete Kırklık denir. Çadırın yanı başında kurulan düzen veya tezgâh dediğimiz dokuma aletinde çul dokunur. Usta ellerin, hünerli ayakların dokuduğu çullardan çadır yapılır.

Keçi kılının çadırda ve sergilerde tercih edilme sebeplerinden biri mevcutları değerlendirmek olmakla birlikte, bir tanesi de keçi kılından yapılan malzemelere kene, akrep ve sivrisinek gibi sevimsiz hayvanların keçi kılından uzak durmalarıdır.

Çadırın giriş kapısı genellikle Doğuya açılır. Yerleşim yerinin durumuna göre güneye de açılan kapılar vardır. Çadır, kar ve yağmur suyunu içeriye almaz, su geçirmez. Yağmurun ilk çiseleme zamanında çadırın kılları ıslanıp şişmediğinden çok az da olsa su parçacıkları içeri girebilir. Fakat bu içeriyi ıslatacak kadar asla olmaz. Çadır tam iyi kurulmaz ve çadır üzerine biriken su alttan bir destek ile boşaltılmazsa hafiften biriken su sızma yapabilir. Çadırın içi, yazın serin, kışın ılık olur.

Bir göçer çadırının odalık bölümüne girildiğinde çok zengin olmayan bir göçerin mütevazı çadırında dahi cıvıl cıvıl renkleri uyum içindeki güzelliği insanı etkiler. Bu güzelliği yaratan, Odalık’ın arka ve yan duvarlarını oluşturan, çadırın tabanına serilen ve büyük bir ustalıkla yapılmış olan dokumalardır.

Çadır yapımında kullanılan malzemeler genellikle iklim şartlarına göre değişir. Örneğin, Eskimolar sadece orta bölgelerde Kashin çadırı kullanırlar. Baffin

topraklarında, ilkbaharda kardan yapılma evlerin çatısı erimeye başladığında, çadırda yaşamak henüz mümkün olmadığı için, kubbesi deriden oluşan ve duvarları kardan yapılan İglou’lar inşa edilir. Eskimolarda yaz aylarında yerleşkeyi oluşturan üyeler çadırlarda yaşar ve bu çadırlar dağınık olarak yerleştirilmişlerdir; kışın ise yerleşkeyi oluşturan bu üyeler bir araya sıkıştırılmış olan evlerde yaşarlar (Mauss, 2011: 523- 542). Orta Asya’da kullanılan çadırlar ile Toroslarda kullanılan Yörük çadırları arasında da farklılıklar vardır. Hatta Toroslarda da sahile sınırı olan yaylalarda kullanılan çadırlarla, yüksek rakımlı bölgelerde yaşayan Yörüklerin kullandıkları malzemeler de farklıdır.

“Kara çadır, dört ana bağdan ve birkaç öksüz bağdan oluşan iplerle gerilen, orta direğin kalkmasıyla ayağa doğrulan yan direklerle kendine gelen ve sitil adındaki perdeleriyle tamamlanan çadır, yüklüğüyle, ocağıyla, çuluyla ve ala keçesiyle süslenir. Ala çuval ve Oturgun çuvallarla etrafı çevrilip sahiplerini beklemeye başlar. Peşkir orta direğe asılır, süt makinesinin çanakları ters düz edilip tele dizilir ve ocağa öksüyü sürünce çadır tamamlanmış olur” (MŞ, 78, E).

Torosların özellikle Orta ve Doğu kısımlarında ayak basmadık yer bırakmayan ve Yörük aşiretleri hakkında çok önemli sayılabilecek bir katkı sağlayan Yalkın, çadırı ayrıntılı bir şekilde tahlil eder. Ona göre çadır aşirette en kutlu oturacak yerdir. Bulgar dağlarında üç türlü çadır vardır: 1) Keçi kılından yapılmış esnaf işi, el ısdarında dokunmuş ve birbirlerine dikilerek meydana getirilmiş çadırlar; 2) Koyun kılından döğerek yapılan keçe çadırlara alaçık veya alayçık çadırı denir; 3) Yalnız Bekdiklerin pamuktan dokunmuş veya keçeden yapılmış yuvarlak Derimevi çadırları vardır. Bu çadırlara Bekdik çadırları da denir. Bunun yanında şu belirlemeler önemlidir: a) Çadırların direklerine verilen isim cağdır; b) Çadırlarda çuvalların dizildiği yerin ismine sitil denir; c) Derim ve Alaçık çadırlarında kullanılan değneklerin ismine çubuk derler. Bu çubuklar birbirlerine eklenmiş ve derhal açılacak bir şekilde düzenlenmiştir; çubukların bir ucundan tutunca çadırın iskeleti meydana gelir (Yalkın, 1977: 245).

Yukarıda anlattığımız göçer ailelerin mesken tiplerinden günümüzde yalnız keçe ve kıl çadırlara rastlanılabilir. Diğer tipler zamanla kullanılmaz hale gelmiştir.

Ancak eskiden kullanılan mesken tipleri yerine, yerleşik hayata geçmesiyle birlikte yeni mesken tiplerinin de geliştiği bilinmektedir. Mesken tipindeki bu önemli değişmenin nedenini ekonomik durumun iyileşmesi ve şehirle ilişkilerin artmasına bağlamaktadır (Dönmez, 1964: 187).

Çadır, Yörük obaları için çok kutludur, saygılıdır, dualıdır. Çadır için ataların duası vardır. Çadıra kıtlık girmez. Baba evlat bir çadırda barınabilir. Hali vakti yerinde olan baba evlenen oğlu için çadır tutar. Zengin çadırlarında lüks lambası yanar, fakir çadırlarında ilk ateşi kendi yakar, ateşin ışığıyla aydınlanır ve ısınırlar. Genellikle bir kurban kesilmeden çadıra girilmez. Buna çadır kurbanı denir. Bekdik çadırları, Sarıkeçili ve Bozahmetli Yörüklerinkinden farklı bir forma sahiptir; Sayar (2007: 323) “Kırgız çadırlarında olduğu gibi yuvarlak bir şekli vardır bu şeklinden dolayı Bekdikler Topak Ev demişlerdir. Topak evlerin iç mekânında diğer çadırlarda da olduğu gibi bir oturma adabı vardır. Erkekler, kadınlar, çocuklar, misafirler, evin hanımı vb. herkesin oturacağı yeri bellidir. Örneğin, erkekler tarafının arka yarısının ocağın önüne gelen yere “Tör” denilir, burası erkek misafirlerin en saygınının şeref mevkiidir”.

Bozahmetli Yörük çadırında hayat horoz ötmeden başlar, örü diye tanımlanan (küçükbaş hayvanların gece ay ışığında dolaştırılması yahut ilk otlatma) diye tanımlayabileceğimiz örünün sona ermesi ile yol alır ve akşamleyin ocaktaki közlerin tamamen sönmesi ile sona erer. Sabahın ilk ışıklarının ardından çadırın yetişkin erkeği ilk görevini gerçekleştirmenin verdiği huzurla çadıra döner ve tek odalı çadıra uzun uzadıya yatan ailenin diğer bireylerini uyandırır, daha al horoz ötmemiştir bile…

Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır, gün doğmadan neler doğar vb. sözlerle uykuları kaçan evin bireylerinde hala uyuklayan varsa horozların ötüşmesiyle uykularından vazgeçer ve küçük çocuklar oğlakları otlatmak üzere çadırdan uzaklaştırılırlar. Sabahın acı ayazı kulakları çınlata dursun oğlakların ve davarların çan sesleri etrafı inletmeye başlamıştır artık. Sabah olunca hemen görev dağılımı yapılır; evin yetişkin erkeği(oba reisi) genellikle keçi ya da koyun sürülerini otlatmakla görevlidir. Keçi sürülerine Bozahmetli Aşireti’nde davar denilir ki, davar çobanı genellikle obanın reisidir. Obalar, genellikle üç beş çadırdan oluşur.

“Ortalama her Bozahmetli çadırında beş-altı çocuk ve her çadırın bünyesinde üç beş yüz davar bulunur. Her çadırın en az bir deve, at, katır yahut eşeği, birkaç kangal köpeği, birkaç tavuğu ve her yetişkin erkeğin en az birer silahı bulunur. Huğlu, Üzümlü ya da Gencek yapımı av tüfekleri kara çadırın yüklüğünde dayalıdır" (SE, 37, E).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde iki çeşit kıl çadır vardır. Birincisi Ağa Çadırı ikincisi ise normal vatandaşların barındığı Küçük Çadır. Ağa Çadırı, on metre uzunluğunda olurken küçük çadır yedi metre civarında olur.

Kara çadır, konargöçerlerin oturma odası, mutfağı, misafir odası ve salonu, yaşam alanlarıdır. Kara çadırların ne kapısı vardır çelikten, ne de alüminyum doğrama pencereleri! Vardır elbet onların da çulu, sitili, keçesi ve ocağından yükselen alevleriyle ortalığı aydınlatan odun ateşi. Bir de Oturgun çuvalı, yüklüğü, orta direği ve karasineği… Kara çadır is tutmaz, kirlenmez ve yıkanmaz. Çadırda birçok şey keçi kılından ya da koyunyününden yapılır. Kara çadırda yanlara perde olarak takılan sitiller, yere oturmak için serilen çullar, elbiseleri koymak için dokunan ala ve Oturgun çuvallar, ipler ve eşeğe, ata ya da deveye yük yüklemek için dokunan eğer ve palanlar, hep keçi kılından örülür ya da dokunur. Keçeler, İngiliz kilotu diye adlandırılan pantolonlar, kepenekler, çoraplar, kazaklar ve seccadelerse hep koyunyününden yapılır. Çadır hayatının büyük bir bölümünde, sürülerin etinden, sütünden, postundan, boynuzundan ve kılından elde edilmiş ürünler hâkimdir. Er meydanı bulunamazsa, Kırkpınar güreşlerinin antrenman sahasıdır kara çadırlar. Sevgi, saygı, paylaşma, dertleşme, dövüşme ve barışma aynı çadırda olur, yine aynı çadırda buharlaşır, kaçışıverir aramızdan. Birlik ve beraberlik bir hayat dersidir orada. Yükler paylaşılır, işler bölüşülür, bazen gülüşülür; ama çoğunlukla ciddiyet hâkimdir hayata. Akşam olup, yat vakti geldiği zaman önce gaz lambasının ateşi söner. Bu ilk uyarıdır çocuklar için, asıl uyuma vaktinin gelmesi ocak ateşinin tamamen sönmesi ve çadırda yan yana yatan sekiz kardeşin büyük bir kısmının uykusu, anlatacak hikâyelerinin bitmesiyle başlar ve horoz ötümüne kadar devam eder. Sınırsız dağların sınırlı hayat tarzıdır çadırda hayat (Uslu, 2010: 82-83).

Çadır malzemeleri de çadırın oluşumu bakımından kayda değer bir ayrıntıdır. Çadırın iki baş bağ, iki yan bağ ve birkaç öksüz bağdan oluştuğunu, çadırı

gerdirmek için iplerin ucuna bastırık taşı adını verdiğimiz baskı taşları koyulduğunu, çadırın iplerini gerdirmek için kullanılan yay şeklindeki küçük ağaçlara bakara adı verildiğini söyleyebiliriz.

“Kara çadır üç direkten oluşur, bunlar sağ direk, orta direk, sol direktir. Çadırı direklerin delmemesi için şimşir ağacından üç adet tahta çanak dikilir. Bunlara ilaveten ocakta yanan ateşten sitili korumak için gerektiğinde bir de ön direk konulabilir. Ayrıca çadırda perde görevi üstlenen stiller vardır. Bunlar da ön sitil, arka sitil sağ ve solda bulunan yan sitiller. Sıcaklar başlayınca yan sitiller kalkar, hava sirkülâsyonu sağlanmış olur. Perdeleri çadıra bağlayan ağaç çubuklara mil denir. Ayrıca dört çeşit çuval vardır; 1- Patates, soğan gibi sebzelerin konulduğu tırıl çuvallar. 2- Değersiz eşyaların ve giysilerin bulunduğu kıldan dokuma oturgun çuvallar. 3- Koyunyününden yapılan ve başta çuvalın ülüğünde tabanca olmak üzere değerli eşyaların bulunduğu ala çuvallar. 4- Yine koyunyününden yapılan un çuvalları. Un çuvallarının içinde donyağı ile dondurulmuş kavurma uzun süre bozulmadan saklanabilir.” (İŞ, 49, E).

Aktan, yapmış olduğu çalışmada çeşitli istatistiki verilere ulaşmıştır. Bu araştırmaya göre; Antalya vilayetinde 1933 nüfus sayımında yaklaşık 3 bin civarında (2668) göçer çadırlı Yörük ailesinin bulunduğu kaydedilmiştir. Bu kaynağa göre Antalya merkezinde 4, Serik de 15, Korkuteli'nde 1, Elmalıda 3, Finike'de 4, Alanya'da 1 Yörük oymağı bulunduğu belirtilmiştir (Kum, 1940: 214). Yukarda görüldüğü gibi Yörüklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bile son yıllarda tamamen yerleşik hayata geçildiği belirtilmiştir. Hatta Antalya'da en büyük toprak sahiplerinden Tekelioğlu ve Tugayoğulları’nın da geçmişte göçer Yörük oldukları ve 1719 da yerleşik hayata geçtikleri devlet kayıtlarından tespit edilmiştir. Giderek çadırlı göçer ailelerin azalmasıyla birlikte, bu hayat tarzının geçim şartlarının da gün geçtikçe zorlaşarak çekilmez olduğu kaydedilmiştir. Günümüzde bir belirlemeye göre bir Yörük ailenin göçerliğe devam edebilmesi için asgari 268 küçükbaş hayvana (koyun-keçi) sahip olunması gerekmektedir. Bu sayının altına düşenlerin geçim sıkıntısı çekebileceği söylenmektedir (1996: 18-19).

Geçmişten günümüze obalardaki değişim çadırların mimarisi de değişim göstermekte, ihtiyaçlara ve hava şartlarına göre çadırların şekilleri de değişmektedir. ‘Batı Toroslarda göçerlerin yerleşme ve mekân sorunlarının çözümü üzerine bir deneme’ adlı doktora çalışmasıyla bu alanda önemli bir eksikliği gideren Bakır, “Bölgenin coğrafi verilerinin göçer hayat üzerindeki etkileri araştırılmış ve bu verilerin göçer hayatın sürmesinde etken olduğu tespit edilmiştir. Bölgedeki göçerlerin giderek yarı göçer ve yerleşik duruma geldikleri ve mekânlarını da buna göre değiştirdikleri saptanmıştır” (1995: 18) diye özetlemektedir.

Mimarlık birçok unsuru çadırdan almıştır. Bu sebeple çadırın sanat ve mimari tarihinde mühim bir yeri vardır. Türk çadırlarını tetkik eden batılı bilim adamları, şarktaki kubbelerin yuvarlak kümbetlerin Orta Asya’dan çadırlardan geldiğini göstermişler ve “çadır sanatı” meselesini ortaya atmışlardır.

“Çadır bizim evimiz, barkımızdır. Onun içini, dışını temiz tutmak ise biz Yörük kadınlarının asli vazifelerindendir. Abıla halam, çok temiz bir kadınmış soyadı kanunu çıktığı zaman nüfus memuru çadırın önünü süpüren o kadını görünce sizin soyadınız temiz anlamında Şirin olsun demiş. Yani bizim aşirette çadırın içi kadar etrafının da temiz olması önemlidir” (DE, 63, K).

Çadır, Yörüklerin evi, barkı ve bütün dünyasıdır. Gerek çadırın şekli, malzemeleri, eşyaları gerekse çadırın içerdiği toplumsal hayat, Yörük hayatının şekillenmesinde önemli öğeler üstlenir. Yörük hayat şekilleri çadır bağlamında kolayca anlaşılabilir. Ayrıca çadırın sembolik haritası, Yörüklerin zihniyetini ve dünyaya bakışını da ele verir. Bu bakımdan çadır, Yörük dünyasının önemli bir sembolüdür aynı zamanda. Sosyolojik bakımdan çadır, Yörükleri bir araya getiren, gelenek ve görenekleri gösteren, yeni kuşaklara aktaran temel bir toplanma mekânıdır.