• Sonuç bulunamadı

Bazı Yörük Aşiretlerinde ve Bozahmetli’lerde Misafirperverlik

4.2. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ'NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT

4.2.4. Bazı Yörük Aşiretlerinde ve Bozahmetli’lerde Misafirperverlik

“misafir” ile “ilgilenmek, beslemek” anlamındaki “perver” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Delaney, “Misafir kısa bir sohbet için gelmediyse ev sahibinin yaptığı işi bırakıp onu ağırlaması gerekir. Çay yapılır, yemek getirilir, ateş güçlendirilir, eğer gerekiyorsa yataklar hazırlanır. Bazen bu ziyaretler önceden kararlaştırılır, ama genellikle habersiz gelinir” (2009, 230). Bir misafirin çadıra yaklaşmakta olduğu görüldüğünde, köpeğin saldırısını önlemek için gençlerden biri koşarak çadırdan çıkarken, kadınlardan biri de etrafı toplamaya, örtüleri, yaygıları düzeltmeye, yastıkları düzgün bir şekilde sıralamaya ve aceleyle ortalığı bir kez daha süpürmeye başlar (Johansen, 2005: 136).

"Misafirperverlik deyince akla Yörükler gelir bence. Ortalama bir Yörük Obası'nda 150-200 civarında keçi yahut koyun sürüsü bulunur, bu sürüden yılda en az 15-20 tane davar gelen misafirler için kesilir. Yani küçük bir hesap yaparsak sermayenin %10'u misafirlere ayrılmıştır. Tabii yerleşik hayata geçen Yörüklerde, özellikle de Bozahmetlilerde misafir çok önemlidir. Evde misafir yoksa bir gariplik var demektir" (AU, 43, E).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde misafir baş tacıdır. Yörük obalarında gelen misafire mutlaka oğlak yahut davar kesilip, ikram edilir. Yoğurdun ve peynirin en iyisinden verilir. Mesela lor peyniri yahut sakatat ikram edilmez. Gelen misafir sadece bir kişi ise davar kesmeye ihtiyaç yoksa un çuvalının içinde çocuklardan saklanan ve bu tür durumlar için bekletilen dondurulmuş kavurma çıkarılır. En azından kavurma ikram edilir ve usulen de olsa davar kesme mevzusuna değinilir. Gelen misafir üçten çoksa hemen davarın biri kesilmiş ve ağaca asılmıştır artık.

“Bozahmetli Yörüklerinde misafir çok önemlidir. Çadırın köşe bucağında yiyecek ne varsa çıkarılır. Misafir baş tacıdır. Yörüklerde gelen misafire davar kesme ürüsümü vardır. Çuvalların en uç köşelerine saklanmış kıymetli yiyecekler çıkarılır, eğer davar kesilmemişse en azından don yağında saklanmış olan kavurma ısıtılır. Zaten misafir için bekletilen ala keçeler serilmiştir. Velhasıl tüm oba teyakkuz içerisindedir”(ŞÖ, 54, E).

Eğer oba çok gariban bir obaysa ve ansızın bir baskınla karşı karşıya kalmışlarsa, kuru katı ne varsa ikram edilir, bu esnada oba sahiplerinden sadece obanın reisi yemekten yer, diğerleri biz tokuz deyip kenara çekilirler. Hâlbuki karınları oldukça açtır, misafirler gittikten sonra kalan bir şeyler olursa onları paylaşırlar.

"Misafir bizim baş tacımızdır. Uzun kış geceleri misafirlerle şenlenir. Fıstık, Portakal ve Gavurka ikramlarımızın başında gelir. Aşiretimiz bir akraba topluluk olduğunda olsa gerek çok sıkı bir ilişki ve yoğun bir misafirlik ortamı vardır. Aşiret dışında gelen misafirler ise çok önemle ve özenle karşılanır. Misafiri mutlu etmek için ağzı laf yapan ve espri kabiliyeti yüksek olan tanıdıklar çağrılır, onların gönlü hoş tutulmaya özen gösterilir" (İŞ,49,E).

Bu özellik sadece Bozahmetli Yörük Aşireti ile sınırlı değildir elbet. Yörükler genel olarak çok cömert insanlardır, misafiri çok severler. Konya’da ikamet eden birkaç araştırmacı arkadaş ve bir Japon misafirle çıktığımız “Çat Kapı Oba Ziyaretleri” adlı günübirlik Yörük Çadırı ziyaretinin ilk durağında Karaman’ın İhsaniye bölgesinde Havva adında koca yürekli bir Yörük kadını karşıladı ve bizi tulum peyniri ve pekmez ikram etmeden bırakmadı. Küçük kızı Emine ile birlikte obada yalnız başınaydı. Özellikle Japon misafirimize büyük tanzimlerde bulundu ve Yörük kültürünün bir parçası olan yufka ekmekten lokma nasıl yapılır onlardan söz etti ve uygulamalı olarak gösterdi. Karlama denilen pekmezli ve şekerli karışımdan ikram ettiler. Obanın önünde kuru oduna saplanmış nacak orada dura dursun bizler oradan ayrılırken çadırlarının önlerinde durarak küçük kızın el sallaması eşliğinde uğurladılar. Bol bol fotoğraflarını çektiğimiz Yörük Obalarından ayrılmadan yaban

nanelerinden koklamadan geçemedim, sahi su bidonlarının içlerine atılan ve suya koku veren o bitkilerin adı sanırım yarpuzdu. Yarpuzlardan bir tutam koparıp arabamızın içine astık ve Japon misafirimize yarpuzlu sudan ikram ettikten sonra oradan ayrıldık.

İkinci durak bir Menemen Yörük’ü olan Halil Topçu'nun obasıydı. Kültür ganimeti bulmuştuk adeta o obada. Obaya gelir gelmez yolda karşıladı Halil abi bizleri ve hemen salak saldı bir şeyler hazırlayın diye obaya. Birkaç hoş peşten sonra “kahvaltımız hazır buyurun kuru katık bir şeyler yeyin” diye bizleri çadıra davet ettiler. Bizler yemek yerken çocuklar biz tokuz deyip kenara çekildiler, fakat ben eminim onların karınları tok falan değildi, bu bir Yörük âdetiydi. Misafirler varken çocuklar sofraya oturmazdı. Ev sahipleri de usulen yer gibi yapar fakat asıl payeyi misafirlere bırakırdı. Biz ısrar etsek de çocuklar sofraya oturmadılar. Çadırın içindeki bir kaç ayrıntı daha gözümden kalmamıştı; " ıraduya, peşkir, gara lastik, oturgun çuval, mekap, ırbık ve peynir ilegeni... " Alime ablama sordum ibrik mi dersiniz ırbık mı diye " ırbık deriz" dedi ya peşkir dedim "ona hem havlı deriz, hemide peşkir" dedi, tıpkı Batı Toroslarda yaşayan Bozahmetli Yörükleri gibi. Oba tam bir Yörük Müzesi görünümündeydi. Obanın önünde duran traktör, Rus motoru denilen bir motosiklet, peynirlik, tavuklar için holluk, lor peyniri kaynayan kazan, kuzulukta bulunan kuzular, birkaç körpe oğlak, üç beş Menemen Yörüklerine has Yörük çadırı ve yürekleri sadırlarına sığamayan bir grup insan! Günün yorgunluğunu henüz hissetmeden gün öşermeye başlamış ve son durağımız Torosların Kültür Mirasçısı Sarıkeçili’ler olmuştu. Yolun kenarında adeta kanatlarını açmış bizi bekleyen kara bir çadır gördük ve aracımızın kontağının sesi kesildi ve araçtan indik. Altı erkekten oluşan bir ekiptik. Çadıra yaklaşınca gördük ki evde sadece bir kadın var o da ekmek eyliyor. Çekinir diye tereddüt ettik bu kadar erkek falan filan diye, ama Yörük Kadını korkar mı hiç en ufak bir kuşku duymadan “buyurun gelin niye çekiniyorsunuz, buyurun” diye bizleri çadırına davet etti. Davete icabet esnasında bir abimiz yahu abla hiç korkmaz mısınız yanız başına falan diye mevzuya girince “iyiler iyi ile kötüler kötü ile karşılaşır, bizim buralarda öyle şeyler olmaz, olursa da bir halyoluna bakarız” diyerek bir Osmanlı kadını örneği sundu bizlere Fatma abla. Bizlere gözleme yapıp ikram etti. Aslen Tatar olan bir ağabeyimiz vardı, o para falan

versek demek istedi çok kötü fırça yedi. “Sizler tanrı misafirlerisiniz yanlış duymuş olayım” diye de kızdı. Arabamız yürüdü fakat bizim gönlümüz Toroslarda kaldı.

Birkaç gün önce yapmış olduğumuz Toroslardaki göçerleri ziyaretimizden çok etkilenmiş ve yenilerini yapma kararı almıştık. İlk gezimiz Karaman-Ermenek bölgesinde konargöçer yaşayan Menemen Yörüklerine olmuş ve yanımızda bulunan Japon misafirimiz başta olmak üzere oradaki obalara hepimiz hayran kalmıştık. Anadolu insanı, misafirperverdir der geçer gideriz, ama yok bu kez silkelendik ve kendimize geldik. O gün sabahleyin telefonumda cevapsız bir çağrı görmüş ve heyecanım artmıştı; zira arayan kişi koca yürekli bir Yörük kadınıydı. Hâsılı kelam arayan kişi Sarıkeçililer Dernek Başkanı Pervin Çoban ablamdan başkası değildi. “Davar kalkmadan, deve yola düşmeden göçerlere ulaşalım, biraz acele edin” diyordu telefonda. Hemen telefonuma sarıldım, Bayram Kabadayı ve İsmail Değirmenci ağabeylerimi aradım; fakat İsmail Değirmenci’nin telefonuna ulaşılamıyordu. Onu bırakmak durumunda kaldık ve alelacele çıktık Çumra yoluna… Önce Çumra merkezden Pervin ablayı aldık, uzun bir yolculuktan sonra ulaştık İbrahim Bacak’ın Obasına. Durmuş Ali, Mehmet, Ali ve Hasan adında yetişkin ve Muhammet, Âdem isimlerinde çocuklar vardı, bize gün boyu yemek ve çay ikram eden ablalarımın adlarını bile sorma fırsatımız olmadı, muhabbetin koyuluğundan… Davar peyniri, koyun yoğurdu, domatesli bulgur pilavı, gara çaydanlıkta çay ve yufka ekmek hatırımda kalan birkaç yiyecek. Yemekleri falan gören yok desem abartı olmaz o eşsiz manzarayı izlemekten. O anın ölümsüzleştiği birkaç fotoğraf dışında bıraktık her şeyi orada. Sabahleyin develer yükleyip, tekrar yola koyulacak obada, köpekler yallandı ve davarlar yatağına sürüldü. Biz de çok katlı yalnızlıkların yaşandığı şehrimize yöneldik; fakat teker dönmek, araba yürümek istemedi!

Bizim Bozahmetli aşiretinde beşeri ilişkiler çok önemlidir. Çok çabuk kaynaşırız insanlarla. Yaylada olsun, seyilde olsun bu böyledir. İlkokulu farklı köylerde okumanın getirdiği bir durum da söz konusu olabilir. Köylülerle çok çabuk kaynaşabiliyoruz. Bu durum bizi diğer Yörük aşiretlerinden ayıran en önemli farklardan biridir” (YŞ, 55, E).

Toroslarda yaşayan obalar arası kültür farklılıkları ve benzerlikleri değerlendirilmiş, Bozahmetli Aşireti’nin buralarda gördüğümüz Yörük aşiretlerine

oranla biraz daha yerleşik toplumla iç içe geçmiş ve entegre olmuş olduklarını kanaatine varılmıştır. Sarıkeçili Yörük obasında eski Türk inançlarından kalma bazı inanışların ve ananelerin devam ettiğini, buna karşın diğer aşiretlerin günümüz Türk toplum yapısına biraz daha yakın bir durumda olduklarını tespit edilmiştir.

“Bozahmetli aşiretinde misafir diye bir şeyden söz etmek biraz garip olur, biz onları misafir olarak saymıyoruz. Evler tanıdıklarla dolup taşıyor, misafir dediğin şey randevu falan alan kişilerdir. Biz de öyle mi? Bir bakmışsın evde oturacak yer kalmamış. Birinin geldiğini duyan ötekiler de geliyor. Tabii bu bahsettiğim eş, dost, akraba için geçerli. Dışardan bir misafir gelmişse ki bu yılda birkaç kez olur. Ona özel muamele yapılır. Ama bizim aşiret çok kalabalık zaten, o yüzden aşiret dışında bir misafir nadir gelir. Biz aşiret üyelerine de misafir demiyoruz, onlar zaten ev sahipleri” (SE, 37, E).

Bozahmetli Aşireti’nin büyük bir kısmı artık yerleşik olarak yaşamaktadır. Yerleşik olarak yaşayan aşiret mensuplarında da misafir evin bir parçasıdır. Akşamleyin evde misafir yoksa o evde bir uğursuzluk “baykuş” var demektir. Kış akşamlarını genellikle fıstık, portakal ve kavurga ikramı ile geçiren aşiret mensuplarında misafir olmazsa olmazdır. Yaz aylarında ise genellikle Seydişehir, Akseki vb. daha serin bir bölgeye taşınan yerleşik aşiret mensupları orada da komşu ziyaretleri yapmaya devam ederler.