• Sonuç bulunamadı

Bozahmetli Yörük Aşireti üzerine sosyolojik bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bozahmetli Yörük Aşireti üzerine sosyolojik bir araştırma"

Copied!
271
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ARAŞTIRMA

Fatih Uslu

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN Doç. Dr. Ertan Özensel

(2)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Fatih USLU

(3)

ÖNSÖZ

Bozahmetli Yörük Aşireti hakkında sosyolojik bir çalışma yapmamızdaki en büyük etken yok olmak üzere olan konargöçer Yörük kültürüdür. Toroslarda yaşayan göçebe bir Yörük aşireti olan Bozahmetli’lerde son yıllarda çok hızlı bir şekilde yerleşik hayata geçişler yaşanmıştır. Bundan yaklaşık otuz yıl önce Toroslarda seksen çadırı bulunan Bozahmetli Yörük Aşireti, günümüzde sayıları iyice azalmış yirmi dört beş çadıra kadar düşmüştür. Bu değişim sadece kırsal alandan şehre bir göç hareketi değil aynı zamanda bir kültür erozyonudur. Türk tarihi ile yaşıt olan Yörük kültürü artık yok olmak üzeredir. Bizler bu çalışmayı yaparak, bu kültür erozyonunu sonlandırabilecek de değiliz. Ancak sosyolojik bir durum tespiti yapmak suretiyle belki küçük bir katkı sağlamış oluruz.

Yörükler, Oğuz Türklerinin yirmi dört boyunun Anadolu ve Rumeli’ye yayılmış kollarıdır. Yörüklere aynı zamanda Türkmen de diyenler vardır. Yörük ve Türkmen kelimeleri esasen aynı grubun adıdır. Sadece küçük nüans farkları vardır. Şöyle ki; Yörük, Anadolu ve Rumeli’de hayvanları ile birlikte çadırda yaşayan, Osmanlılar döneminde bir kısmı yerleşik hayata geçen, yazlık ve kışlakları olan göçebe unsurlardır. Türkmen ise kelime anlamı Müslüman Türk olmakla birlikte Selçuklular döneminde yerleşik hayata geçen Oğuz boylarıdır.

Nitel bir çalışma yaparak sözlü Yörük kültürünü bir nebze olsun kayıt altına almaya çalıştığımız bu saha araştırmasında; Bozahmetli Yörük Aşireti’ni incelerken görsel öğelerden faydalanılmıştır. Gerek fotoğraf makinesi gerekse ses kayıt cihazı sürekli hazır bulunmakla birlikte zaman zaman video çekimleri de yapılmıştır. Aşiret mensuplarından hâlihazırda göçebe hayatı devam ettirenlerle belirli bir süre birlikte yaşanmıştır. Onlarla birlikte çobanlık yapılmış, onlarla birlikte davar sağılmış, hatta gece otlatması olan örü dâhil bütün zaman dilimlerinde onlarla birlikte yaşanmış olup, bu sayede bir yandan olaylar derinlemesine incelenmiş, diğer yandan dıştan bir göz olarak kalınabilmiştir.

Bu saha araştırmamı yapmam da bana büyük destekleri olan başta danışmanım Doç. Dr. Ertan ÖZENSEL ile doktora sürecim boyunca bana hep

(4)

yardımcı olan ve sosyolojik alt yapımın oluşmasında büyük emeği olan Prof. Dr. Köksal ALVER hocalarıma sadece teşekkür etmem kifayetsiz kalacaktır.

Bana doktora sürecimde hep destek olan yakın dostlarım Yrd. Doç. Dr. Uğur ÇAĞLAK, Seyfettin KURT ve Onur KARAGÜL’e hep yanımda oldukları için ayrıca teşekkür ediyorum. S.Ü Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ ile Sosyoloji bölümünün kıymetli hocalarından Prof. Dr. Mustafa AYDIN, Prof. Dr Abdullah TOPÇUOĞLU, Prof. Dr. Mahmut ATAY, Doç. Dr. Susran Erkan EROĞLU ve Yrd. Doç. Dr. M. Ali AYDEMİR hocalarıma da katkılarından dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Çadırlarına yahut evlerine bizleri kabul eden ve saha çalışmalarıma destek olan bütün aşiret mensuplarına ve Araştırmacı Tarihçi Hasan Kırtı hocama elinde bulunan konuyla ilgili dokümanları bizlere sunduğu için, Av. Murat Acır’a aşiretin soy ağacı çalışmasında yaptığı katkı için ayrıca teşekkür ediyorum.

Son olarak doktora sürecinde hep yanımda olan aileme, eşim Emine ve oğlum Halil Kaan’a sabırla bu sürecin nihayetlenmesine sundukları katkı için sonsuz teşekkürler.

(5)

ÖZET

Türk tarihinin son bin yılına damga vuran Oğuz boyları, önce Anadolu Selçuklu Devleti, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri ile Anadolu beyliklerinin oluşmasını sağlamış, ardından cihan şümul Osmanlı İmparatorluğunu kurmuş, son olarak da genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında başrol oynamışlardır.

Bozahmetli Yörük Aşireti’nin ise Oğuzların Yıva boyundan oldukları, on birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelerek Orta ve Batı Toroslarda kendilerine yer edindikleri düşünülmektedir. Aşiret, günümüzde Antalya ve Konya il sınırları içerisinde bulunan Manavgat-Seydişehir bölgesinde yoğun olarak yaşamaktadır.

Yapmış olduğumuz bu saha araştırmasında, kaybolmaya yüz tutmuş olan Yörük kültürüne küçük bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede mülakat ve katılımlı gözlem tekniği kullanılarak yapılan bu araştırmada, Bozahmetli Yörük Aşireti sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan ele alınmıştır. Araştırma süresince hem yerleşik hem de göçebe hayatı devam ettiren aşiret üyeleri ile yüz yüze yapılan görüşmeler gerek ses kayıt cihazı gerekse fotoğraf makinesi ile kayıt altına alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Bozahmetli, Yörük, Türkmen, Aydınlı, Göçebe, Konargöçer, Aşiret, Tahtacı, Göçer, Evlad-ı Fatihan.

(6)

ABSTRACT

The Oghuz tribes, who have put their stamp on the past thousand years of the Turkish history, first ensured that Anatolian Selcuk Satate, Karakoyunlu and Akkoyunlu states and Anatolian Principalities, and then established the global Ottoman Empire, and finally played the lead role in the foundation of the young Turkish Republic.

The Bozahmetli Yörük Aşireti (a nomadic tribe), descended from the Yiva clan of the Oghuz tribe, is thought to have settled in Central and Asian Taurus Mountains, having arrived in Anatolia from the 11th century onward. Today, they live predominantly in the Manavgat-Seydişehir area within the borders of the provinces of Antalya and Konya.

In this field work, which we conducted, we aimed to make a modest contribution to the almost extinct Yörük culture. Within this framework, the study, which was implemented using the in-depth interview technique, dealt with the Bozahmetli Yörük Aşireti (tribe) from a socio-cultural and economic perspective. The face-to-face interviews, which were conducted during the study with the members of the tribe who led both a settled and a nomadic lifestyle, were recorded using a voice recorder and a camera.

Key Words: Bozahmetli, Yörük, Türkmen, Aydınlı, Göçebe (Nomad), Konargöçer (Migrant), Aşiret (Tribe), Tahtacı (Woodworker), Göçer (Itenerant), Evlad-ı Fatihan (Descendents of Conquerors).

(7)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... İ ÖNSÖZ ... İİ ÖZET ... İV ABSTRACT ... V İÇİNDEKİLER ... Vİ GİRİŞ ...1 BİRİNCİ BÖLÜM KÜLTÜREL DEĞİŞİM, GÖÇ VE BİR YAŞAM TARZI OLARAK GÖÇEBELİK ...5

1.1. Kültür Kavramı ... 5

1.2. Kültürel Değişme ... 10

1.3. Göç ... 14

1.4. Bir Yaşam Tarzı Olarak Göçebelik ... 19

İKİNCİ BÖLÜM YÖRÜK KAVRAMI VE TARİHSEL SÜREÇTE YÖRÜKLER ...23

2.1.Yörük ve Türkmen Adının Anlamı ... 23

2.1.1.Ovalı- Dağlı Kavramları ... 31

2.2.Yörüklerin Orta Asya Türkleri İle Bağlantısı ... 32

2.2.1.Etnik Bağlantı ... 32

2.2.2.Dini Bağlantı ... 33

2.3.Selçuklular Döneminde Göçebeler ... 36

2.3.1.Göçebelerin Mahiyeti ... 36

2.3.2.İskân Siyaseti ve Anadolu’ya Gelmeleri ... 36

2.4.Osmanlılar Döneminde Yörükler ... 38

(8)

2.4.1.Anadolu Yörükleri ... 38

2.4.2.Rumeli Yörükleri ve Evlad-ı Fatihan ... 40

2.5.Cumhuriyet Döneminde Yörükler ... 42

2.5.1.Yörük Aşiretleri ... 42

2.5.2.Yörüklerden Alınan Vergiler ... 45

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ ... 48 3.1.Alan Araştırması ... 48 3.2.Araştırmanın Konusu ... 49 3.3. Amaç ... 49 3.4.Önem ... 50 3.5. Yöntem ... 50

3.6.Çalışmanın Evreni ve Örneklem Seçimi ... 52

3.7.Veri Toplama Tekniği ... 52

3.8.Veri Değerlendirme Tekniği ... 53

3.9.Varsayımlar (Sayıltılar) ... 53

3.10.Sınırlılıklar ... 54

3.11. Sahada Karşılaşılan Güçlükler ... 54

3.11. Tanımlar ... 55 3.11.1. Yörük: ... 55 3.11.2. Türkmen: ... 55 3.11.3. Göçer: ... 55 3.11.4. Konargöçer: ... 55 3.11.5. Tam Göçebelik: ... 55 3.11.6. Yarı Göçebelik: ... 55 vii

(9)

3.11.7. Manav: ... 55

3.11.8. Evlad-ı Fatihan (Rumeli Yörükleri): ... 55

3.11.9.Dağlı ve ovalı: ... 55

3.11.10.Malcı: ... 55

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN SOSYAL YAPISI, BULGULAR VE DEĞERLENDİRME ... 56

4.1. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ HAKKINDA GENEL BİLGİ ... 56

4.1.1.Bozahmetli Yörük Aşireti’nin Soy Ağacı ... 60

4.1.2.Kuyucak Yaylası Yurtyeri ve Ekilir Araziler ... 95

4.1.3.Bozahmetli Yörük Aşireti Yayla Sınırları ... 96

4.1.4.Bozahmetli Yörük Aşireti Soyadı Listesi ... 97

4.1.5. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Göçebelik ... 99

4.1.5.1. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde 2014 Yılı İtibariyle Hayvancılıkla Uğraşan Tam Göçebe Obalar: ... 100

4.1.5.2. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde 2014 Yılı İtibariyle Hayvancılıkla Uğraşan Yarı Göçebe ve Kenar Mahalle Göçebeleri ... 102

4.1.6. Bozahmetli Aşireti’nde Hayvancılık ... 104

4.1.6.1.Yaylada Keçi Otlatma ... 105

4.23.2.Güzlede Keçi Otlatma ... 108

4.23.3.Kışlakta (Seyilde) Keçi Otlatma ... 109

4.23.4. Bazı Hayvan Hastalıkları ... 110

4.23.5.Davarların Kırkımı ... 111

4.23.6. Erkek Çebiçlerin Enenmesi ... 112

4.23.7.Teke Katımı ... 113

(10)

4.23.8. Davarların İlaçlanması ve Yıkanması ... 114

4.23.9. Oğlağı Başka Bir Keçiye Yakma İşlemi ... 115

4.1.6. Bozahmetli Yörük Aşireti Mezarlıkları ... 115

4.1.7. Bozahmetli Yörük Aşiretinde Göç ve Göç Yolları ... 118

4.1.7.1.Aşiretin Bazı Göç Yolları ... 124

4.1.7.2.Göç Yolları Üzerinde Bulunan Hanlar ... 125

4.1.8. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Tarihsel Hafıza ve Geçmişle Olan Dil Bağlantısı ... 128

4.1.8.1. Bozahmetli Yörükleri Sözlüğü ... 129

4.1.8.2. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Kullanılan Bazı Yörük Deyişleri (Deyesekleri) ... 137

4.2. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ'NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT ... 139

4.2.1. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde İktisadi Hayat ... 139

4.2.1.1. Göçebe Hayat Tarzını Devam Ettiren Aşiret Mensuplarının İktisadi Faaliyetleri ... 141

4.2.1.2. Yerleşik Hayata Geçmiş Aşiret Mensuplarının İktisadi Faaliyetleri .. 145

4.2.2. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Komşuluk İlişkileri ... 148

4.2.3. Bozahmetli Yörük Aşiretinde Aile Yapısı ve Akrabalık İlişkileri ... 152

4.2.4. Bazı Yörük Aşiretlerinde ve Bozahmetli’lerde Misafirperverlik ... 157

4.2.5.Yörük Çadırı ve Çadırda Bulunan Eşyalar ... 161

4.2.6.Yörük Çobanları ve Kişisel Eşyaları ... 167

4.2.7. Bozahmetli Aşireti’nde Kadın, Erkek ve Giyim Tarzları ... 170

4.2.8. Bozahmetli Aşireti’nde Çocuk ve Eğitim ... 179

4.2.9. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Dini İnançlar ... 185

(11)

4.19.1. 2014 Yılı itibariyle aşiret mensuplarından bazı Kur’an Kursu görevlileri

... 189

4.2.10. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Genel Politik Tavır ... 191

4.2.11. Bozahmetli Yörük Aşiretinde Gündelik Hayat ve Boş Zaman ... 196

4.2.12. Bozahmetli Yörük Aşireti’nde Bazı Gelenek ve Görenekler ... 202

4.2.12.1. Evlenme Adetleri ... 202

4.2.12.2. Doğum Adetleri ... 206

4.2.12.3. Asker Uğurlama Adetleri ... 208

4.2.12.4. Bayram Adetleri ... 208

4.2.12.5. Ölüm Adetleri ... 210

4.2.12.6. Yemek Kültürü ... 211

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 213

EKLER: ... 220

EK1: MÜLAKAT KONULARI ... 220

EK2: MÜLAKAT YAPILAN KİŞİLER... 222

EK3: BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ ESKİ NÜFUS KAYITLARI ... 227

KAYNAKÇA ... 251

ÖZGEÇMİŞ ... 260

(12)

GİRİŞ

Dünyaya gözlerimi açtığımda üzerimde kara çadır, çadırın önünde çoban köpekleri, davar sürüleri, komşu Yörük obaları ve kara yağız insanlar vardı. İlkokulu çadırda yaşarken okudum. Göçebe hayatı yaşam şekli olarak benimsemiş, hayatının büyük bir kısmını Güney ve Kuzey Toroslar’da ikame ettirmiş bir Yörük’üm. Genel olarak bakıldığı zaman çadırda yaşam koşulları oldukça zorludur, bu zorluklar yüzünden gün geçtikçe oba sayısı azalıyor buna karşın konargöçer Yörükler göçebe hayat tarzından büyük haz duyuyorlar.

Bozahmetli Yörük Aşireti son yüzyıla gelinceye kadar sadece konargöçerdir. Bunu pekiştiren dayanak ise Cevdet Türkay’ın Başbakanlık Arşivi çalışmasında “Osmanlı’da Yaşayan Aşiretler ve Cemaatler” adlı eserinde Bozahmetli Aşireti’nin açıklama kısmında “Haymenişin” yani “çadırda yaşayan” yazmasıdır.

Konargöçer yaşam tarzı sadece Yörüklerle sınırlı değildir elbet, Yörükler birileri tarafından sanıldığı gibi sadece hayvanlarını otlatan kabileler de değildir. Yörükler, yüzyıllarca Orta Asya’da bozkır steplerinde at üzerinde yaşayan Oğuz Türklerinin yirmi dört boyunun çeşitli sebeplerle önce Anadolu’ya daha sonra da Rumeli’ye yayılmaları ile günümüze kadar ulaşan, son yüzyıllarda zorunlu iskânla birçoğu yerleşik hayata geçse de bir kısmı bugün hala hayvancılıkla uğraşan, bir yerden bir yere göç eden, Türk unsurlardır.

Konargöçer yaşam tarzını benimsemiş olan Türk unsurlara Yörük denilmekle birlikte her konargöçer olan yahut her hayvancılıkla uğraşan Yörük değildir. Metodoloji bölümünün tanımlar kısmında konargöçer ile Yörük arasındaki farkı ayrıca Ovalı, Dağlı ve tam yerleşik yarı yerleşik gibi muğlâk kavramları da tanımlamış olduk.

Yörükler, koyun ve keçi sürülerini otlatmak üzere o mezradan bu mezraya sürekli hareket ederler. Dağlı ve ovalı tartışmalarının kökeni de buralara kadar dayanır; koyunları olan Yörükler ovalarda, keçileri olan konargöçer Yörükler de dağlık alanlarda davarlarını otlatırlar. Koyun, taşlık ve engebeli arazileri sevmezken, keçiler adeta bu araziler için yaratılmışlardır. İşte burada başlayan ayrışma Anadolu’da yaşayan medeniyetlerde de iki kutuplu bir hayat tarzı oluşmasına

(13)

sebebiyet vermiştir. Günümüzde dağlarda hayvancılık yaparak yaşayan Oğuz boylarına Yörük, ovada yaşayıp sebze ve meyvecilikle uğraşan Türkmenlere ise Manav denilmektedir. Ayrıca dağlı ve ovalı olarak da bu konuda temel bir tartışma daha vardır. Temel tartışmalardan birisi de bedevi (iptidai) ve hadari (yerleşik) hayat ile ilgilidir.

Bugün Yörükler’in tamamına yakını yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak eski hayat tarzlarını devam ettiren ve yaylak- kışlaklarda göçebe olarak yaşayan Yörükler Toroslarda hala mevcuttur. Mesela Toroslar Bulgar (Balkar) Dağları’nın eteklerinde: Güzeloluk, Yağdağ, Karagül, Egriçayır, Perçengediği, Sarıtaşgediği, Koncagediği, Bayboğan, Düden, Çatalca, Dikmen, Yağlıpınar, Bastırık, Dedeli, Barçın, Alaçayır, Cumayalık, Konurcuk yaylalarında, Toroslar üzerindeki Aladağlar’ın eteğinde: Üçkapılı, Demirkazık, Baş yayla, Alagöl, Göşdere, Dönberi, Taşhan, Tekin ve Namrun yaylalarında, Kazandağı eteklerinde; Uyuzpınarı, Seyhan Nehri’nin kolu Zamantı Suyu’nun yamaçlarındaki: Şıhlı, Yeniköy, Bakırdağı, Gölalan yaylalarında, Binboğa Dağları’ndaki: Ayranpınarı, Yedikardeş Pınarı, Kemerli gibi yaylalarında: Nurhak Dağları’ndaki: Gülkice, Akpınar, Beysöğüt, Yarıtaş, Isırganlı, Yapraklı yaylalarında göçer halde yaşarlar (www. Dallog.com \ boylar\yoruk.).

Mensubu bulunduğum Bozahmetli Yörük Aşireti’nin Oğuzların Yıva boyundan olduğu anlatıla gelmektedir. Yirmi dört Oğuz boyundan biri olan bu boyun lügat anlamı; “Derecesi hepsinden üstün” anlamı taşımaktadır (www.sogulcak.com).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nin büyük bir kısmı göçebe hayatı sona erdirmiş ve 1950 yılından itibaren Aşiret Muhtarlığı vasfını da kaybettikten sonra hızlı bir şekilde çözülmeye başlamış, başta Manavgat ve Seydişehir olmak üzere birçok yerleşim yeri ve köylere yerleşmişlerdir. Günümüzde hiçbir betonarme evi olmayan sadece kıl çadırda yaşayan aşiret mensubu sayısı yok denecek kadar azdır. Buna karşın betonarme evi olup da evinde oturmayıp, kiraya vererek kendisi hala kıl çadırda hayvanlarının başında yaşayan bir miktar aşiret mensubu vardır. Bozahmetli Yörük Aşireti temel olarak dört şekilde yaşamaktadır:

(14)

1- Tam Göçebeler 2- Yarı Göçebeler

3- Kenar Mahalle Göçebeleri 4- Yerleşik Halk

Temelde göçebe ve meskûn halk olmak üzere ikiye ayrılan göçebe unsurlarının üç kısımda ele alınması aşiretin yaşam biçiminin “Haymenişin” (Çadırda Yaşayan) olduğunun bir kanıtıdır aslında. İbni Haldun, göçebe halkı; tam göçebe ve yarı göçebe olarak iki kısımda değerlendirmiştir.

Son yıllarda artan yerleşik hayata geçişler yeni bir yaşam biçimini de ortaya çıkarmıştır; o da, tam göçebe ve yarı göçebe hayatların şehre yerleşmeye cesaret edemedikleri ve bir yerleşik hayat denemesi olarak gördükleri Kenar Mahalle Göçebeliğinden başkası değildir.

Kenar Mahalle göçebeleri, şehirlerin hemen yanı başlarında kurdukları çadırları yahut alaçıkları ile hem şehrin imkânlarından faydalanıyor, hem de eski alışkanlıklarından vazgeçmiş olmuyorlar. Çeyrek asra kadar tamamen ortadan kalkacağı düşünülen Göçebe hayat tarzlarının yerini almaya niyetli olan bu yaşam biçimi, aslında birçok bölgede daha şimdiden bir hayat tarzı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Bu çalışmamızda Orta ve Batı Toroslar’da yaşayan Bozahmetli Yörük Aşireti hakkında genel bir çalışma yapılmıştır. Buna göre çalışma dört bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde genel olarak kavramsal çerçeve ele alınmıştır. Bozahmetli Yörük Aşireti hakkında sosyolojik bir analiz yapmak ve tezin sosyolojik boyutlarını açığa çıkarmak amacıyla kültür, göç ve yaşam tarzları kavramları üzerinde durulmuş ve kültürel değişim tezin tam merkezine yerleştirilmiştir. Bu bağlamda Marcel Mauss’un Sosyoloji ve Antropoloji adlı eserinde değindiği Eskimolarda Mevsimsel Değişimler ile ilgili olan kısım bize ilham kaynağı olmuştur. Yaşam Tarzları bağlamında kültür değişimi ve alt kültür değerlendirilmesi yapılmış, Yörüklerin

(15)

hayat tarzları zor aşınan bir kültür değeri olarak biraz geç aşınsa da modern toplumsal yaşam tarzlarından ve moderniteden etkilendiği görülmüştür.

İkinci Bölümde Yörük kavramı ve tarihsel perspektifi üzerinde durulmuş, ayrıca dağlı ve ovalı tartışması ele alınmıştır. Yörük ve Türkmen kavramları başta olmak üzere konargöçer Oğuz Boylarına tevdi edilen isimlerin ve kavramların tarihsel perspektiften değerlendirilmesi yapılmıştır. Tarihsel süreç değerlendirilirken kronolojiden faydalanılmış, belli bir tertip üzere konu anlatımı gerçekleşmiştir.

Üçüncü bölümde tezin Metodolojisi ele alınmıştır. Tezin konusu, amacı, önemi, sayıltıları, sınırlılıkları, tanımları ve yöntemi tartışılmış, araştırmanın evreni ile veri toplama teknikleri üzerinde de durulmuştur. Bu araştırma bir saha çalışması olup, araştırmada nitel yöntem kullanılarak yarı yapılandırılmış mülakat tercih edilmiştir. Yapmış olduğumuz nitel çalışmada otuz kişi ile derinlemesine mülakat gerçekleştirilmiş, görüşülen kişilere aşiret yaşamı, kültürü ve yaşam biçimleri hakkında değişik konularda yarı yapılandırılmış sorular yöneltilmiştir.

Dördüncü bölüm, Bozahmetli Yörük Aşireti hakkındaki araştırmanın detaylı bir dökümünü içermektedir. Araştırmanın verileri ve bulguları bu bölümde tartışılmıştır. Bu bölümde, aşiretin toplumsal yapısı, sosyal dokusu, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik dinamikleri analitik bir incelemeye tabii tutulmuştur. Soruların oluşturulmasında ise temel toplumsal kurumlar ve buna bağlı olarak değişik sosyolojik meseleler göz önünde bulundurulmuştur. Aşiretle ilgili tarihsel hafıza harekete geçirilmiş, aşiretin büyük bir kısmının soy kütüğü ortaya konulmuştur. Soy kütüğünün çıkarılmasında ana kaynaklar olarak ulaşılan arşiv kayıtları, nüfus kayıtları ve “Aşiretin yaşayan çınarları” dediğimiz yaşlı kişiler olmuştur.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜLTÜREL DEĞİŞİM, GÖÇ VE BİR YAŞAM TARZI OLARAK GÖÇEBELİK

“Canlı bir uzviyette kan deveranını bilmek fizyoloji için neyse, kültür değişmelerine ait hadiselerin hakiki şekilde bilinmesi de sosyoloji için odur.”

Pitirim A. Sorokin Çalışmamızın sosyolojik bağlamını ve çerçevesini belirleyen üç önemli kavram bulunmaktadır: Kültür, Göç ve Yaşam Tarzı. Esasen Bozahmetli Yörükleri araştırması bu üç kavramın anlam dünyası ve içerikleri çerçevesinde anlaşılmaya çalışılmıştır. Her üç kavramın sosyolojik açılımları araştırmanın hangi alanlara odaklanması gerektiğini de belirlemiştir. Dolayısıyla öncelikle bu üç kavramın genel bir tahlili araştırmanın hangi sosyolojik bağlama oturduğunu izah etmesi bakımından önem arz etmektedir. Burada kavramların tartışılması sadece tezin araştırma konusunu anlama bağlamında gerçekleştirilmiş, var olan literatür üzerinden bir okuma gerçekleştirilmiştir. Kavramlara yeni tanımlar eklenmemiş, yapılmış tanımlar üzerinden bir yorumlamaya gidilmiştir.

1.1. Kültür Kavramı

Kültür kavramı pek çok tanıma konu olmuştur. Gerek değişik akademisyenler gerekse farklı alanlar kültür kavramının tanımlanmasında, anlaşılmasında ve yorumlanmasında her zaman aktif olmuşlardır. Kültür kavramının disiplinler arası özelliği de hakkında yapılan yorumları ve tanımlamaları çoğaltmıştır. Bu farklı tanımlamalar neticesinde hem fen bilimlerinin, hem sosyal bilimlerin birçok disiplini tarafından kelimenin değişik anlamlarda kullanılması görülmüştür. Sosyal bilimlerde kültür kavramı, hayatın günlük inşasının tam ortasında yer aldığından sürekli değişime, yeniliğe açık olması nedeniyle, belki de her gün yeniden tanımlanmaktadır. Rahatlıkla antropolojinin kültüründen, etnolojinin kültüründen, tarihin kültüründen, sosyolojinin kültüründen, birçok farklılık ve benzerlikleri olsa da, ayrı ayrı söz etmek mümkün olabilir. Bu nedenle öncelikle kültür kavramı ile ilgili farklı sosyal disiplinler açısından yapılmış kültür tanımlarından bazılarını

(17)

farklılıkları ile birlikte görmekte fayda vardır. Araştırmamızın sosyolojik çerçevesi açısından böylesi bir çalışma gerekli olmaktadır.

Kültür kavramının etimolojik kökeni hakkında da farklı görüşler vardır. Williams’a göre bir işleme sürecinin adı olarak başlangıçta -ürün yetiştirimi (cultivation) ya da hayvan yetiştirimi (çobanlık ve besicilik) ve zihin yetiştirimine (etkin cultivation) doğru anlamını genişleterek- özellikle Almanca ve İngilizce’de 17. yüzyılın sonlarında belirli bir halkın “bütün bir yaşam biçimi” demek olan “tin” konfigürasyonunun genellemesinin adı olmuştur (1993: 8-9). Yaygın görüşe göre, kültür etimolojik olarak “kult” (Latince cultus, culture) kelimesinden gelmektedir. Her ikisi de müşterek bir Hind-Avrupa kelimesi olan “kwel” den oluşmuştur. Gökten gelen, göksel anlamında kullanılmıştır. Ayrıca “Latincede cultus ya da cultura, toprağın sürülüp işlenmesi, ürün veryeme hazır hale getirilmesi demektir. Anlam genişlemesi ile cultura, toplum varlığı olarak kişinin toplumsal yoldan kendisi ile toplum çevresini öğrenip anlamasını, doğal ortamını da işleyip yaşanabilir duruma sokması biçiminde anlaşılmıştır” şeklinde de kültür tanımlamalarına rastlamak mümkündür (Duralı, 2000: 33). Çelik’in de belirttiği gibi “sosyoloji ve kültür antropolojisi ‘kültür’ü bir toplumun bütün hayatı ve yaşam tarzı olarak görmektedir” (2006: 47).

“Kültür, ya da uygarlık, bir toplumun üyesi olarak, insanoğlunun kazandığı bilgi, sanat, gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür” diyen Güvenç (2011: 129), kültürü insanoğlunun yapıp ettikleri, doğaya ekledikleri olarak görür. Bu anlamda kültür insanlığın yaşadığı, ürettiği, yorumladığı bütün ürünler şeklinde anlaşılabilir. Doğrudan hayat tarzını, eylem tarzını ve bütün pratiklerini karşılamaktadır. Bütün toplumlarda üretilen temel bir alandır kültür. Her toplumun kendi yaşam biçimine karşılık gelmektedir. O toplumu belirleyen ve özetleyen temel yapının adı olmaktadır. Sosyal yaşamın belirleyici kalıpları genellikle kültür terimiyle özetlenir. Bu yüzden, kültür “bir halkın yaşam biçiminin tamamı – o halkın adetleri, tutumları ve değerleri, onları bir toplum olarak bir arada tutan ortak anlayış” şeklinde anlaşılmaktadır (Chaney, 1999: 14-15). Kültür tanımlarında öne çıkan ‘maddi’ ve ‘manevi’ ayrımı son yıllardaki araştırmalarda aşılmaktadır. Kültür tanımlarına ikili çerçeveden değil de ‘üçlü’ bir

(18)

çerçevede anlaşılması gerektiği ifade edilmektedir. Dikeçligil’in deyimiyle iki parçalı analiz kültür kavramının anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Üçlü analiz, değerler, tutum ve davranışlar ile maddi araçlar üçlüsü arasındaki dinamik etkileşimi öne çıkarmaktadır (Dikeçligil, 2013: 149).

Her kültür, özgün olmak ve başka kültürlerle beraber zenginleşmelerine imkân veren farklılıkları muhafaza etmek için, kendi kendine sadık kalmaktadır; bunun da bedeli, farklı değerlere sağır kalmak, tamamen ya da kısmen duyarsız olmaktır (Strauss, 2012: 101). Bu aslında kültürün kendiliğini belirleyen bir çerçevedir. Her toplumun kendine has bir yaşama ve düşünme biçimi vardır. Kültür bunu en net bir şekilde izah eder, gösterir. Dolayısıyla kültür toplumsal aktörlerin kendi kültürlerine sadık kalmalarını önemser. Kültür değiştirmeden önce kültürün yaşanması, kendini belirlemesi önemsenir.

Kültür durağan bir yapı sunmaz; aksine değişen bir doğaya sahiptir. Değişik faktörler kültürün zaman içinde değişmesine yol açabilmektedir. İletişim teknolojisinin hızla değişmesi, bir yandan dünyayı küçülterek, dünya insanlarının ilişkilerini tıpkı bir köydeki gibi daha yakın ve dayanışmacı kılabilir. Böylece sanayi toplumunun yitirmemize neden olduğu bazı özelliklerimize yeniden kavuşabiliriz. Ayrıca bu yeni teknoloji globalleşme aracıyla aynı zamanda bireysel girişimi de motive etmektedir. Böylece toplumsallık ve bireysellik olgularını bir arada sürdürülebilmesi fırsatını doğurabilir. Karşılıklı iletişim ve etkileşimle, bireylerin kendi kültürünü ve zihinsel aktivitelerini internet vasıtasıyla aktarmaları yani, yerel kültürlerini küresel dünya kültürüne katabilmelerine fırsat tanıyabilir. Böylece kültürel çatışmalar ve baskın kültürlerin egemenliği yerine kültürel bir diyaloji mümkün olabilir (Özkul, 2013: 18).

Kültürün yaşama, üretim ve düşünme olarak kendini gösteriş biçimlerinde, kültünün tüm zamanlarda aktif olduğu görülmektedir. Kültür dünden bugüne, bugünden yarına uzanan bir köprü, bir bağlantı koludur. Bir toplumdaki bireylerin bu köprüde ve bağlantıda geçmiş-bugün ilişkisini kurmasına imkân tanımaktadır. Kültür, geçmişteki insanların ya da toplumların yaşama dünyalarının gerçeği olduğu kadar bugün insanının da bir gerçeğidir, dolayısıyla sadece düne ve geçmişe ait bir olgu değildir. Her kuşak tarafından yeniden kurgulanıp ortaya konulma özelliği

(19)

taşıyan kültür, bir toplumun farklı zamanlarda yaşayan bireyleri arasında nakledilmiş bir özelliğe sahiptir (Köktürk, 2006: 272).

Kültür, toplumsal alanda pratik ve görünür bir hal arz etmektedir. Kültürün toplumsal yaşamda görünüm alanları onun daha net bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır. Hemen bütün toplumsal kurumlara (aile, din, siyaset, iktisat vb.) yerleşen kültür, bu alanlara ilişkin tüm görünümlerin anlaşılmasında işlevsel bir yapı olmaktadır. Kültürel çerçevesi anlaşılmadan bir toplumun anlaşılması mümkün olmaz. Kültürün temel görünüm alanları ise söz edildiği gibi bütün toplumsal kurumlardır. Bunun yanında sanat, edebiyat, mimari, müzik, felsefe, din kültürlerin temel görümün alanlarıdır. Hemen bütün toplum kesimlerinde, katmanlarında, sınıflarında, statülerinde geçerli olan husus, onların kendilerine ait kültür kalıpları ve görünümleri ile var olmalarıdır.

Haliyle kültür bir başka sosyolojik kavram olan eylem ile doğrudan ilgilidir. Eylem, bütün bir toplumsal üretimlerin temel kategorisidir. Kültür de bir eylem biçimi olarak var olmaktadır. Eylem, toplumsal davranış kalıplarını, yaşama biçimlerini, düşünme tarzlarını, toplumsal pratikleri içermektedir. Dolayısıyla kültür bir toplumun büyük eylemselliğine işaret etmektedir denebilir. “Eylem, kişinin kendi içinde yer alan “şeyler” tarafından, duygu, algı, duyumsama, tarafından güdülenir. Bu türden eyleme tekabül eden düzen, idealler düzenidir. Kültür kavramı, anlam böyle bir düzen için tasavvur edildiği ölçüde gündeme gelecektir. Kültür, anlamlı eyleme karşılık gelen düzendir” (Alexander, 2013: 9-11). Buna göre karşılıklı bir anlayış zemini ve toplumsal gerçeklik yaratma gereksinimi, bireysel deneyimin ötesine geçer, paylaşılan fikirlere ve son kertede kültür sistemlerinin yapılandırıcı gücüne kadar uzanır. Kültür, eylemin kaynağı olarak toplumsal sistemlerin oluşturulmasında azımsanmayacak bir katkı sağlar.

Kültür her zaman için medeniyet kavramıyla birlikte tartışılmıştır. Bu anlamda Ziya Gökalp’in ‘hars ve medeniyet’ ayrımı literatürde çokça tartışılmıştır. Gökalp, kültür ile medeniyeti birbirinden ayırmakta, kültürün yerli/yerel, medeniyetin ise evrensel olduğunu söylemektedir. Gökalp’e göre, harsın görülmesi ve incelenmesi zordur. Medeniyet kavramlardan, kurallardan ve kurumlardan oluşmaktadır. Kurumlar bu şekilde gözlenebilecekleri için, kültüre oranla daha kolay

(20)

görünebilirler (Gökalp 1995: 20). Ancak daha sonraki araştırmalar kültür ile medeniyetin birbirine geçişliliğini öne çıkarmıştır. Köktürk (2006: 324) “gerçekten de insanın kendi eseri olan dünyanın kültür dünyası olarak işaret edilmesinde herhangi bir tutarsızlık yoktur. Fakat insan dünyasında medeniyet diye adlandırılan bir diğer gerçeklik daha vardır ki, o da insanın eseridir. Bu durumda insanın inşa ettiği dünyaları, kültür ve medeniyet şeklinde zikretmek gerekir” derken önemli bir noktaya işaret etmektedir. Kültür, medeniyet ile birlikte anılmak ve tartışılmak durumundadır. Her iki kavramın birbirine geçişliliği söz konusudur.

Kültür kavramının içeriğini araştıran çalışmalar genelde kültürü, insan topluluklarının yaşayış şekilleri, edinimleri, dil öbekleri, dinsel özellikleri, toplumsal mikro ve makro grupların gelenek ve görenekleri, eylem biçimleri, gündelik hayat şekilleri gibi yaşamsal alanın tüm birikimleri şeklinde tanımlamaktadır.

Daha önce de ifade edildiği gibi kültür kavramına değişik sosyal bilimler ilgi duymuştur. Hemen her sosyal bilim kendi alanına göre kültür kavramını tanımlamış, araştırmış ve incelemiştir. Sosyoloji, antropoloji, tarih, etnoloji gibi bilim dalları için kültür çok önemli bir yerde durmaktadır. Kültür kavramının içeriği ile ilgili çeşitli tanımlara ulaşan bu bilim dalları ayrıca kendi alanlarını kültür kavramı bağlamında da açıklamaya girişmişlerdir.

Sosyoloji için kültür bütünüyle yaşam tarzı olarak belirginleşmektedir. Toplumun yaşantısı, düşünme biçimleri, eylem tarzları ve pratikleri sosyoloji açısından kültür kavramında karşılık bulmaktadır. Ayrıca sosyoloji, kültür kavramını sosyal süreçler, sosyal kurumlar ve medeniyet bakımından önemli görmektedir (Aydın, 2011b: 259).

Kültür ile ilgili diğer önde gelen bilim dalı antropolojidir. En geniş anlamıyla antropoloji, kendini “insan fenomeni” incelemeye adamış disiplindir. Strauss (2012: 16-18), antropolojinin insan fenomeni ile bütün boyutları ve dönemleri ile ilgilendiğini ifade etmektedir. Pritchard, “bir antropolog sosyal yaşamın tümünü çalışmalıdır. Herhangi bir insan topluluğunun sosyal yaşamını bir bütün olarak onların tüm sosyal yaşam bağlamı olmaksızın açık ve kapsamlı bir biçimde anlamak mümkün değildir. Antropolog kaydetmiş olduğu her ayrıntıyı

(21)

yayınlamasa bile, iyi bir antropologun not defterinde oldukça sıradan aktivitelerin bile, örneğin bir ineğin nasıl sağıldığı ya da etinin nasıl pişirildiği gibi ayrıntılı betimlemeleri bulabilirsiniz” (2005: 79) derken antropoloji ile kültürel dünya arasındaki derin ilişkiyi çözümlemektedir. Antropoloji, özellikle de kültürel antropoloji, çalışmamızın ana adağı olan Yörük kültürünü daha iyi anlayıp kavramamız açısından oldukça önemlidir. Esasen yaptığımız çalışma bir etnolojik araştırma olması nedeniyle antropolojiyle sıkı bir şekilde kesişmiştir.

Tarih, etnoloji gibi diğer disiplinler için de kültür vazgeçilmez bir kavramdır. Sosyal hayatın karmaşıklığı, zamansallığı, farklı görünümleri içeriyor oluşu her zaman için kültürü öne çıkarmaktadır. Dolayısıyla hiçbir sosyal bilim kültür kavramına bigane kalmamaktadır.

1.2. Kültürel Değişme

Kültür kavramı, aynı zamanda kültürel değişme kavramının da anlaşılmasını ihtiva etmektedir. Her kültür tartışması beraberinde kültürel değişme tartışmasını getirmektedir. Çalışmamız bakımından kültürel değişme önemli bir tartışma başlığıdır. Çünkü Yörük kültürü zaman içinde dönüşmekte, toplumsal ve mekânsal bir değişim evresinden geçmektedir. Bu ise Yörüklüğün kültürel değişme kavramı içerisinden okunmasını gerekli görmektedir.

Kültürel değişme yahut kültür değişmesi, kültür değişmeleri kavramları sosyologların ilgi alanına girmiştir. Değişik zamanlarda sosyologlar bu kavramları tartışmışlardır. P. Sorokin, W. Ogburn, Mümtaz Turhan, M. Belik Kıray, İbrahim Yasa gibi sosyologlar çalışmalarında kültürel değişme kavramını temel belirleyici olarak seçmişlerdir. Ayrıca kavramın tanımı ile birlikte farklı toplumsal alanlardaki yansımasını irdelemeye çalışmışlardır.

Sorokin için kültürel değişme baskın/güçlü kültürle birlikte ele alınmalıdır. Baskın kültürle diğer kültürlerin bir araya gelişi, yeni kültürlerin ortaya çıkmasına yol açar; çökmekte olan kültür ile yüksel kültür buluşur ve yeni sentez kültürler meydana gelir (Sorokin, 1997: 17). Sosyoloji dünyasına ‘kültürel gecikme’ (cultural lag) kavramını kazandıran Ogburn da aynı mesele ile ilgilenmiştir. Ogburn, kültürel değişmeyi aynı toplum içindeki farklı aktörlerin ve yapıların karşılaşmasında ortaya

(22)

çıkan yeni durumlar şeklinde analiz etmektedir. Teknolojik değişmeler ile hukuki değişmeler arasındaki boşluk, bir kültürel gecikmeye neden olmaktadır (Özkul, 2013: 104). Ancak kültürel değişme kaçınılmaz olduğu gibi burada meydana gelecek boşluk da kaçınılmaz olacaktır.

Türk sosyolojisinde Mümtaz Turhan’ın kültürel değişme analizi de önemini korumaktadır. Turhan, kültür değişmelerini iki önemli ayrıma tabi tutarak irdelemektedir: serbest kültür değişmeleri ve mecburi/zorunlu kültür değişmeleri (Turhan, 1987). Her iki kültür değişmesinin de değişik nedenleri ve aktörleri bulunmaktadır. Toplumsal değişmenin önemli bir bölümünü oluşturan kültür değişmesi aynı zamanda bir toplumsal değişme olarak da okunabilmektedir.

Toplumsal yapı ve kültürel dönüşüm çalışmalarında genellikle, belli bir zaman diliminde, belli bir yerleşim biriminde, bireyler, gruplar, sosyal tabakalar, sosyal sınıflar ve bunların arasındaki ilişkilerde yaşanan farklılaşma ve dönüşüm incelenmektedir. Kültürel yapıdaki bu dönüşüm dışarıdan bir etki olmadan, zamana bağlı olarak, belli bir dinamik içinde gerçekleşmektedir. Fakat bazen, büyük afetler, savaşlar, göçler, büyük teknolojik buluşlar, keşifler, sanayi yatırımları gibi nedenlerle, sosyal dönüşüm ve yapı değişiklikleri, kendi zaman alışkanlıklarının dışında ve ani değişiklikler gösterir.

Kıray’a göre “Bir sosyal bilimci için Türk toplumunu gözlemlemek çok heyecan vericidir. Ondan da öte, her şeyin her an değişme halinde olduğunun bilincinde ise, bu değişmenin yavaş mı ya da hızlı mı olduğunu, çeşitli yönlerin karşılıklı etkileşiminin nasıl gerçekleştiğini belirlemek, yorumlamak ve yeni bilgiler üretmek, son derece doyurucu bir uğraştır” (1999: 8). Bozahmetli Yörük Aşireti bu bağlamda değerlendirildiğinde kültürel değişim için iyi bir örnek teşkil etmektedir. Tüm toplumsal yapı ve kültür değişmeleri gibi, bu etkileşim de birden bire olmayacaktır elbette. Yıllar içinde, yavaşça gerçekleşecektir bu değişim ve dönüşüm.

Değişim ve dönüşümü Türkiye ölçeğinde çok yakından izleyen Kıray, dönüşüme şu şekilde yaklaşılması gerektiğini belirtiyor. “Zaman gibi soyut bir kavramın değişmesinden, metropolleşme sürecinin izlenmesine, küçük ya da büyük

(23)

toprak sahipliği yörelerinde köylülüğün bitişinin izlenmesinden, nüfus yapısının değişmesine, kente göçenlerin, yeni düzene uyum için oluşturdukları yaşam stratejilerine kadar, değişmenin çok çeşitli yönlerinin ciddi metot ve tekniklerle ele alınması ve analiz edilmesi gereklidir”. Çünkü bu karşılıklı ve zamansal etkileşim sonunda “Şehirleşme, nüfusun ücretlileşmesi, işçileşmesi, yeni meslek ve iş düzeninin ortaya çıkması ile geri dönülmez (irreversible) yapısal bir değişme başlayacaktır. Toplum bu sürecin dalga dalga yayılması sonucunda, dipten doruğa eski yapının, ilişkiler, kurumlar, değerler, düşünceler yönünden büyük değişimini hızla oluşturmaya, diğer bir deyişle, kendisini dipten doruğa yenileyerek, “genel” değişme süreçlerini yoğun olarak yaşamaya başlar. Peki, toplumların mikro ve makro sosyal yapılarında bu etkileşim ve dönüşüm neticesinde, yeni sosyal formlar, değerler ve yeni sosyal yapı nasıl oluşur? “Hiçbir toplumsal gelişme, hiç aksamadan dümdüz bir çizgi üzerinde sürüp gitmez. Bizim toplumumuzda da her insan ilişkisinde her kurumda, her değer ve zihniyette, en çok etkilenen çok çabuk değişen olduğu gibi, orta hızla değişenler çok yavaş değişenlerle etkileşe etkileşe, bunlara bir arada işlerlik kazandıran, yeni mekanizmalar, kurumlar, ara formlar oluştura oluştura ve toplum yapısını yenileye yenileye aynı zamanda, eskisi ile ilişkisini yok ede ede yeni bir temel toplum yapısına ulaşmaktadır”. Sosyal kurumların birbirlerini değiştirme kabiliyeti sosyoloji bilimi açısından ölçülebilir ve sonuç çıkarılabilir bir olgudur.

Kültürel değişmelerin ölçülmesi konusunda farklı yıllarda iki kez monografi çalışması yapan Yasa’ya göre topluluklar üstüne araştırma yapan toplumbilimcilerin ödevlerinden ilki, bir topluluğun yapı ve görevlerinde yer alan değişmeleri, çözüm ve yorumları yapmak, ana eğilimlerini nesnel biçimlerde göstermeye çalışmak, bundan sonrasını, varacakları değer yargılarına göre, topluluklara nasıl bir yön verilmesini üstüne alan sorumlu kimselere bırakmaktır (1969: 3-4). Elbette ki sosyal etkileşim potansiyellerinin, hayatın içinden tespiti, araştırılması noktasında, bizlere ışık tutuyor: Sözünü ettiğimiz değişmeleri, tümü ile bütün Türk toplumu için nesnel ölçülere uyarak incelemeye çalışmak, yapılması hemen hemen imkânsız bir iştir. Bu yapılamadığına göre, ancak büyük toplumu oluşturan topluluklardan bir veya bir kaçını, bilimsel kurallara dayanarak belirli zaman süreleri içinde gözden geçirerek

(24)

değişmeleri göstermek olasılığı her zaman vardır. Küçük bir topluluk üzerinde yapılacak bir araştırma, büyük toplumda yer alan değişmeleri bir dereceye kadar izleme ve gözlemenin yolunu gösterebilir.

Kültür değişim çalışmalarıyla ilgili olarak, "Bu çalışmamızda, problemler ve değişmeler fazlalaşmadan, toplumda derine giden etkiler yaratmadan evvel bu günkü sosyal hayatı araştırmak istiyoruz. Genellikle kültür değişmeleri araştırmalarında, geriye gidilerek bir sıfır noktası ya da temel çizgisi belirtilmeye çalışılır" diyen (Kıray, 1999: 89) de belirttiği gibi, daha sonra belirli devrelerde, Toroslarda yaşayan Yörüklerin ve onun sebep olacağı göç dalgasının, insan davranış ve vaziyet alışlarında sebep olacağı değişiklikleri görebileceğimiz, bir zemin, bir başlangıç, noktası sağlamış olacağız.

Sosyal ve kültürel değişme derece derece değişerek tahakkuk eder. Belirli bir dereceden sonra da bunun bütünüyle bir bünye değişikliği haline geldiği görülür. Onun için belirli anda, toplumda bazı özellikler derece, bazıları da bünye farklılığı halinde göze çarpar. Değişmeye sebep olan faktörlerin baskısı yönünde, iki bünyeye has, tam yerleşmiş özellikler ile beraber değişme halindeki hususiyetlerden, hem eskisine hem de yenisine ait olanların derecelenmesi müşahede edilir. Hem yerleşmiş özellikleri, hem de derece derece değişmekte olanları ile geçiş halindeki toplum, gene de bir fonksiyonel bütün hali gösterir. Burada önemli olan bu düzeni, hem bir yapı farklılığı, hem de bir derecelenme halinde ifade edebilmek ve sosyal oluşumları izlemektir. Her toplumun mahalli özellikler ve çeşitli değişme hızları sonucu meydana gelen ve genellikle aynı yapıda ki başka toplumlarda görülmeyen özellikleri böylece ortaya çıkarılabilir. Değişim ve dönüşüm ne kadar yavaş olursa olsun, sıkıntısız, problemsiz gerçekleşmez. Fakat sosyal yapı mekanizması ve sosyal dönüşümün kendi dinamikleri, bazı önleyici müessese ve ilişkilerle dağılıp çözülmeden toplumsal dönüşümü mümkün kılar elbet. “Değişmenin buhransız olmasını sağlayan, çözülmenin önüne geçen ve her iki yapıya da ait olmayan, yeni beliren müesseseleri, ilintiler, değerler ve fonksiyonları, biz tampon mekanizmalar terimi ile ifade ediyoruz. Bu tampon mekanizmalar sayesinde, sosyal yapının çeşitli yönleri, birbiri ile bağlanır, fonksiyonel bütünün parçası olmayan taraflar kaybolur.

(25)

Bu şekilde toplumun orta hızda bir değişme oluşumunda da göreli bir denge halinde kalması mümkün olur (Kıray, 1999: 94-96).

Mekânsal açıdan bir kültür değişim örneği olan Eskimoların çadırlarında ocak yoktur. Fakat kızıl derililerin çadırlarında ocak mevcuttur. İç yerleşimlerdeki Eskimo kashimlerinde herhangi bir bölme yoksa ve merkezi bir ocak varsa bunun nedeni bu yapının bütün yerleşim yerlerinin ortak yapısı olarak kullanılmasıdır. Bu durum ülkemizdeki köy konaklarını hatırlatır. Ayrıca, Alaska’nın güneyindeki kabilelerde ise daha çok erkeklerin kullandığı çocuklar ve kadınların ise ayrıca farklı zamanda kullandıkları günümüzde modern saunanın bir benzeri olan terleme evi diye adlandırdıkları evlere rastlanır (Mauss, 2011: 541).

Kültürel değişim, uzun zaman içerisinde mikro yahut makro ölçekteki bir grupta görülen sosyo-kültürel değişimlerdir. Marcel Muass'un Sosyoloji ve Antropoloji adlı eserinde Eskimo'ların mevsimsel değişikler karşısında oluşturdukları mekânsal ve kültürel değişimleri ile Toroslarda Yaşayan Bozahmetli Yörük Aşireti özelinde bir kıyaslama yapma imkânı doğmuştur. Bozahmetli Aşireti özelinde son yüzyılda Yörük kültüründeki sosyo-kültürel değişim çalışmamızda önemli bir yer tutmuştur.

1.3. Göç

Göç kavramı, tıpkı kültür ve kültürel değişme gibi gerek Yörük kültürünü gerekse çalışmamız olan Bozahmetli Yörükleri’ni anlamak açısından merkezi yerde durmaktadır. Yörüklük, mutlak anlamda göç ile göçerlik ile anlamlı bir yaşam tarzıdır. Dolayısıyla göç hadiseleri Yörük kültürünün temelinde yer almaktadır.

Göç kavramı, yaptığı ilk çağrışımla bir yerden başka bir yere doğru yer değiştirme eylemi olarak tanımlanabilir. Oysa insanlık tarihi kadar kadim bir geçmişi olan göçün sosyo-ekonomik temelleri olmakla birlikte pek çok değişkenin etki etmesinden dolayı çok boyutlu bir süreç niteliği taşımaktadır. Öte yandan göç olgusu, zaman, mekân ve iradi-gayrı iradi olmak üzere farklı eksenlerde ele alındığı gibi, sadece insanları değil, aynı zamanda insan dışındaki diğer canlıları da kapsamı içine alan geniş bir nüfus mobilitesidir. Buradan hareketle iç göç, dış göç, zorunlu göç ve gönüllü göç gibi kategorik kavramlara tabi tutulan göç olgusu başta ekonomik olmak

(26)

üzere sosyo-kültürel, siyasal ve diğer birçok sebepten kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır (Özyakışır, 2013: 1).

Demir ve Acar’a göre (2002: 175) “Bir yerleşim biriminden, gruptan ya da belli bir siyasal sınırı olan toprak parçasından başka birime doğru, kısmen, sürekli, birey veya kitle hareketine göç denir. Bir ülke sınırlarının içinde kalmak şartı ile meydana gelen nüfus hareketine iç göç, nüfusun ülke dışına akmasına da dış göç denir.” Göç insanlık kadar eski bir olgu olarak, ilkel toplumlardan site toplumlarına ve oradan da feodal toplumlardan, sanayi toplumlarına ve modern toplumlara kadar her tür sosyal formu etkilemiş ve üzerinde birçok araştırmalar yapılmış, çok yönlü bir sosyolojik fenomendir.

Göçün oluşumunda önemli faktörler söz konusudur. “Bir insanın doğup büyüdüğü ve alışık olduğu bir çevreyi bırakarak, yabancısı olduğu başka bir yerleşim birimine göçmesi, pek kolay olmayan bir eylem olarak düşünülmelidir. Bu nedenle göçü doğuran faktörler büyük önem kazanır. Doğal afetler, ekonomik darboğazlar, yapısal değişimler ve can güvenliği gibi nedenler daha çok işin toplumsal boyutuna vurgu yaparken, daha iyi bir yaşam tarzı ve macera severlik gibi nedenler göçün bireysel boyutunu vurgulamaktadır” (Yalçın, 2004: 3). Göç değişik faktörlerin bir araya gelmesini gerektirmektedir. Bazen tek faktörlü göçler olduğu gibi bazen de birkaç faktörün doğurduğu göçler meydana gelebilmektedir.

Göç olgusu ile ilgili bir çok araştırma ve literatür olmasına rağmen göçün tanımı konusunda durum o kadar parlak değildir. Yapılmış göç tanımı azdır. Belki de araştırmacılar ve bilim adamları bu kadar açık bir olgunun tanımından çok nedenlerini, sonuçlarını, etkilerini irdelemeyi daha uygun buldular.

İlk bakışta, bu tanımda anlatılmak istenen ile sanki ülkeler arası göç ön plana çıkıyormuş gibi görünse de, yer değiştirme aynı ülke içerisinde bile, yerleşim yerleri arasındaki kültürel farklılıklar nedeniyle, aslında alışılmış bir ortamdan yabancı bir ortama geçiş şeklindedir. Dolayısıyla, bu yeni ortamın farklılığı göç olayının aslında farklı bir kültürel yapı içerisine girme hissi doğurabileceğini doğrulamaktadır. Ülkemizde 1950’li yıllarda yaşanan kırdan kente göç akımı bunun en iyi örneklerindendir. Kırsal kesimden getirdikleri değerlerle, göçmenlerin kent

(27)

hayatına uyum sağlamada karşılaştıkları zorluklar, gece kondu melez kültürünün ortaya çıkması, hep göçün yönünün aslında yabancı bir ortama doğru olduğu fikrini ön plana çıkarmaktadır. Bu tanımda dikkat çeken özellik, göçün sonucunda oluşan toplumsal yapı farklılıklarına vurguda bulunulmasıdır. Gerçekten de, hem iç göçler hem de dış göçler incelendiğinde, göç sonucunda yer değiştiren grupların, toplulukların, yerleştikleri yeni yerlerde önemli oranlarda değişmeler yaptığı bilinmektedir.

Göçle ilgili tüm bu açıklamalardan sonra kapsayıcı bir göç tanımı şöyle olabilir. Göç, ekonomik, siyasi, ekolojik veya bireysel nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan ve kısa, orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim hedefi güden coğrafik, toplumsal ve kültürel bir yer değiştirme hareketidir (Yalçın, 2004: 12-13).

Göç tanımlarını kısaca özetledikten sonra kısaca göç çeşitlerine bir göz atalım. Göç tarihten günümüze bir çok toplumu ilgilendiren bir fenomen olduğu için, göçe sebep olan faktörleri belli kriterler etrafında toplamak oldukça zor olmaktadır. Buna rağmen bu konuda yapılmış birkaç tasnifi aktararak olguyu açıklamaya çalışalım.

Ağırlıklı olarak göçler öncelikle ‘gönüllü göçler’ ve ‘zorunlu göçler’ şeklinde tasnif edilmektedir. Gönüllü göçlerde, başlangıcından sonuna kadar, göç iradesi bireylerdedir. Başka bir yere gidip gitmemekte, gidilecek yer konusunda, gidilecek zaman konusunda, kullanılacak araç ve güzergâh konusunda tamamen özgürdürler. Zorunlu göçler söz konusu olduğunda durum, dramatik bir hal alır. Savaş tehlikesi, otoriter rejimlerin muhaliflerine olan tehditleri ve can güvenliğinin olmaması insanlara çoğu zaman göçten başka çıkar yol bırakmaz. Dolayısıyla zorunlu göçleri de kendi içinde iki gruba ayırmakta fayda vardır: a) Resmi otoritenin kontrolünde yapılan zorunlu göçler; b) Kaçıp kurtulmak amaçlı göçler. Birinci grupta göç edenler, resmi otoritenin kontrolünde, idarenin belirlediği güzergâhı kullanarak, idarenin korumasında, idarenin belirlediği mekâna doğru göç ederler. İkinci grup zorunlu göçte ise insanlar ve topluluklar, baskı, şiddet, terör ve tehditten kaçıp kurtulmak amacıyla tek tek ya da gruplar halinde kendi belirledikleri, daha güvenli olduğunu düşündükleri yerlere doğru göç ederler (Yalçın, 2004: 16).

(28)

Göç tasniflerinde yoğunluk esası da gözetilmektedir. Buna göre ‘kitlesel göçler’ ve ‘bireysel göçler’ şeklinde bir tasnif yapılabilmektedir. Grup göçü, aile göçü, aşiret göçü, kabile göçü, savaş göçü gibi göçler birer kitlesel göç olarak görülebilir. Kitlesel göçler, serbest göçlerin sonucudur. Serbest göçle az sayıda öncü bireyin başka bir yere göçerek ülkeleriyle bir çeşit bağ kurmaları sonucunda o ülkeden göç edenlerin sayısı hızla artar ve kısa sürede çekici etkenler nedeniyle göç kitlesel bir görünüme bürünür (Yalçın, 2004: 17). Bunun yanında bireysel anlamda okumak, iş sahibi olmak, değişik toplumsal nedenlerden dolayı yer değiştirmek şekilde tezahür eden göç örneklerine rastlamak mümkündür.

Yukarıda yapılan göç sınıflandırmaları açısından bakıldığında genel olarak Yörükler, özel olarak da çalışmamızın konusu Bozahmetli Yörük Aşireti iki gruba dâhil olmaktadır. Bunlardan birincisi ülke sınırları esasına göre göçler kategorisinden "iç göçler", bir diğeriyse yerleşme süreleri esasına göre göçler kategorisinden "geçici göçler" kısmında değerlendirilebilir. Zira Yörük göçleri, geçici süreyle yapılan bir iç göçtür.

Göç tasniflerinde belki en dikkat çeken husus ‘iç göçler’ ve ‘dış göçler’ ayrımındır. İç göç, bir ülke içinde bölge, kent, kasaba ve köy gibi bir yerden diğerine yerleşmek amacıyla yapılan nüfus hareketleri olarak tanımlanmaktadır (Üner, 1972: 77’den Aktaran Yalçın, 2004: 19). İç göçler kırdan kıra, kırdan kente, kentten kente, kentten kıra yapılan göçler olarak dörtlü bir sınıflamaya tabi tutulur. Dış göçler ise, belli bir süre ya da devamlı kalmak üzere, çalışmak veya yerleşmek amacıyla ülke sınırlarını aşarak yapılan nüfus hareketleridir (Üner, 1972: 77’den Aktaran Yalçın, 2004: 19).

Bunun yanında ‘geçici göçler’, ‘kalıcı göçler’, ‘mevsimlik göçler’ gibi tasniflere de rastlanmaktadır. Geçici göçler, ilk bakışta mevsimlik göçler olarak da değerlendirilebilir, fakat daha geniş kapsamlıdır. Mevsimlik göçler bilindiği üzere ekonomik amaçla yapılan ve mevsime uygun işlerde başka bölgelerde çalışmak amacıyla, belli bir süre için yapılan yer değiştirme hareketleridir. Bu göçlere aile veya grup halinde mevsimine göre, pamuk, fındık, tütün toplamak üzere toplu olarak göçüp, bir yaz çalıştıkları yerlerde kalan ve yazın kazandıklarıyla eski yerlerine dönüp kışı geçiren mevsimlik işçiler örnek gösterilebilir. Ayrıca öğrenim için veya

(29)

askerlik, mahkûmiyet gibi nedenlerle göçe başlarken ne kadar kalınacağı az çok belli nüfus hareketleri de, geçici göçler olarak değerlendirilebilir. Sürekli yerleşme amaçlı, kalıcı göçlerde başlangıçta geri dönüş fikri yoktur. Göçe karar veren aile ya da birey, gideceği yerde sürekli yerleşme amacındadır. Bunun sebebi ekonomik ya da bireyseldir (Yalçın 2004: 20).

Göç ve değişme birbirinden ayrı düşünülemez. Göç beraberinde mekânsal bir değişim getirirken, aynı zamanda insanların sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yaşamlarında da önemli farklılıklara yol açar. Göçle birlikte bireyler kültürel bir değişim süreci geçirmekte fakat kentli yaşam kalıplarını benimseme ve kentin fırsatını değerlendirebilme noktasında önemli sıkıntılar çekmektedir. Çünkü göç sonucu kişilerin geldikleri kentlere ekonomik ve sosyal açıdan uyum sağlamaları hayli zaman almaktadır. Bunun sonucunda da kentleşme sorunu oluşmakta ve insanların kente zihinsel olarak uyum sağlayamamaları gibi sosyal ve kültürel yapı değişmelerinden kaynaklı çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir (Öztürk-Altuntepe, 2008: 1600).

Burada göç olgusuna bu kadar önem vermemizin ve yer ayırmamızın nedeni, çalışmamızın ana dinamiği olan Bozahmetli Aşireti’nin göçebe bir Yörük topluluğu olmasıdır. Yörüklerin bir yerden başka bir yere göç etmeleri neticesinde göç ettikleri yerlerin yaşam tarzlarını, yöresel kullanılan ağızları gittikleri yerlere taşımaları, giyim tarzlarını aktarmaları vb. birçok açıdan bir kültür taşıyıcıları oldukları gerçeği yadsınmamalıdır.

Göç fiili ile yaşam tarzı olarak göçebelik çok farklı şeyler elbet, göçebe hayat tarzının omurgasını oluşturan göç, göçebeler için çok şey ifade eder. Doğum tarihleri başta olmak üzere daha birçok durumda kendilerini tanımlarken bile göç olgusundan söz ederler ve yaz göçü yahut kış göçünde dünyaya gelmiştim derler. Göç içinde barındırdığı anlam itibariyle bir eylem halidir, Yörük de “Yürüyen Türk” olarak da tanımlandığına göre kelime olarak bile bir hareketliliği içinde barındırmaları önemlidir.

(30)

1.4. Bir Yaşam Tarzı Olarak Göçebelik

Göçün meydana getirdiği bir yaşama hali olan göçerlik ve göçebelik Yörük yaşantısının anlaşılması bakımından hayli önemlidir. Bugün çoğunlukla yerleşik hayata geçmiş olan Yörüklerin yaşam biçimleri, düşünme tarzları, gelenek ve görenekleri, kültürleri, bakış açıların büyük oranda göçerlik değerlerinden etkilenmiştir. Dolayısıyla göçebelik çalışmamızın bir diğer temel kavramlarından biri olmaktadır.

Göçebeliğin evrelerinden olmasa da bir yaşam biçimi olarak yerleşik hayat tarzı da temel yaşam biçimlerinden biridir. Göçebeliğin sona ermesiyle birlikte karşımıza çıkan yaşam formu yerleşik hayattır. Fakat bu Bozahmetli Yörük Aşireti’nin dört aşamalı yaşam biçimi evrelerinden birisi olmakla birlikte göçebeliğin evrelerinden sayılmaz, zira yerleşik yaşam biçimi bizatihi göçebe hayat tarzının alternatifidir aynı zamanda. Göçebeliğin bir yaşam biçimi olarak ele alınmasında çeşitli tespitler mevcuttur; yerleşik hayat tarzının nasıl kendine özgü formları varsa göçebeliğin de özgün bir tarz olarak çeşitli ritüelleri vardır. Kendine özgü bir takım kültürel göstergeleri vardır. Göçebenin de bir takım kurallara bağlı öğretileri vardır. Üstelik yerleşik hayat tarzından daha eski bir yaşam biçimi olarak toplumsal öğretileri ve özgün töreleri vardır.

Göçebe hayat ve yerleşik hayat hakkında önemli tespitlerde bulunan İbn Haldun’a göre asıl olan bedevi (iptidai) hayattır. Hadari hayat sonradan ortaya çıkmıştır. Bunun da kökü, kaynağı ve çekirdeği bedevi hayattır. Yeryüzünde hadari bir hayatın bulunmadığı zamanlarda bedevi hayat vardı. Hadari hayat söz konusu bedevi hayatın tedrici bir surette değişmesinden ve gelişmesinden meydana gelmiştir. Fakat bedevi hayat, hadari hayatı meydana getirdikten sonra tamamen ortadan kalkmış değildir. Tersine o da varlığını muhafaza etmekte ve hadari hayatla yan yana yaşamakta, bu surete iki farı beşeri hayat tarzı bir diğerini beslemektedir. Bedevilere hadariler arasında mevcut olan ve çok eskiden bu yana sürüp gelen münasebetler, tarih, devlet ve umran bakımından son derece önemlidir. Bu iki hayat tarzını hesaba katmadan tarihi, mülkü ve umranı izah etmek imkânsız gibi gözükmektedir (Uludağ, 2013: 104). Bedevi hayat tarzının ve hadari hayat tarzından en belirgin farkı olarak da bedevi toplumlarda bulunan asabiyet olduğunu izah etmiştir.

(31)

İbn Haldun’un içinde yaşadığı Arap toplumu gözlemlerine dayanarak gerçekleştirdiği görüşleri, bu gün için farklı fomlarda da olsa neredeyse bütün toplumlar için geçerli olduğu kabul edilmektedir. Türklerin ilk yaşam biçimlerinden olan göçebe hayatın son formları Yörük aşiretleriyle devam etmektedir. Konar göçer Yörük aşiretlerinin neredeyse son temsilcilerinden biri olan Bozahmetli aşiretinin yaşam biçimleri göçebeliğin ana unsurlarını büyük ölçüde taşıdığı görülmektedir.

Yaşam biçimleri insanları birbirlerinden farklı kılan davranış kalıplarıdır. Karşılıklı günlük ilişkilerimizde, ne demek istediğimizi anlatmak zorunda olmadan bir yaşam biçimi kavramını kullanabiliriz; ancak sorgulanacak olursak, yaşam biçimlerinin akla getirdiği cinsten şeylerin ikircikli ve çok genel bir tanımının ötesine geçmeyi zor bulabiliriz. O halde yaşam biçimleri insanların neler yaptıklarını, niçin yaptıklarını ve bunu yapmanın kendileri ve başkaları için ne anlama geldiğini anlatmaya (haklı bulmaya değil, açıklamaya) yardımcı olur.

Yaşam biçimlerinin modernizmin ilk üç özelliğini zayıflattığı netlik kazanmıştır. Bunlardan birincisi toplumsal söylemin açıklayıcı bir öğesi olan yaşam biçimlerinin, değişkenlikleri ve çoğulculukları aracılığıyla, toplumun yapısal biçimlerini otoriter bir yaklaşımla tanımlayan bir büyük anlatı ile birleşmeye karşı çıktıklarını savundum. İkinci özellik konusunda şunları söyledim: doğaları gereği yaşam biçimlerinin ilgi alanlarına izin veren üretim ve dağıtım organizasyonlarının, ulusal sınırı aşarak, ulusal kültür kavramı ile ilgili he rşeyi alay konusu yaptıkları açıktır –yerel deneyime zarar vermemekle birlikte, onu küresel sanayilerin sahnelendiği muhteşem oyun içinde kaçınılmaz olarak diyalektik bir ilişki içine iterler. Üçüncü ve en önemli özellik ise yaşam biçimlerini toplumsal ve özel ortamlar arasındaki yerleşmiş farklılıkları önemli ölçüde bulanıklaştırarak, dolayısıyla değiştirecek biçimde hareket ederek, toplumsal varlığın bireysel ve kolektif biçimleri açısından yeni anlayışlar öğretmesi ve oluşturmasıdır.

O halde yaşam biçimleri, modernizmin ürünü olmakla birlikte aynı zamanda bu çağın toplumsal söyleminin (yani temel entelektüel mimarisinin) temel terimleri arasında artan uyumsuzluğa da işaret etmektedir. Yaşam biçimleri, sözlük anlamıyla post-modern çağın gelişen yapısal biçimlerinin tanınmasının gerekliliğine de kaçınılmaz olarak dikkat çeker (Chaney, 1999: 169). Araştırmamıza katılan bir

(32)

görüşmecinin düşünceleri bir yaşama biçimi olarak göçebelik hakkında temel ipuçları vermektedir:

“Göçebe yaşam bizim karakterimiz olmuş artık. Şuanda şehirde yaşıyorum fakat ruhum hala o dağlarda dolaşıyor. Zaman zaman kulaklarıma davar güttüğüm yaylalardaki çan sesleri geliyor. İyice dinliyorum, ses seda yok. Meğer benim dinlediğim çan sesleri gerçek değilmiş. Hayal görüyormuşum. Benim için şehir hayatı hapisten farksız. Para her zaman huzur getirmiyormuş meğer, ekmek arasına biraz helva koysak yahut kuru soğan ekmek yesem. Nerede kaldı o eski lezzetler. Başkasını bilemem ama göçebelik benim karakterim olmuş.” (ŞA, 55, E).

Yörük aynı zamanda bir tipolojidir. Hem fiziksel yapıları hem de yaşam tarzları itibariyle kendilerine has tipik özellikler taşır. Tipolojik açıdan bir Yörük erkeği, orta boylu, buğday benizli, kara saçlı, bıyıklı, biraz tıknaz, iri kafalı ve biraz göbeklidir. Beli kalındır Yörük beylerinin bellerine bağladıkları kuşak bile ince göstermez karın bölgesini, lakin bu anlatılar genellikle Toroslarda yaşayan Yörükler için geçerlidir. Batı Trakya’da, Rumeli’de ve İç Anadolu’da coğrafyanın etkisiyle fiziksel özellikler de değişiyor, örneğin Batı Trakya’da sarışın, mavi gözlü ve uzun boylu Yörüklere de rastlayabilirsiniz. Sadece fiziksel özellikler değildir elbet Yörükleri diğer guruplardan ayıran, ruhu da farklıdır Yörük’ün örneğin, Yörük çok çabuk kızabilir fakat hemen affetme eğilimi vardır. Yörük, misafirperverdir. Kendisine kötülük yapacağı konusunda kuşku duyduğu birisine de haddini bildirir. Vatanseverdir, körü körüne bir şeylere inanmazlar. Onların kafasına yatması çok önemlidir bir şeyin birçok şeye temkinli yaklaşırlar. Fakat bir de kafalarına yatmış ve benimsemişlerse o uğurda mücadele vermekten hiç çekinmezler.

Yörük, gündelik hayatında ve boş zamanlarında göçebeliği kendi üzerlerinde bir yaşam tarzı haline getirmiş olan, kelime anlamı “Müslüman Türk” olan Türkmenlerin göçebeliği ruhuna tecessüm ettirmiş olanlarıdır.

Gerek genel anlamda Yörük kültüründe gerekse Bozahmetli Yörükleri’de göçebeliğin evrelerinden bahsetmek mümkündür. Göçebelik hali, zaman içinde değişmiş ve farklı biçimler almıştır. Örneğin, İbni Haldun göçerliği iki kısma ayırmış, tam göçebelere bir de yarı göçebe halkları ilave etmiş, bilim insanları da bu

(33)

görüşü kendilerine düstur edinmiştir genellikle. Hayatının ilk on bir senesini göçebe olarak geçirmiş ve konuyla ilgili saha araştırması yapmış birisi olarak bu genel geçer duruma bir ilave yapmayı uygun görmüş bulunuyorum: Kenar Mahalle Göçebeleri…

“Şurası muhakkak ki göçerlik günbegün bir yaşam biçimi olarak erimekte, göçerlerin sayısı hızla azalmaktadır. Göçerlerin varlığı salt ekonomik olarak anlamlı değil aynı zamanda bir yaşam tarzının sürebilmesi açısından da önemli. Bu hareketli yaşamın sürdürülmesi her gün daha da güçleşiyor” (Oyal, 2013: 70). Göçebe hayat tarzı günbegün azalmakta fakat aynı oranda keçi ve koyun sayısı azalmamaktadır. Binaenaleyh, yeni bir yaşam biçimine ihtiyaç vardır.

Göçebeliğin dağılımında ‘tam göçebelik’ önemlidir. Hayvancılıkla uğraşan insanların yılın belirli dönemlerinde yaylak ve kışlak olmak üzere en az iki aşamalı göç hadiseleridir. Bu grup göçebeler genellikle en az birkaç gün sürecek yaya yolculuklarıyla bir yerden diğerine ulaşırlar. Bir grup göçebe de vardır ki, aylarca göç ederler, sabit bir yaylak ve kışlakları yoktur. Bu göçebeler tam göçebe özelliği göstermektedir.

‘Yarı göçebe’ ise ailenin bir kısmının göçebe bir kısmının ise yerleşik olma durumuna verilen addır. Göçebe aile bireylerinin bir kısmı göçebe hayata devam ederken bazı üyelerinin yerleşik hayata geçmesi durumuna yarı göçebe yaşam biçimi denilmektedir. Yarı göçebelik göçebelikten sedanter hayata geçişte ara tipidir. Kışı köylerde çadır yerine muhite uygun evlerde geçirilip ziraat yaparlar. Yazında hayvanlarını alıp yaylalara çıkıp çadırda otururlar. Anadolu Yörüklerinin bir kısmı bu gruba girer” (Eröz, 1999: 71).

Tam göçebe yaşam biçimi bir hayat tarzı olarak önemini korumakla birlikte, her geçen gün bu hayat tarzının zorluklarından yakınan Yörük sayısı da artmakta, hatta Ömer F. Oyal’ın alanla ilgili okumalarına ve tespitlerine göre Tam Göçebe ve Yarı Göçebe’lerin yaşam biçimlerinin tamamen yok olması, yirmi beş yıl (takriben 2038 yılı) gibi kısa bir süreyi göstermektedir. Bu yaşam biçimlerinin sona yaklaşması sonucunda göçerlik farklı bir evreye dönüşmüş ve göçerliğin son aşaması Kenar Mahalle Göçebeliği ise belki de yeni bir yaşam tarzı olarak uzun süre devam edecektir.

(34)

İlk iki yaşam biçiminin teklemeye başlamasıyla dönüşen yeni bir hayat tarzı olarak ortaya çıkmaya başlayan Kenar Mahalle Göçebeliği (Slum Nomads), modern yaşam biçimi olan yerleşik hayata geçmeden önce şehrin kenar mahallesine bir baraka yahut çadır kurup orada hayvanlarıyla birlikte kalmaları, yerleşik hayata geçmeden önce adeta bir deneme yapmalarıdır. Bu yaşam biçimi, son yıllarda kaybolmaya yüz tutmuş göçebe hayat tarzına inat, hızla artmakta ve yeni bir hayat tarzı olarak uzun süre devam edeceğe benzemektedir.

İnsanoğlu kâinatta var olduğu sürece, evcilleştirilmiş hayvanlarla birlikte yaşam da var olmaya devam edecektir. Binaenaleyh, köyden kente göçün hızlandığı, kırsalın kente, taassubun teknolojiye mağlup olduğu son yarım asırda, Kenar Mahalle Göçebeliği kentlerin uzak mahallelerinde yeni yaşam biçimi olarak yerini almıştır. İnsanoğlunun evcilleştirdiği ilk hayvan köpektir. Ondan yaklaşık iki bin yıl sonra ise keçi evcilleştirilmiştir. Keçiyi, koyun ve sığır takip etmektedir. Yukarıda sözünü ettiğim hayvanlardan keçi göçebe hayat tarzının en önemli unsurudur. Keçi, son yıllarda revaçta olan bir hayvandır. Özellikle keçi sütünün faydaları gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bununla paralel olarak da keçi dünya genelinde yirmi yılda (1980-2000) yaklaşık % 55 oranında artış göstermiştir (Ün, 2014: 35). Ülkemizde keçi yetiştiren göçebe Yörüklerin sayılarıysa her geçen gün hızla düşmektedir. İşte bu yüzden yeni bir yaşam tarzına ihtiyaç duyulmuş ve şehirlerin kenarlarında yeni bir yaşam biçimi olan Kenar Mahalle Göçebeliği ortaya çıkmıştır.

İKİNCİ BÖLÜM

YÖRÜK KAVRAMI VE TARİHSEL SÜREÇTE YÖRÜKLER

2.1.Yörük ve Türkmen Adının Anlamı

Yörükler, orta boylu, esmer ve gürbüz insanlardır. Bununla beraber sarışın, uzun boylu ve yeşil gözlü Yörükler de mevcuttur. İklime ve ait oldukları boylara göre bazı değişimler olsa da Yörük, her şeyden önce misafirperver, sevecen ve hoş sohbet insanlardır.

Yörük kelimesi en genel anlamı ile yürümek fiilinden gelme Orta Asya’dan Anadolu’ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını ifade eden bir kelimedir (Ceran,

Şekil

Tablo 3: 1873 ve 1896  Tarihli  Salnameye  Göre  Düşenbe  (Manavgat)  Nahiyesi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca, sektörde şimdiye kadar mevcut olan posta tekelinin gerekçesi olarak öne sürülen, doğal tekel niteliği ve evrensel hizmetin sağlanması konularındaki çekinceleri

Bu tezin genel amacı kadınların yoksulluk içerisinde farklı bir yerlerinin olduğunu göstererek, 1970’lerde ortaya çıkan ve gelişen kadın yoksulluğu

Addition of Docetaxel to Androgen Deprivation Therapy for Patients with Hormone-sen- sitive Metastatic Prostate Cancer: A Systematic Review and

Yine Moser tarafmdan cok yerinde bir §e- kilde tammlandigi gibi, kadmlarm pratik ve stratejik toplumsal cinsiyet ihtiya9lan gozontine almdiginda siyasal orgutlerde kadmlara

In this study, Kite (Figure 4), digital camera and platform (Figure 5-6), a total station (Figure 7) and location the control plates to use for evaluation of the photographs

Konevî Allah'ta ilk sıfat olarak ilim ve Allah'ın alim oluşunu dikkate alır. İlim Allah'ın yaratmasındaki ilk sebeptir. Allah'ın kazası ve kaderi, ilmine tabidir. 158

[r]

Dalrtilmrg bilgi, insanlar arastnda bilgi diizeyini yi.iksslten lritrii atcrs, veya yayrkmr olirak tarumlanabilir.. Boylesi bir dalitrlmrq