• Sonuç bulunamadı

Bozahmetli Aşireti’nde Hayvancılık

4.1. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

4.1.6. Bozahmetli Aşireti’nde Hayvancılık

Göçebelik kültüründe hayvan çok önemli bir yerde durmaktadır. Hayvanların evcilleştirilmesinin insanlık tarihindeki ve medeniyetlerin gelişmesinde yeri hatırlanacak olursa, göçebelik açısından hayvanların önemi de anlaşılmış olur. Neolitik devrimin gerçekleşmesinde hayvanların evcilleştirilmesi önemli bir adımdır. Bu evcilleşme ise keçi ile başlamıştır. Böylece keçi medeniyetlerin oluşumunda önemli bir başlangıç olmuştur (Ün, 2014: 10-12). Keçi, medeniyetlerin oluşumunda önemli bir etkense, hayatlarını keçilerin daha iyi yaşamaları için adamış olan, onlarla birlikte mevsimsel değişiklere göre yaşamayı bir hayat tarzı olarak gören Yörüklerin de medeniyete katkı sağladıklarını söyleyebiliriz.

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde keçinin doğumdan ölüme yaş evrelerini kısaca sıralayacak olursak; mart ayında dünyaya gelen ilk keçi yavrusuna ‘körpe’ (görpe) denilir, ilk altı ay ‘oğlak’ olarak adlandırılır, bir yaşında ‘çebiç’, iki yaşında erkeklerden enenenler ‘öveç’ enenmeyenler ‘çebiç teke’ dişiler ise ‘yazmış’ olarak bilinir. Daha sonraki yıllarda dişilere ‘keçi’ erklerin enenmiş olanlarına ‘erkeç’,

burkulmamış olanlara ise ‘teke’ adı verilir. Yaşlanmış keçiler ‘kart keçi’, tekeler ise ‘kart teke’ adıyla bilinir.

4.1.6.1.Yaylada Keçi Otlatma

Yaylalar genellikle bir veya birkaç aşiretin yahut köyün ortak malıdır. Bazen sürekli meskenler de bulunmayabilir yaylalarda. Yörük obaları, yılın daha kısa bir döneminde kullanılabilen, yerleşim-iskân olamayan, zaten yerleşim yeri konusunda da pek seçici davranmayan, aynı soydan gelen yaylacı veya göçebe ailelerin oluşturdukları toplulukları işaret etmek için yine oba sözcüğü kullanılıyor. Yaylacılar ile Yörük obalarını birbirlerinden ayırmak gerekiyor, bunlar birbirlerinden farklı gruplardır (Oyal, 2013: 66)

Yörük obalarında keçi gündelik hayatı şekillendiren temel unsurdur. Yaşam tarzlarının ve göç sürecinin de temel belirleyicisidir. Gerek kışlaktan yaylağa gerekse yaylaktan kışlağa doğru olan göç takvimini belirleyen unsur keçidir. Sarıkeçili Yörük aşiretinde kesin bir iş bölümü olmamakla beraber keçiyi genellikle genç erkekler, oğlağı ise çocuklar güder. Sürü kışın ve yazın erken saatlerde ağıldan otlağa götürülür. İlkbaharda keçi ağıla kuşluk vakti döner ve keçilerin sağımı öğleden sonra yapılmaya başlanır. Kışın keçi kışlaktayken hiç sağılmaz bunun nedeni keçilerin sadece yaşamlarını sürdürebilecek kadar besleniyor olmalarıdır. Kış dönemi aynı zamanda keçilerin yavrulama dönemleridir. Gebe olan keçilerin yavrularını beslemeleri gerekmektedir. Yaz döneminde ise gün yayı davar sürüsü ayılmakta ve sadece geceleri yatmaktadır. Geceleri de ördürüm adı verilen otlatma işlemi de zaman zaman yapılmaktadır. Keçilerin sütlerinin sağım işlemi gerçekleştikten sonra katışma adındaki Yaptığımız çalışmada Sarıkeçili Yörüklerinde teke katımı töreninin olmadığı görülmüştür. Sadece katım öncesi beslenmesine dikkat edildiği ve süslendiği görülmüştür (Beşirli, Erdal, 2007: 125).

Ege Yörüklerini anlatan bir fasikülden biraz büyük ortalama bir kitaba göre de biraz küçük kalan bir kitapçıkta çok tatlı bir üslupla keçi kırkımı nasıl gerçekleşiyor şu şekilde anlatılıyor; kırkım zamanı geldiğinde sabahın ilk ışıklarıyla keçiler ağıl önünde toplandılar. Diğer günlerden alışık olan erkek keçiler beklerken dişi keçiler ağıla girdiler. Erkek keçiler ağıla girmemek için dirense de bizim

zorumuzla boyun eğmek zorunda kaldılar ve ağıla girdiler. Yaklaşık altı yüz keçi ağılda toplanınca hayvanlara kımıldayacak yer kalmadı. Bu sırada Sarıca keçiler arasında dolaştı ve keçilerden birkaç tanesini ağılın dışına attı. Onlar niye kırkılmıyor diye sorduğumuzda onlar Ali Osman’ın sürüsünden karışmış olduklarını söyledi bize. Altı yüz keçinin içinden Sarıca’nın yabancı keçileri bulup çıkarması bizi şaşırtmıştı doğrusu. Bu hazırlıkların ardından taşıtlar görünmeye başladı. Traktörler, kamyonlar, binek otolar birbiri ardına geliyordu. Erkekler hemen ağıla yönelirken, kadınlar tepe üzerine yerleşmeye başladılar. Erkelerin bir bölümü kemerlerine sıkıştırdıkları kırklık adı verilen makasları çıkarıp hemen işe koyuldular. Ağıl içerindeki iki-üç genç yakaladıkları kırkım yapacaklara getiriyor, bir kişi keçinin sakalından ve boynuzundan tutarak hareketsiz kalmalarını sağlıyor, diğeri ise kırkımı yapıyor. Bu arada birbirileri ile şakalaşıp konuşuyorlar. Müthiş bir yardımlaşma ve sosyal yaşam örneği... Sarıca bunlar yaramaz keçi diyerek üç keçiyi kesilmesi için gönderiyor. Bunların yaramazlığını da hemen anlatıyor; sürüden ayrılıp kendi başlarına yayılan, sürünün dengesini bozan keçilermiş onlar. Öğlen olduğunda tabaklar içinde ciğer kavurması geliyor kırkımcıların yanına. Bunu yalnız erkekler yiyor. Araştırmacı hayalperestliği ile hemen bu törensel uygulamayı soruyor ve etin henüz pişmediğini ciğerin erken piştiğini anlıyoruz. Öğlen yemeğinin ardından ağıl içerisinde kalan kırkılmamış keçi sayısı iyice azalıyor. Bu sırada kadınlar tarafından yapılan kavurma, pilav ve höşmerim de hazırlanmış oluyor. Yorgun bedenlerin enerji gereksinimleri, ikindi saatlerinde kurulan sofra ile şölene dönüşüyor. Gün, uzun zamandır birbirileri ile görüşememiş insanların birlikte yaşama, yaşamı paylaşma huzuruyla son buluyor (Seyirci, 2003: 43-45).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde çadırda sabah işler daha gün ağarmadan başlar. Daha henüz ortalık karanlık iken kalkan çadırın hanımı ocağı yakar. Ocağın ateşi alevlenip etrafı aydınlatmaya başlayınca obanın kızlarını kaldırmak için babanın bağırması, çadırın içinde çınlar. Kızlar, içinde yün olan ince bir yorganla üstü örtülü bir biçimde uyuyordur. Baba, bir kez daha kızlara seslenir. Kızlar, bu kez apar topar kalkarlar. Eşarplarını bağlayan kızlar, çoraplarını giyip, ocak başında duran ibriği de alıp dışarı çıkarlar. İbriğin suyu sabahın erken saatlerinde oldukça soğuktur, onunla yüzlerini yıkayıp ağızlarını çalkaladıktan sonra alacakaranlıkta keçileri otlatmak

üzere yola koyulurlar. Kızlar kalkarlar zira evin erkek çocukları zaten dağ da yatıdadır.

Aşirette keçi sürüsü çadırın yaklaşık elli metre yakınlarında ve korunaklı bir yatak yerinde yatar. Yanlarına yaklaşan çobanları gören sürü yavaş yavaş doğrulur ve çobanların yönlendirdiği tarafa doğru ilerlemeye devam ederler. Çobanın ya da çobanların kafasında daha önceden belirlediği bir koru yahut bol yapraklı bir yer vardır. Davar sürüsü oraya varınca duraksar ve çobanların ıslık/kaval sesleri ile rahatlayan keçi sürüsü mevcutta olandan yerler.

Torosların güney yamaçlarında maki bitki örtüsünden “sakızlak”, “piynar”, “kesme”, “tesbi” ve “çilbirti” bitkileri davarların severek yedikleri ormanlardır. Kuzey yamaçlarındaysa genellikle pelit ağaçları ile ladin, katran ve ardıç ağaçları bulunur. En zirvede ardıç ağaçları ki bu da boz ardıç, karaardıç ve yağ ardıcı diye üçe ayrılır. Biraz orta kesimlerde ladin ve katran ağaçları bulunurken dağın eteklerinde pelit, armut ve karamuk bulunur. Pelit, çok bulunan ve keçilerin en çok sevdiği ağaç çeşididir. Boz pelit, ger pelit ve kara pelit olmak üzere üç çeşit türü vardır. Keçilerin en çok sevdiği pelit türü kara pelittir. Pelitlerin içerisinde keçilerin ilerlemesi biraz güç olduğundan çobanlar için dinlenme ve oyun zamanıdır. Çobanlar bu süre zarfında genellikle üçtaş ya da dokuztaş oyunu oynarlar. Pelitlerden çıkan sürü boş bir arazi bulunca orada birleşik kümelenirler. Keçi sürüsü sanki ana yemek olarak yaprak yedikten sonra ağzının tadını değiştirmek için, kayanın veya taşın gölgesine yapışmış kısa otları yiyerek meşgul oluyor (Matsubara, 2012: 19).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde çobanlar da artık sabah saat on gibi çadıra dönmek için hazırlık içerisindedirler. Çobanların hey hut sesleri eşliğinde çadıra ilerleyen keçiler, göz kararı sayılır. Sürü tam ve herhangi bir sorun yoksa çadıra doğru varılır. Çadıra yaklaşan sürü daha önceden belirlenmiş yatak yeri denilen yerde dinlenirler. Saat on iki ile on dört arası hem keçilerin hem de çobanların istirahat zamanıdır. Erkek çobanlar bazen bu boşlukta güreş tutarlar, bazen de futbol maçı yaparlar kendi aralarında. Erkeklerin bazıları bu sürede uyku uyumayı tercih ederken kadın çobanlar için bir dinlenme söz konusu değildir. Onlar bu kez de evin yani çadırın işleriyle uğraşır dururlar.

Öğle sıcağının en yoğun hissedildiği zamanda davar sürüsünü sağan Yörük kadınları, akabinde sütü mayalayıp çobanın ve çoban köpeğinin karnını doyurmak için yemek hazırlıklarına başlarlar. Davar sürüsünün sağılmasının ardından yaklaşık bir kilometre uzakta bekleyen oğlak sürüsüne “yuuu” diye seslenilir. Oğlak çobanı annesine kavuşmak ve emişmek için sabırsızlanan oğlak sürüsüne “geçeeçeeçi” diye bağırarak yol verir. Oğlaklar büyük bir toz bulutu oluşturarak annelerine doğru ilerlerken, etraf keçi ve oğlak sesleri ile inler. Bu büyük katışmanın seyri görmeye değer cinstendir. Anne ile buluşan yavrular bir süre sonra ayrılarak farklı yönlere yatmaları için gönderilirler. Vakit ikindi olunca dinlenen hayvanlar yavaş yavaş harekete geçerler. Bu arada çadırda oğlak ve davar çobanları kararlaştırılır ve akşam karanlığı etrafı sarmadan herkes görevinin başındadır. Oğlak çobanları oğlakları dolaştırıp çadırın yakınlarında bir yere yatırır ve ihtiyaçsa dal ile onları dallar. Davar çobanlarıysa geceyi daha yüksek bir yerde yatıda geçirmek zorundadır. Günün kararmasıyla davarlar yatak yerlerine varıp, geviş getirerek dinlenmeye koyulurlar.