• Sonuç bulunamadı

Bozahmetli Aşireti’nde Çocuk ve Eğitim

4.2. BOZAHMETLİ YÖRÜK AŞİRETİ'NDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT

4.2.8. Bozahmetli Aşireti’nde Çocuk ve Eğitim

Yörük çocukları hem birçok şeyden mahrumdur hem de birçok şeye sahiptir. Onlar için renkli şehir hayatının getirdikleri oyunlar, sinemalar, yaş pastalar vs. yoktur hayatlarında, bazı ailelerinin çocuklarının o renkli dünyaya özendikleri görülse de genellikle mevcut yaşam şekillerinin ne kadar doğal ve sağlıklı bir yaşam olduğunun farkındadır Yörük çocukları.

Göçebe bir Yörük çocuğu olarak ilkokul yıllarımı dağlarda dolaşarak, çadırda yaşayarak geçirmiş olmamdan ötürü o kadar çok şeye sahibim ki, anlatmak

için “Yengeçli Kuyu” adında çocukluk anılarımı derlediğim bir anı kitabım dahi oldu. Orada anlattıklarım o güzelim yıllardan sadece aklımızda kalan birkaç hatıradan başkası değil. Çember yarışı, kuş kapanı, lastik sapanı, minik kedim pini, köpeğim gostak, mor erkeç ve Yörük göçü bunlardan sadece birkaç tanesi. Pejmürde hayatlarda dokunaklı hikâyeler daha fazladır olay sadece bu değil, Yörük çocuğu daha 7-8 yaşlarında bir sürünün sorumluluğunu alabilecek olgunlukta ve oğlakları güderken diğer çoban arkadaşıyla üçtaş oynayıp, oğlağı zamanı gelmeden obaya salıverecek kadar da çocuktur aynı zamanda.

“İlkokula daha yeni başlamıştım. Babam beni yatıya yolladı. Yatıya giden çobanın çok dikkatli olması ve derin uykuya dalmaması gerekir. Çocuğuz ya, daha davarı yatağına yatırmadan uyumuş kalmışım. Davar sürüsü ayın ışığına dağa dikilmiş gitmiş. Allah yardım etmiş olmalı ki davara kurt yahut ayı dadanmadan uyandım da sürüyü buldum. Bu durumu babama korkumdan söyleyememiştim” (MU, 26, E).

Okula gitmek, yeni bir şeyler öğrenmek meraklı Yörük çocukları için büyük bir zevktir. Daha doğru bir ifadeyle birileri tarafından anlatın ne olursa olsun onlar için obalardaki arkadaşlarına ya da kardeşlerine anlatmak için iyi bir malzemedir. Yörük obalarında çocuklar arasında bilgi, bilmece yarışmaları düzenlenir, o yarışmalarla hayata hazırlanır çocuklar. Göçebe Yörük çocukları, okullarına geç başlar, erken bırakırlar, göçerlerin okul dönemlerini keçinin yahut koyunun hayatı belirler. Onlar ise kısa bir süre bulundukları sınıflarında genellikle hep birinci olmak yahut sınıf başkanı olmak istemişler ve de olmuşlardır. Hep bir yarış içerisindedir Yörük çocukları…

Göçebe Yörük çocuklarının okul hayatlarında başarılı olmalarının arkasında başka etkenler de söz konusudur. Kadınlar, göçebe hayatın getirdiği hareketlilik sayesinde zinde kalırlar, bu sayede çocuklarını daha sağlıklı bir şekilde dünyaya getirirler. Göç sırasında doğum olursa sadece bir gün mola verilir, mola verilmediği de olur. Aniden doğum yapan kadınlara sıkça rastlanmaktadır. Eğer bir kadın ocak başındayken bir oğlan doğurursa, bu olay onun için özel bir övünç kaynağı sayılır. Doğumun gerçekleşmesi gün ışıyana kadar sürerse, bilen bir erkek tarafından su dolu

bir kabın üzerine yüksek sesle Kur’an’dan ayetler okunur, loğusa kadın da rahatlamak için okunmuş su içer. Genellikle çocuk doğuran kadın utanma duygusu nedeniyle doğum esnasında soyunmaz, şalvarın içine düşen çocuğu diğer kadınlar şalvardan çıkarıp alırlar. Çocuklar ince dövülmüş tuz, biraz şeker veya pekmez ve öğütülmüş çam kabuğundan elde edilen güzel kokulu bir toz, mersin yaprakları, karanfille rendelenmiş topalak kökünden meydana gelen karışım çocuğun bedenine sürülür. Kısa bir süre sonra çocuk bu karışımın içinde bekletildikten sonra güzel kokular saçan bebek yıkanır ve çocuğun kulağına ezan okunarak ismi koyulur (Johansen, 2005: 103 – 105). Yukarıda hareketli yaşayan bir annenin sağlıklı çocuklar doğurduğu ve bu çocukların hayatta daha başarılı oldukları anlatılmaya çalışılmıştır.

Göçebe Yörüklerde çocuk eğitimine büyükler de katkı sağlar. Sordukları sorularla onların yetişmesini sağlarlar. Bu da toplumsal aile ve toplumsal eğitim için önemli bir durumdur. Aydın, “Eğitim olgusunun üç temel özelliği vardır: eğiten ve eğitilen ayrımı, eğitimin planlı ve bilinçli olması ve toplumsal oluşudur. Tüm eğitim kurumları gibi eğitim de bir toplumsal zemin üzerine oturur, onun eğilim ve beklentilerine göre işler. Öyle ki en bireysel gözüken yetişme-yetiştirme ilişkisinin gerisinde toplumsal bir aile planı vardır” (2011a: 183-185). Özellikle Yörük obalarındaki yaşlılar çocuklara hem çeşitli soru yöneltirler, hem de tecrübelerini aktarırlar.

Genellikle kırsal alanlarda ve Yörüklerde tek çocuk istenmez. Bunun nedenleri arasında, çocuklardan hiç olmazsa bir veya ikisinin yaşlanan ana ve babalarının ömürlerinin sonunda onları sigorta altına alması düşüncesi başta gelmektedir. Tek çocuğun ölümü halinde aile zürriyetinin ortadan kalkmasıyla birlikte bu garanti de yitirilmiş olur (Yasa, 1969, 84). Yasa’nın aktardıklarına) ilaveten Yörük obalarında birden fazla çocuk istenmesinin (en az beş çocuk) temel sebebi oğlak ve davar sürülerine bakacak çok fazla kişiye ihtiyaç duyulmasıdır.

“Babamlar sekiz kardeş, anamlar beşkardeşler. Biz de beşkardeşiz. Ama bizim aşirette beşkardeş az sayılır. Genellikle 8-10 kardeş oluyor. Son yıllarda yerleşik hayata geçenler genellikle 2-3 çocuk yapar oldular. Biz üç çocuğun hakkından zor geliyoruz. Eskiden ana

baba sadece ilk çocuğa bakarlarmış, gerisi büyük olanlar küçüklere bakar, büyür giderlermiş” (MU, 48, E).

Göçebe Yörük obalarında erkek çocukları 7-8 yaşlarına geldiklerinde giderek artan bir oranda, uysal ve sabırlı annelerinin çalışma alanlarından uzaklaştırılarak, onlardan daha fazla iş isteyen, sert babalarının çalışma alanlarına dâhil edilmeye başlarlar. Sürünün sulanmasına ve hayvanların bakımıyla ilgili diğer işlere yardım ederler. On yaşından itibaren artık çoban olarak çalışmaya başlarlar, sürüyü yetişkin çobanlarla birlikte, geceleri de dâhil olmak üzere, otlatmaya götürürler ve bunun için gerekli olan kaval çalmayı kendi yaptıkları düdükle öğrenmeye başlarlar (Johansen, 2005: 105). Baba ve anaların çocukların eğitimi hakkında tutum ve davranışlarının genellikle köylü ana-baba davranışına benzediği; ikincisi, çocukların eğitimi konusunda babaların, anaların da sorumluluk almasını istedikleri fakat anaların bu sorumluluğu almaya daha istekli olmalarıdır. Anlaşıldığına göre, çocuk eğitiminde sorumluluğun büyük çoğunlukla anaya geçmesi gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Baba bu sorumluluktan bir dereceye kadar kurtulma davranışı ile şehir ailesindeki babanın özelliklerinden birini benimsemesi görülmektedir (Yasa, 1969, 91).

Göçebe Yörük hayatı, doğal olması ve kişisel özgürlüğün fazla olması gibi nedenlerle imrenilecek bir hayat gibi dursa da aynı zamanda sıkıntıları, yoklukları ve acıları içerisinde barındırır. Yörük obalarında kışın günün her vakti sıkıntılarla doludur. Davarların otlayabileceği alanlar ekilmiştir, obanın bütün yükünü çeken okul çağındaki çocuklar da okula gitmiştir. Dur durak yoktur kimseye zira davarlar da kuzulamaya başlamıştır. Gün gelir canına tak eder çobanların ve çocukları okutmamak bir kaçış olarak akıllara düşer. Onlar da okumanın faydalı bir şey olduğunu bilir elbet ama ya çaresizlik.

Son yıllarda sayıları gün geçtikçe azalan göçebeler ve okul çağındaki çocukların daha da azalmaması ve bu göçebe Yörük kültürünün yok olmaması için çalışan, sıkıntıları ve çaresizlikleri bilen Sarıkeçililer Derneği Konya Şubesi Başkanı Pervin Çoban, Yörük çocuklarının hem sağlık taramalarının yapılması hem de yerinde eğitim almaları için Ankara-Konya git gel yaparak sağlık taramaları konusunda belli bir mesafe kat etmiştir fakat eğitimlerinin yerinde yani çadırda

verilmesi konusunda bir sonuca ulaşamamıştır. Umulur ve umut edilir ki yerinde eğitim de gerçekleşir.

“Ben bir Yörük çocuğu olarak dünyaya geldim, fakat hiç Yörükçülük yapmadım. Babam yapmış, o sürekli anlatır. Onun sayesinde baya çadır hayatını ve göçebe kültürünü öğrendim. Ben ilkokuldan üniversiteye kadar Manavgat’ta özel bir Kolej’de tam burslu olarak okudum. Babam sağ olsun ağabeyim olsun, ben olayım, kardeşim olsun bizlerden yardımını hiç esirgemedi. Belki ilkokul mezunu idi ama kendisi okuyamadığı için olsa gerek eğitim konusunda çok duyarlı davrandı bizlere. Annemin de emeği çok tabii ki. Benim Türkiye’de ilk bine girmem ve bugün Çapa Tıp Fakültesi’nde okumam varsa yoksa ailemin desteği ve büyüklerimin duasıyla oldu.” (ÜU, 18, K).

“Göçerlerin okuma yazma oranları oldukça düşüktür. Sürekli bir yerde kalmadıkları için köy okullarından yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Genellikle göçer ailelerin adresi yoktur. Kasabada ya da şehirde alışveriş yaptıkları bir tanıdık ya da dükkân adresi verilir “ (Seyirci, 1996: 592). Akdeniz’in ve Ege’nin muhtelif yerlerinde Yörükler üzerine araştırma yapan araştırmacının genel olarak doğru bir tespit olabilir.

Fakat bu durum Bozahmetli Yörük Aşireti’nde biraz farklıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eski alfabenin kaldırılıp Latin alfabesine geçilmesi aşamasında birçok bilge insanın okuryazarlığı dahi kalmamıştır. Bu şehirlerde daha kısa sürede telafi edilebilmiş belki fakat Yörükler de devlete küsmüş adeta ve uzun yıllar kız çocuklarını okula göndermemişler. Erkeklerin de bazıları okuyabilmiş o yıllarda. Çok partili dönemle birlikte devletle aralarındaki soğukluğu gideren aşiret üyelerinde okumaya önem verilmeye başlanmıştır. Günümüzde yeni nesil göçebe Yörüklerin okuma yazma konusunda sorunları olmamakla birlikte, temel eğitimde ulaşımla ilgili sıkıntıları devam etmektedir.

“Cumhuriyetin ilk yılları bizim aşiret açısından tam bir kâbus geçmiş diyebilirim. 1. Dünya harbinde ve Kurtuluş savaşında hazır ellerindeki erkeklerin çoğunu kaybeden aşiret, erkek kıtlığı yaşamıştır. Mevcut erkeklerin de çoğu okuryazar dahi olmayınca devletle ciddi

sıkıntılar yaşanmış. Çok geçmeden her aileden ortalama on çocuk olmuş ve denge biraz olsun sağlanmıştır. Cumhuriyetin getirdiği yeniliklere uyum konusunda ilk yıllarda sıkıntı yaşayan aşiret mensupları, son yıllarda uyum sorununu atlatmış gözüküyor” (Rİ, 65, E).

Bozahmetli Yörük çocuklarının okullarına güzün bir ay kadar geç başlaması, yazın bir ay önce bırakmak zorunda kalması bile büyük bir sorun değildir, cehalet yanında. Dede okumamış, baba okumamış, abisi okulu yarıda bırakmış ve okuduğu okulda her gün okula geç kaldığı için dayat yiyen bir Yörük çocuğu yine de okur elbet. Onlar Torosların kardelen çiçekleridir. Onlar kilometrelerce uzaklıktan, yağmur, çamur ve sel suları demeden okuluna ulaşırlar ve orada da sınıf başkanı olurlar. Evet, Yörük çocukları güzün geç başlar, yazın erken bırakır, bazen okula gider bazen gidemez ama o gittiği günlerde sınıf başkanıdır. Yeri gelir öğretmenin yetişemediği anlarda yardımcı öğretmen olur, ders anlatır. Müzik ve beden eğitimi zaten onların işidir. Kara yağız Yörük çocuklarının yanık Türküleri siler sınıfların pasını, en iyi güreş tutan, en iyi çelik çomak oynayan da onlardır. Bir şekilde taşı yarıp da çıkan ardıç ağacı gibi damarlarına bir toprak bulaştı mı boy atar yükseklere, kimselerin ulaşamayacağı yerlere.

Çocukluk yıllarımı kara çadırda geçirmiş bir Yörük olarak şunları söyleyebilirim; öncelikle okul zorunlu olmasa yani babalarımız devlette korkmasa bizi okutmazlardı. Allahtan zorunlu eğitim varmış da bizler ilkokulu bari okumuşuz. Tabii okumak deyip geçmemek lazım, canımız çıkıyordu okuyabilmek için. Benim okula gidip geldiğim yol tahminim on kilometreden fazladır. Bunu günlük gidip geliyoruz. Dile kolay. Sonra kışın yağmurda sırılsıklam oluruz, burnumuz akar. Niye ıslandın dayak, niye burnun akıyor dayak. Çadıra dönersin güç bela, anan bu elbisenin hale ne der yine dayak. Valla yine iyi bitirmişiz ilkokulu.” (MC, 53, E).

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde ya aile kararı ile çocuk ilkokuldan sonra sürüye bakmak üzere çoban olur ya da okursa sonuna kadar götürür. Doktor olur, öğretmen olur, kaymakam olur, bürokrat olur, mühendis olur ya da Kur’an Kursu hocası olur. Yörük çocuklarında yüksek dağlarda yaşamış olmanın verdiği bir zihin

açıklığı vardır. Bozahmetli Aşireti’nde son yıllarda yükseköğrenim gören aşiret mensubu sayısı artmış ve çeşitli devlet görevlerinde vazife almaya başlamışlardır. Son yıllarda Antalya ve Konya bölgesinde yaşayan aşiret mensuplarından üniversite sınavlarında Türkiye derecesi yapan öğrenciler de çıkmaya başlamıştır.

Bozahmetli Yörük Aşireti’nde tam göçebe yahut yarı göçebe olarak göçerliğe devam eden ailelerin çocukları ise genellikle dini cemaatlerin yatılı yurtlarında veya devlet yatılı okullarında okuyarak orta ve yükseköğrenime devam etmektedirler.