• Sonuç bulunamadı

YÖNETİMCİLİK (MANAGERIALISM) AKIMI

1980’lere gelindiğinde, bugün genellikle Yeni Kamu Yönetimi olarak adlandırılan yaklaşımla ilgili konuların literatürde yer almaya başladığı görülmektedir. Bu dönemde bazı yazarlar özellikle İngiltere ve Amerika’da, kamu yönetimi disiplinindeki problemlere ve değişime dikkat çekmeye başladılar. Bu değişimde, kamu yönetimi disiplini dışındaki bazı teorilerin ve akımların etkisi oldukça açıktır [Boyne, 1996: 685]; [Kaboolian, 1998: 189]; [Hood, 1991]. Bu dönemde, kamu sektörünün işletme-gibi (business-like) olması gerektiği fikri baskın olan düşünce haline geldi [Ferlie ve diğerleri, 1997: 11]; [Metcalfe ve Richards, 1990].

Gerçekten de kamu yönetiminin yapısal, örgütsel ve yönetimsel olarak geldiği noktada “yönetimcilik” (managerialism) akımının etkisi büyüktür. Bu akım, 1980’lerde İngiltere’de ortaya çıkmıştır ve orijini itibariyle kamu sektörüne ait bir fenomen değildir [Farnham ve Horton: 1992a: 45].

Yönetimcilik (managerialism) ile Yeni Kamu Yönetimi bazen birbirinin yerine kullanılmakta, bazen de birbirine yakın iki yaklaşım olarak ifade edilmektedir [Farnham ve Horton: 1992b: 237]; [du Gay, 2000]. Bu akım ayrıca yeni kamu yönetiminin ilk boyutlarından biri olarak da algılanmıştır. Bu yaklaşım daha tercihe değer

görünmektedir. Kamu yönetiminde meydana gelen değişimlerin ifadelendirilmesinde, literatürde Yeni Kamu Yönetimi kavramı daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda yönetimcilik yeni reform hareketlerinin bir boyutudur. Olayın başka yönleri de bulunmaktadır.

Yönetimcilik (managerialism) işletme yönetim tekniklerinin kamu kesimi yönetimine ithali olarak tanımlanabilir. Günümüzde kamu kesimi yönetiminin özel kesim yönetiminden hangi oranda farklı olduğu, bu farklılıkların yüzeysel mi yoksa aşılamayacak kadar derin mi olduğu sorusu tartışılmaktadır. Konunun teorik yönü, yönetim biliminin kamu yönetimi ve işletmecilik olarak ayrışmasının uygun olup olmadığı biçimindeki yöntem sorusunu içermektedir. Uygulama düzeyinde ise, bir yöntem sorunu söz konusudur. Buna göre, yönetsel ilkeler, usuller ve teknikler her iki örgütlenme için ortak olarak uygulanabilir mi sorusu gündeme gelmektedir [Üstüner, 2000: 15].

Geleneksel yönetim paradigması, ağırlıklı olarak kamu-özel yönetim farklılığı üzerine kurulmuş iken, yeni dönemde kamu ve özel sektör yönetimlerinin birbirine yaklaşmakta olduğu görülmektedir [Painter, 1993: 41]; [Rhodes [1999: 344]; [Farnham ve Horton: 1992a: 51]. Bu akımla birlikte özel kesimde geliştirilen yönetime ilişkin teori, bilgi birikimi, teknikler ve yöntemler, kamu kesimi yönetiminde kullanılmaya başlanmıştır [Boyne, 1996: 692].

Özel işletmelerin uygulamaya koyduğu yeni teknik ve yöntemler sonucunda, önemli başarılar elde edilmiştir. Hemen her gün yeni yönetim teknikleri geliştiren işletmeler, verimliliklerinde ve performanslarında büyük aşamalar kaydetmişlerdir. Özel kesimdeki bu başarı, kamu kesimi yönetiminde tekrar edilemediği gibi, kamu kesiminde bu dönemde önemli krizler de görülmeye başlanmıştır. Özellikle refah devleti krizi başta olmak üzere, etkinsizlik, verimsizlik, bürokratizm, hantallık, kalite eksikliği, kapalılık ve yozlaşma gibi olumsuzluklar, kamu kesimi yönetimini kaplamıştır. Kamu kesimi ile özel kesim arasında giderek açılan bu uçurum, kamu yönetiminin teori ve uygulamasının sorgulanmasına yol açmıştır. Ayrıca halkın refah düzeyindeki yükselmelerden kaynaklanan beklentilerin kamu yönetimi tarafından iyi bir şekilde karşılanamaması, halkın memnuniyetsizliğini körüklemiştir.

1980’lerde ortaya çıkan “mükemmellik” akımı, yeni kamu yönetimi modelinin şekillenmesinde etkili olmuştur [Ferlie ve diğerleri, 1997: 13]. Bu dönemde Japon yönetim sistemlerinin Batıya uyarlanmaya çalışıldığı ve özel sektörde mükemmellik yaklaşımlarının baş gösterdiği görülmektedir. Yeni işletme teknikleriyle ilgili eserlerde çeşitlilik ve bu eserlerin satışlarında dünya çapında çok büyük bir artış olmuştur. Çok fazla akademik ve felsefik olmayan bu eserler, ya yazarların büyük firmalardaki deneyimlerini, ya da Drucker’de olduğu gibi, ampirik gözlemlere dayanarak pratiğe dönük önerileri yansıtmaktaydı. Bu dönemde Drucker, David Osborne ve Ted Gaebler, Tom Peters, Robert Waterman, W. Edwards Deming gibi yazarlar öne çıkmıştır [Melcior, 1998: 449]. Bu eserlerde ağırlıklı olarak, organizasyonların nasıl değiştiği ve nasıl yenilik ortaya çıkarıldığı konuları üzerinde durulmaktadır [Ferlie ve diğerleri, 1997: 13].

Özel işletmelerde mükemmellik yaklaşımının doğuşu olarak adlandırılan bu akımlarda, 1982 yılında yayınlanan Thomas Peters ve Robert Waterman’ın bazı firmaların başarı sırlarını açıkladıkları Mükemmellik Peşinde (In Search of Excellence) adlı çalışmanın ayrı bir yeri olmuştur. Yazarlara göre bu firmalar, bazı yeni ortak yaklaşımlar uygulayarak kısa sürede önemli başarılar elde etmişlerdir. Bunlar genel olarak şöyledir: Hareket eğilimlilik (a bias for action); müşteri odaklılık (close to the customer), otonomi ve girişimcilik (autonomy and entrepreneurship); insan aracılığıyla verimlilik (productivity through people); işletme değerlerine önem verme; (hands-on, value-driven); işini bilme, yani ana faaliyet alanında yoğunlaşma (stick to the knitting); basit formlar ve az personel (simple form, lean staff); eşzamanlı olarak bazı alanlarda sıkı denetim ve bazı alanlarda serbestlik (simultaneous loose-tight properties) [Peters ve Waterman, 1982: 13-15].

Buna göre, eski belirginlik ve netlik ortadan kalkmıştır. Başarılı olabilmek için, iş analizleri ve süreçleriyle boğuşmak yerine harekete geçilmeli; müşterilere yakın olunmalı; rekabet edebilmek için, alt kademelere otonomi verilmeli ve onların girişimci özellikleri geliştirmeli; çalışanlara değer vererek verimlilikleri artırılmalı, işletme değerlerine personelin bağlılığını artıran örgüt iklimi oluşturulmalı; her alanda değil çok iyi bilinen alanda faaliyet gösterilmeli; bazı faaliyetlerde sıkı kontrol sağlanırken diğerlerinde serbestlik tanınmalıdır.

Özel sektördeki bu başarı öyküleri, kamu kesimi yönetiminin de ilgisini çekmiş ve özel kesim yönetimindeki yöntemlerin kamu yönetiminde de uygulanması düşüncesi gündeme gelmiştir. David Osborne ve Ted Gaebler tarafından yazılan “Yönetimin Yeniden Keşfi” (Reinventing Government) adlı çalışma, Clinton hükümeti tarafından 1990’lı yıllarda uygulanan politikaların şekillenmesinde belirleyici olmuştur [Giddens, 1998a: 75]. Akademik çevrelerde ve uygulamacılar arasında yankı uyandıran bu eserin, Clinton yönetimi zamanında kamu görevlileri için el kitabı olarak kullanılması önerilmiştir. Bu çalışmadan esinlenerek Amerikan kamu yönetimini yeniden inşa etmek için araştırma başlatılmış ve bu araştırmanın sonuçları Ulusal Performans Araştırması

(National Performans Review) olarak yayınlanmıştır32. Tom Peters, bu yazarlar

tarafından ortaya konulan eserin (Reinventing Government), National Performans Review’in kutsal kitabı olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca bu yazarlar diğer ülkelere davet edilip kamu yöneticilerine yeni anlayış hakkında konferanslar vermişlerdir [Flynn, 1997: 4]; [National Performance Review, 1993: x].

Bu etkilenmelerle birlikte, bu dönemde “kamu işletmeciliği” (public management) başlığı altında çeşitli eserlerin yayınlandığı görülmektedir [Pollit, 1990]. Bu eserlerde genel olarak “kamu işletmeciliği” (public management) adıyla yeni bir bilimin doğduğu ve kamu yönetimi-işletme yönetimi ayrımının büyük oranda ortadan kalktığı vurgulanmaktaydı.

Bu konuda 1983 yılında James L. Perry ve Kenneth L. Kraemer tarafından derlenen “Kamu İşletmeciliği: Kamusal ve Özel Bakış Açıları” (Public Management: Public and Private Perspectives) adlı çalışmanın ayrı bir yeri vardır. Bu çalışma ile yazarlar, yeni bir “kamu işletmeciliği” biliminin doğduğunu ilan ettiler.

Bu yeni anlayışa göre, kamu örgütleri ile özel kesim örgütleri yönetsel açıdan farklılık göstermez. Yönetimi, işletme yönetimi veya kamu yönetimi diye ayırmak tarihi

32 Örneğin Clinton hükümeti tarafından yayınlanan “National Performance Review” raporuna bakıldığında, raporda öngörülen yaklaşımlarla Yeni Kamu Yönetiminin özellikleri paralellik göstermektedir. Ana başlıklar, bütçe ve satınalma sürecini kolaylaştırmak, personel politikalarını desantralize etmek, geleneksel denetim anlayışını değiştirmek, yerel yönetimleri güçlendirmek, müşteri odaklılık, hizmet organizasyonlarını rekabete açmak, piyasanın dinamiklerinden yararlanmak, karar verme yetkisini desantralize etmek, çalışanları souçlardan sorumlu tutmak, çalışma hayatının kalitesini yükseltmek, verimliliği sağlamak ve maliyetleri düşürmektir [National Performance Review, 1993].

süreçteki yanılgılardan kaynaklanmaktadır. Kurumlar arasında yönetim farklılığı olsa da, yönetim ister işletme yönetimi, ister kâr amaçlı olmayan yönetim olsun hepsi aynıdır. Farklılık ilkelerde değil, kullandıkları deyimlerde ve uygulamalardadır [Drucker1999: 14-15].

Bu dönemde kamu yöneticisi olmayan kişilerin, kamu bürokratlarına yeni yönetim teknikleriyle ilgili çeşitli konferanslar vermesinde bir sakınca görülmemiş, hatta binlerce kamu yöneticisi bu konferanslara katılmıştır [Flynn, 1997: 4]. Bu anlayışın bir sonucu olarak günümüzde bir çok ülkede kamu ile özel sektör arasında elaman değişimine gidilmektedir [Wolferen, 1992: 52]; [İdareyi Geliştirme Başkanlığı, 1994: 234].

Bu akımla birllikte Managerialism, New Managerialism, Girişimci Yönetim-Hükümet (Entrepreneurial Management-Government), Yönetimin Yeniden Keşfi (Reinventing Government), Kamu İşletmeciliği (Public Management), Kamu Sektörü İşletmeciliği (Public Sector Management) ve Yeni Kamu İşletmeciliği (New Public Management) gibi kavram ve yaklaşımların ortaya çıktığı görülmektedir. Fakat en yaygın olarak kullanılan “Yeni Kamu İşletmeciliği-Yönetimi” (New Public Management) kavramıdır33.