• Sonuç bulunamadı

Kamunun Faaliyet Alanı

A. KAMUNUN FAALİYET ALANI VE HİZMET YÖNTEMLERİ

1. Kamunun Faaliyet Alanı

2. Kamu yönetiminin örgütsel yapısında ve yönetim anlayışında değişiklikler.

3. Siyaset-yönetim ilişkileri ile kamusal sorumluluk ve denetim anlayışının yeniden düzenlenmesi.

A. KAMUNUN FAALİYET ALANI VE HİZMET YÖNTEMLERİ

Yeni yönetim anlayışı ile birlikte, geleneksel anlayışa uymayan bir kamu hizmeti kriteri oluşmuş ve kamunun faaliyet alanı ve hizmet yöntemlerinde önemli değişimler meydana gelmiştir. Geleneksel kamu hizmetleri ve devletin görevleri sorgulanmaya başlanmış ve köklü değişimler ortaya çıkmıştır. Kamunun faaliyet alanı, piyasanın ve üçüncü sektörün lehine daralmış, kamu hizmetleri alternatif hizmet yöntemleriyle sunulmaya başlanmış ve deregülasyon ve piyasaları serbestleştirme politikaları izlenmiştir.

Yeni kamu yönetimi anlayışı, kamu kesiminin, doğasından kaynaklanan kusurları bulunduğu, bu nedenle birçok mal ve hizmeti sunmada piyasanın devletten daha iyi donanıma sahip olduğu düşüncesinden hareketle, özellikle özelleştirme yöntemeleri ile kamu sektörünün sınırlandırılmasını ve küçültülmesini öngörmekte; kalan kamu hizmetlerini ise rekabetle tanıştırmayı önermektedir. Buna göre, kamu faaliyetleri ile ilgili olarak, bir faaliyetin gerekli olup olmadığına bakılmalı, eğer gerekli değilse lağvedilmelidir. Bir faaliyet için devletin sorumlu olması gerekli mi değil mi araştırılmalı, değilse o faaliyet özelleştirilmelidir. Yine bir faaliyet devlet tarafından direkt olarak sunulmak zorunda mı değil mi diye bakılmalı, değilse, sözleşme yaparak özel sektöre gördürülmelidir. Eğer bir faaliyetin doğrudan kamu tarafından sunulması gerekiyorsa, sözkonusu faaliyet desantralize edilmelidir [Minogue, 2000]; [Rowley, 1998: 322].

Kamu hizmetlerinin üretilmesi ve halka sunulmasında, “yöneten”, “üreten” ve tüketen” olmak üzere üç taraf bulunmaktadır [Eryılmaz, 1990: 886]. Tüketiciler, kamu mal veya hizmetinden yararlanan kişi veya kurumlardır. Kişi olabileceği gibi, hane, topluluk, şirket, kurum da olabilir. Üretici, kamusal mal veya hizmeti, üreten ve/veya tüketicilere sunan birimdir. Bu işlevi yerine getiren bir kamu kurumu, özel bir şirket, gönüllü bir kuruluş veya tüketicinin kendisi olabilir. Yönetici veya diğer bir ifadeyle düzenleyici taraf ise, üretilen ve halka sunulan kamusal mal veya hizmetten siyasi veya idari olarak sorumlu olan birimdir.

Günümüzde bu üç hizmet elamanı ile ilgili köklü değişimler meydana gelmiştir. Tüketicilerin artık “müşteri” olarak görülmesi eğilimi artmaktadır. Bu yaklaşım müşteri

yönelimli yönetim anlayışını ortaya çıkarmıştır. Geleneksel anlayışın aksine, kamusal hizmetlerin üretimi ve tüketicilere sunumunda özel sektör veya üçüncü sektörün ağırlığı giderek artmaktadır. Yine kamusal hizmetlerin düzenleyicisi ve sorumlusu sadece kamu yöneticileri değildir. Yönetişim anlayışı ile birlikte bireyler ve gruplar da kamusal hizmetlerin düzenlenmesinde söz sahibi olmak istemektedirler.

1. Kamunun Faaliyet Alanı

Sanayi toplumuna geçişle birlikte toplumsal ve ekonomik yapıdaki gelişmeler, iki büyük dünya savaşı, ideolojik anlayışlar, uygulanan iktisat politikaları, kamunun piyasaya üretici olarak girmesi, sosyal politikalar, kentleşme, milli gelir seviyesindeki artış, kamu hizmetlerinin fiyatlandırılması ile ilgili politikalar, bürokratların davranışları ve kamu kurumlarının büyüme eğilimleri gibi nedenler, kamu yönetiminin büyümesine ve genişlemesine yol açtı [Eryılmaz, 1993: 15-19]. Özellikle Keynesyen iktisatçılar ve çağdaşlaşma yanlısı sosyologlar, devletin ekonomik işlevlerine ve toplumu bütünleştirici niteliklerine gereksinim olduğunu ileri sürerek, kamu hizmetlerinin büyümesinden-genişlemesinden yana tavır aldılar. 1970’li yıllara kadar, refah devleti uygulamaları ile ekonomik büyümenin ve siyasal istikrarın sağlanacağı düşüncesi hakimdi [Savaş, 1994a: 14]. Keynes öngörmemiş olsa bile, uygulamaya konan karma ekonomi politikası, başta İngiltere olmak üzere bir çok ülkede çeşitli iktisadi teşekküllerin kamulaştırılmasına yol açmıştı. O dönemde kamulaştırma veya millileştirme, piyasanın yetersizliğinden daha çok, piyasaya ve özel girişime olan güvensizlikten kaynaklanmaktaydı [Giddens, 1998a: 10].

Refah devleti uygulamaları, Batıda hem sağ hem de sol hükümetler tarafından uzun bir süre uygulanıp birtakım başarılar elde edilmesine rağmen, 1970’lerde önemli bunalımlar kendini göstermeye başladı. Ekonomik kaynakların sınırlı olduğu, diğer bir ifadeyle, kamu gelirlerinin ve dolayısıyla harcama gücünün ve de vergilendirme gibi araçların kısıtlı olduğu daha iyi anlaşıldı. 1980’lere gelindiğinde refah devleti paradigmasına olan inancın artık sarsıldığı görülmektedir. Bu dönemde devletin ekonomik ve sosyal hayattaki rolünün yeniden tanımlanması ve kamu kesiminin küçültülmesi tartışmaları gündeme geldi [Naisbitt ve Aburdane, 1990: 141]; [Drucker, 1993: 61].

Devletin küçültülmesi düşüncesinin entellektüel temellerini oluşturan neo-liberal iktisat okullarının öğretileri, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat yaklaşımı [Friedman, 1988: 324], kamunun faaliyet alanının daraltılması düşüncesine güç kazandırmıştır. Bu anlayışa göre, kamu kesiminin doğasından kaynaklanan verimsiz kaynak kullanımı özelliği vardır. Özel sektör ise, piyasa koşulları gereği kaynakları etkili, verimli ve rasyonel kullanmak zorundadır. Buna göre kamunun faaliyet alanının daraltılması rasyonel bir önermedir [Aksoy, 1995: 167].

Fakat bu politikaların kabul edilmesinde, teorik düşüncelerin etkisinden çok, refah devleti uygulamalarının olumsuzluklarının daha fazla etkili olduğu söylenebilir. Kamunun bir takım hizmetleri yürütmesinin zorlukları ve imkânsızlıkları, teorik düzeyde eskiden beri tartışılmakta ise de bu, son yıllarda pratik olarak da tespit edilmiştir [Drucker, 1993: 62]34.

Geleneksel anlayışa göre devlet, piyasaya müdahale ederek, birtakım kamusal işlevleri doğrudan yürüterek etkin olmaya çalışmaktaydı. Yeni anlayışa göre ise devlet, yasa koyarak, bireyler ve kurumlar arası ilişkileri düzenleyerek, sözleşme şartlarını ve kuralları tespit ederek etkin olmanın yollarını arar. Devlet, oyuncu olarak değil daha çok oyunun kurallarını belirleyerek, ekonominin ve kamusal hizmetlerin etkinliğini şekillendirmektedir. Birincisinde devlet, hem hakem hem de oyunculuk yapmaya çalışırken, yeni anlayışta daha çok hakem olmakla yetinmektedir. Yeni anlayışta yönetim, devlet gemisinde dümene geçmiş, kürek çekme işini bireylere ve sektörlere bırakmıştır.

Diğer taraftan teknolojik gelişmeler, yeni iletişim ağları, küresel ekonomik yapı, kamu yönetimine yeni işlevler yüklemekte ve yeni örgütlenmelere zorlamaktadır. Piyasa sisteminin ve yeni yönetim anlayışının da belirli yapıları bulunmaktadır. Bu yapılar sistemin sağlıklı işlemesi için temel altyapı niteliğindedir. Yeni sisteme uygun altyapının oluşturulması yine kamuya düşmektedir. Bu kurumsal uyum düzenlemeleri

34 Örneğin devletin piyasaya ve diğer alanlara müdahalesine özellikle liberal düşünürler tarafından sürekli eleştiri getirilmiştir. Fakat “devletin yetersizliği” tartışması yeni bir konudur. Artık devlet müdahalesine karşı, sadece özgürlük vb. kaygılarla karşı çıkılmamakta, devletin bir çok hizmeti etkili ve verimli yürütemeyeceği ileri sürülmektedir [Drucker, 1993: 62].

zamanında ve sağlıklı bir şekilde yapılmadığı zaman, -Türkiye örneğinde olduğu gibi- piyasaların ve yönetimin önemli sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır.