• Sonuç bulunamadı

Genel Olarak Bilgi ve Bilim

B. BİLGİ TOPLUMU

1. Genel Olarak Bilgi ve Bilim

Dennard’ın belirttiği gibi [1996: 495], bilimlerdeki Yeni Paradigmalar (quantum fiziği ve kaos fiziği gibi), idari problemlerin çözümüne yönelik çabalarda metodolojik olarak fazla şey sunmaz. Diğer bir ifadeyle, bilimdeki bu yeni yaklaşımlar, devletin nasıl daha iyi yönetileceği konusunda açık bilgi vermezler. Fakat yönetim felsefesinin temel mantığını sorgulayarak, organizasyon ve devlet anlayışında gerçek bir dönüşüme yolaçabilirler.

Yeni toplumsal aşamayla ilgili değerlendirmelerde teknolojik yenilikler daha fazla dikkat çekse de, asıl değişim bilgi alanında yaşanmaktadır. Öncelikle bilginin anlamında paradigmatik anlamda değişmeler görülmektedir. Drucker’a göre [1994: 63] bilgi kelimesinin anlamında 250 yıl önce başlayan değişiklik, toplumu ve ekonomiyi değiştirmiştir.

Daha üst düzeyde veya diğer bir deyimle felsefi düzeyde, özellikle sanayi toplumu hakim anlayışını yansıtan rasyonalizm, pozitivizm, bilgi, bilimsel bilgi konularında eleştirel yaklaşımlar gündeme gelmiştir. Popper, Foucault, Derrida, Lyotard, Kuhn, Feyerabend, Wittgenstein, vb. düşünürler, geleneksel bilimsel ve düşünsel anlayışa karşı

çıkmışlar ve yeni bilim anlayışı ve düşünce yapısının ortaya çıkmasına katkı sağlamışlardır.

Sanayi toplumunun bilim anlayışı, toplum anlayışı, ekonomi anlayışı, yönetim anlayışına bakıldığında, mekanistik anlayış tümünü etkilemişti. Makine sadece üretimi artırmakla kalmamış, insanların yaşamını her yönüyle etkilemişti. Bilim adamları doğal dünyayla ilgili mekanik yaklaşımlı yorumlar üretmişler, filozoflar ve psikologlar insan aklı ve davranışıyla ilgili mekanik yaklaşımlı kuramlar formüle etmişlerdir [Morgan, 1998: 24].

Copernicus, Kepler, Galileo ve Newton’un doğa ve fizik anlayışı, Adam Smith’den beri ekonomi analizi16, Weber’in yönetim anlayışı, John Locke’un toplum anlayışı, Rene Descartes’in yöntem anlayışı ve Aguste Comte’ndan beri sosyoloji anlayışı bir yönüyle paralellik göstermekteydi.

Galileo, Descartes ve Newton tarafından olgunlaştırılan mekanik kuram, fen bilimlerinin yanında sosyal bilimleri de etkisi altına almıştı. Bu dönemdeki hemen bütün bilimsel çalışmalar mekanik kuramın etkisinden kurtulamamıştır [Demir, 1997: 104]. Evrendeki ve makinedeki düzen ve matematik, fizik ve kimya gibi temel bilimlerdeki kesinlik sosyal bilimlere de uygulanmaya çalışılmıştı [Aron, 1994: 62]. Aguste Comte ilk “toplumsal fizik” kavramını kullanan kişidir [Giddens, 2000b: 7]. O, matematik, fizik gibi temel bilimler ile sosyal bilimler, özellikle sosyoloji arasında pek fark görmez. Ona göre nasıl ki matematikte vicdan özgürlüğü yoksa, sosyolojide de yoktur. Bunun da pozitif düşünme biçimi ile çözüleceği kanaatindedir [Aron, 1994: 63]. Mekanik anlayış, Galileo (1564-1642) ve Descartes (1596-1650) tarafından evrene, Weber tarafından bürokrasiye uyarlanmıştı. Galileo evreni, cansız bir makine, mekanik bir saat gibi tasarlamaktaydı. Descartes ise, kusursuz bir evrenin en iyi matematikle açıklanabileceğini ileri sürmekteydi. Ona göre evren, mekanik mekanizmalarla yöneltilmekte olan bir makinedir. O, bu anlayışı canlılara da uygular. Descartes’e göre, kollar ve bacaklar birer kaldıraç, kalp ise tulumbadan başka birşey değildir [Akarsu,

16 Ekonomi biliminin niteliğine ilişkin varsayımlar, on dokuzuncu yüzyıl fiziğinin matematiğini kullanan mekanik bir modeldir [Drucker, 1993: 168]. Ayrıca doğal düzen ve sistem anlayışı, fizyokratlar ve klasikler tarafından, devletin ekonomiye müdahalesine olumsuz bakılmasına yol açmıştır.

1998: 21]. Weber de, bürokrasi ile makine arasında ilişki kurmaktaydı. Bu anlayış, belirsizlik anlayışını ortadan kaldırmış ve geleceğin önceden tahmin edebileceği düşüncesine ulaştırmıştır. Örneğin Newton mekaniğine göre, fiziksel sistemin belli bir zamandaki durumunu biliyorsak, diğer herhangi bir zamandaki durumunu da bilebiliriz [Ruelle, 1996: 26]. Bu pozitivist ve modern düşünce her şeyi açıklama gücüne sahip kuramlar oluşturmaya ve tek ve mutlak doğruyu aramaya yöneltmiştir. Bu anlayışa göre pozitif yasalar doğal yasalara uygun olmalı, diğer bir anlatımla onlar gibi net ve belirgin olmalıdır.

Bilgi toplumunun bilim anlayışı ise, geleneksel anlayıştan oldukça farklıdır. Teknolojik gelişmeler yeni bilimsel yaklaşımlar bilgi anlayışını değiştirmektedir. Bu dönüşüm bilginin doğasını da değiştirmektedir. Yeni anlayışa göre tek ve kesin olarak geçerli bir bilimsel yöntem yoktur. Herhangi bir kuram ancak kaba ve yaklaşık olarak geçerli olabilir. Diğer bir anlatımla bir kuramın bir paradigma çerçevesinde anlamı ve geçerliliği vardır. Birden fazla kurama yer bulunmaktadır [Bulutay, 1986: 4]. Sanayi toplumundaki hakim anlayışa göre “bilgi”, ancak “bilimsel bilgi”yle özdeştir; yeni dönemde ise bilimde rasyonel sayılmayan etkenlere de yer vardır [Lyotard, 1994: 8]; [Feyerabend, 1995: 358]. Diğer bir anlatımla bilimsel bilgi bilginin bütününü temsil etmez. Bu yeni bilim anlayışına geçişte, bilim felsefesi konusundaki gelişmeler ve fizik alanındaki paradigmatik değişiklikler etkili olmuştur.

Fizik alanındaki rölativite kuramı ve quantum mekaniği, modern bilim ve modern toplum anlayışının sorgulanmasına yolaçtı. Bu gelişmeler doğal olarak toplum bilimlerini derinden etkiledi. Rölativite kuramı özellikle yöntem konusunda derin etki yapmıştır. Büyük cisimler için anlamlı sonuçlar veren klasik kuram atomlar konusunda yetersiz kalmıştır [Ruelle, 1996: 24]. Max Planck, Albert Einstein, Niels Bohr, Luis de Broglie, Max Born, Werner Heisenberg, Ervin Schrödinger ve diğer bazı ünlü fizikçiler tarafından oluşturulan Quantum kuramının gerçekliğe bakış açısı, geleneksel anlayışı oldukça sarsmıştır. Bilimde kesinlik ve evrensellik kuralına büyük darbe vurulmuştur. Yeni yaklaşım fizik, uzay, zaman, madde, nesne, etki ve neden kavramlarında derin etkiler yarattı. Günümüzde iki fizik söz konusudur. Bunlar birleştirilemediği gibi birleşecekmiş gibi de gözükmemektedir. Şu anda tüm bilgileri kapsayacak genel bir kuram ortaya konamamaktadır [Ruelle, 1996: 25]; [Jeanniere, 1993: 24].

Quantum kuramı gerçeğin tek olmadığı, olayların bakış açısına göre değişebileceğini, kesinliğin olmadığını göstermiştir [Bulutay, 1986: 1-7]. Bu gelişmelerle birlikte mekanik evren anlayışı da terk edilmek durumunda kalmıştır [Drucker, 1993: 270]. Bu yeni dönemde, zihin-dış dünya ya da düşünce-varlık ayrımının anlamsız olduğu, gözlemlerin kuram yüklü olduğu, zihinden bağımsız objektif bir dünyanın olmadığı, tek bir aklın değil akılların bulunduğu, tek doğru yöntemin olmadığı, her nedenin bir sonuç, her sonucun bir neden sayılabileceği, her şeyin her şeyi etkilediği ve her şeyin de her şeyden etkilendiği ileri sürülmektedir.

Günümüzde yaygın olarak bahsedilen bir olgu da kaostur. Fizikten piyasaya kadar birçok alanda geleneksel belirginlik ve öngörülebilirlik anlayışı terkedilmiştir. Organizasyonlar varlığını devam ettirebilmesi için yeni düzene (kaos) uygun şekilde yeniden yapılanmalıdır [Peters, 1987]. Fizikteki kaos teorisi veya karmaşıklık kuramı, medyanın da olaya ilgi duymasıyla [Ruelle, 1996: 69] hızlı bir şekilde kamuoyunun gündemine girmiştir. Bu kuram matematiksel kanıtlar göstererek, karmaşık sistemlerin önceden yapılabilir tahminlere izin vermediğini ortaya koymaktadır. Geleneksel anlayışın değersiz saydığı ve dikkate almadığı istatistiksel değerler karmaşık sistemleri kontrol etmektedir [Drucker, 1993: 168]17. Bu teori borsa, trafik, sağlık vb. alanında kullanılmaktadır [Rahm, 1997: 75]. Bu kuramın ekoloji, ekonomi18 ve sosyal bilimlere etkisi felsefi düzeyde tartışılmaya başlanmıştır [Ruelle, 1996: 77].

Diğer taraftan bilgi her dönemde önemli olmakta birlikte, hiçbir dönemde bugünkü kadar önemli olmadığı gibi, toplumun temel ekseni de olmamıştı. Yeni toplum bilgi etrafında örgütlenmiş durumdadır [Kumar, 1988: 81]. Bilgi artık bir lüks değil herkesin edinmesi gereken bir zorunluluktur.

Sanayi toplumunun ortaya çıkmasında bilginin rolü inkâr edilemez. Drucker’a göre [1994: 33] sanayi devriminin ortaya çıkmasında bilginin aletlere, süreçlere ve ürünlere uygulanmasının büyük etkisi olmuştur. Fakat bununla birlikte sanayi toplumunun ortaya çıkışında temel belirleyici teknolojiler olmuştur. Özellikle bu dönemde ortaya çıkan

17 “Kelebek etkisi” diye adlandırılan bu yaklaşıma göre, Amazon yağmur ormanında kanat çırpan bir kelebek, bir süre sonra dünyanın başka bir yerinde havayı yönlendirebilmektedir.

teknolojilerin işe, örgütlere, çalışma hayatına ve üretime uygulanması sanayi toplumunun oluşmasına büyük katkı sağlamıştı. Bilgi toplumuna geçişte ise bilginin önemli bir etken olduğu görülmektedir. Sanayi ötesi toplum kuramcılarından Bell’e göre [1973], gelecekte değerin ve büyümenin kaynağı bilgi olacaktır.

Sanayi toplumunda mal üretimi makine ve insanların eşgüdümüne dayanırken, yeni dönemde bilgi etrafında örgütlenmektedir. Sanayi toplumunda da bilgi önemlidir. Fakat yeni dönemde bilgi bir güç ve aynı zamanda toplumun temel eksenidir. Yeni toplumda bilgi en önemli stratejik kaynak haline gelmiştir. Bilgi, özellikle “bilgisayarlaşmış bilgi” [Sarup, 1995: 156] üretimin ana gücü haline gelmektedir. Bilginin başlı başına güç haline gelmesi ve üretimin ana gücünü oluşturması, bilgi teknolojilerinin iktidar yapılarında önemli değişiklere yol açması kaçınılmazdır [Rahm, 1997: 72].

Günümüzde bilim aynı zamanda performansı artırmanın bir aracıdır. Bilim üretim potansiyelini artırmak için kullanılmaktadır. Bu dönemde işletmelerde bilgi devriminin yaşandığı görülmektedir [Drucker, 1999: 111]. Bu devrim sadece teknoloji, makine, teknik yazılım veya hızda değildir. En önemli devrim kavramlardadır.

Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra bilgi hızla üretimin temel faktörü olma sürecine girmiştir. Geleneksel üretim faktörlerine yeni unsurlar eklenmiştir. Üretim faktörleri artık emek, sermaye ve topraktan ibaret değildir. Bilgi de başlı başına bir üretim faktörüdür. Tarım toplumunda temel stratejik kaynak toprak, sanayi toplumunda sermaye, bilgi toplumunda ise bilgidir. Artık kabul etmek gerekir ki, diğer üretim faktörleri ortadan kalkmasa da onlar ikinci plana düşmüş durumdadır ve bilgi temel ve en önemli üretim faktörü durumuna gelmiştir [Drucker, 1994: 66]; [Stonier, 1983: 8]; [Dinçer ve Fidan, 1996: 94]. Adam Smith, Ricardo ve Karl Marx gibi sanayi toplumu kuramcılarının formülleştirdikleri emek-değer kuramı, yerini bilgi-değer kuramına bırakmalıdır düşüncesi dile getirilmeye başlanmıştır [Kumar, 1999: 25].

Geleneksel üretim faktörlerinden emek ve toprak kolayca sınırlamaya tabi iken, sermaye ve bilgiyi sınırlamak oldukça zordur. Sermaye ve bilgi artık küreselleşmiş ve akışkan hale gelmiştir. Günümüzdeki küresel hareketler ağırlıklı olarak bilgi temellidir. Bilgi, göreli olarak, sermayeye nazaran daha kıt durumdadır ve bu da bilginin ve bilgi işçilerinin önemini artırmaktadır. Bilgiyi işleyen ve yorumlayan işletmeler daha hızlı

büyümektedir. Örneğin bilgiyi üreten ve yorumlayan Microsoft, teknolojiyi üreten IBM’den daha hızla gelişmiştir. Bilginin artan önemi, buna sahip olanların değerini ve prestijini artırmıştır. Günümüzde artık değerler verimle ve yenilikle ifade edilmektedir.