• Sonuç bulunamadı

Değişimin dinamiklerinden küreselleşme, kamu yönetimini etkileyen faktörlerin başında yer almaktadır. Bazı ulus devletlerin direnmelerine rağmen, küreselleşme süreci, yönetim problemlerine ortak cevap vermeyi gerektirmektedir. Yeni Kamu Yönetimi modeli küreselleşme süreci ile yayılmaktadır. Birçok OECD ülkesi bu reform modellerini benimsemektedirler [OECD 1995]; [Dunleavy ve Hood: 1994].

Giddens’ın ifadesiyle, “küreselleşme güzel veya şık sözcük olmayabilir. Ama bu yüzyılın sonunda önünü görmeye çalışan hiç kimsenin onu yok sayamayacağı kesindir” [Giddens, 2000a: 19]. Bundan on yıl öncesine kadar akademik çalışmalarda ve medyada hiç kullanılmayan bu kavram, günümüzde başta ekonomi ve siyaset olmak üzere, en fazla kullanılan kavramlardan birisi haline gelmiştir [Giddens, 1998a: 28].

Bilgi çağının en belirgin sonuçlarından biri küreselleşmedir. Zaman ve mekanın dönüşmesiyle birlikte, ekonomik olsun veya olmasın insanları etkilemektedir. Dünya yavaş yavaş herkesin diğerlerinin ne yapıp ettiğinden haberdar olduğu, herkesin birbirine daha bağımlı hale geldiği ve paylaşılan değerlerin arttığı büyük bir küresel köye dönüşmektedir. Küreselleşme, Giddens’in ifadesiyle [2000a: 22] hem yeni hem de devrimci niteliktedir. Bilimsel, teknolojik, ekonomik, ticari, sosyal ve siyasal gelişmeler sonucunda, devletler ve toplumlar arasında çok sayıda ilişki ve bağımlılıklar oluşmuştur. Dünyanın herhangi bir yerinde alınan kararlar ve yapılan eylemler dünyanın başka bir yerindeki bireyleri ve toplumları yakından etkileyebilmektedir [Giddens, 1998a: 32].

Küreselleşme, artan karşılıklı bağımlılığı anlatan genel bir terim niteliğindedir. Dünya üzerindeki ülkelerde yaşam artık diğerinden tamamen ayrılmış değildir [Giddens, 2000b: 67]. İletişim devrimi ve bilgi teknolojilerinin yaygınlaşması ile birlikte, geleneksel sınırların önemi giderek azalmakta ve insanlar daha kolay, hızlı ve daha az maliyetle ilişki kurabilmektedir. Bu temaslar, insanların kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi yaşamlarını derinden etkilemektedir.

Dünya özellikle haber akımı bakımından küreselleşmektedir. Bütün dünya insanları gittikçe artan yaygınlıkta ortak idealler etrafında toplanmakta, ortak kaderi, sevinç ve hüzünleri, mutluluk ve üzüntüleri paylaşabilmektedirler. Bir zamanlar hayal olarak nitelendirilen “dünya vatandaşlığı” mümkün görülmektedir [Yayla, 1993: 46].

Tarım ve sanayi toplumlarına geçişle birlikte ekonomide köklü değişimler olsa da, bu derinlik ve boyutlarda bir ekonomik değişim görülmemiştir [James, 1997: 16]. Ulus-devlet anlayışına dayalı ekonomik yapı değişmektedir. Küresel bir ekonominin varlığı inkâredilmez durumdadır. Ekonomik yapıyla ilgili değişim hala devam etmektedir ve nereye varacağını kestirmek de oldukça güçtür. Drucker [1993: 159], son yirmi beş yıl içinde ekonomide meydana gelen değişiklikleri hiçbir ekonomi teorisinin açıklayamayacağını ileri sürmektedir. Bilgi teknolojilerinin bireysel alanda kullanılması önemli sonuçlar doğursa da, asıl gelişme ekonomik faaliyetlerde kullanılması ile yaşanmaktadır [Rahm, 1997: 72]. Yeni bilgi teknolojileri küresel ekonomiye zemin hazırlamaktadır. Küreselleşme sonucu, kumanda ekonomileri küçülmüş, devletin sosyal ve ekonomik işlevlerinde azalma olmuş, pazar dünya ölçeğinde büyümüş, ulusal sınırların dışına çıkmış ve dünya hemen hemen tek pazar haline gelmiştir. Son yıllarda ekonomik süreçler küreselleşmektedir.

Günümüzde ekonomik küreselleşmenin başında finans gelmektedir. Ticari faaliyetler ağırlıklı olarak bölgesel düzeyde gerçekleşse de, finans piyasalarında tam anlamıyla küresel ekonomi varlığını hissettirmektedir. Dünya finans piyasalarının rolü giderek artmaktadır. Mesai anlayışının dışında gerçek-zaman (real-time) esasına göre günde bir trilyon doların üzerinde para el değiştirmektedir [Giddens, 1998a: 30].

Üretimden bağımsız bir sermaye oluşmakta ve bu sermaye borsalar aracılığıyla ülkelerin ekonomilerine girmekte, bunları yönlendirmekte ve hatta çökertebilmektedir. Ulusal hükümetlerin önleyemediği krizlere de neden olabilmektedir.

Küreselleşme, küresel elektronik ekonomi sürecini devreye sokmuştur. Bugün dünya sanal para içinde yüzmektedir. Bu yeni ekonomide, bankacılar, şirketler, fon yöneticileri ve milyonlarca bireysel yatırımcı, çok büyük miktardaki sermayeyi anında dünyanın bir ucundan diğer ucuna aktarabilmektedir. Parasında ani değer kaybına bağışıklık kazanmış hiçbir ülke yoktur. Asya krizinde olduğu gibi, bazı sağlam görünen ekonomilerin istikrarı anında bozulabilmektedir [Giddens, 2000a: 22]; [Drucker, 1999: 81].

Küresel ekonominin ikinci boyutu küresel üretim ağıdır. Ortaya çıkan çokuluslu şirketler sahip oldukları ekonomik, personel, teknik ve ekipman güçleriyle dinamik ve esnek üretim kabiliyetleri sayesinde sınır-aşan (transnasyonel) aktörler durumuna gelmişlerdir. Dünya ticaretinin önemli bir bölümünü elinde tutan bu şirketlerden bazılarının (Mitsubishi, Mitsui, Itochu, Sumitomo, GM, Marubeni, Ford, Exxon, Royal Dutch Shell ve Toyota gibi) ciroları birçok ülkenin gayri safi milli hasılasını geçmektedir [Morgan, 1998: 366]. Bu şirketler, milliyet, dil, ırk, gelenek, ideolojik farklılıklar, zaman ve mekan gözetmeden kâr amacıyla her ülkede faaliyet göstermeye çalışmaktadırlar. Ekonomi, ticaret ve finansman alanlarındaki küreselleşme daha hızlı, daha net ve daha az tartışmalıdır [Drucker, 1999: 75].

Üretimin yanında fiyatlar da dünya piyasasında belirlenmekte, ulusal korumalar, teşvikler ve sübvansiyonlar kaldırılmakta ve buna uygun üretim yapamayanlar sistemin dışına itilmektedir.

Küreselleşme, toplumun kurumlarını dönüştürmektedir. Küreselleşme, aile değerlerini ile kadın erkek ilişkilerini de etkilemektedir. Geleneksel aile yapısı köklü bir değişim geçirmektedir. Giddens’a göre [2000: 24], tarihin hiçbir döneminde kadınlarla erkekler bu kadar eşit olmaya yaklaşmamıştı.

Küreselleşme, doğrudan veya dolaylı olarak, kamu yönetiminin yapı ve anlayışını etkilemektedir. Yönetime katılma konusundaki benzerlikler giderek artmaktadır. Yönetimden beklentiler ve yeni talepler birçok ülkede hemen hemen aynıdır. Bireyler

kendi ülkelerinin yönetimini başka ülkelerin yönetimleriyle kıyaslamakta yeni talepler ileri sürmektedirler.

Tüm bunlara rağmen küreselleşme, herkes tarafından kabul edilmiş veya herkes tarafından olumlu bakılan bir anlayış değildir. Yeni bir küreselleşmenin olmadığını ileri sürenlere göre, küreselleşme konusunda söylenen laflar kuru gürültüden ibarettir: Olaya daha çok ekonomik yönden bakan bu kişilere göre küreselleşmenin sağladığı yararlar, kazandırdığı deneyimler ve ortaya çıkardığı sorunlar önceki dönemlerden farklı değildir. Para ticareti dahil olmak üzere, yoğun ticaretin yapıldığı, açık küresel ekonomi on dokuzuncu yüzyılın sonunda da vardı. Onlara göre dünya eskisi gibi dönmektedir Bunlara Giddens “şüpheciler” demektedir. Onlara göre küreselleşmeden ziyade, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinde olduğu gibi bölgeleşmeler vardır. Onlara göre küreselleşme, refah devleti uygulamalarını ortadan kaldırmak ve kamu harcamalarının azaltılmasını isteyen serbest piyasacılarının ortaya attığı bir ideolojidir [Giddens, 2000a: 20-21].

Bir diğer konu da, küreselleşmenin olumsuzlukları ile ilgili tartışmadır. Küreselleşmenin her yönüyle ve herkes için iyi olduğunu, olumsuz yönlerinin bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Birçok şeyin küresel ölçekte meydana gelmesi, sorunların da küresel ölçekte ortaya çıkmasına yolaçmaktadır. Ekolojik bozulma ya da büyük ölçekli askeri mücadelelerin kapsamı küresel niteliktedir [Giddens, 2000b: 67]. Diğer taraftan Batı dışında yaşayan birçok insan için, küreselleşme, Batılılaşma-Amerikanlaşma damgasını taşımaktadır. Bunda, birçok çokuluslu şirketin merkezinin Batılı ülkelerde olmasının büyük payı bulunmaktadır. Küreselleşmenin, yerel kültürleri yok ettiği, yerel ekonomileri zora soktuğu, eşitsizliklerin yayılmasına ve yoksulların durumunun daha da kötüleşmesine yolaçtığı ileri sürülmektedir. İstatistikler de kısmen bunu doğrulamaktadır [Giddens, 2000a: 27]. Aslında küreselleşmenin, yansız, ideolojisiz, nötr ve doğal bir gelişme olduğunu söylemek oldukça zordur. Sanayileşmede olduğu gibi, gelişen teknolojilerin küreselleşmeye yolaçtığı doğru olsa bile, küreselleşmenin bazı hükümetler ve şirketler tarafından desteklendiği, bazı kesimlerin daha fazla işine yaradığı, bir kısım insanlar tarafından “her derde deva” gibi sunulduğu doğrudur.

Fakat, tüm bu olumsuzluklarına rağmen küreselleşme, daha çok teknolojik yönü ağır basan bir gelişmedir. Günümüzün hakim değerleri olan rekabet, demokrasi, bireyselleşme, serbestleşme ve daha kaliteli bir yaşam sürme istekleriyle çatışmamakta aksine onları beslemektedir. Küreselleşmeye karşı koymak oldukça zordur ve ekonomik korumacılığa karşı koymak sağlıklı bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Şunu da ifade etmek gerekir ki, ABD, Japonya ve Avrupa ülkeleri veya merkezleri bu ülkeler olan şirketlerin üstün konumları, küreselleşme sonucu ortaya çıkmış değildir.

Tüm olumsuzluklarına rağmen bilgi teknolojileri ve küreselleşme, yerele imkân tanımakta, yeni firmaların ortaya çıkmasına fırsat vermekte, küçük firmaların büyük firmalarla rekabet etmesini kolaylaştırmaktadır.