• Sonuç bulunamadı

DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER

Kamu yönetimini etkileyen çevresel faktörlerden birisi de demokrasi ve insan hakları anlayışındaki gelişmelerdir. Demokrasi ve insan hakları, özellikle son yıllarda, dünya çapında en önemli politik ideal ve ahlaki değer haline gelmiştir. Bugün, gerek iç politika gerek uluslararası ilişkiler açısından, insan haklarını ve demokrasiyi referans noktası olarak almayan herhangi bir sosyo-politik öneri ciddiye alınma şansını neredeyse peşinen kaybetmiştir [Erdoğan, 1998].

Yeni toplumsal aşamaya geçişle birlikte, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, küreselleşme ve artan rekabet, ekonomik liberalizm, demokrasinin ve insan haklarının gelişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. Giddens’a göre [2000b: 330] “demokratikleşme, bugün dünyadaki -küreselleşmeyi etkileyen ve onun tarafından etkilenen- en önemli politik güçlerden birisidir”. Bu gelişmeler, totaliter sistemlerin kendi halkları üzerindeki bilgi tekelini kırmış, bu konularda tekel oluşturmayı imkânsızlaştırmıştır. Özellikle internet, televizyon ve video yayınlarındaki hızlı gelişmeler, hiç kimseye toplum üzerinde iletişim tekeli kurma fırsatı bırakmamıştır. İnternetin düzenlenmemesi bu sistemin hızlı bir şekilde yayılmasına yolaçmıştır. Totaliter sistemlerin çözülme sürecine girmesindeki en önemli etken, bu enformasyon devrimi olmuştur [Yayla, 1993: 13-14]. Özgürlükler konusunda internetin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Ulusal yasalarla yasaklanan fikirler veya çeşitli yayın organlarında yer bulamayan düşünceler ve deliller, internet ortamında kolayca açıklanmaktadır.

Yeni teknolojilerle birlikte günümüz kamu yönetimi yapısı artan bir şekilde networklaşmaktadır. Networklaşmış kamu yönetiminin demokrasi için bir tehlike mi

olduğu yoksa demokratik yönetim için bir şans mı olduğu sorusu önemlidir. Teknolojik ağların kamuda yayılması, hem karmaşa hem de demokratik ideal için fırsatlar sunmaktadır [O'Toole, 1997: 458].

İletişim ve bilgi teknolojileri demokrasinin güçlenmesinde, tek başına olmasa da, temel belirleyici konumundadır. Daha önceki teknolojik yeniliklerin hiçbirisi, demokrasiye ve bireye bu kadar katkı sağlamamıştı. Sanayi toplumu teknolojilerine kıyasla, bilgi toplumu teknolojileri, bireyi daha fazla güçlü hale getirmiştir. Bilgi teknolojileri sayesinde bireyler edilgen durumdan daha etken duruma geçmiştir. Teknolojilerin yapısı, farklılığa, esnekliğe, yaratıcılığa imkân vermektedir.

Demokrasi her zaman istenilen ve uygulanan bir yöntem ve düşünce olmamıştır. On dokuzuncu yüzyılda birçok elit ve hakim grup demokrasiye şüpheyle bakmaktaydı. Herkese eşit oy hakkı ve kadınlara oy hakkı yakın zamana kadar tartışma konusu olmuştu. Örneğin İsviçre’de kadınlara oy hakkı ancak 1974’de tanınmıştı. Ayrıca bir çok ülkede demokratik rejimden geri dönüşler başladı. Almanya, İtalya, Avusturya, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler, 1930’lardan 1970’lere kadar, değişik dönemlerde, otoriter rejimler veya askeri diktatörlükler tarafından yönetildi [Giddens, 2000a: 85]. Diğer alanlarda olduğu gibi, 1970’li yıllar, demokrasi açısından da dönüm noktasıdır. 1970’lerin ortalarından beri dünyadaki demokratik yönetimlerin sayısı iki katının üzerine çıkmıştır. Demokrasi günümüzde, en azından düşünce düzeyinde evrensel yaygınlık kazanma yolundadır. Demokrasi ile ilgili şüpheler ortadan kalmış durumdadır. Geçmiş dönemde demokrasi ile ilgili düşünceler günümüzde olduğu gibi çok olumlu değildi. Bu durumu Woodrow Wilson, 1901’de Demokrasi ve Verimlilik üzerine yazdığı makalenin girişinde şöyle dile getirmektedir. “Demokrasiye karşı uyanan tepkiyi görmezlikten gelmek imkânsızdır... dünya bu yüzyılın sonunda (19. yüzyıl) başlangıçta olduğu kadar demokrasinin en mükemmel bir hükümet şekli olduğu inancını muhafaza etmemiştir” [Wilson, 1961: 80].

Geçmişte antidemokratik hale gelen rejimler tekrar demokrasiye dönmektedir. Bugün demokratik olmadığını ilan etmeyen ülkelerin sayısı oldukça sınırlıdır. Bir taraftan ülkeler demokratik yönetimleri kabul ederken, diğer taraftan mevcut demokratik rejimler demokratik kurumlarını geliştirme yoluna gitmişlerdir [Giddens, 2000a: 85].

Geleneksel bloklaşmalar ortadan kalkmakta ve demokratikleşme, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi değerler insanlığın ortak üstün değerleri haline gelmektedir22. Demokrasiyi güçlendirmek, insan haklarını geliştirmek devletlerin temel amacı olarak görülmektedir. Artık demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere duyulan saygı kesin ve değişmez niteliktedir.

Günümüzde temsil esasının varlığı, demokrasi için yeterli olarak görülmemektedir. Bir taraftan demokratik değerlerdeki gelişmeler, diğer taraftan demokrasisi gelişmiş ülkelerdeki temsili katılımın düşüklüğü ve siyasilere yönelik güvensizlik artışını, “demokrasinin paradoksu” olarak değerlendirmek [Giddens, 2000a: 87] yerine, “demokrasinin dönüşümü” olarak algılamak daha isabetli olacaktır. Aslında bu bir paradoks değil yeni demokrasi anlayışının yansımasıdır.

Bilgi toplumu aşamasına geçişle birlikte, geleneksel zaman, mekan, yurttaş, çoğunluk ve ortak iyi anlayışı büyük sarsıntı geçirmiştir. Zaman, mekan, yurttaş ve çoğunluk anlayışına dayanan temsili demokrasi de buna paralel olarak sarsılmaktadır23. Temsili ve çoğunluk esasına dayanan demokrasi kavramına, doğrudan, katılımlı ve çoğulcu nitelemeleri ilave edilmektedir.

Demokrasinin -ortodoks seçim sürecinden öte- çeşitli türlerinin gerekliliği gündeme getirilmektedir [Giddens, 1998a: 75]. Temsili demokrasinin yerini belki halk jürileri veya elektronik referandumlar almayacaktır, fakat yönetimle bireyler arasında doğrudan demokrasi, elektronik referandum, halk jürisi, kişisel teşebbüs, geri çağırma vb. doğrudan demokrasi yöntemleri yeni imkân sunmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde kişisel teşebbüs, referandum ve geri çağırma yöntemleri daha fazla kullanılmaktadır. Toplumların örgütlenme düzeyi ve gönüllülük anlayışı giderek artmaktadır. Batılı devletlerde, gönüllü ya da kendi kendine yardım gruplarının üye sayısı siyasal partilerin üye sayılarından kat kat daha fazladır [Giddens, 2000a: 91].

22 Amerika ve on bir Batı Avrupa ülkesinde 1981-1990 yılları arasında yapılan araştırmalarda, insanların yüzde 90’ı demokratik yönetim şeklinden memnun olduklarını ifade etmişlerdir [Drucker, 1998a: 72].

23 Temsili demokrasi, belirli kişilerin (yurttaş) oturduğu yerlerde (mekan) belirli sürede genellikle beş yılda (zaman), belirli bir sayıyı elde ederek (çoğunluk) yönetimi belirlemesini ve katılımını öngörür. Günümüzde bireyler çok kimlikli olabilmekte, başka ülkelerde seçime katılabilmektedirler. Yönetime katılmak için beş yıl beklememekte yeni teknoloji ve düzenlemeler ile günün yirmi dört saatinde yönetime katılabilmektedirler.

İnsan hakları ile ilgili çeşitli ihlallere çok fazla rastlanılsa da, çağımız, aynı zamanda, insan haklarının en fazla dile getirildiği, bundan dolayı yaptırımların uygulandığı bir çağdır. İnsan haklarının içeriği genişletilmekte, yeni yorumlar getirilmektedir. Bireyin farklılıkları üzerine vurgu yapılmaktadır.

İnsan hakları, ülkeler arası ilişkilerde temel belirleyici olabilmektedir. İnsan hakları ile ilgili çeşitli metinler hazırlanmış ve yaptırımlar uygulanması için çeşitli kurumlar oluşturulmuştur. Ülkeler tarafından imzalanan bu metinlerin bir kısmına artık çekince koymak da mümkün değildir. Diğer taraftan bu dönem, insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmeye çalışıldığı ve yeni içerikler kazandırıldığı dönemdir.

Demokrasi ve insan hakları alanında liberal düşünürlerin büyük etkisi olmuştur. Devletin ve özgürlüğümüzü koruması için kurduğumuz hükümetin, o özgürlüğü yok edici bir Frankestein’a dönüşmesini engellemek için nasıl hareket edilmesi gerektiği noktasında kafa yormuşlardır [Friedman, 1988: 14]. Bu yazarlar, gücün yoğunlaşmasına karşı çıkarak, demokrasinin gelişmesinde önemli entellektüel katkı sağlamışlardır. Liberal düşünce ve devlet uygulamalarındaki birtakım tecrübelerin etkisiyle, devlete karşı şüphe ile yaklaşılmıştır. Devlet, potansiyel olarak, insan haklarını tehdit edebilecek en tehlikeli varlık olarak algılanmaya başlanmıştır. Çünkü devletin hak ihlallerini önlemek oldukça zordur. Buna göre sınırlandırılmamış ve kurallara bağlanmamış bir devlet insanın özgürlüğüne yönelik en büyük tehdittir [Yayla, 1993: 186].

Demokrasi ve insan hakları anlayışındaki gelişmeler, yönetim birey ilişkilerini derinden etkilemiştir. Doğrudan yönetim, yönetimde açıklık, bilgi edinme hakkı gibi yeni yaklaşımların oluşmasında bu alandaki gelişmelerin büyük etkisi olmuştur. Halkın yerine tek tek bireylerin muhatap alınması, vatandaş yerine tüketici kavramının kabullenilmesinde yine demokratik değerlerdeki gelişmelerin etkisi söz konusudur.