• Sonuç bulunamadı

ÜRETİM YAPISINDAKİ DEĞİŞMELER

Geleneksel kamu yönetimi paradigmasının terk edilip yeni yönetim anlayışının ortaya çıkmasında özel sektör yönetim anlayışındaki yeniliklerin büyük etkisi olmuştur. Özel sektördeki hızlı değişim kamu kesimi yönetimini derinden etkilemiştir. Özellikle teknolojik gelişmeler ve küreselleşme sonucu ortaya çıkan büyük rekabet, özel sektörü değişime zorlamıştır. Bu dönemde işletmeler yeni anlayışa uygun olarak hiyerarşik yapılarını gevşettiler, kaliteye, yeniliğe ve müşteri taleplerine daha fazla duyarlı olmaya başladılar [Eryılmaz, 2001a: 26].

1970’li yıllar diğer alanlarda olduğu gibi özel sektörde de dönüşümün yaşandığı yıllardır. Yeni dönemle birlikte hiyerarşik yapılar azalmakta, yapılar basıklaşmakta, iş bölümü geçmişe göre daha gevşemekte, uzmanlığa dayalı bölümlendirmeler zayıflamaktadır. Rutin ve tekrarlanan çabaların yerini, proses odaklı çalışmalar almakta, kontrol kültürü gevşemekte, güvene dayanan girişim anlayışı yerleşmekte, denetleyen ve emreden yöneticilerin yerini, kolaylaştıran, yetiştiren, yardımcı olan yöneticiler almaktadır [Erkut, 1996: 8-9].

Daha önce de değinildiği gibi, el emeğine dayalı mavi yakalı emek gücünün tersine, el emeğine dayanmayan beyaz yakalı iş gücü gelişmektedir [Giddens, 1994: 70]. İşletmelerle ilgili hemen her gün, yeni yönetim tekniği ortaya atılmakta, bir çok özel firma bu yeni teknikleri başarıyla uygulayarak, örgütsel yapılarını, çalışma süreçlerini ve davranışlarını bunlara adapte ederek hızla büyümektedir.

Geleneksel yönetime büyük katkı yapan Taylor, çalışmalarında işe alma yöntemleri, verimlilik, iş bölümü, iş usullerinin geliştirilmesi ve standartlaştırılması, çalışanların motive edilmesi, alet ve teçhizatın geliştirilmesi ve standartlaştırılması konularına vurgu yapmaktaydı. Fayol ise çalışmalarında, iş bölümü, yetki ve sorumluluk, disiplin, kumanda birliği, yönetim birliği, ödüllendirme sistemi, merkeziyetçilik, kademe zinciri, düzen, adil ve eşit muamele, personelin devamlılığı, birlik ve beraberlik konuları üzerinde durmaktaydı [Baransel, 1979: 120-136]. Günümüzde ise, toplam kalite

yönetimi, kalite çemberleri, insan kaynakları yönetimi, hizmet yönetimi, süreç yenileme (business process), değişim mühendisliği (reengineering BPR), kaos yönetimi akımı, sistem yaklaşımı akımı, stratejik görüş akımı, işletmelerarası karşılaştırma (benchmarking) projelerle yönetim akımı, öğrenen organizasyon, ekip-takım organizasyonu, kademe azaltma (delayering), sıfır hiyerarşi, örgütsel küçülme, çalışanı girişimci yapma (intrapreneuring), şebeke türü organizasyon (network organization), personel güçlendirme (empowerment), geçici istihdam [Erkut, 1996]; [Koçel, 1996]; [Dalay, 2001] gibi akımlara vurgu yapılmakta ve tartışılmaktadır.

Yeni akımların birçoğu Japonya’da üretilmiş ve uygulama alanı bulmuş ve daha sonra da tüm dünyaya yayılmıştır. Aslında kırılmayı ifade eden 1970’li yıllar Japon şirketlerinin Batı şirketlerine karşı üstünlüklerinin görülmeye başlandığı dönemdir. Japon şirketlerinin bu başarısı uyguladıkları yönetim tekniklerinin benimsenmesinde etkili olmuştur.

Daha önce de değinildiği gibi, sanayi toplumu, kitleseldi ve ürünleri, değer yargıları, yaşam biçimi standarttı. Kitlesel üretim, kitlesel dağıtım, kitlesel tüketim, kitlesel basın ve yayın, kitlesel eğlence, kitlesel siyasi hareketler ve kitlesel silahlar [Toffler, 1995: 18]. Kitle üretimi veya seri üretim biçimi olarak adlandırılan Fordist üretim yönetimi tipik bir sanayi toplumu üretim biçimi ve örgütlenmesidir. Taylor’ın bilimsel yönetim anlayışını sistemli bir şekilde uygulayan Henry Ford, kitle üretiminin veya kendi adıyla anılan fordist üretim sisteminin temsilcisi olmuştu29. Fordist üretim, bu dönemin anlayışına uygun olarak, üretimi akılcılaştırmanın ileri bir aşamasıdır. Bu dönemin hakim anlayışına uygun bir şekilde işler tek tek belirlenmiş, basitleştirilmiş, standartlaştırılmış, ayrıntılı bir şekilde planlanmış ve üretim süreçleri çeşitli aşamalara ayrılmıştı.

Bu dönemde kurumsal örgütlenmede iş bölümü ve hiyerarşi ilkesi katı bir şekilde uygulanmıştır. Yönetim, planlama, uygulama ve denetim işlevleri birbirinden ayrılmıştı. Bu üretim tarzında herkesin ayrı bir işi vardı ve sadece onu yapmakla yükümlüydü. Kimin hangi işi hangi sürede yapacağı tespit edilmişti. Bu işlerin yapılması için ileri

29 Bu anlayışı en iyi temsil eden Model T Ford’lar 1908 yılında üretilmeye başlanmıştı ve siyah renklerine kadar birbirinin aynı idi. Temel özelliği, parçaların birbirinin yerine tam olarak değişebilir olması ve birbirine bağlanmasındaki basitliktir [Womack ve diğerleri, 1993: 27].

derecede eğitime de gerek yoktu. İşçiler vasıfsız veya yarı vasıflı nitelikteydi. Zihinsel çalışma üretim sürecinden koparılmıştı ve bu nedenle çalışanların bilgisine ihtiyaç yoktu; karar sürecinde veya ürünle ilgili bir konuda görüş bildirmesi söz konusu değildi30. İşler merkeziyetçi ve hiyerarşik bir şekilde yürütülmekteydi [Sayer, 1986: 43]; [Womack ve diğerleri, 1993: 31-33]. Bu üretimi gerçekleştirmek için büyük ölçekli fabrikalar, hareketli bant sistemi, tek amaçlı makineler, dikey entegrasyon sistemi söz konusuydu.

Çok sayıda ve standart ürünlerin fabrikalarda seri olarak üretilip, ulus-devletin gümrük duvarlarıyla korunan ulusal pazarlara sunulması, sanayi toplumunun en önemli özelliklerinden birisidir. Kitle üretimi ve fabrika, toplumun merkezi haline gelmiş bulunmaktaydı.

Fordizm, bir üretim yöntemi olarak ortaya çıkmış olsa da, çok daha derin ve kapsamlı bir kavramdır. Bu üretim tarzı, eğitimden aile yapısına, kültürel yapıdan siyasal anlayışa her alana nüfuz etti ve bir çok şey bu çalışma sistemine göre ayarlandı.

Yeni toplumsal aşamanın da başlangıcı olarak sayılan 1970’li yıllar bu üretim anlayışının sorgulanmasını gündeme getirdi. Piyasalar artık eskisi kadar istikrarlı değildi; rekabet artmıştı. Esnekliğe sahip olmayan, büyük stoklarla çalışan geleneksel üretim yapısı değişken taleplere cevap veremiyordu.

Gelişen teknolojiler ürünlerde çeşitliliği ve esnek üretimi kârlı hale getirmiş ve dolayısıyla kitle üretiminin ucuzluk avantajını ortadan kaldırmıştı. Türdeş seri ürünlere olan ilgi azalırken, tasarım ve kalite olarak yüksek standartlara sahip ürünlere olan talep arttı. Günümüzde tüketiciler kaliteyle daha fazla ilgilenmekte ve kaliteye daha fazla para ödeme isteğindedirler [Ritzer, 1998: 220]. Pazarın-tüketicinin gücünün artışıyla birlikte örgütler, kendilerini, pazarları düzenlemekten ziyade, pazarlara yanıt vermeye ayarlamaktadır. Bu dönem aynı zamanda bireylerin yönetimden daha fazla hizmet yerine daha kaliteli hizmet beklemeye başladığı dönemdir.

30 Taylor’ın beş temel ilkesinden biri, iş örgütlenmesinin bütün sorumluluğunun işçilerden yöneticilere kaydırılmasıdır. İş planlaması ve tasarımıyla ilgili bütün düşünsel çalışmayı yöneticiler yapmalı, işçiler ise sadece uygulamalıdır [Morgan, 1998: 35]. Bunun başlıca nedeni işçilerin eğitim seviyesinin düşüklüğüdür. İşçilerin çoğu çiftçilikten gelmişlerdi [Womack ve diğerleri, 1993: 31].

Taylor ve Weber tarafından formülize edilen merkeziyetçi rasyonel örgüt yapıları (bürokratik örgütlenme) artık çağın ihtiyaçlarına cevap veremez durumdaydı. Bu yeni gelişmeleri fordist paradigma ile açıklamak zordu. Yeni bir paradigmaya ihtiyaç vardı; bu da postfordist paradigmaydı. Postfrodisizm, yeni bir üretim paradigmasının ortaya çıkışını ifade etmektedir. Bu yaklaşım, fordist yaklaşıma bazı yeni özellikler ilave etmenin ötesinde, onun kimi boyutlarını tersyüz etmektedir. Fordizmin, üretim ilişkilerinin ötesinde bir kültürü temsil etmesi gibi, postfordizm de sadece üretim ilişkilerini değil, derin toplumsal ve kültürel gelişmeleri ifade etmektedir [Yılmaz, 1996: 110].

Günümüzde yeni üretim biçimi ile ilgili en yaygın olarak kullanılan kavramlardan birisi “esnek üretim” kavramıdır. Piyasaların hızla çeşitlenip farklılaşması ve rekabet sınırlarının genişlemesi, firmaları böyle bir üretim biçimine zorlamaktadır. Optimum stokla çalışmanın yerini tam zamanında üretim (just in time) yani sıfır stokla ve sipariş usulü çalışma biçimi almaktadır. Artık ihtiyaç duyulduğu zaman değil sürekli araştırma geliştirme anlayışı hakimdir. Günümüzde standart üretiminin yerini ürün farklılaşması almıştır. Eskiden birkaç standart mamul üzerinde çalışan firmalar, şimdi müşteri ihtiyaçlarına cevap verebilmek için yüzlerce değişik ürünü birarada imal etmek durumundadırlar [Toffler, 1981a: 315]; [Ritzer, 1998: 218]. Makineler tek bir amaç için değil, değişik amaç için kullanılabilmektedir. Makineyle insan ilişkisi sanayi toplumundaki gibi değildir.

Taylor tarafından ortaya atılan ve sanayi toplumundaki örgütsel yapıya damgasını vuran işin planlama ve tasarımı ile işin yapılmasının birbirinden ayrılması ilkesi, derin olumsuzluklar yaratmıştı [Morgan, 1998: 37]. Bu ilke kol ve beyin gücünü birbirinden ayırmış ve çalışanların beyin gücünün atıl kalmasına yol açmıştır. Çeşitli beceri ve yetenekleri olan kişilerden, basitleştirilmiş sınırlı sayıda işi sürekli yapması istenmekteydi. Taylor’a göre [1997: 91] işçinin tüm zamanı elleriyle çalışmakla geçmektedir. Zihinsel olarak genelleme yapabilme yeteneğine sahip olabilmek için gerekli olan eğitime sahip olsa bile, bu kuralları geliştirecek fırsat ve zamanı yoktur. Yeni anlayışla birlikte çalışanların yeteneklerinden daha fazla yararlanmanın gerektiği düşüncesi hakim olmuş ve kendilerinden daha fazla yenilik ve değişiklik beklenir hale gelmiştir. Fordist üretimin aksine, malı üretenler karar sürecine dahil edilmeye

başlanmıştır. Fordist üretim sisteminin gerektirdiği çok sayıdaki düz işçinin yerini az sayıda bilgili ve kalifiye elamanlar almaktadır. İşçilerin üretimin her kademesinde inisiyatif kullanmaları ve üretime aktif katılmaları istenmektedir. Yeni anlayış, çalışanların daha fazla sorumluluk almalarını, daha özerk çalışmalarını, yönetime katılmalarını zorunlu hale getirmektedir. Bu da eğitimin önemini artırmaktadır [Ritzer, 1998: 221]. Bu üretim tarzı işçilerin örgütlenme biçimlerini de derinden etkilemiş, yukarıda belirtildiği gibi, sendikaların gücünü önemli ölçüde zayıflatmıştır.

Daha önce de kalite anlayışı olmakla birlikte, bu yeni dönemde kalite anlayışı köklü bir şekilde değişmiştir. Bu anlamda kaliteye çok büyük anlamlar yüklenmiş ve Toplam Kalite Yönetimi (TKY), bir yönetim tekniği olarak ortaya çıkmıştır [Yıldırım, 2000: 260]. Yeni yaklaşımda denetim anlayışı da kökünden değişmiştir. Daha önce denetim üretim sonrası veya son aşamada31 yapılan bir iş olarak algılanmakta, hatalar işin sonunda keşfedilebilmekte ve düzeltilmekteydi. Günümüzde sıfır hata anlayışı egemen görüş olarak alınmakta ve anında denetim anlayışı uygulanmaktadır. Yeni teknolojiler anında denetime imkan tanımaktadır.

Geleneksel yönetim anlayışı ile fordist yönetim arasında yakın bir ilişki olduğu gibi, postfordist yönetim anlayışı ile yeni kamu yönetimi arasında da yakın bir ilişki kaçınılmazdır. Özel sektörde meydana gelen bu değişikliklerin kamu yönetiminde de kullanılması fikri gündeme gelmiştir. Bu yeni akımla birlikte özel sektör kamu sektörü ayrımı gittikçe belirsizleşmeye başlamıştır.