• Sonuç bulunamadı

Vekâlet Teorisi ve KDY’ye Katkıları

BÖLÜM 3: KDY’NİN EKONOMİK TEMELLERİ

3.1. Yapı Yönelimli Ekonomi Teorileri

3.1.2. Vekâlet Teorisi ve KDY’ye Katkıları

Vekâlet teorisi, firmaları verimli şekilde girdileri çıktılara dönüştüren yapılardır iddiasında bulunan neoklasik iktisadın yetersizlikleri üzerine oluşturulmuş bir firma teorisidir. Firmaların kara kutu olarak değerlendirilmesi, büyük firmalardaki yönetimsel davranışların açıklanmasında yetersizlikler ortaya çıkarmıştır (Fama, 1980). Bu durum araştırmacıları asil ve vekil ilişkileri ekseninde firmaları incelemeye yönlendirmiştir. Asil-vekil ilişkileri vekâlet ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmiştir. Vekâlet ilişkileri bir asilin bazı işleri yürütmesi amacıyla bir vekile bazı konularda karar alma yetkisini delege etmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilişkilere en güzel örnek sağlık müdürlüklerinin yönetilmesinde Sağlık Bakanlığı’nın (asil) bazı konularda karar alma yetkilerini sözleşme imzaladığı yöneticilere (vekil) devretmesidir. Yine Walmart veya Amazon gibi firmaların sahipleri (yönetim kurulları) ve profesyonel yöneticiler arasındaki ilişkiler asil-vekil ilişkilerine bir örnektir.

Vekâlet teorisi bu ilişkileri sözleşme (contract) metaforunu kullanarak açıklanmıştır. Bireyler arasındaki sözleşme ilişkileri pek çok örgütte yasal kugular olarak hizmet etmektedir. Yasal kurgular (legal fiction), bireylerin örgütlerdeki davranışlarını denetleyen formel hukuk kuralları altında oluşturulmuş yapılar şeklinde

74

tanımlanmaktadır. Bu sözleşmelerin düzenlendiği kurumlar arasında üniversiteler, hastaneler, bankalar, sigorta şirketleri, hükümet kurumları, özel kulüpler, sivil toplum kuruluşları, firmalar, dernekler, gösteri ve sanat merkezleri ve emlakçılık sektörü bulunmaktadır (Jensen ve Meckling, 1976).

Teori asil-vekil arasındaki ilişkilerin en verimli şekilde yönetilmesini sağlayan sözleşmelerin belirlenmesini anlamaya çalışmaktadır. Daha özel olarak ise teorinin araştırma sorusu şu şekilde ifade edilebilir: Davranış yönelimli sözleşmeler (ücretler, hiyerarşik yönetim) sonuç yönelimli sözleşmelerden (komisyonlar, stok seçimleri, mülkiyet haklarının transferi, piyasa idaresi) daha fazla mı verimlidir (Eisenhardt, 1989a)? Teorinin temel varsayımlarında kişisel çıkar (Fırsatçılık), sınırlı rasyonellik ve riskten kaçınma gibi bireysel davranışlara vurgular söz konusudur. Ayrıca teoriye göre bilgi alınıp satılabilen bir mal olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında asil ve vekil arasında kısmi amaç çatışmaları ve bilgi asitmetrisi bulunmaktadır.

Vekâlet teorisi asil-vekil ilişkilerinde ortaya çıkan iki problemin çözümüyle ilgilenmektedir. Bu problemlerden ilki vekâlet problemidir. Bu problem, asil ve vekilin amaçları veya istekleri çatıştığı zaman ve vekilin yaptığı davranışları, eylemleri ve sonuçları asilin konrol etmesinin zor ve pahalı olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Buradaki temel problem vekilin uygun şekilde davranmasının asil tarafından tam olarak doğrulanamamasıdır. İkinci problem ise risk paylaşımı problemidir. Bu problem asil ve vekilin riske karşı farklı tutumlar takınmasından kaynaklanmaktadır. Buradaki temel problem ise asilin ve vekilin farklılaşan risk tercihlerinden dolayı farklı eylemlerde bulunması sonucu ortaya çıkmaktadır (Eisenhardt, 1989a).

Asil ve vekil arasındaki vekâlet ve risk paylaşımı problemleri üç tür maliyet ortaya çıkarmaktadır. Bunlar 1-Asilin vekili kontrol etmek için yaptığı harcamalar, 2-Vekil tarafından ortaya çıkarılan tahvil maliyetleri ve 3-Artık kayıplardır (Jensen ve Meckling, 1976: 308). Bu maliyetlere vekâlet maliyetleri adı verilmektedir. Vekâlet teorisi de çeşitli sınırlamalarla vekâlet maliyetlerini minimize edecek sözleşmeleri tasarlamaktır. Teori analiz birimi olarak asil ve vekil arasındaki ilişkilerin yönetilmesini sağlayan sözleşmeleri incelemektedir.

Vekâlet teorisi pozitivist vekâlet teorisi ve asil-vekil araştırmaları olarak ikiye ayrılmaktadır (Eisenhardt, 1989a). Pozitivist vekâlet teorisi asilin-vekilin çatışan

75

çıkarlarına ve vekilin kendi çıkarlarına hizmet eden davranışları sınırlayan yönetim mekanizmalarının tanımlanmasına odaklanmıştır. Bu araştırma akımına yön veren çalışmalar firma sahipleri ve yöneticileri arasında düzenlenen sözleşmeler sonucu ortaya çıkan maliyetlerin analiz edilmesi (Jensen ve Meckling, 1976), sahiplik ve kontrol yapılarının ayrılması sonucu ortaya çıkacak ekonomik örgütlenmeler (Fama ve Jensen, 1983) gibi konuları incelemiştir.

Vekâlet Teorisi’nin ikinci araştırma yönelimi ise Asil ve vekil ilişkilerini inceleyen yazındır. Bu araştırma yönelimi yetenek, eğitim/istihdam konularını dikkate alan işveren/işçi ilişkileri, sağlık sigortası sözleşmeleri ve avukat/müşteri ilişkileri gibi uygulamaları dikkate almaktadır (Harris ve Raviv, 1978: 25). Bu konudaki araştırmalar risk alma, riskten kaçınma, ahlaki tehlike/belirsizlik durumlarında seçim (Arrow, 1971), istihdam sözleşmelerinin yapısının belirlenmesinde teşvikler (Stiglitz, 1975), asil/vekil ilişkilerinde eksik bilgi ve ahlaki tehlike (Hölmstrom, 1979) gibi konularda yapılmıştır. Pozitivist vekâlet teorisiyle kıyaslandığında, asil-vekil yaklaşımı daha soyut ve matematikseldir. Bu yüzden örgütlerle uğraşan bilim adamlarınca daha az ele alınmaktadır. Ayrıca asil-vekil yaklaşımı daha geniş bir odağa sahiptir. Asil-vekil yaklaşımının aksine Pozitivist vekâlet teorisi büyük firmalardaki yönetici (vekil) ve firma sahibi (asil) arasındaki daha özel ilişkilere odaklanmaktadır (Eisenhardt, 1989a: 60). Pozitivist vekâlet teorisi vekâlet problemleri ve çeşitli sözleşme alternatifleri konusunda temel oluşturmasına rağmen, asil-vekil yaklaşımı belirli durumlarda en verimli sözleşme alternatifini ortaya koymaktadır. Bu iki yaklaşımın ortak tarafı ise davranış veya sonuç temelli sözleşmeleri tahmin etmek için görev programlanabilirliği ve bilgi sistemleri gibi vekâlet değişkenlerini kullanmasıdır (Eisenhardt, 1989a: 69). Vekâlet teorisi, örgütü etkileyen kararları alan yetki odağıyla ilgili açıklamalar yaptığından statik KDY ile ilişkilenmektedir. Teorinin buraya kadar incelenen kavramlarından sonra, bundan sonraki kısımda KDY’ye katkısı ele alınacaktır.

3.1.2.1. Teşvikler/Caydırıcılar ve Yönetimsel Getiriler

Vekâlet teorisinin KDY’ye katkısı yönetimsel getirileri arttırmakta kullanılan teşvikler/caydırıcılar kavramlarıyla olmuştur. Yönetimsel getiriler, üst yöneticilerin yönetimsel yetenekleri sayesinde getiriler üretmesi durumunu ifade etmektedir. Burada yöneticilerin becerileri ve uzmanlığı firmaya özgü bir kaynak olarak

76

değerlendirilmektedir (Castanias ve Helfat, 1991, 2001). Vekâlet teorisiyle KDY ilişkisi ise hissedarların/firma sahiplerinin (asil), yöneticilere (vekil) verimli bir şekilde davranmaları için sağladıkları teşvikle kurulmaktadır.

KDY, bir firmanın kaynaklarının ve yeteneklerinin uygun şekilde yönetimine ışık tutarken, vekâlet teorisi kaynak ve yetenek kararlarının düzgün yönetilmesi ile ilgilenmektedir. Pozitivist vekâlet teorisi, kamu kurumlarında ve sahiplik ile yönetim yapısının ayrıldığı büyük firmalarda, firma sahipleri ve yöneticileri arasındaki çıkar çatışmalarına vurgu yapmaktadır (Jensen ve Meckling, 1976; Fama ve Jensen, 1983). Bu gibi durumlarda uygun kurumsal yönetişim mekanizmalarının yokluğunda firmanın kaynakları/yetenekleri uygun şekilde konuşlandırılamayabilir. Bu durum ise firmalar için getiri ve sürdürülebilir rekabet avantajı kayıplarını beraberinde getirebilir. Burada KDY vekâlet sorununun potansiyel varlığını ihmal etmektedir (Penrose, 1959). Bu durum da kaynakların/yeteneklerin verimli bir şekilde konuşlandırılmasını engelleyebilir (Kor ve Mahoney, 2005). Bu eksikliklerin giderilmesinde ise vekâlet teorisinde asil ve vekil arasındaki sözleşmelere konan teşvikler ve caydırıcılar devreye girmektedir.

Vekâlet teorisine göre asil, uygun teşvikler/caydırıcılar aracılığıyla asil-vekil arasındaki çıkar farklılıklarını kontrol altına alabilir (Jensen ve Meckling, 1976). Burada teorinin bilgi alınıp satılabilen bir maldır varsayımı geçerlilik kazanmaktadır. Yani hissedarlar yöneticilere sağladıkları teşviklerle, onlara özgü üstün becerilerden getiri üretilmesini sağlamak için yöneticilerin bilgilerini satın almaktadırlar. Yönetimsel getiriler olarak kavramlaştırılan bu modelde yöneticilerin doğasında iyi performans gösterecek güdülere sahip olduğu kabul edilmektedir.

Yönetimsel getiri modeli, sahiplik ve kontrol yapısının ayrılmasıyla (Fama, 1980) verimli bir örgütlenme formunun ortaya çıkacağını varsaymaktadır. Bu modelde asil ve vekil arasındaki ilişkiler, pozitivist vekâlet teorisi modelindeki gibi yöneticilerin ve hissedarların faydalarını maksimize etmeye çalıştığı bir çerçeve içinde meydana gelmektedir. Böyle bir ortamda gönüllü işbirliği veya çatışma ihtimali her zaman bulunmaktadır. Fakat yöneticiler ve hissedarlar arasındaki amaç uyumunun sağlanması için de güçlü teşvikler bulunmaktadır. Burada hissedarlar, yöneticilerin üstün becerileri aracılığıyla getiri üretmelerini sağlayacak teşvikleri kullanabildiği gibi, yanlış

77

yönetimsel davranışlara neden olan durumları ve kayıpları azaltacak caydırıcıları da kullanabilmektedirler. Özetlemek gerekirse firma kaynaklarının ve yeteneklerinin kullanılması, yenilenmesi ve geliştirilmesi konusundaki kararları etkileyen vekilin uzmanlıkları, becerileri ve yetenekleri üzerinde asil tarafından kullanılacak caydırıcılar/teşvikler, KDY çalışmalarında yönetimsel getiriler (Castanias ve Helfat, 1991) kavramının anlaşılmasına katkı sağlamıştır.