• Sonuç bulunamadı

Kurumsal Teori ve KDY’ye Katkıları

BÖLÜM 4: KDY’NİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ

4.2. Yapı ve Süreç Yönelimli Sosyoloji Teorileri

4.2.3 Kurumsal Teori ve KDY’ye Katkıları

Kurumsal Teori, örgütlerin dünyasının açıklanmasında çok farklı araştırma sorularıyla bu sürece katkı sağlamıştır. Teori temelde, çok dağınık yerlerde bulunan okul ve hastaneler gibi aynı tip örgütler niçin birbirine bu kadar benzemektedir sorusuna cevap

154

aramaktadır. Bu soru temelinde teori, hangi tip kurumlar örgütlerin ortaya çıkmasına katkı yapmaktadır; örgütlerdeki gelenekler, rutinler, alışkanlıklar ve aktörlerin seçimleri kurumlarla nasıl etkileşmektedir; bireyler ve örgütler niçin kurumlara uyum sağlamaktadır ve birbirlerini şekillendirmektedir; formel ve informel kurumlar nasıl ortaya çıkmaktadır; bu kurumlar örgütleri nasıl etkilemektedir ve kültürel inançlardaki farklılıklar örgütlerin doğasını ve işleyişini nasıl şekillendirmektedir gibi soruları araştırmaktadır (Scott, 2013: xi-xii). Bu sorular dikkate alındığında teori, örgüt ve kurumların yapı ve süreçleri, bu yapı ve süreçlerin anlaşılmasında makro ve mikro analiz düzeylerindeki bağlantılar, geçmiş olay ve süreçler arasındaki bağlantılar gibi geniş bir yelpazeye konu olacak analizleri bünyesinde barındırmaktadır.

Kurumsal teori, temel analiz birimi olarak örgütsel alanı kullanmaktadır. Örgütsel alan, kurumların bir araya gelmesiyle oluşmuş kurumsal yaşam alanını ifade etmektedir. Bu alanda kilit tedarikçiler, kaynak ve ürün tüketicileri, düzenleyici kurumlar ve diğer benzer malları veya hizmetleri üreten kurumlar yer almaktadır (DiMaggio ve Powell, 1983: 148). Kurumsal teori, aktörlere yönelik vurgulardan (Selznick, 1957; Berger ve Luckman, 1967) hareket ederek, örgütsel ve kurumsal yapı ve süreçlere varsayımlarını genişletmiştir. Aktörlere yönelik varsayımlar, toplumsal ve kurumsal gerçekliklerin aktörler tarafından üretildiği kabulünden hareket etmektedir. Yapıya yönelik varsayımlardan ilkine göre ise örgütler sadece teknik unsurlardan (piyasa, üretim faaliyetleri, örgütler arası ekonomik ilişki) oluşan bir çevrede değil, aynı zamanda uzun zaman içinde oluşmuş, kurumsallaşmış kuralları ve yapıları içeren makro bir çevrede yaşamaktadır. İkinci varsayıma göre ise örgütlerin belirsizlikten kaçınma, bağımlılık ya da mesleki nedenlerle kurumsallaşmış yapı ve uygulamaları benimsemeleri, aynı örgütsel alanda bulunan örgütleri kurumsal çevreleriyle ve birbiriyle eş biçimli veya homojen hale getirmektedir (DiMaggio ve Powell, 1983: 150).

Teori kurum ve kurumsallaşma kavramlarının açıklamasını farklı yaklaşımlarla gerçekleştirmiştir (Scott, 1987). Bu yaklaşımlardan ilki Selznick’e (1957) aittir. Selznick’e göre (1957: 35) kurumsallaşma bir süreçtir. Bu süreç örgütün kendi ayırt edici tarihini yansıtan ve örgütte zaman içinde meydana gelen olayları ifade eden bir uyum sürecidir. Fakat kurumsallaşma mevcut teknik gerekliliklerin ötesindeki bir değer aşılama sürecidir ve kurumsallaşmayı sağlayacak değer aşılama süreçleri kurumsal

155

liderler tarafından gerçekleştirilmektedir. Kısaca yazar bir örgütün kurumsallaşmasında kurumsal liderlerin rolü üzerine eğilerek kurumsal çalışmaların başlamasına imkân sağlamıştır. Teori içindeki yaklaşımlardan ikincisi Berger ve Luckman (1967) tarafından oluşturulmuştur. Berger ve Luckman kurumsallaşmayı, gerçekliğin oluşma süreci olarak değerlendirmişlerdir. Bu araştırmacılara göre sosyal düzen insan ürünü veya daha doğru bir ifadeyle sürekli bir insan üretimidir (Berger ve Luckmann, 1967: 69-70).

Teorinin içindeki yaklaşımlardan üçüncüsü ise örgütlerin yapısını ve varlığını açıklayan ayırt edici öğeler olarak kurumsallaşmış inanç sistemlerine vurgu yapmıştır. Bu yaklaşımla ayırt edici süreçler üzerine vurgular azalmıştır (Scott, 1987) ve daha çok örgüt yapısında değişikliklere neden olan değişkenlere odaklanılmıştır. Bu yaklaşımın önemli temsilcileri arasında Meyer ve Rowan (1977), DiMaggio ve Powell (1983) bulunmaktadır. Bu yazarlar yeni kurumsal teorinin ortaya çıkmasında etkili olan yazarlardır (Thornton ve Ocasio, 2008). Yazarlardan Meyer ve Rowan (1977) çalışmasında kurumsallaşmış yapıları mitler olarak ele almışlardır ve mitlerin de kurumsal çevrelerine gömülü olduğunu iddia etmişlerdir. Mitlerin oluşturduğu bu örgütler, hem ilişkisel hem de kurumsal bağlamlarına gömülüdür. Yazarlara göre örgütler meşrulaşmak için dış çevrenin gerekliliklerini karşılamak zorundadır.

Kurumsal teori içindeki üçüncü yaklaşıma katkı yapan diğer yazarlardan DiMaggio ve Powell (1983) ise kurumsal eş biçimlilik mekanizmalarını tartışmışlardır. Bu eş biçimlilik mekanizmaları kurumların birbirine benzemesinde ve homojen hale gelmesinde etkili mekanizmalardır. Zorlayıcı (coercive) eş biçimlilik, politik etkilerden ve meşruiyet problemlerinden, taklitçi (mimetic) eş biçimlilik, belirsizliğe verilen standart cevaplardan kaynaklanmaktadır. Normatif eş biçimlilik ise profesyonelleşmeyle ilişkilidir. Profesyonelleşme, bir meslek mensubunun kolektif mücadelesi, üreticilerin üretimini kontrol etmek için çalışma koşullarını ve yöntemlerini belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır (DiMaggio ve Powell, 1983: 152). Yazarlar eş biçimlilikle ilgili açıklamalarda toplumal düzeyden (Meyer ve Rowan, 1977) örgütsel alan düzeyine yönelmişlerdir. Ayrıca örgütlerin hayatta kalmasında verimlilik yönelimli açıklamalardan (Tolbert ve Zucker, 1983) uzaklaşarak, meşruiyet ve örgütsel yapıda rasyonelliğin reddedilmesi gibi konulara odaklanmışlardır. Bu açıklamalarıyla yazarlar

156

kurumsal yapının örgüt yapısındaki etkilerine odaklanarak, süreç yönelimli açıklamalardan uzaklaşmışlardır.

Teori içindeki yaklaşımlardan dördüncüsü ayırt edici toplumsal alanlar olarak kurumları ele almıştır. Bu yaklaşımın odağı artık toplum ve örgütsel alanlardaki eş biçimlilikle ilgili açıklamalardan uzaklamıştır (Thorntorn ve Ocasio, 2008). Bunun yerine piyasalar, endüstriler, örgütsel form popülasyonları, farklı bağlamlardaki bireyler ve örgütler üzerinde kurumsal mantıkların farklılaşan etkilerine odaklanılmıştır. Kurumsal mantıklar kapitalist piyasa, devlet bürokrasisi, demokrasi, çekirdek aile ve din gibi kurumların doğasındaki çelişkili uygulamaları ve inançları ifade etmektedir (Friedland ve Alford, 1991). Bu yaklaşım hem rasyonel seçim teorileri hem de makro yapısal açıklamaların tek başına kurumsal açıklamalarını reddetmiştir. Bunun yerine yaklaşımın odak noktasını aktörlerin bilişsel faaliyetleri, sosyal olarak oluşturulmuş kurumsal uygulamalar ve kural yapıları arasındaki bağlantılar oluşturmuştur. Bu anlamda meta teorik açıklamalara yönelen yaklaşım; örgütler, endüstriler, örgütler arası ağlar, coğrafik topluluklar ve örgütsel alanlar gibi farklı düzeylerde gelişmiştir (Thornton ve Ocasio, 2008). Teori içindeki bir diğer yaklaşımda ise Scott (1987) bir aktör olarak örgütler ve kurumların rekabet eden çıkarları çerçevesinde kurumsal yapıda meydana getirdikleri değişiklikleri anlamaya çalışmıştır. Yazar özellikle politik sistemlerin oluşmasında politik aktörlerin rolüne vurgular yapmıştır. Son olarak teori içinde kurumsal iş ve kurumsal girişimcilik şeklinde yeni bir çalışma alanı ortaya çıkmıştır. Kurumsal iş, kurumları oluşturmayı, sürdürmeyi ve değiştirmeyi amaçlayan belirli bir amaca sahip bireylerin ve örgütlerin gerçekleştirdiği eylemler olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal girişimcilik ise aktörlerin farklı stratejiler (örneğin politik aktörler üzerindeki lobicilik faaliyetleri) aracılığıyla kurumsal bağlamlarını etkilemeleri olarak ifade edilmektedir (Lawrence ve Suddaby, 2009). Teoriyle ilgili bu açıklamalardan sonra bundan sonraki kısımda teorinin KDY’ye ve sürdürülebilir rekabet avantajının anlaşılmasına sağladığı katkılar üzerinde durulacaktır.

4.2.3.1. Kurumsal Bağlamı Yönetebilme Becerisi

Kurumsal teori normative rasyonellik, kurumsal izolasyon mekanizmaları ve eş biçimlilik kavramlarıyla KDY’de kurumsal bağlamı yönetebilme becerisi ve heterojenlik kavramlarının anlaşılmasına katkı sağlamıştır. Normative rasyonellik firma

157

yöneticilerinin ve çalışanlarının tarihsel, sosyal etkilerle sınırlanmış ve sosyal bağlamdan etkilenen seçimler (nonrational choice) yaptıklarını kabul etmektedir. Bu rasyonellik yöneticiler açısından bilişsel sınırlar üretmektedir. Bunun neticesinde yöneticilerin ve çalışanların kaynak ve yetenek kararları üzerinde güçlü kurumsal baskılar oluşmaktadır (Ginsberg, 1994). Bu durum bilişsel batık maliyetler ortaya çıkarmaktadır ve geleneklerle uyumlu kararlar almayı beraberinde getirmektedir. Bilişsel batık maliyetler, firmanın ekonomik olarak yapılabilir alternatifleri araştırmasını engelleyen alışkanlıkları ve rutinleri değiştirmesiyle ilişkili sosyal ve psikolojik maliyetleri ifade etmektedir. Bu maliyetler çalışanların ve yöneticilerin yeni becerileri veya yetenekleri öğrenmesiyle ilgili korkularını ve firma kurucusunun vizyonundan sapma konusundaki isteksizliklerini kapsamaktadır (Oliver, 1997). Firma yöneticilerinin ve çalışanlarının bu gibi batık maliyetlerinin bulunması firma kaynaklarının ve yeteneklerinin değerlendirilmesiyle ilgili kararları etkilemektedir. Dolayısıyla bu batık maliyetler her yönetici ve çalışanda farklı olduğundan firmalar arasında heterojenlik oluşturan bir unsurdur. Bu nedenle yöneticilerin ve çalışanların kurumsal bağlamı yönetebilme becerileri bu batık maliyetlerden etkilenmektedir. Heterojenlik üreten ikinci unsur firma düzeyindeki kurumsal izolasyon mekanizmalarıyla ilgilidir. Normalde izolasyon mekanizmaları firmalara rekabet avantajı sağlayan mekanizmalardır (Barney, 1991). Kurumsal izolasyon mekanizmalarında ise kaynakların verimli şekilde kullanımıyla ve tedarikiyle ilgili kararları sosyal bağlamın olumsuz etkilemesi söz konusudur. Kurumsal izolasyon mekanizmaları kaynak/yetenek kararlarını destekleyen politik veya kültürel bağlamın zayıf olması olarak tanımlanabilir. Bu durum kaynakların ve yeteneklerin verimli şekilde kullanılmasını kısıtlamaktadır. Kurumsal izolasyon mekanizmaları firmanın kültürel veya politik bağlamından farklı kaynakları elde etmedeki veya taklit etmedeki isteksizliğinin sonucu olarak ortaya çıkan taklit engelleridir. Bunlara bir yöneticinin firmanın düşük teknolojik temeliyle uyuşmadığı gerekçesiyle özgün ve yeni bir teknoloji transferini reddetmesi ve işletme okullarının vaka yöntemi uygulamalarını geliştirmeyi istememesi örnek olarak verilebilir (Oliver, 1997). Kurumsal izolasyon mekanizmalarının yüksek olduğu yerlerde sürdürülebilir rekabet avantajı elde edilmesi, firmaların değer üretecek kaynakları elde etmesini sağlayacak gerekli politik ve kültürel unsurları harekete geçirme yeteneklerine bağlı olacaktır. Bu politik ve kültürel unsurları

158

iyi yönetme yetenekleri firmalara göre farklılıklar gösterecektir ve firmalar arasında heterojenlik üretecektir.

Son olarak firmalar arasında heterojenlik üreten üçüncü unsur eş biçimlilik baskılarıyla ilgilidir. Eş biçimlilik baskıları normalde firmalar arasında homojenlik üreten bir unsurdur (DiMaggio ve Powell, 1983). Özellikle düzenleyici baskılar, stratejik ittifaklar, insan kaynakları transferleri, rakiplerin teknolojilerinin taklit edilmesi veya rakipler arası kıyaslamalar bu homojenliği arttıran hususlardır (Oliver, 1997). Ancak firmalar arasındaki getiri farklılıkları bu unsurların etkin bir şekilde yönetilmesiyle oluşmaktadır. Buraya kadar sayılan üç husus çevreden gelen kurumsal baskılara stratejik cevaplar verilmesini sağlayan (Oliver, 1991) yetenekleri gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla kurumsal baskıları yönetme yetenekleri ve bu baskılara verilen stratejik cevaplardaki farklılıklar firmalar arasında bir heterojenlik üretecektir ve sürdürülebilir rekabet avantajının anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu katkılarla kurumsal teori sürdürülebilir rekabet avantajının süreçlerle ilgili belirleyicilerini ortaya koymuştur. Ayrıca yeni kurumsal ekonomiler ve kurumsal teoriyle ilgili bu çalışmalar KDY’yi tamamlayıcı bir yaklaşım olarak kurum temelli görüşün gelişmesini sağlamıştır (Peng, 2002). Bu yaklaşım farklı kurumsal bağlamlarda firma stratejileri, kaynak ve yetenek kullanma, değiştirme ve dönüştürme stratejilerinin anlaşılmasına katkı sağlamıştır.