• Sonuç bulunamadı

Örgütsel Ekoloji Teorisi ve KDY’ye Katkıları

BÖLÜM 4: KDY’NİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ

4.2. Yapı ve Süreç Yönelimli Sosyoloji Teorileri

4.2.4. Örgütsel Ekoloji Teorisi ve KDY’ye Katkıları

Örgütsel ekoloji, örgüt topluluklarının ve popülasyonlarının yapılarındaki evrim örüntülerini ve örgütlerin yapılarını şekillendiren güçleri anlamaya çalışmaktadır (Hannan ve Freeman, 1993: xi). Örgütsel ekoloji teorisi, en genel anlamda çevrenin örgüt üzerinde mutlak bir belirleyiciliğe sahip olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu açıdan ele alındığında firma stratejilerinin ve davranışlarının çevre üzerinde etkisi olduğu varsayımına dayanan strateji disiplini ile bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla örgütsel ekolojinin KDY’ye önemli bir katkısı olduğunu söylemek ve ilişkilendirmek pek mümkün gözükmemektedir. Öte yandan bu çalışma, farklı disiplinlerdeki teorilerin KDY’ye nasıl katkıda bulunduğu sorusuna cevap ararken, bu teorilerin KDY’nin varsayımlarını desteklemesi anlamında bir katkıdan yola çıkmamıştır. Her ne kadar örgütsel ekoloji teorisi ile KDY birbirinin zıddı varsayımları barındırıyor olsa da, bu

159

teorinin varsayımlarının eleştirisine yönelik KDY’nin yeni açılımlar getirmesi bir katkı olarak değerlendirilebilir.

Makro sosyolojik açıklamaları konu edinen örgütsel ekoloji, Darwin’in evrim modelindeki değişim, seçilim, tutunma kavramlarına ek olarak rekabet kavramı üzerine temellenmiştir (Hannan ve Freeman, 1993: 19). Örgütsel ekoloji teorisinde bireysel örgüt, popülasyon ve topluluk olmak üzere üç farklı analiz düzeyi bulunmaktadır. Bir örgüt popülasyonunun içinde heterojen nitelikteki örgütler, bir örgüt topluluğunun içinde de heterojen nitelikteki popülasyonlar yer almaktadır. (Carroll, 1984). Popülasyon, benzer kaynak kullanım örüntüleri ve benzer faaliyetlerle meşgul olan örgütler seti olarak tanımlanmaktadır. Bu yapılar hükümet düzenlemeleri, kurumsal eylemler ve teknolojik yetersizlikler neticesinde bir örgüt topluluğunu başka bir topluluktan ayıran süreçlerin sonucunda şekillenmektedir. Her popülasyon diğer faaliyetlerle meşgul olan popülasyonlarla etkileşim halindedir (Baum, 1999: 1). Örgütler toplulukları ise etkileşim halinde bulunan farklı popülasyonların toplamını ifade etmektedir. Örneğin bir endüstride örgüt topluluğu firma popülâsyonları, işçi sendikaları ve düzenleyici kurum popülâsyonlarından oluşmaktadır (Hannan ve Freeman, 1993: 14-15).

Örgütsel ekoloji niçin bu kadar çok (veya az) örgüt türü bulunmaktadır sorusunun cevabını araştırmaktadır. Kısaca yeni örgütsel formların ortaya çıkışı, sosyal koşulların yeni örgütsel formların oranı üzerindeki etkileri, örgütsel çeşitlilik, örgütlerin doğum ve ölüm oranları gibi olguları anlamaya çalışmaktadır. Örgüt oranları üzerinde sosyal, ekonomik ve politik sistemlerin etkilerine odaklanmasının yanında örgütsel ekoloji, örgüt popülasyonları (Hannan ve Freeman, 1993: 7) ve örgüt toplulukları (Hannan ve Freeman, 1993: 15) içinde meydana gelen dinamikler üzerinde durmaktadır

Bu teorik çerçeve üç temel varsayım üzerine temellenmiştir (Baum, 1999). Bu varsayımlardan ilki örgüt topluluklarının sürekli değişimiyle ilgilidir. Örgüt toplulukları durağan bir yapıda değildir. Sürekli olarak yeni örgüt formları ortaya çıkmaktadır ve mevcut örgüt yapıları içinde çevrenin taleplerini karşılayamayan örgüt biçimlerinin zaman içinde ortadan kalktığı kabul edilmektedir. İkinci varsayıma göre örgütlerin belirsiz ve değişen çevrenin ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde cevap vermekte zorlandığı

160

varsayılmaktadır. Son varsayıma göre ise örgüt topluluklarında içsel çeşitlilik olduğu kabul edilmektedir.

Örgütsel ekoloji, örgütsel kurulum ve yok olma çalışmalarıyla ilgili dört konu üzerine odaklanmıştır. Bunlar 1-Yapısal durağanlık, 2- Demografik süreçler, 3- Çevresel kesim genişliği ve yoğunluk bağımlılığı ve 4- Çevresel süreçlerdir (Baum, 1999; Hannan ve Freeman, 1993). Yapısal durağanlık örgütlerin temel yapısal özelliklerinin değiştirilmesinin zor olduğu durumu ifade etmektedir. Örgütün bu temel yapısal özellikleri örgütün amaçları, yetki formları, temel teknolojisi (sermaye yatırımları, alt yapısı ve çalışanlarının becerileri) ve pazarlama stratejileri gibi özellikleri kapsamaktadır (Hannan ve Freeman 1984: 156). Örgütün temel yapısal özellikleri ikincil (peripheral) özelliklerine göre daha fazla durağanlık gösteren özelliklerdir. Örgütler bu temel özellikleri değiştirdikleri zaman hayatta kalamama riskiyle karşılaşmaktadır. İkincil özellikler ise örgütün temel özelliklerini destekleyen unsurlardır ve değiştirilmeleri problem oluşturmamaktadır (Baum, 1999: 6).

Demografik süreçlerle ilgili çalışmalar örgütün yaşı ve büyüklüğüyle ilgili konuları incelemiştir. Bu çalışmalar yenilik/küçüklük sıkıntıları (liability of newness, liability of smallness), ergenlik sıkıntıları ve yaşlılık sıkıntıları şeklinde üç başlık altında toplanmaktadır. Yenilik sıkıntıları yeni kurulan örgütün yaşadığı acemice işbirlikleri, piyasada meşruluk kazanma ve güven konusunda yaşadığı problemler neticesinde ortaya çıkan sıkıntılardır (Freeman, Carroll ve Hannan, 1983). Buna göre yaşı küçük olan örgütler, eski örgütlere göre daha başarısız olmaktadır (Stinchcombe ve March, 1965). Ergenlik sıkıntısına göre ise örgütlerin kurulumu sırasında kullanılan kaynakların zamanla tüketilmesiyle örgütler çevreyle baş edebilmede kendi kendine yetebilir konuma gelmektedir. Yani örgütlerin kapanma olasılıkları yaşları büyüdükçe önce artıp sonra azalmaktadır. Bu durumda bir örgütün yaş ve başarısızlık arasındaki ilişkilerini gösteren grafiği ters U şeklinde olmaktadır (Fichman ve Levinthal, 1991). Son olarak yaşlılık sıkıntılarıysa çevresel değişikliklerle beraber ana yapısal özelliklerini değiştirmekte zorlanan örgütlerin yaşadığı problemleri ifade etmektedir.

Örgütlerin kurulum ve yok olmasını açıklayan diğer yaklaşımlar, çevresel kesim genişliği ve yoğunluk bağımlılığı yaklaşımlarıdır. Kesim, bir örgütün hayatta kalabilmek amacıyla kaynaklarını temin ettiği ortamları ifade etmektedir (Zammuto,

161

1988). Kesim genişliğiyle ilgili çalışmalar, uzmanlaşmış ve genelleşmiş stratejileri kullanan örgütleri incelemektedir. Kesim genişliğinde genelleşmiş örgütler faaliyet alanlarını çeşitlendiren örgütler, uzmanlaşmış örgütler ise faaliyet alanlarını daraltan örgütlerdir (Freeman ve Hannan, 1983). Popülasyon içinde kaynak dağıtımındaki dengesizlikler uzmanlaşmış örgütlerin kaynaklara ulaşmasını kolaylaştırırken, aksi durum genelleşmiş örgütleri avantajlı konuma getirmektedir (Carroll, 1985: 1266). Yoğunluk bağımlılığı çalışmaları ise bir popülasyon içinde önceki kurulum/yok olma oranlarıyla yeni kurulum/yok olma oranları arasındaki bağlantıları (Carroll ve Delacroix, 1982) ve bir popülasyon içindeki rekabetçi süreçleri (Hannan ve Freeman, 1987) ele almıştır. Popülasyonun ilk oluşum zamanında örgütleri ilgilendiren meşruluk süreciyken, kurulum oranlarının artmasıyla kaynaklar için rekabet kızışmaktadır ve bu durum örgütlerin hayatta kalma oranlarını etkilemektedir. Ayrıca popülasyon içi bu dinamikler örgütlere kurulum için cesaret vermektedir veya onların cesaretini kırmaktadır (Baum,1999).

Son olarak büyük çevresel değişimleri konu alan çalışmalar kurumsal ve teknolojik süreçleri inceleyen başlıklar altında iki grupta toplanmıştır. Kurumsal süreçleri ve değişimleri konu alan çalışmalar politik karmaşallarla, hükümet düzenlemeleriyle ve kurumsal bağlantılarla ilgili olguları incelemiştir. Teknolojik süreçleri inceleyen araştırmalar ise teknolojik değişimlerin örgüt toplulukları, popülasyonlar ve popülasyon içindeki örgütler üzerindeki etkilerini araştırmıştır (Baum, 1999). Örgütsel ekoloji teorisi çerçevesinde yapılan ve buraya kadar incelenen dört çerçeve içindeki çalışmalar, insan faktörünün etkilerini dikkate almamıştır. Buraya kadar teoriyle ilgili verilen bilgilerden sonra gelecek kısım teorinin KDY’ye katkılarıyla ilgili olacaktır.

4.2.4.1. Yenilik/Yaşlılık Sıkıntıları ve Rekabet Dezavantajı

Yıkarıda da açıklandığı üzere, örgütsel ekolojinin varsayımları ile KDY’nin varsayımları birbiri ile örtüşmemektedir. Ancak, örgütsel ekolojinin varsayımlarına temel teşklil eden kavramlar ve yapı taşlarından hareketle KDY’nin bazı varsayımlarının anlaşılması ve varsayımların daha da genişletilmesi mümkün olmaktadır. Örgütsel ekoloji, yenilik/yaşlılık sıkıntıları kavramlarıyla KDY’de rekabet dezavantajının ve temel katılıkların anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Bu teori küçük örgütlerin kuruluş aşamalarında örgütsel rutinlerin önemine vurgu yapmıştır ve dört

162

önemli konu üzerinde durmuştur (Stinchcombe, 1965). Bunlardan ilki yeni örgütlerin özgün (yeni) rolleri ve fonksiyonları öğrenene kadar genel bilgilerle işlevlerini devam ettirmesi gerektiğidir. Bu durum yeni örgütlerin temel yetenekler geliştirememesiyle alakalı bir durumdur. İkincisi ise rol tanımlamaları ve süreç oluşumları sırasında yaşanan çatışmalarla, sıkıntılarla ve yetersizliklerle alakalıdır. Bu durum da örgütlerin yeni olduğu dönemlerde operasyonel süreçlerin veya yeteneklerin geliştirilmesiyle ilgili sorunlara vurgular yapmaktadır. Üçüncüsü ise hem örgüt içi hem de örgüt dışında tedarikçilerle ilişkilerde güven eksikliği dolayısıyla yaşanan problemlerdir. Son olarak yeni örgütlerin yaşadığı problem, hizmet veya ürünlerin sunulacağı müşterilerle istikrarlı ve güvene dayalı ilişkilerin ve süreçlerin tesis edilememiş olmasıdır. Bu sayılan hususların tamamı yeni kurulan örgütlerin operasyonel düzeyde yaşadığı problemlerle alakalıdır ve firmaya özgü rutin/yetenek geliştirmedeki problemlere vurgu yapmaktadır. Özellikle bir temel yetenek geliştirilme sürecinin 5-10 yıllık süreyi kapsaması (Hamel ve Prahalad, 1996) konuyu daha aydınlatıcı hale getirmektedir. Yukarıdaki açıklamalar ekseninde KDY’nin temel varsayımlarına bakıldığında firmaya özgü yetenekler rekabet avantaj sağlarken, bu yeteneklerin yokluğu rekabet avantajı kaybına (dezavantajına) yol açmaktadır (Powell, 2002). Konu KDY açısından ele alındığında yeni örgütlerin yaşlı örgütlere göre yaşadıkları problemler kaynak ve yetenek yetersizlikleriyle ilgilidir. Özellikle yeni kurulan örgütlerin genel yönetim, finansal yönetim ve pazar geliştirme becerileri gibi yeteneklerinin eksik olması, rekabet dezavantajına ve genç firmaların başarısızlık öykülerine açıklama getirmektedir (Thornhill ve Amit, 2003). Dolayısıyla örgütsel ekolojideki yenilik sıkıntıları kavramı KDY’de rekabet dezavantajı olgusunun anlaşılmasına ve açıklanmasına yardımcı olmaktadır.

İkinci olarak yaşlı örgütler hayatta kalma veya ömürlerini sürdürme konusunda sahip oldukları rutinlerle ve yeteneklerle diğer firmalara göre daha avantajlı bir durumda bulunmaktadır. Bu örgütler rekabetin arttığı popülasyonlarda öğrenme mekanizmalarıyla rutinlerinde ve yeteneklerinde değişimler ve dönüşümler yapabilmektedir. Böylece örgütler hem hayatta kalmayı başarmakta hem de rekabet avantajında sürdürülebilirliği sağlamaktadır (Barnett vd., 1994). Ancak bu rutinler (temel özellikler) ve yetenekler rekabet çevresinde yaşanan değişimlerle birlikte bazı

163

örgütlerde yapısal durağanlıklar üretmektedir ve örgütleri hayatta kalma konusunda dezavantajlı hale getirmektedir (Hannan ve Freeman, 1984). Bu yapısal durağanlıklar örgütsel yeteneklerde temel katılıklar oluşturmaktadır. Temel katılıklar, temel yetenekler konusunda madalyonun diğer yüzünü ifade etmektedir (Leonard, 1992). Bu katılıklar örgütün temel özelliklerini değiştirilemez hale getirmektedir. Bu nedenle de örgütün inovasyonları ve yaratıcılığı yavaşlatmaktadır. Bu durum KDY açısından değerlendirildiğinde yapısal durağanlıklara veya temel katılıklara sahip olan örgütlerin rekabet avantajı kayıplarının anlaşılmasına katkı sağlamaktadır (Thornhill ve Amit, 2003). Örgütsel ekolojideki yapısal durağanlıklar örgüt ve rutin yapılarındaki durağanlıkla ilgili olup geriye doğru bir gidiş, değişim ve kötüleşmeye vurgu yaptıklarından süreç temelli teoriler ve dinamik KDY ile ilişkilenmektedir.