• Sonuç bulunamadı

LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMDA SİSTEM TASAVVURU: İŞBİRLİĞİ VE KARMAŞIK KARŞILIKLI BAĞIMLILIK

KURAMSAL ÇERÇEVE: LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK

3. LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK ve TEMEL DİNAMİKLERİ DİNAMİKLERİ

3.5. LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMDA SİSTEM TASAVVURU: İŞBİRLİĞİ VE KARMAŞIK KARŞILIKLI BAĞIMLILIK

69

etkiler hale gelmesi, neo-liberal politika yapıcılarının piyasa mekanizmasına yönelik birtakım müdahaleleri kullanmak zorunda kalmasına tanıklık etmiştir. 2008 finansal krizi sermaye hareketliliği sonucunda fonların yurtdışında değerlendirilmesi amacıyla, ABD’den kolaylıkla hareket etmesi ya da dışarıdaki fonların ABD’ye kolaylıkla girmesi sonucu küresel arenaya sıçramıştır. Bu bağlamda 2008 finansal krizinin ardındaki temel nedenin neo-liberalizm uygulamaları ile devletlerin piyasaların gelişmesine olanak tanıyan yasal düzenlemelerini gevşetmeleri olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim tüketicinin harcamalarını kısması ve piyasaya olan güvenin yok olması ya da azalması ile sonuçlanan 2008 krizi devlet müdahalesine ihtiyaç duyulmasına yol açacak ölçüde ciddi bir kriz olmuş ve ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya ve Çin’de piyasaya likidite sürülmesi, kredilere ve mevduata garanti verilmesi, sermaye desteği sağlanması ve ya varlıkların satın alınması gibi önlemlere başvurulmuştur.190

Düşünsel anlamda ise özel sektörün kendi haline bırakıldığında dengesizliklere ve istikrarsızlıklara neden olacağını, devletin bu istikrarı düzeltmek için kamu harcamaları, transfer harcamaları, vergiler ve borçlanma yöntemleri gibi birtakım maliye politikaları uygulayarak piyasalara müdahale etmesini savunan Keynezyen model tekrar ekonomi politik teorisyenlerince tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, yaşanan gelişmelerden hareketle, neoliberal iktisat politikalarının zaman içerisinde

“pür” halinden Keynezyen iktisat anlayışına doğru bir dönüşüm geçirdiği öne sürülmektedir.191

3.5. LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMDA

70

olduğu müddetçe sistemin anarşik ve kaotik yapısı onların işbirliği yapmalarını engelleyemez. Ortak çıkar vurgusunun öne çıktığı liberal yaklaşımda, devletler norm ve kurallara çıkarları gereği uymakta ve yine aynı nedenle işbirliği yapmaktadırlar. Bu bağlamda liberal kuramların altını çizdiği temel motivasyon ortak çıkar ve kazanç dürtüsüdür. Devletler herhangi bir zorlama ve içselleştirme durumu gereği değil, çıkarlarına uygun olduğu müddetçe işbirliği yaparlar ve uluslararası normlara uyarlar.

Diğer bir deyişle, işbirliğinin kendisi ve normlara uyma durumu en makul davranış şekli olduğundan değil, ulusal çıkarlara hizmet ettiği için sürer. Burada önemli olan ortak çıkarların net bir şekilde tanımlanması ve devletlerin bunların elde edilebileceğine dair inanç duymalarıdır.192

Tarihisel olarak bakıldığında, Soğuk Savaş’ın başlangıcından 1960’lı yılların sonuna kadar realizmin gölgesinde kalan liberal perspektif, 1970’li yıllarla birlikte iki kutuplu sistemin yumuşama sürecine girmesi, uluslararası ekonomik ve siyasal ilişkilerin çeşitlenmesi ve yoğunlaşması sonucu devlet-dışı aktörlerin daha görünür hale gelmesi, devletler arasında karşılıklı bağımlılığın artması ve askeri güvenlik konuları dışındaki konuların da dünya gündemine taşınmasıyla yeniden ivme kazanmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, bu dönemde uluslararası ortamda yaşanan değişimler, uluslararası ortamı açıklamaya yönelen yaklaşımların evrimini de beraberinde getirmiştir.

Bu çerçevede 1970’li yıllara gelindiğinde uluslararası ekonomik düzende yaşanan değişimler, özellikle çokuluslu şirketlerin artan rolü, hızla büyüyen dünya ticareti ile 1973 Petrol Krizi gibi gelişmeler liberallerin konuya yaklaşımını etkilemiştir.

Uluslararası ortamda yaşanan bu gelişmelerin devletlere siyasal ilişkileri kullanarak ekonomik sonuç alma veya ekonomik ilişkileri kullanarak siyasal sonuçlar doğurma ve devletlerin dış, hatta iç politikalarını yönlendirme fırsatını vermesiyle, düşünsel anlamda da önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Devletlerin dış politika kararlarının güvenlik ve askeri konuların ötesinde, çok boyutlu ekonomik, siyasal ve sosyal karşılıklı bağımlılık çerçevesinde şekillendiğinin belirgin bir biçimde ortaya çıktığı 1970’li yıllarda, karşılıklı bağımlılık teorileri liberal uluslararası ekonomi politik yaklaşımlar içerisinde önemli bir akım olarak ortaya çıkmıştır.193 Richard Cooper 1968

192 Oğuzlu, “Liberalizm”, a.g.m., s.101.

193 Karşılıklı bağımlılık olgusunu ilk defa 1910 yılında yayınladığı “Great Illusion” adlı çalışmasında analitik bir çerçevede ele alan İngiliz Norman Angell olmuştur. Kitabında karşılıklı bağımlılık ve

71

kaleme aldığı Economic Interdependence: Economic Policy in Atlantic Community adlı eserinde düşük önemde tanımlanmış olan ekonomik konuları dikkate alan yeni bir dünya düzeninin gerektiğini belirtirken194, Robert Keohane ve Joseph S. Nye ise ilki 1972 tarihli Transnational Relations and World Politics, ikincisi 1977 tarihli Power and Interdependence: World Politics in Transition adlı eserlerinde “ulus-aşırılık” ve

“karmaşık karşılıklı bağımlılık” kavramlarını literatüre kazandırmışlardır. İkilinin “ulus-aşırılık” kavramı, devlet dışı aktörlerin yoğunlaştığı çoğulcu bir yapının giderek hâkim olduğu 1970’li yılların dünya siyasetini ve ekonomisini daha iyi tanımlayan bir kavram olmuştur.195 İkili Power and Interdependence adlı çalışmalarında196 bu kavramı bir adım ileriye taşıyarak 1970’li yıllarda uluslararası arenada yaşanan gelişmeleri

“karmaşık karşılıklı bağımlılık” kavramıyla kuramsal çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır. Keohane ve Nye, uluslararası politikanın doğasının II. Dünya Savaşı’nın ardından artan karşılıklı bağımlılık nedeniyle değiştiğini ileri sürmüşler ve karmaşık karşılıklı bağımlılığı “devletler ve toplumlar arasında çok sayıda etkileşim kanalının yarattığı bağlantı ve ilişkilerin, belirli bir hiyerarşik gündemden yoksun olan uluslararası sistemde neden olduğu karmaşık koşullar bütünü” olarak nitelemişlerdir.197 Uzun yıllar uluslararası ilişkiler teorilerinde hâkim olan klasik devlet-merkezli paradigmalara bir meydan okuma olan; ekonomik ve politik eylemlerin bağının altının çizildiği Keohane ve Nye’ın bu eserinde, ekonominin mi politikayı, yoksa politikanın mı ekonomiyi yönlendirdiği sorusu gündeme taşınmıştır. “Yüksek siyaset” (high politics) ile “düşük/ikincil siyaset”in (low politics) birbirleri ile yakınlaştığını vurgulayan Keohane ve Nye, neo-realistlerin aksine politikanın ekonomiyi

sanayileşme arasında bağlantı kuran Angell, modern dünyada karşılıklı bağımlığın arttığını ve bunun savaşı tamamen işlevsiz kıldığını ileri sürmüş; bununla birlikte karşılıklı bağımlılığın göstergelerinin hem liderler tarafından hem de kamuoyu tarafından anlaşılamadığını ifade etmiştir. Bkz. Şaban Çalış-Erdem Özlük, “Uluslararası İlişkiler Tarihinin Yapısökümü: İdealizm-Realizm Tartışması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.18, 2007, s. 228.

194 Richard Cooper, “National Economic Policy in an Interdependent World Economy”, The Theoretical Evolution of International Political Economy, (ed.) George Crane-Abla Amawi, New York, Oxford University Press, 1991, ss. 110-121.

195 Joseph S. Nye, Jr.-Robert O. Keohane, “Transnational Relations and World Politics: An Introduction”, International Organization, Vol. 25. No.3, 1971, p.330.

196 Power and Interdependence ilk olarak 1973 yılında makale şeklinde yayımlanmıştır. Bkz. Robert O.

Keohane-Joseph S. Nye, Jr., “Power and Interdependence”, Survival, Vol. 15, No. 4, 1973, pp.158-165.

Makalenin sonraki revizeleri için bkz. Robert O. Keohane-Joseph S. Nye, Jr., “Power and

Interdependence Revisited”, International Organization, Vol. 41, No. 4, 1987, pp. 725-753; Robert O.

Keohane-Joseph S. Nye, Jr., “Power and Interdependence in the Information Age”, Foreign Affairs, Vol.

77, No. 5, 1998, pp.81-94.

197 Robert O. Keohane-Joseph S. Nye, Jr., Power and Interdependence, New York, Longman, 2001, s.7.

72

belirlemediğini, gerek bu ikisi arasında gerekse de küresel düzeyde devletler ve piyasalar arasında “karmaşık karşılıklı bağımlılık” bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.198 Bu görüşe göre, gerekli işbirliğine gidilerek barış ve istikrarı, sağlayacak olan bağımlılık türü karmaşık karşılıklı bağımlılıktır. Zira Keohane ve Nye’a göre, karmaşık karşılıklı bağımlılığın hâkim olduğu bir uluslararası ekonomide karşıdakine zarar vermek kendine zarar vermek anlamına geleceğinden, devletler gittikçe birbirlerine daha bağımlı hale gelmektedir.

Realizmin siyasal, askeri ve ekonomik güç arasındaki fonksiyonel ilişkiyi gözardı ettiğini savunan Keohane ve Nye, güç ile karşılıklı bağımlılık arasındaki ilişkinin net biçimde ortaya konmasının, taraflar arasındaki ilişkilerin niteliğini oluşturan bazı kavramlara ihtiyaç duyduğunu belirtmişlerdir. Buna göre, uluslararası sistemde baş gösteren karşılıklı bağımlılık koşullarında, taraflardan birinin (x) diğeri (y) üzerindeki pazarlık gücü (bargaining power), diğer tarafın (y) bu karşılıklı bağımlılık ilişkisine karşı hassasiyetine (sensitivity) ve etkilenme derecesine (vulnerability) bağlı olmaktadır.199 Bu noktadan hareketle, iki uluslararası aktör arasındaki ilişkilerde karşılıklı bağımlılıktan söz edilebilmesi, iki taraf için de bir maliyetin söz konusu olması ile mümkündür ve bu maliyetin tarafların hareket serbestisine sınırlama getirmesi ile ilişkilidir. Eğer iki uluslararası aktör arasındaki karşılıklı etkileşim, iki tarafa da sadece çıkar temelli fayda getiriyorsa, bu ilişki karşılıklı bağımlılık teorisinin kapsamı dışında kalmaktadır.200

Karmaşık karşılıklı bağımlılık Keohane ve Nye tarafından üç temel özellikle tanımlanmaktadır: Bunlar;

i) toplumlar arasında bağlantı ve etkileşimi sağlayan iletişim kanallarının (multiple channels) artışı,

ii) hiyerarşi yokluğu (absence of hierarchy among issues), iii) askeri gücün azalan rolüdür (minor role of military force).201

İlk olarak, uluslararası ilişkilerde farklı birçok konu ile ilgili ilişki bulunduğundan hareketle, uluslararası ilişkiler artık devletler arası ilişkilerle sınırlı olmadığı vurgulanmaktadır. Gerek uluslararası gerekse ulusötesi örgütler ve devlet dışı

198 Benjamin Cohen, a.g.e., s. 16.

199 John A. Kroll, “The Complexity of Interdependence”, International Studies Quarterly, Vol. 37, No.

3, 1993, p. 322-323.

200 Keohane-Nye, Power and Interdependence, a.g.e., s. 8.

201 A.g.e., s. 20-25.

73

aktörler arasındaki gayriresmi ilişkiler, ilişki ve iletişim kanallarını arttırmıştır.

Devletlerin resmi ilişkileri ve üst düzey hükümet yetkilileri arasındaki gayri resmi bağlantılar haricinde de toplumlar arasında iletişim kuran kanallar yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu kanallar çok uluslu şirketler, bankalar ve uluslararası sivil toplum kuruluşları gibi hükümet-dışı örgütlenmeler aracılığıyla kurulabilmektedir. Uluslararası iletişim kanallarındaki artış neticesinde, çok uluslu şirket ve kuruluşların almış oldukları uluslararası kararlar, devletlerin iç politikalarını da birbirine yaklaştırmakta ve iç-dış politika arasındaki ayrım belirsizleşmektedir. Bu bağlamda, devletler arasındaki etkileşim, birbirleriyle resmi düzeyde kurdukları ilişki dışında gerçekleşen bu tür bağlantılar sayesinde artış göstermekte ve bu süreç devletleri uluslararası örgütlenmeler aracılığıyla işbirliği ve dayanışma içerisinde hareket etmeye yöneltmektedir. Böylelikle devletlerin birbirlerine olan karşılıklı bağımlılık düzeyleri yükselmektedir.202

İkinci belirgin özellik olarak, Keohane ve Nye düşük ve yüksek önemdeki politika konuları arasında fark olmadığını kabul etmekte ve konular arasında askeri güvenlik konularının üstte yer aldığı bir hiyerarşi olmadığını varsaymaktadır. Buna göre, uluslararası ilişkiler gündemi belli bir öncelikler hiyerarşisinden yoksundur.

Sözkonusu yazarlara göre, 1970’lerden itibaren yaşanan gelişmeler sonrasında devletlerin dış politika gündemlerini oluşturan konu ve olaylar çoğalarak çeşitlenmektedir. İletişim kanallarının sayısındaki artış ile birlikte askeri ve güvenlik temelli konulara ek olarak pek çok konu başlığı uluslararası ilişkilerin kapsamına dahil olmuştur. Askeri ve güvenlik temelli konuların dış politika gündeminin ilk sıralarında yer aldığı dönemler ile karşılaştırıldığında, artık uluslararası politikanın alanı çok daha fazla sayıda konuyu kapsamıştır. Bu durum, gündem konularını iç ve dış politika meseleleri olarak ayırmayı ve bir hiyerarşi kapsamında ele almayı imkânsız kılmıştır.

İletişim kanallarının sayısındaki artış ile doğru orantılı olarak devletlerarasındaki etkileşim düzeyinin de yükselmesi, uluslararası diplomatik meselelerin neredeyse tamamını devletler için gündem başlığı haline getirmiştir.

Üçüncü nitelik olarak ise, askeri gücü kullanmanın maliyetinin büyüklüğü nedeniyle realist yaklaşımların ağırlık verdiği askeri gücü uluslararası politikadaki öneminin ve rolünün azaldığı varsayımıdır. Buna göre, ekonomik olarak gelişmiş ülkeler arasında oluşan karşılıklı bağımlılık, bu ülkelerin birbirlerine askeri güç

202 Muharrem Gürkaynak-Serhan Yalçıner, “Uluslararası Politikada Karşılıklı Bağımlılık ve Küreselleşme Üzerine Bir İnceleme”, Uluslararası İlişkiler, C. 6, S. 23, Güz 2009, s.79.

74

kullanımını da içeren bir saldırıda bulunma ihtimalini yok denecek ölçüde zayıflatmaktadır. Diğer bir deyişle sanayileşmiş demokratik devletler arasında ön plana çıkan karşılıklı bağımlılık durumu, bu devletler arasındaki bir savaşın maliyetini yükselterek savaşı adeta başvurulması çok zor bir politika aracı haline getirmiştir.

Nitekim karmaşık karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde olan devletler, karşılıklı ilişkilerinde aynı zamanda bir pazarlık sürecindedirler.203 Öte yandan kişilerin, malların ve sermayenin artan hareketliliği gelişmiş ülkelerdeki insanların iletişimini artırarak bu ülkeler arasındaki kurumsallaşmayı sağlamakta ve bu vesileyle sorunların barışçıl çözümü kolaylaşmaktadır. Bu üçüncü nitelik, yani askeri gücünün rolünün azalması yumuşak gücün (soft power) öneminin artmasını beraberinde getirmektedir. Karmaşık karşılıklı bağımlılığın belirleyici olduğu, çeşitli uluslararası aktörlerin sosyal ve siyasal bağlarla birbirlerine bağlandığı bir uluslararası ortamda; askeri ve zorlayıcı dış politika araçları devletlerin çeşitlenen ve farklılaşan çıkarlarını sağlamada artık tek ve en uygun araçlar olmayıp; ‘kaba/sert güç’ (hard power) kullanımları yerine zorlayıcı olmayan araçlar ve ‘yumuşak güç’ öne çıkmaktadır. 1990 yılında yayımlanan kitabıyla yumuşak güç kavramının fikir babası olan Nye, bir aktörün kaba kuvvet, zorbalık veya ikna yerine işbirliğini önererek ya da çekicilik unsurlarını kullanarak diğer bir aktöre istediklerini yaptırabilme kabiliyetini yumuşak güç olarak adlandırmıştır. Bu kabiliyet temelinde istediği şeyi başkalarının da istemesini sağlamaya dayalıdır. Diğer bir ifadeyle, yumuşak güç başkalarının tercihlerini şekillendirme becerisi ile ilintilidir.204

Keohane ve Nye’ın literatüre kazandırdıkları karşılıklı bağımlılık paradigması, küreselleşmeyle birlikte akademik dünyada kendisine önemli bir alan bulmuş; ancak takip eden dönemde sistemde yaşanan belirgin değişikliklerin de etkisiyle farklılaşmış ve dönüşüm geçirmiştir. Teorinin geliştirildiği 1970’li yıllardaki karşılıklı bağımlılık koşullarının 1990’lardan itibaren yerini küreselleşmeye bıraktığına yönelik görüşler ortaya atılmıştır. Bununla birlikte, Keohane ve Nye, küreselliğin (globalism)205,

203 Robert O. Keohane-Joseph S. Nye, “Realism and Complex Interdependence”, The Theoretical Evolution of International Political Economy, (ed.) George Crane -Abla Amawi, New York, Oxford University Press, 1991, pp. 133-139.

204 Joseph S. Nye, Jr., ”Soft Power”, Foreign Policy, No. 80, 1990, pp. 153-171; Joseph S. Nye, Jr., Dünya Siyasetinde Başarının Yolu Yumuşak Güç, (çev. Rayhan İnan Aydın), Ankara, Elips Kitap, 2005, s. 16.

205 Karşılıklı bağımlılık yaklaşımı ile uluslararası ortamın 1990’lardan itibaren yaşamakta olduğu süreç arasındaki ilişkileri açıklarken “küreselleşme” (globalization) kavramının yerine, dünyada var olan duruma ve koşullara atıfta bulunan ve etkisinde hem artış hem de azalma gözlemlendiğine inandıkları

“küresellik” (globalism) terimini tercih etmektedirler. Bkz. Robert O. Keohane-Joseph S. Nye,

75

karşılıklı bağımlılığın sadece bir türü olduğunu ileri sürmektedirler. Keohane ve Nye’a göre, bir ilişkiler ağının “küresel” olarak nitelenebilmesi için iki temel karakteristiğe sahip olması gerekmektedir. Bunlardan ilki, çok taraflı ilişkiler ve koşullar öngörmesi, ikincisi -evrensellik (universality) anlamı taşımamakla birlikte- sadece bölgesel nitelikli olmaktan çok kıtalararası bağlantılar içermesidir.

Liberal kuramcıların karşılıklı bağımlılığın uluslararası ilişkileri daha barışçıl kıldığına yönelik iddiası neo-realistlerin birtakım eleştirilerini beraberinde getirmiştir.

Buna göre, ekonomik karşılıklı bağımlılık stratejik güvenliğin önüne geçemez, zira devletler öncelikle hayatta kalmaya çalışmak zorundadır. İki rakip devlet arasındaki herhangi bir mücadelede, anarşik ortam ve bu ortamın neden olduğu güvensizlik durumu ekonomik refah arzusunun önüne geçer. Ekonomik işbirliğine yönelik çabalar devletlerin kendilerini ne derece güvende hissettikleri ve diğerleriyle askeri bir rekabete girmek zorunda oldukları gerçeği tarafından sınırlandırılmaktadır. Buna ilaveten, ekonomik karşılıklı bağımlılık fikri, aldatıcı bir biçimde devletler arasında bir eşitliğin ve küresel ekonomideki iktisadi güçlere karşı herkesçe paylaşılan bir savunmasızlık durumu olduğunu imâ etmektedir. Oysa karşılıklı bağımlılık devletlerarası ilişkilerde hegemonya ve bağımlılığı ortadan kaldırmaz, zira dünya ticaret ve para piyasalarında güç eşit bir biçimde dağıtılmamakatadır. Sistemdeki hâkim güçler karşılıklı bağımlılığın geliştiği ortamın kurallarını şekillendirmektedir. Çatışma ve işbirliği daha barışçıl yollara yönlendirilse bile hiçbir şekilde ortadan kalkmayacaktır.206

3.6. LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMDA