• Sonuç bulunamadı

ASKERİ BÜROKRASİNİN ETKİNLİĞİNİN AZALMASI VE SİVİL AKTÖRLERİN YÜKSELİŞİ

2000’Lİ YILLARDA TÜRK DIŞ POLİTİKASININ EKONOMİ POLİTİK DİNAMİKLERİ

2. TÜRKİYE’NİN YENİ DIŞ POLİTİKA AKTÖRLERİ: EKONOMİK AKTÖRLERİN YÜKSELİŞİ

2.1. ASKERİ BÜROKRASİNİN ETKİNLİĞİNİN AZALMASI VE SİVİL AKTÖRLERİN YÜKSELİŞİ

158

ilişkisi dış politika projeksiyonu tutarlı olan ülkelerin lehine işleyen mekanizmalar üretmektedir.”393 Türkiye’nin komşularına özellikle de Ortadoğu bölgesindeki komşularına yönelik izlediği karşılıklı bağımlılık ilişkisini geliştirici aktif dış politika Türkiye lehine sonuçlar üretmiştir. Bu bağlamda ulaşım imkânlarının genişletilmesi, sınır ticaretinin yaygınlaştırılması ve mevcut sınır kapılarına yenilerinin eklenmesi, karşılıklı iş, emek ve sermaye transferinin kolaylaştırılması gibi politikaların dış ticarete yansımasıyla ekonomik karşılıklı bağımlılık giderek gelişmiş ve özellikle Ortadoğu ülkelerine yönelik ihracat artmıştır. Yürütülen ekonomik diplomasi ile ticaretin Avrupa’dan Ortadoğu’ya yönlendirilmesi politik alanda olumlu sonuçlar üretmenin yanı sıra Türkiye’nin 2008 küresel krizini görece az hasarla atlatmasına yani ekonomisine de olumlu katkı yapmıştır.394

2. TÜRKİYE’NİN YENİ DIŞ POLİTİKA AKTÖRLERİ: EKONOMİK

159

ön planda olduğu 2000’li yıllara kadar Türk siyasal hayatında oldukça etkin olan silahlı kuvvetlerin aynı zamanda dış politika yapımında da belirleyici bir konuma sahip olması, Türkiye’nin dış politika alanında savunma ve güvenlik merkezli bir pozisyonda olmasını beraberinde getirmiştir.396 Oysa 2000’li yılların başından itibaren ekonomik ve ticari dinamiklerin giderek yükselen bir şekilde dış politika konusu haline gelmeye başlamasıyla birlikte, dış ticaret ve yatırımla ilgili sektörler özel bir kamuoyu grubu olarak ortaya çıkmış ve dış politikanın belirlenmesinde etkniklerini artırmıştır.

Böylelikle askeri aktörler yerine dış politika yapımında giderek daha etkin bir biçimde konumlanan sivil aktörler, dış politika yaklaşımının savunma ekseninden yumuşak güç eksenine doğru kaymasında önemli bir rol oynamışlardır. 2000’li yılların başından itibaren silahlı kuvvetlerin dış politika alanında etkisinin azalması yönünde yaşanan dönüşümde, iş çevrelerinin geleneksel tutumlarını değiştirerek orduya verdiği desteği sonlandırması da etkili olmuştur. Bu bağlamda, iş çevrelerinin orduya karşı eleştirel bir tutum sergilemeleri ordunun dış politik gelişmeleri yönlendirme gücünü göreli olarak zayıflatmıştır. Sonuç olarak bu durum Türk dış politikasının güvenlik ekseninden ekonomik işbirliği ve karşılıklı bağımlılık eksenine doğru kaymasını beraberinde getirmiştir.

Bu noktada ordunun dış politika belirleme konusundaki baskın rolünün sınırlandırılmasına yol açan birtakım hukuki düzenlemeleri de zikretmek gerekmektedir.

Ordu Türk dış politikasındaki etkisini Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreteri aracılığıyla kullandığı için bu yöndeki düzenlemeler MGK’nın yapısında gerçekleştirilen bazı değişiklikler yoluyla hayata geçirilmiştir. AB üyeliği sürecindeki reformlar çerçevesinde yapılan 2001 ve 2003 Anayasal değişiklikleri ile MGK’nın yapısında yapılan düzenlemeler397 sayesinde, TSK dış politikanın karar mekanizmasında ağırlıklı rol oynayan konumundan uzaklaşırken, hükümet güvenlik ve dış politika belirlenmesi konusunda edilgen pozisyondan etken konuma geçmiştir. 2004 yılına gelindiğinde MGK Genel Sekreterliği görevine ilk defa bir sivil atanmıştır. Öte yandan, 2005 yılında Milli Güvelik Siyaset Belgesi metni kısaltılarak, metinde

396 1990’lı yıllarda Türk dış politikasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin rolü konusunda bkz. Gencer Özcan,

“Doksanlarda Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politikasında Askeri Yapının Artan Etkisi”, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar, (der.) Gencer Özcan-Şule Kut, İstanbul, Büke Yayınları, 2000, ss.62-95; Cizre, a.g.m., pp. 215-217.

397 MGK’nın sivil üye sayısı artırılmış, genel sekreterlik görevine sivillerin de atanmasının önü açılmış ve MGK kararları hükümete tavsiye niteliğine dönüştürülmüştür.

160

öngörülen iç ve dış tehdit kaynakları yeni bir anlayışla belirlenmiştir. 2010 yılında da bu anlayışla paralel biçimde metinde yine bazı değişiklikler yapılmıştır.398

Nitekim İsveç merkezli Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI - Stockholm International Peace Research Institute) savunma harcamalarına ilişkin verileri399, yeni dönem dış politika yapımı ve uygulamasında ordu yerine sivil aktörlerin daha etkin bir konumda olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Grafik 16’dan ilk bakışta Türkiye’nin savunma harcamalarının 1990’ların ortalarından itibaren (özellikle de İsrail ile imzalanan Savunma Sanayi Anlaşması sonrasında) sürekli artış gösterdiği izlenimi oluşturmakla birlikte, Grafik 17’de savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYİH) oranının 2000’li yıllar boyunca düşüş sergilediği görülmektedir. Yani, Türkiye’de savunma harcamalarındaki düşüş rakamsal bazda değil, GSYİH’ye oranlandığında karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, söz konusu düşüşler nominal olmayıp oransal düşüşlerdir ve kısmen hem bütçe hem de GSYİH’nin büyümesiyle ilgilidir.

Grafik 16 – Türkiye’nin Savunma Harcamaları (1990-2014)

Kaynak: SIPRI Yearbook 2014

398 Müge Aknur, “Civil-Military Relations During the AK Party Era: Major Developments and Challenges”, Insight Turkey, Vol. 15, No. 4, 2013, p. 149 (deep note 26).

399 Dünyadaki tüm ülkelerin savunma harcamalarını karşılaştırmalı olarak her yıl yayımlamayan diğer bir kuruluş merkezi İngiltere’de bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS)’dür. IISS hesaplamalarında büyük ölçüde NATO verilerini kullanmaktadır. Hesaplamalarda farklı yöntem

izlemelerinden ötürü SIPRI ve IISS (Military Balance) verilerinde değişiklikler olabilmektedir. SIPRI’nin Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi askerî birimler ile savunma amaçlı Ar-Ge harcamalarını da hesaplamaya dâhil etmesi dolayısıyla bu çalışmada SIPRI verileri esas alınmıştır.

Savunma harcamalarının hesaplanma yöntemlerindeki bu türden sakıncalar ve öneriler ile ilgili olarak Türkiye’de savunma harcamaları konusunda en yetkin çalışmaları üretmiş olan Gülay Günlük-Şenesen’in çalışmalarına bakmakta fayda görülmektedir. Örneğin bkz. Gülay Günlük-Şenesen, “Türkiye’nin

Savunma Harcamaları: 2000’li Yıllar”, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim, (der.) Ali Bayramoğlu-Ahmet İnsel, İstanbul, TESEV Yay., 2009, ss.172-178.

0,0 10000,0 20000,0 30000,0 40000,0 50000,0

1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012 2014

Milyon TL

Savunma Harcamaları Miktarı

161

SIPRI verilerine göre, 2000’li yıllarda Türkiye’de savunma harcamaları miktar olarak artış göstererek 38 milyon Türk Lirasını aşmış olmakla birlikte, savunma harcamalarının GSYİH’ya oranının yüzde 4’leri aştığı 1990’lı yıllara kıyasla 2000’lerin başından itibaren düzenli şekilde düşüş eğilimine girmiş ve 2014’te yüzde 2,2 seviyesine gerilemiştir. Türkiye hâlâ yüksek askeri harcama yapan ülkeler kategorisinde olmakla birlikte, artan bütçe olanaklarına rağmen savunma harcamalarına daha fazla pay ayrımlamamış olmasının konumuz itibariyle önemli bir parametre olduğu söylenebilir.

Grafik 17 –Türkiye’nin Savunma Harcamalarının GSYİH’ya Oranı (1990-2014)

Kaynak: SIPRI Yearbook 2014

2.2. “YENİ DİPLOMATLAR”: İŞADAMLARI / SİVİL EKONOMİK ÖRGÜTLER

1990’ların sonuna doğru ve özellikle 2001 krizinin yarattığı kırılma ile birlikte Türkiye’de klasik dış politika aktör ve araçlarının yanı sıra gittikçe önem kazanan yeni dış politika aktörleri ve araçları öne çıkmıştır. Bu yeni dönem öncelikleri ve çıkarları (askeri bürokrasi ve Dışişleri Bakanlığı gibi) geleneksel Türk dış politika yapıcılarından farklı olan yeni aktörlerin dış politika yapım sürecine katılımına şahit olmuştur. Bu süreçte gerek AB üyeliği bağlamında yapılan siyasi reformlar gerekse ekonomik alanda yaşanan gelişmeler, Türkiye’de refah oluşumunun üzerinde doğrudan etkide bulunmuş;

0,0%

0,5%

1,0%

1,5%

2,0%

2,5%

3,0%

3,5%

4,0%

4,5%

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014

(%)

Savunma Harcamaları/GSYH

162

böylelikle bu durum, hükümetin yanı sıra klasik anlamda dış politika üretenlerin de karar mekanizmalarını kaçınılmaz olarak etkilemiştir.400

Türk ekonomisinin 2001 ekonomik krizinden sonra geçirdiği dönüşüm ve küresel pazara eklemlenme arayışındaki yeni yönelim, dış politikaya yeni bir içerik ve işlev kazandırmıştır.401 Ekonomideki liberalleşme programları ve bu programların uygulamaları dış politikanın bu amaca hizmet edecek biçimde yeniden örgütlenmesi ve ekonomik/ticari diplomasi uygulamalarının öne çıkması sonucunu beraberinde getirmiştir. Dış politikanın dış ticaret politikasıyla iç içe geçtiği bu süreçte, kaçınılmaz olarak iş çevreleri de önemli bir dış politika aktörü haline gelmiştir.402 Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin ekonomik gelişimiyle oluşan ticaret imkânlarının korunmasını ve hatta arttırılmasını isteyen yeni bir toplumsal taban oluşmuş ve bu tabanın aktif dış politika yapım sürecine eklemlenmesi ile birlikte ekonominin dış politikada bir araç olarak kullanılması noktasında zemin kazanmasına neden olmuştur.403 Bu çerçevede yeni aktörler, Türkiye’nin dış politikasının sadece ulusal güvenlik bağlamında belirlenemeyeceğini, aynı oranda ticaret ihtiyacı, ihracat pazarlarının genişletilmesi ve doğrudan yabancı yatırımın cezbedilmesi gibi ekonomik faktörlerin de önemli olduğunu savunmuşlardır.

Bu süreçte Türk Dış Politikasının belirlenmesinde geleneksel bir biçimde etkin olan Dışişleri Bakanlığı ve ordu gibi kurumlarda yaşanan dönüşümün yanı sıra, bazı kurum ve kuruluşların dış politika karar alma süreçlerinde öne çıkmaları söz konusu olmuştur. Bunlardan özellikle Dış Ticaret Müsteşarlığı404 (Ekonomi Bakanlığı) Türk dış politikasının ekonomik ve ticari boyutuna şekil veren etkin kurumlardan biri olarak öne çıkmıştır. Öte yandan yeni dönemde Türk Dış Politikası sadece siyasetçiler ve bürokratların tekelinden çıkmış ve giderek artan bir biçimde gönüllülük esaslı sivil toplum kuruluşları ile üyeliği zorunlu ya da ihtiyari olan birtakım meslek örgütleri ve

400 Kirişci, “The Transformation of Turkish Foreign Policy: The Rise of the Trading State”, a.g.e., p.48.

401 2001 krizi sonrasında Türkiye’nin politik ekonomisinin dört unsur (IMF ve Dünya Bankası, iç finansal düzenlemeler, doğrudan yabancı yatırımlar ve AB sürecindeki reformlar) çerçevesinde incelendiği bir çalışma için bkz. Ziya Öniş, “Beyond the 2001 financial crisis: The political economy of the new phase of neo-liberal restructuring in Turkey”, Review of International Political Economy, Vol. 16, No. 3, 2009, pp.

409-432.

402 Erhan Doğan-Semra Cerit Mazlum, “Türkiye’nin Dış Politikası: Yeni Sorunlar ve Yeni Aktörler”, Sivil Toplum ve Dış Politika, Yeni Sorunlar, Yeni Aktörler, (der.) Semra Cerit Mazlum- Erhan Doğan, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2006, s. 13.

403 Kirişçi, “Turkey’s Demonstrative Effect and the Transformation of the Middle East, a.g.m., p.37.

404 2011 yılında yapılan düzenleme ile Ekonomi Bakanlığı olarak yapılandırılmıştır.

163

ekonomik aktörlerce belirlenir hale gelmiştir.405 Bu bağlamda 2000’li yılların başlarından itibaren Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), İktisadi Kalkınma Vakfı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Müstakil İşadamları Derneği (MÜSİAD), Anadolu Aslanları İşadamları Derneği, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) ve Türkiye Müteahhitler Birliği gibi özel sektörü temsil eden kuruluşlar ile yerel Ticaret Odaları bünyesindeki işadamları adeta Evliya Çelebi gibi dünyaya açılmışlar ve Türk Dış Politikasını şekillendiren unsurların belirlenmesinde etkili bir ses olarak ortaya çıkmışlardır.406 “Ekonomik büyükelçiler” da olarak nitelendirilen407 bu kuruluşlar, ülke içerisindeki sosyo-ekonomik konulara ilişkin karar alma süreçlerinde etkide bulunmaya başlamışlardır.

Susan Strange küreselleşme ile birlikte devletler ile özel şirketler arasındaki ilişkilerinin değişen doğasına dair yaptığı analizinde, klasik devletlerarası diplomasinin yetersiz kaldığını belirterek, “devlet-özel sektör” (state-firm diplomacy) ve “özel sektör-özel sektör” (firm-firm diplomacy) olmak üzere iki yeni diplomasi çeşidine dikkat çekmektedir.408 Yeni dönemde yakalanan ekonomik ivme ile sermayenin olgunlaşmasının da etkisiyle Türkiye’de, Strange’in kavramsallaştırması ile örtüşecek biçimde, devlet-özel sektör diplomasinin yanı sıra, özel sektör-özel sektör diplomasisi Türk dış politikasının yürütülmesinde önemli araçlardan biri olarak öne çıkmıştır.

2000’li yıllarla birlikte Türkiye’de sivil toplumun ve özellikle işadamlarının dış politikada artan etkisi ve yeni aktörlerin bu süreçte ekonomik çıkarlarının gereksinimleri sonucunda yaşanan etkileşim devlet ve iş çevreleri arasında kazan-kazan politikası haline gelmiştir. Türk Dış Politikasının “yeni diplomatları”409 olarak nitelenen işadamları aracılığıyla dış politika uygulamalarının talep edilen alanlara kanalize edilmesi ve yeni coğrafyalara bu yeni aktörler üzerinden nüfuz edilmesi sonucunda hem demokratik bir ülke olmanın bir sonucu olarak dış politika adımları daha meşru hale gelmekte, hem de ekonomik refah ve büyüme hacminden toplumun daha geniş

405 Öniş, “Multiple Faces of the ‘New’ Turkish Foreign Policy: Underlying Dynamics and a Critique,”

a.g.m., p.55.

406 Kirişçi-Kaptanoğlu, a.g.m., p.712.

407 Mustafa Kutlay, “Türkiye-Ortadoğu Ticari İlişkilerinin Politik Ekonomisi”, Ortadoğu Analiz, Mayıs-Haziran 2014, C. 6, S. 62, s.58.

408 Susan Strange, “States, Firms, and Diplomacy”, Jeffry A. Frieden, David A. Lake, International Political Economy Perspectives on Global Power and Wealth, London-New York, Routledge, 2000, s.63-64.

409 Atlı, a.g.m., pp.109-128.

164

kesimleri pay almaktadır. Böylece yeni dönem Türk Dış Politikası, kendi iç dinamiklerini de üreten döngüsel bir sistem inşa etmiştir.410

Bu doğrultuda ticarete dayalı ve dinamik bir niteliğe sahip olan yeni iktisadi aktörler aktif bir şekilde yeni pazarlara ve yeni bölgelere açılmışlardır.411 Bunlar, Batı’daki daha gelişmiş pazarlarda rekabet etme güçlüğü karşısında, özellikle Ortadoğu pazarlarında göreceli bir avantaj yakalamışlardır. Dinamik özellikleri ve bölgenin tarihsel ve coğrafi açıdan görece avantajları sayesinde Ortadoğu’ya yönelik dış politika yapımında önemli motivasyon ve destek sağlamışlardır. Söz konusu ülkelerde, ticaret yapabilecekleri yeni sahalar açılmasını isteyerek baskı grupları ve lobi faaliyetleri ile politika yapım sürecine etkide bulunmuşlardır. Diğer bir anlatımla, yeni iktisadi aktörler, gerek işadamları dernekleri gerekse sivil toplum örgütleri kanalıyla dış politika yapım sürecinde talep ve önerileriyle etkin, uygulama aşamasında da inisiyatifleriyle aktif roller üstlenmektedirler. Böylece dış politikada yapılan açılımlar bu aktörlerin ekonomik faaliyetleriyle desteklenmektedir. İşadamlarının özellikle Ortadoğu ülkeleriyle artan ticari ilişkileri bu ülkelerle ekonomik, sosyal, kültürel etkileşimin önünü açarken hem ihracata dayalı Türk ekonomisi için hayati öneme sahip yeni pazarlar sağlamakta hem de Türkiye’nin söz konusu ülkelerde nüfuzunu arttırmasını sağlayarak bölgesel güç olma hedefini derinleştirmesine imkân vermektedir.

Yine bu dönemde üst düzey yurtdışı ziyaretlere işadamlarının yoğun katılımı bu karşılıklı aktif ilişkinin sonucunda dış politika nüfuz alanının genişlemesine katkı sağlamaktadır. Son yıllarda devletin en üst kademelerinin ortak bir anlayışla yurtdışına yaptığı seyahatlerin işadamlarıyla birlikte gerçekleştirilmesi ve TİM, TOBB ile DEİK gibi kurumlarla ortak organize edilen yurtdışı gezileri devlet-özel sektör dayanışmasının somut örneği olarak öne çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan gibi üst düzeyde gerçekleştirilen bu ziyaretler sayesinde ortaya çıkan yeni ticaret alanlarının ve yakın havzadaki ülkelerle geliştirilen ticari bağlantıların sonucunda ulaşılan yeni pazarlar sayesinde Türk ekonomisi ciddi gelişme kaydetmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin Ortadoğu politikası açısından öne çıkan ticaret politikası bağlamında, bütün bunları

410 2000’li yıllardan sonra AKP hükümetlerinin Ortadoğu ile ilişkilerinin yapılandırmasında siyasal tabanını oluşturan Anadolu kökenli işadamlarının desteğini sürdürülebilir kılmak gibi iç politik kaygıların da mevcut olduğunu ileri süren ve bu bağlamda tersten bir okuma yapan bir görüş için bkz. Meliha B.

Altunışık-Lenore G. Martin, “Making Sense of Turkish Foreign Policy in the Middle East under AKP”, Turkish Studies, Vol. 12, No. 4, December 2011, p.571.

411 Mustafa Kutlay, “Economy as the ‘Practical Hand’of ‘New Turkish Foreign Policy’: A Political Economy Explanation”, Insight Turkey, Vol. 13, No: 1, 2011, pp. 67-88.

165

destekleyici bir diğer yumuşak güç unsuru olarak Türk Hava Yolları’nın (THY) önem kazandığı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.412 Zira THY’nin bölgedeki yeni pazarlara uçuşlarını yoğunlaştırmış olması, ekonomik bağlamdaki Ortadoğu politikasını destekleyici önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Özetle, Türkiye’nin yakın çevresinde derinlik kazanmasının en önemli aracının karşılıklı ekonomik bağımlılık olduğunu ileri süren yeni Türk Dış Politika yaklaşımı, Türkiye’nin bölgesinde derinlik kazanmasının aracı olarak, askeri ya da siyasi etkiyi değil, temelde ekonomik etkiyi belirleyici olarak görmektedir. Dolayısıyla bu yaklaşım, özel sektörü dış ticaret faaliyetleri çerçevesinde dış politikanın temel aktörleri olarak sunmakta ve ilişkilerinde ekonomik bağımlığın hâkim olduğu ülkelerin sorunlarını daha kolay bir şekilde çözecekleri ve çatışmacı politikalardan uzaklaşacakları yönünde liberal varsayım üzerine temellenmektedir.413

2.3. TÜRKİYE’NİN YENİ GÜCÜNÜN YANSIMASI OLARAK

BÜROKRATİK ÖRGÜTLER

2000’li yıllarla birlikte Türk Dış Politikasında etkin olmaya başlayan yeni aktörlerin yanı sıra mevcut aktörlerin de kurumsal revizesi ile Türkiye uluslararası arenada ‘kaba güç’ yerine ‘yumuşak güç’ unsurlarını öne çıkarmaya başlamıştır. Bu çerçevede, Dışişleri Bakanlığı’nın kurumsal yapısındaki değişiklikler önem taşımaktadır. Önceki dönemlerde askerin siyaset üzerindeki etkisi nedeniyle, konumunda göreli bir gerileme yaşayan Dışişleri Bakanlığı, 2000’lerin başından itibaren AB ile ilişkilerin geliştirilmesi sürecinde zorunlu reformlar aracılığıyla ordunun siyasal etkisini azaltılması ile birlikte dış politika yapımında olması gerektiği konuma geri gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı’nın yetki ve faaliyetlerindeki artışla birlikte kadrosu da ciddi oranda genişlemiş; ayrıca ülke ekonomisinde yaşanan iyileşme sonucu bütçesinde önemli ölçüde artış yaşanmıştır.414 Öte yandan, 2010 Temmuz’unda kabul

412 Bu yönde bir değerlendirme için bkz. Orçun Selçuk, “Bir Yumuşak Güç ve Kamu Diplomasisi Aracı Olarak THY”, Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi, (ed.) Mehmet Şahin-B. Senem Çevik, Ankara, Nobel Akademik Yayıncılık, 2015, ss. 321-344.

413 “İş Dünyası artık Dış Politikanın Öncülerinden”, Turkishtime, (Ahmet Davutoğlu ile Röportaj), Nisan-Mayıs 2004.

414 Türkiye’nin yurt dışındaki temsilcilik sayısı 2000-2013 yılları arasında yüzde 37 artarak 221’e yükselmiş ve Türkiye yurt dışında en fazla temsilciliği bulunan 7. ülke olmuştur. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 25.12.2013 tarihli Türkiye İhracatçılar Meclisi Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısında

166

edilen 6004 Sayılı Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu ile Bakanlığın yasal konumu, kurumsal işleyişi, görev ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır. Bu kapsamda, Bakanlık teşkilatı yapısında oluşturulan on adet yeni genel müdürlük ihdas edilmiştir. Bunların aralarında Küresel ve İnsani Konular Genel Müdürlüğü, Komşu Ülkelerle İkili Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü, Çatışmayı Önleme ve Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi genel müdürlükler yer almaktadır.415 Yeni oluşturulan genel müdürlüklerin isimlerinden Türk dış politikasına hakim olan yeni ilkeler çerçevesinde uygun faaliyetleri yürütmelerinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Buna ilaveten, bölgesinde yumuşak güç ve toplumlar arası yatay etkileşimi ön plana çıkaran yeni dış politika yaklaşımının hayata geçirilmesi noktasında diğer bir uygulama olarak “kültürel diplomasi” yürüten kurumları da bu noktada zikretmek gerekmektedir. Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) inisiyatifi ile ve sivil toplum kuruluşları koordinasyonuyla yürütülen kültürel diplomasi, Türkçe’nin yaygınlaşması için gerçekleştirilen dil öğretimi çerçevesinde film gösterimleri, konserler vb. gibi etkinlikleri içermektedir. Bu etkinlikler bağlamında, özellikle Balkanlar, Batı Avrupa ve Orta Doğu’da faaliyetler yürüten Yunus Emre Kültür Merkezleri öne çıkmaktadır.416 Ayrıca dünyanın farklı bölge ve ülkelerinde yaşayan dış unsurlarla ilişkiler noktasında elzem olan siyasî kültür ve kurumların inşası bağlamında 2010’da kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da önemli bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.417

Bunların yanı sıra, özellikle 2000’li yıllardan sonra yeni dış politika açılımları ve artan gelişmişlik seviyesinin getirdiği ivmeyle Türkiye, yurtdışında özellikle TİKA koordinasyonunda hayata geçirdiği kalkınma yardımları ile de etkinliğini ve yaygınlığını artırmıştır. Soğuk Savaş’ın bitişiyle 1992’de tarihi bağların olduğu dış unsurlarla etkili bir iletişim kurulması için Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyete başlayan TİKA, 28 Mayıs 1999 tarihinde bağımsız bir devlet bakanlığı çatısında Başbakanlığa bağlanmıştır. 2005 yılında ise TİKA’ya yardımlar konusunda ulusal

yaptığı konuşmada, New York’tan sonra en fazla dış temsilciliğin bulunduğu şehir olan İstanbul’un bir BM şehri olmaya aday olduğunu ifade etmiş, Türk ihracatçıların da dolaştıkları her yerde fiili olarak bir nevi büyükelçilik yaptıklarını belirtmiştir.

415 Gencer Özcan, “2000’li Yıllarda Türkiye’de Dış Politika Yapım Süreci”, XXI. Yüzyılda Türk Dış Politikasının Analizi, (der.) Faruk Sönmezoğlu, Nurcan Özgrür-Baklacıoğlu, Özlem Terzi, İstanbul, Der Yayınları, 2012, s. 9-15.

416 Sönmezoğlu, “Soğuk Savaş Türk Dış Politikasının Analizi İçin Bir Çerçeve”, a.g.m., s. 609.

417 Talha Köse, “Türkiye’nin Ortadoğu’da zorlayıcı Olmayan Dış Politika Araçları”, Ortadoğu Analiz, C.

6, S. 62, Mayıs-Haziran 2014, s.17.

167

koordinasyon görevi resmen tevdi edilmiş ve bu tarihten itibaren Türkiye’deki diğer resmi kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde gerçekleştirdiği proje ve program faaliyetleri, TİKA’nın yardım çalışmalarını da çeşitlendirmiştir. 12 Haziran 2011 tarihli genel seçimleri sonrasında yapılan düzenlemeyle ise TİKA ilgili Başbakan Yardımcılığı’na karşı sorumlu bir tüzel kişilik olmuştur. Bununla birlikte Dışişleri Bakanlığı; bilgilendirme, istişare veya koordinasyon gereği, bir şekilde süreçteki aktif özelliğini korumaktadır. TİKA yurtdışında faaliyetlerde bulunan sivil toplum örgütleri açısından da bir tür koordinasyon merkezi işlevi görmektedir. Öte yandan bürokratik örgütlerin yanı sıra nicelik olarak çok fazla olmamakla beraber Türkiye merkezli yardım amaçlı sivil toplum kuruluşlarının418 (non-governmental organization) son yıllarda giderek artan nitelikli uygulama örnekleri ile Türkiye’nin yumuşak gücünün artmasında etkin kurumlar olarak öne çıktıkları söylenebilir.

3. YENİ DÖNEM TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA EKONOMİ POLİTİK