KURAMSAL ÇERÇEVE: LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK
3. LİBERAL ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK ve TEMEL DİNAMİKLERİ DİNAMİKLERİ
3.7. ULUSLARARASI REJİM TEORİSİ: ÇIKAR-BAZLI YAKLAŞIM VEYA NEO-LİBERAL KURUMSALCI YAKLAŞIM VERSUS GÜÇ-BAZLI YAKLAŞIM
Stephen Krasner tarafından yapılan ‘Uluslararası Rejim’ tanımı, literatürde konsensüs sağlanan nadir konulardan biridir. Bu tanıma göre Uluslararası Rejimler, uluslararası ilişkilerin bir alanında aktörlerin beklentilerinin kesiştiği açık ya da kapalı ilkeler, normlar (değerler), kurallar ve karar-alma usullerinin toplamıdır. 210 İlkeler, neden-sonuç ilişkisi sonucu oluşan gerçeklere ve doğrulara dayanan inançlardır.
Normlar, haklar ve sorumluluklar yoluyla belirlenen standart davranış kalıplarıdır.
Kurallar, eylemler için gerekli olan emirler ve yasaklardır. Karar-alma prosedürleri ise kollektif seçimlerin belirlenmesi ve uygulanması için gerekli hâkim pratiklerdir.211 1970’lerden itibaren kapsamlı ve sistematik bir biçimde ele alınan Uluslararası Rejim Teorisinin temel sorusu şudur: “Anarşinin hâkim olduğu bir uluslararası sistemde devletler arasında kurallara dayalı işbirliği mümkün müdür?”. İki kutuplu Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından uluslararası rejimlerin sayısında ciddi bir artış
208 Robert O. Keohane, “The Theory of Hegemonic Stability and Changes in International Economic Regimes, 1967-1977”, The Theoretical Evolution of International Poltical Economy, (ed.) George T.
Crane- Abla Amawi, New York, Oxford University Press, 1991, pp. 245-263 ve Robert O. Keohane-Lisa Martin, “The Promise of Institutionalist Theory”, International Security, Vol. 20, No. 1, 1995, p. 42.
209 Zerrin Ayşe Öztürk, “Uluslararası İlişkilerde Güvenliği Yeniden Düşünmek: Geleneksel ve Alternatif Yaklaşımlar”, (der.) Tayyar Arı, Postmodern Uluslararası İlişkiler Teorileri-2 Uluslararası İlişkilerde Eleştirel Yaklaşımlar, Bursa, Dora Yayınları, 2014, s.159.
210 Stephen D. Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as Intervening Variables”, International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, s. 187.
211 Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, a.g.e., s. 57.
78
görülmekte olduğundan, bu tarihten itibaren sözkonusu sorunun önemi giderek artmıştır.212
Neo-liberal kurumsalcı yaklaşım realist ve neo-realist kuramın temel varsayımlarını (uluslararası sistemin anarşik yapısı ve devletin temel aktör olarak kabul edilmesi) paylaşmakla birlikte, işbirliği konusunda farklılaşmaktadır. Neo-liberal kurumsalcı teorisyenler rejim teorisini yukarıda zikredilen temel sorusuna olumlu yanıt vermektedir. Bu yaklaşıma göre, devletlerin davranışlarını belirleyen temel saik ulusal çıkardır. Dolayısıyla devletler ulusal çıkar açısından kâr-zarar hesabı yaparak en fazla fayda sağlayacak politikaları seçmeli ve uygulamalıdırlar. Bu çerçevede, sistemdeki diğer devletlerle yapılacak bir işbirliği, o devleti öncekinden mutlak olarak daha kazançlı bir pozisyona getirecekse işbirliğine gidilmelidir. Özetle, neo-liberal kurumsalcı yaklaşım, güç bazlı neo-realist yaklaşımdan farklı olarak devletin kazancını diğer aktörlerin kazancından bağımsız olarak hesaplamakta ve onların kazancına karşı kayıtsız kalmaktadır.213 Neo-liberal yaklaşım uluslararası sistemde aktörlerin işbirliği yapmak için ortak çıkarlara sahip olması gerektiğini ileri sürer. Ortak çıkardan kasıt çıkarların örtüşmesi veya birbirleriyle uyumlu olması veya değildir. Nitekim Keohane, zaten işbirliğinin bir sorunun çözümü konusunda çelişen ve birbirini tamamlayan çıkarlar demeti sözkonusu olduğunda anlamlı olacağını ve gerçekleşebileceğini belirtmektedir.214 Neo-liberal teorisyenler uluslararası rejimlerin gerekliliğini açıklarlarken oyun kuramlarından en fazla “mahkûm ikilemi”nden (the prisoner’s dilemma) yararlanırlar. Bu oyunda aralarında hiçbir iletişim olmayan iki aktörün bağımsız ve ortak hareket etme kararı verdiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar varsayılmıştır. Buna göre aktörlerden biri işbirliğine yanaşırken, diğer bunun tam tersi yönde davrandığında, işbirliğine yanaşmayan en çok kazanç elde eden, diğeri de en çok kaybeden taraf olacaktır. Her ikisinin de işbirliği yapmadığı durum, her ikisinin de en az kazanç elde edeceği durumdur. İkisi de işbirliği yapma kararı alırsa, orta derecede eşit kazançlı çıkacaklardır. Aralarında hiçbir iletişimin olmadığı ve dolayısıyla karşı tarafın vereceği karardan emin olunamadığı güvensizlik ortamında, her iki aktör için de en
212 Robert O. Keohane, “Twenty Years of Insitutional Liberalism”, International Relations, Vol. 26, No.
2, 2012, s. 128,
https://wws.princeton.edu/system/files/research/documents/keohaner_twenty_years_of_institutional_liber alism.pdf , (15.03.2016).
213 Andreas Hasenclever-Peter Mayer-Volker Rittberger, Theories of International Regimes, Cambridge, Cambridge University Press, 1997, s. 23-26.
214 Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, a.g.e., ss.51-54.
79
kazançlı durum ilk olasılık gibi görünmekle birlikte, oyunun gerçek hayatta birden fazla oynandığı ve dolayısıyla aktörlerin birbirlerinin tercihleri konusunda zaman içerisinde fikir sahibi olup, daha bilinçli karar verebilecekleri dikkate alındığında, işbirliği yöünde alınacak karar uzun vadede her iki aktör için de en optimal olandır.215
Neo-liberal yaklaşıma göre işbirliğinin önündeki en önemli engel olan güvensizliği azaltmak için uluslararası rejime ihtiyaç vardır. Zira rejimler sistemdeki aktörleri tercihlerine ilişkin bilgiyi şeffaf hale getirerek, izleme ve denetim mekanizmaları geliştirip uygulayarak bu güvensizlikleri azaltmak mümkündür. Rejimin kendi iç denetim mekanizması ile rejim kurallarını ve normlarını hiçbir haklı gerekçe olmaksızın ve yaygın bir biçimde ihlal ettiği tespit edilen aktörlerin bilgisi kamuoyu ve uluslararası toplumla paylaşılacağı için devletlerin bu kuralları ihlal konusunda daha hassas davranacakları varsayılmaktadır.216 Ancak ortak çıkardan çok bireysel kazancını önemseyen bir devletin ihlalin ortaya çıkarılmasından rahatsız olmayabileceği dolayısıyla da uluslararası rejimi ciddiye almayabileceği de bir olasılık olarak ortada durmaktadır. Neo-liberaller bu sorunsalın uluslararası rejimin yaptırım mekanizmaları ve ‘şöhret unsuru’ sayesinde aşılabileceğini ileri sürmektedirler. Uygulanan yaptırımlar caydırıcılıklarına göre devlet üzerinde etkili olabilir, ancak genel anlamda uluslararası rejimlerin etkin yaptırım mekanizmalarına sahip olmadığının farkında olan neo-liberaller, yaptırımlardan daha ziyade rejimlerin şöhret unsuruna olan etkisi sayesinde işbirliğinin mümkün ve sürekli kılınabileceğini savunmaktadırlar. Şöhret unsuru, bir aktörün uluslararası toplum içerisinde güvenilir ve dolayısıyla da kendisiyle işbirliği yapılabilecek bir devlet olup olmamasıyla ilgilidir. Devamlı olarak bağlı olduğu rejimlerin kurallarını ihlal edip, normlarına aykırı davranan bir aktör uluslararası topluma güvensiz bir aktör olduğu izlenimini verecektir. Bu türden bir aktör, yalnızca uluslararası rejimin yaptırımlarına maruz kalmaz, aynı zamanda gelecekte olası işbirliklerinden de mahrum kalma olasılığı ile yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle, uluslararası sistemdeki diğer olası kazanç sağlayıcı ortaklıklardan dışlanma ve uluslararası toplumdan tecrit edilme nedeniyle oluşacak zarar, bu aktörün rejim kurallarını ihlal ederek sağlamaya çalıştığı avantajı önemsiz kılarak, o aktörü rejim
215 Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, chapter 5.
216 Hasenclever- Mayer-Rittberger, a.g.e., s. 33-35.
80
normlarına uygun şekilde, yani uzun vadeli çıkarlarını dikkae alarak politika üretmeye yöneltecektir.217
Küresel işbirliği ve uluslararası rejim konusundaki neo-liberal teorisyenlerin bu görüşleri Joseph M. Grieco, John J. Mearshiemer ve Kenneth N. Waltz gibi neo-realist kuramcılar tarafından eleştirilmiştir.218 Bunlardan Grieco tarafından yöneltilen eleştiri daha ziyade uluslararası sistemin anarşik yapısı ile devletlerin yapısı ve davranış mantığının uluslararası işbiliğinin gerçekleşmesini neden zora soktuğu üzerinden geliştirilmiştir. Grieco’ya göre neo-liberal kuramcıların aksine sistemin anarşik yapısının devletlerde en belirgin şekilde yarattığı korku otorite boşluğu ve bu boşluktan kaynaklanan aldatılma korkusu değil, güvenlik ve varlığının devamına ilişkindir.
Dolayısıyla Grieco, neo-liberal görüşün uluslararası kurumların denetleme ve yaptırım mekanizmalarının otorite boşluğuna ilişkin korkuyu bertaraf ederek devletler arasında bir işbirliğinin sağlanacağına ilişkin varsayımını anlamlı bulmaz. Ona göre devletlerin temel çıkarları ekonomik refah değil, varlıklarını sürdürmeleridir. Bunun için gerekli güç donanımına sahip olmaları güvenlikleri için önemli bir gerekliliktir.219 Bu bağlamda, Grieco bu türden bir zorunlulukla karşı karşıya olan devletin, sadece kendi çıkarını maksimize etmekle yetinmeyerek, aynı zamanda uluslararası sistemdeki diğer devletlerin kendisine göre daha fazla çıkar elde etmesini de engellemek durumunda olduğunu ileri sürer. Dolayısıyla, neo-liberallerin öne sürdüğü gibi çıkarlarını diğer devletlerden bağımsız bir biçime hesaplayan aktörler olmaktan ziyade, sistemdeki diğer devletler karşısında göreceli pozisyonlarını korumaya ve kollamaya çalışan aktörler olan devletler, bu duyarlılıklarından ötürü işbirliğine açık değillerdir. Zira işbirlikleri, diğer aktörlere daha fazla çıkar sağlayıp devletin kendi göreceli konumunu olumsuz bir biçimde etkileyebilir. Başka deyişle, işbirliği sürecine katılan devletler kurulan işbirliği sonucunda önceki durumlarına göremutlak anlamda kazançlı bir pozisyona sahipl olsalar da, diğer aktörlerin kendilerine göre daha fazla çıkar elde edebilecek olmaları
217 Hasenclever- Mayer-Rittberger, a.g.e., s. 34-36; Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, ss.103-106.
218 Joseph M. Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation: A Realist Critique of the Newest Liberal Insitutionalism”, International Organization, Vol. 42, No.3, 1988, pp.485-507; John J. Mearsheimer,
“The False Promise of International Institutions”, International Security, Vol. 19, No. 3, Winter, 1994-1995, pp. 5-49; Waltz, Theory of International Politics, a.g.e.
219 Grieco, a.g.e., s. 498.
81
ihtimali göreceli bir kayıpla karşı karşıya kalan devletleri işbirliği yapmaktan alıkoyacaktır.220
Neo-liberallerin niyetlerin belirsizliği ve buna bağlı güvensizliğin yol açtığı işbirliği sorununu öne çıkaran ‘mahkûm ikilemi’ oyununa karşılık, realist kuramcılar, mevcut durumda kurulmuş olan uluslarararası rejimleri açıklamak üzere özünde bir koordinasyon sorunsalını barındıran ‘cinsiyetler savaşı’ oyunundan yararlanırlar. Bu koordinasayon sorunu, aynı değerde optimal tercihlere sahip olan aktörlerin bağımsız hareket etmeleri halinde karşılıklı olarak en az arzu ettikleri veya hiç olmamasını istedikleri durumla karşı karşıya kalmalarıdır. Yani devletlerden herhangi birinin isteğine uygun olarak ortak hareket edildiğinde, yani koordinasyon sonucunda mevcut isteklerden biri seçildiğinde, en az istenen veya hiç arzu edilmeyen sonuç engellenmiş olacaktır.221 Bu konuda Stephen D. Krasner, aktörlerin optimal tercihleri arasında seçim yaparken güç dağılımının önemli bir rol oynadığını ileri sürmektedir. İşbirliğine hangi aktörlerin dahil edileceği, yapılacak anlaşmanın içeriği ve bu içeriğin nasıl belirleneceği konularında aktörün gücünün asıl belirleyici unsur olduğunu vurgulayan Krasner, (örneğin uluslararası elektromanyetik dalga ve telekomünikasyon rejimleri gibi) uluslararası rejimlerin norm ve kurallarının belirlenmesinde güçlü devletlerin tercihlerinin belirleyici olduğuna dikkat çekmektedir.222 Bununla birlikte Krasner, rejimlerin sistemdeki güç dağılımı bağlamında oluşturulmuş olsalar da, uluslararası rejimlerin bir kez düzenleyici fonksiyonunu yerine getirmeye başladıktan sonra diğer devletlerin çıkarlarını da gözeten bir fonksiyon kazandığını savunmaktadır.223
220 A.g.e., s. 498-500.
221 Arthur A. Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, p. 314-315.
222 Stephen D. Krasner, “Global Communications and National Power: Life on the Pareto Frontier”, World Politics, Vol. 43, No. 3, 1991, pp. 336-366.
223 A.g.m., s.351-353.
82