• Sonuç bulunamadı

Toplum Tarafından Benimsenen Geleneklerin Siyasi Meşruluk Üzerindeki Rolü

B. TOPLUMSAL TEMELLER

2. Toplum Tarafından Benimsenen Geleneklerin Siyasi Meşruluk Üzerindeki Rolü

Gelenekler, toplumun ortak değer saydığı, ortak bir inançla kabul ettiği ve bilinmeyen bir tarihten beri varolan değerler bütünüdür. Ortak bir tarihi miras, müşterek bir ahlak anlayışı, bunlara bağlı bir siyasi ve sosyal kültür, en dar anlamıyla geleneği ifade eder. Geleneksel otoritede toplumsal rıza, siyasi iktidarı gelenek ile değerlendirir ve tasvip eder. Bu tasvip ediş bir takım tarihi ve sosyolojik dinamiklere de bağlıdır. Dini inanışlar, dolayısıyla Tanrı, soy anlayışı ve birlikteliği, ülke bütünlüğü ve millet olma bilinci gibi kavramlar en eski ve en etkili geleneksel bağlardır.

Max Weber’in “geleneksel otorite” tiplemesinde siyasi iktidar meşruluğunu, toplumda eskiden beri var olan geleneklerden ve bu geleneklerin kutsallığına ilişkin olarak toplum tarafından duyulan inançtan almaktadır. Emretme gücünü, yani en üstün iktidarı kullanan otoritenin tahakkümündeki yönetilenler, iktidarı geleneksel olarak elinde bulunduran efendilerine itaati kutsal bir görev olarak görürler. Bu anlamda, siyasi iktidarı elinde bulunduran otoritenin yetki sınırları açık bir şekilde belirlenmemiştir. Dolayısıyla böyle bir sistemde kanunların değil, geleneklerin tayin ettiği efendilere itaat edilir124. Yönetilenlerin siyasi iktidarın meşruluğuna dair inançları, siyasi iktidar geleneksel normlara bağlı olduğu sürece devam eder ve bir meşruiyet krizi doğmaz. Bu durumda geleneksel otoritede siyasi iktidarın bizzat gelenek olduğu da söylenebilir. Kaldı ki siyasi iktidarı elinde bulunduran otorite, her ne şekilde olursa olsun,varlığını, gücünü ve sürekliliğini geleneğe borçludur.

Siyasi iktidar, kendisini tarihi bir kökene ya da meşruiyete dayandırma problemini gelenek ile çözümler. Gelenek siyasi iktidara bir tarihi vasıf ve süreklilik kazandırır. Zaten iktidarın gücü de bu tarihîlik ve süreklilik niteliğiyle doğru orantılıdır. İktidarın varlık nedeni ve meşruluk ilkeleri gelenekler vasıtasıyla yönetilenlere sunulur. Gelenek, siyasi iktidar ile toplumsal rıza arasındaki en köklü ve güçlü bağları içerir. İnsanların iradelerinden ve eylemlerinden bağımsız olarak gelenekler, siyasi hayatı ve onun yürüyüş şekillerini

belirleyen, onu idare eden, otoriteyi ve toplumu kontrol eden tarihi, siyasi ve toplumsal kurallar manzumesidir125.

Geleneğin gücü, siyasi iktidarın temel dinamiği olmakla birlikte, belki de onu sınırlayan tek olgudur. Toplumsal hayatta insanların gelenekle bütünleşmiş ortak tercihleri, birlik ve beraberliğin kültürel bağları ve bunlar gibi çok eskiden beri var olan bir takım moral değerler geleneğin gücünü oluşturur. İşte bu güç siyasi iktidara meşruiyetini verirken aynı zamanda onun sınırlarını da belirlemektedir.

Geleneksel otoritede iktidar kurumsallaşmıştır. Çünkü iktidarı elinde bulunduran gücün faaliyetleri bir takım teamüllerle, yazılı ya da yazılı olmayan hukuk kurallarıyla veya yerleşik usullerle sınırlıdır. Sistem bu normlarla işler126. Eskiden beri süregelen yönetim anlayışı çok büyük değişikliklere uğramaksızın devam eder. Kendine özgü bu kurumsal yapı içerisinde geleneklere uyma, aynı zamanda bir mirası sürdürme işidir. Ek olarak, bu mirasın dini, kutsal bir özellik taşıması bu kurumsallığın karakterini de belirler. Eski Mısır Firavunlarının kendilerini tanrısal bir kimliğe bürümeleri ve yönetilenlerin de baskı, korku ve toplumsal güvence ihtiyacı gibi nedenlerle otoritenin bu kimliğine saygı göstermeleri, gelenekselleşmiş bir otorite anlayışı olarak düşünülebilir. Örnek olarak verebileceğimiz eski Mısır uygulamasında söz konusu iktidarın kurumsallaşmış bir iktidar olduğunu söylemek fazla iddialı bir yaklaşım olmasa gerektir. Çünkü dikkatle incelendiğinde Firavunların iktidarında bir takım geleneksel ritüeller ve motifler göze çarpar. Zaten pek çok antik dönem ve ortaçağ monarşilerinde geleneksel meşruluğun izleri barizdir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, geleneksel otorite çoğu zaman dini içeriklidir. Geleneklere uymak uyan açısından aynı zamanda bir dini ibadet anlamı taşır. Aynı şekilde geleneklere uyan otoritenin yönetimindeki toplum da bu otoriteye boyun eğmekle kutsal bir misyona ortak olmuştur. Her iki taraf açısından da uyulan kurallar, kutsal değerler üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda; taraflar, en azından söz konusu kutsallık bakımından bir anlayış birliği içerisindedir. Meşruiyeti sağlayan da işte bu “anlayış birliği”dir. Paylaşılan bir değer sisteminin varlığıdır. Benzer değerlere atıf, benzer değerleri paylaşmak ve bu paylaşımın dini içeriği, geleneksel meşruiyetin asıl yapıcı özelliğini oluştururlar. Kural ve kurumlara atfedilen kutsallık, aynı zamanda kural ve kurumu dokunulmaz kılar. Geleneksel meşruiyet anlayışında eskiden beri süregelen ve yerleşmiş teamüllerin, kuralların ve geleneksel yapının değişmesi ya

125

ÇETİN, s. 51-52. 126 TEZİÇ, s. 103.

da değiştirilmesi çok rastlanan bir durum değildir. Ayrıca geleneksellik, değişmeyi kural olarak benimsememiş olmanın adıdır. Bu yapıda esas olan “değişme” değil, “sürdürme”dir. Varolandan daha başka türlüsünü hayal etme veya bunun için mücadele etme, gelenekselliğin karakter ve tabiatına karşı bir tavır alış, bir başkaldırıdır127. Max Weber bu konuda şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Geleneksel iktidar anlayışında, isteyerek ve belli bir iradeyi kullanarak, kanun yoluyla ne yeni bir hukuk kuralı koyma, ne de idareye esas olacak ilkeler oluşturma imkanı vardır. Yeni ilkeler, yeni bir normlar bütünü, yeni bir hukuk oluşturmuş olsa bile, bunların hayata geçirilmesi, eskiden beri süregelen hukuk tarafından meşru olarak tanınmasıyla mümkün olur. Hukuk yaratmanın vasıtalarını harekete geçirmek söz konusu olduğunda, geleneğe göre, eskiden beri devam eden hükümlerden, belge ya da teamüllerden başka bir kaynağa itibar edilmez”128. Başka bir ifadeyle yeni olanın kendini benimsetmesi, ancak alışılmış olana uygunluğunun tanınmasıyla mümkündür.

Geleneksel otoritenin hakim olduğu bir toplumda gerek iktidar gerek yönetilenler tarafından, “sürdürme” yerine “değişme”ye yönelik bir tutum baş gösterecek olursa, bir meşruiyet krizinin patlak vermesi kaçınılmaz olacaktır. Kaldı ki bunu toplum öne sürer ve bu yönde mücadele edip iktidara karşı başarılı da olursa bu artık bir ihtilal halini alacaktır. Değilse değişim süreci tedricen gerçekleşebilir ve geleneksel yapı daha yavaş değişebilir. Üstelik bu değişim zaman zaman geleneksel siyasi otoritenin bizzat kendisi tarafından da gerçekleştirilebilir.

3. Siyasi Liderlerin Kişisel Özelliklerinin Toplumca Onaylanması (Kişisel