• Sonuç bulunamadı

A. III SELİM DÖNEMİ: SANCILI “YENİ DÜZEN”

4. III Selim’in Düşüşü

Gelenek ile yenilik arasında bir geçiş dönemi olarak kabul edebileceğimiz III. Selim dönemi, Osmanlı siyasi iktidarının en çalkantılı ve buhranlı dönemlerinden biridir. İmparatorluğun yüz yüze kaldığı dış tehditler, yüzyılların birikimi yapısal sorunlar ve gerek

607 AKYILDIZ, s. 43-44. Konuyla ilgili olarak ayrıca bkz. CİHAN Ahmet, Modernleşme Döneminde Osmanlı Uleması (1770-1876) (yayınlanmamış doktora tezi), İstanbul 1994, s. 52 vd.

608 Meşveret Meclislerinde Ulemanın etkisine ve III. Selim döneminde dinin Osmanlı siyasi iktidarı için önemine ilişkin, 31 Ocak 1790 tarihli Osmanlı Prusya ittifakı önemli bir örnektir. Söz konusu ittifak, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim bir devletle yaptığı ilk ittifak anlaşmasıdır. Bu nedenle ulemanın bir kısmı bu anlaşmayı İslam hukukuna aykırı bulmuş, ancak dönemin şeyhülislamı Hamidizade Mustafa Efendi’nin fetvasıyla ulemanın muhalefeti giderilmiştir. Bu konuda bkz. Dipnot 496-521.

dış tehditlere, gerek iç sorunlara karşı girişilen bir yeniden yapılanma ve ıslahat hareketi, bu dönemin ayırt edici unsurları olmuştur. XVIII. Yüzyılın ortalarından itibaren hızlı bir çöküş sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu’nda, III. Selim’in uygulamaya çalıştığı reform süreci, doğal olarak içerideki baskı ve güç odaklarının memnuniyetini kazanamamıştır. Sultan’ın yeniden kurmayı amaçladığı merkezi otorite, bu gruplar için uzun vadede bir tehdit olarak algılanmış ve hükümdarın saltanatı boyunca rejime yönelik tehditler eksik olmamıştır.

Selim’in siyaseti, İmparatorluğun çöküş sürecini az da olsa yavaşlatmış olmakla birlikte, kendisine pek çok düşman da kazandırmıştır. Özellikle “Nizâm-ı Cedit” hareketi çerçevesinde zayıf olan devlet otoritesini güçlendirmenin ön şartı olarak gördüğü askeri yapılanma, başta klasik Osmanlı seyfiye sınıfı ve âyânlar olmak üzere, ilmiyenin büyük bölümü ile diğer bürokratik elitin sert muhalefetiyle karşılaşmıştır609. Ayrıca, yapılan ıslahatların finansmanının yeni vergiler ile sağlanmaya çalışılması, halkın da rejime olan hoşnutsuzluğunu artırmıştır610. Dolayısıyla bütün bu olumsuzluklar, birbirini harekete geçiren dinamikler olarak, siyasi iktidara yönelik muhalefet ve hoşnutsuzluğu bir rejim bunalımına, hatta yapay bir meşruiyet krizine dönüştürmüştür. Padişahın uygulamaya çalıştığı pek çok yenilik, klasik yapının devamından çıkar sağlayan çevreleri rahatsız etmiştir. Muhalif çevrelerin karşılıklı etkileşim ve kışkırtmalarıyla kriz patlak vermiş ve bu krizin görünürdeki fitilini de “Kabakçı Mustafa” adlı basit bir yeniçeri yamağı ateşlemiştir611.

Selim’in iktidardan uzaklaştırılmasına neden olan “Kabakçı İsyanı” 25 Mayıs 1807’de patlak vermiştir. İsyanın başlangıçtaki nedeni, başlarında yeniçeri yamağı Kabakçı Mustafa’nın bulunduğu bir grup yeniçerinin, yeni üniforma giyme zorunluluğuna karşı koymasıdır. Ancak nedeni oldukça basit görünen bu isyan, bir anda III. Selim’e ve Nizam-ı

609 KARPAT, Modernleşme, s. 83; ZURCHER, s. 43; SHAW, “III. Selim ve II. Mahmud”, s. 618; DAVISON, c. 1, s. 35-36; BERKES, s. 110-118; ÖZEK, s. 207-208.

610 ZURCHER, s. 43; BERKES, s. 11 vd.

611 SHAW, “III. Selim ve II. Mahmud”, s. 618. Yusuf Akçura’nın III. Selim’in tahttan indirilişine ilişkin yorumu konumuz bakımından dikkat çekicir: “…Selim III’ün hal’ini ve bir takım müşavirlerinin katlini

intac eden 1807 irticaının bizce en mühim sebebi, birkaç asırdan beri uyuşamayan Şark ve Garb medeniyetlerinin müsademesidir. Osmanlı Devleti, İslam-Şark medeniyetinin son mahsullerinden birisi idi; ve bu medeniyet 17. asra kadar Hıristiyan-Garp medeniyetinden üstündü. 17. asırdan itibaren Garp medeniyeti, Şark medeniyetine tefevvuk (üstünlük) etti. Bu tefevvuk gittikçe arttı. 17. asırda Garp, her cihetten Şarka galebe etmiştir. 18. asırda Şark medeniyetinin Garpla en yakından temasta bulunan kısımları mağluben ricat etmektedirler; Osmanlı İmparatorluğu Garptan kazandığı yerlerden çoğunu terk etmiştir. Artık Garp Şarka doğru, galibane ilerlemektedir. Bu büyük ve tarihi muhasamanın (düşmanlık) neticesi olarak Osmanlı içtimai heyeti, 17. asır başlarından itibaren iktisaden düşmüştür; ziraat, sanayi ve ticaret sahalarında Osmanlılar mütemadiyen gerilemişlerdir. Bundan neşet eden umumi fakr ve acz memleketin içtimai teazzisine tesir icra etti…”, AKÇURA Yusuf, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, Ankara 1985, s. 153.

Cedit’e karşı olanların destekleyip kışkırttıkları büyük bir çatışmaya dönüşmüştür. İsyancılar ulemadan (Ataullah Efendi) ve üst bürokrasiden (Tayyar Paşa) büyük destek görmüşler ve isyan bir “gelenek ve yenilik” çatışmasına dönüşmüştür. Nizâm-ı Cedit reformlarının devletin karşılaştığı güçlüklere neden olduğuna inandırılan İstanbul’daki halk kitlesinin desteğini alan bu grup, Topkapı Sarayı önünde toplanarak Sultan’ın kellesini isteyebilecek kadar cüretkar ve asice davranmıştır. III. Selim, isyancılara bazı reformcu bürokratlarını teslim etmek yoluyla tavizler vermiş olsa da tahtan indirilmekten kurtulamamıştır. İsyancılar, Selim’i ve kuzeni Mahmud’u tutuklayıp hapsetmişler, tahta da diğer kuzen IV. Mustafa’yı oturtmuşlardır (27 Mayıs 1807)612. Bu olay, o dönemde Osmanlı siyasi iktidarının düştüğü durumu gözler önüne sermektedir. Siyasi iktidarın, devletin merkezinde bile otorite sahibi olamadığı ortadadır. Ayrıca, isyancıların halktan da destek görmesi olayın bir başka önemli boyutudur. Halkın, Selim’in uygulamalarının yanlış olduğu düşüncesine inandırılmış olması, iktidara olan bağlılığın ve sadakatin zayıflaması için önemli bir nedendir. Sadakatin ortadan kalkması, artık ortada bir rejim ve meşruluk sorununu gündeme getirecektir. Selim’in reformları devletin geleceği konusunda haklı uygulamalar olarak görülse de yönetilenlerin geleneksel yapısına aykırılık gösterdiği sürece bir rejim ve meşruluk krizinden söz etmek mümkündür.

Selim ve Mahmud, Topkapı Sarayı’nda tutuklu oldukları sırada bir grup reform yanlıları, İstanbul’dan kaçmayı başarmış ve Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmışlardır. Alemdar, ordusuyla İstanbul’a yürüyüp Selim’i tekrar tahta oturtmayı amaçlasa da bu gerçekleşmemiş, kendisi İstanbul’a ulaşamadan Selim öldürülmüştür. Ayrıca Mahmud’u da ortadan kaldırmak isteyen IV. Mustafa ve yenilik karşıtı güçler bunda başarılı olamamıştır. İstanbul’a gelen Alemdar Kabakçı’yı ve isyana destek olan bütün bürokratları ortadan kaldırmış ve II. Mahmud’un tahta oturmasını sağlamıştır613.

Osmanlı Devleti’nin başta siyasi, bürokratik, askeri ve diplomatik yapısı olmak üzere pek çok alanda yenilik hareketine girişen Selim, bu çabasının bedelini canıyla ödemiştir. Kuşkusuz, yapmaya çalıştığı yapısal yenilikler, Osmanlı Devleti’ni düze çıkarmaya yetmemiştir. Ancak merkezi otoriteyi güçlendirmeye çalışmasının yanında, “Meşveret Meclisleri”ne daha fazla işlerlik kazandırmak yönündeki uygulamalarının, devlet yönetiminde meşruluk kavramının nitelik değiştirmesi olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar söz konusu

612 SHAW, “III. Selim ve II. Mahmud”, s. 618.

613 AKŞİN, “Siyasal Tarih 1789-1908”, s. 92-93; YALÇINKAYA Alaaddin, “III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış Politikası”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 639-642; SHAW, “III. Selim ve II. Mahmud”, s. 618; ZURCHER, s. 48-49.

meclis üzerinde padişahın etkisi açıkça görülse de mutlak siyasi iktidarın, uygulamalarını sorgulayan bir yapıya rıza göstermesi önemli bir gelişme olarak görülebilir. Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken bir konu daha bulunmaktadır: Osmanlı Devleti’nde din, mevcut kurum ve makamlarıyla, sistem içerisinde hala çok etkili ve önemli bir meşruluk kriteri olmasının yanında, geleneksel yapı ile birlikte, bir “değişime direnme vasıtası” olarak da kullanılmaktadır. Öyle ki III. Selim’in tahttan indirilmesine meşruluk zemini oluşturabilmek için, yine şeyhülislam fetvasına başvurulmuştur614.