• Sonuç bulunamadı

Tercüme Meselesi Tercüme Tenkidinin Önemi Tercüme Dergisi Nurullah Ataç’ın tercüme üzerine tespit edebildiğimiz ilk yazısı 1931 yılına aittir.

Milliyet’te “Haftalık Edebî Musahabe” köşesinde kaleme aldığı “Tercüme Meselesi”

başlıklı yazısında7 bir tercüme dergisi ve tercüme eserler koleksiyonuna olan ihti- yacımıza dikkat çekmiş ve bu masrafl ı işin ancak devlet kanalıyla yapılabileceğini söylemiştir. Ona göre derginin yayılma sahası kitaptan daha geniştir. Ayrıca dergide birtakım eserlerin tercümesiyle birlikte, tercümelerin tenkidi de yer alabilir. Tercüme dergisi, tercümeleri tenkit ederken bulunan kelimeleri de tasnif eder; bunların etrafında münakaşalar açar. Ataç, modern sanatkârlar hakkında yanılmak ihtimalinin daima mevcut olduğuna, kültürde gelişmenin ferdî zevklerden feragat etmekle mümkün olacağına inanır. İyiyi fenadan ayırt etmenin güçlüğünden dolayı 1850’den sonra yazılmış kitapların tercüme edilemeyeceğini vurgular. Yine tercüme edilmiş yazıları neşredecek bir dergi lüzumundan bahsettiği bir başka yazısında8 tercüme tenkidini şöyle tarif eder: “Türkçe metni asıl metinle karşılaştırmak, arada bir mana farkı varsa bunun neden ileri geldiğini araştırmak, mütercimin Türkçeye ilave ettiği kelimeleri ve cümle şekillerini tespit etmek ve bunların münakaşasını yapmak”. Ataç, bu usulün bizde tercüme edebiyatının gelişimi hususunda çok faydalı olacağını düşünür.

Maarif Vekâletinin 1-5 Mayıs 1939 tarihleri arasında düzenlediği Birinci Türk Neşriyat Kongresi öncesinde kaleme aldığı bir yazıda9 Ataç, dilimize tercüme edilecek eserlerle ilgili bazı önerilerde bulunur.10 Maarif Vekâletinin, tercümeleri tetkik için bir heyet kurmasını gerekli bulur. Tespit edilen eserler tercüme edildikten sonra muhakkak bu heyetin gözetiminden geçmelidir. Yıllardır çıkmasını arzu ettiği Tercüme dergisini

7 “Haftalık Edebî Musahabe: Tercüme Meselesi”, Milliyet, 11 Ağustos 1931.

8 “Haftalık Edebî Musahabe: Fikirler ve İnsanlar-Bir Tercüme”, Milliyet, 18 Ekim 1932. 9 “Hayata Dair: Lüzumlu Bir Karar”, Haber-Akşam Postası, 30 Mart 1939.

10 Hasan Ali Yücel’in başkanlığında düzenlenmiş olan Birinci Türk Neşriyat Kongresi basında da geniş

yankı uyandırmıştır. Ele alınan konular ve raporlarla birlikte basındaki yazılar Birinci Türk Neşriyat

Kongresi –Raporlar, Teklifl er, Müzakere Zabıtları– (Maarif Vekilliği Yayınları, Ankara 1939) kitabında

tekrar dile getirir ve böyle bir derginin, masrafını karşılayamayacağı için devlet eliyle çıkarılmasını önerir. Üç kısım olarak düşündüğü Tercüme dergisi için şöyle bir plan tasarlamıştır:

1. Metinler tercümesi. 2. Gerek mecmuada, gerek hariçte yapılan tercümelerin tenkidi ile tercüme sanatı hakkında makaleler. 3. Mütercimlerin ecnebi dillerdeki kelimelerin veya tabirlerin karşılığı olarak teklif edecekleri kelime ve tabirlerin münakaşası; bu kısmı ile mecmua ciddi bir lügat kitabının meydana gelmesine hizmet etmiş olur. Bu mecmuaya bir dördüncü kısım ilavesi de kabildir: Avrupa mecmualarından hulâsalar veya tercümeler.

Ataç’ın, yazılarında sık sık önemini vurguladığı, ilerleme için gerekli gördüğü

Tercüme dergisi nihayet Maarif Vekâletinin bünyesinde 19 Mayıs 1940 tarihinde yayın

hayatına atılır. Nurullah Ataç da Tercüme Bürosu’nun başkanıdır. Derginin çıkışının üzerine Ulus gazetesinde “Tercüme mecmuasını elime alınca itiraf edeyim ki içimde, bir emelin nihayet bir hakikat olduğunu görenlerin tattıkları heyecanı duydum.” cümlesiyle başlayan bir yazı kaleme alır.11 Hümanist bir yazar olarak Ataç, Avrupa medeniyetinin ancak Yunanca ve Latince öğrenerek, bu dillerle yazılmış eserleri okuyarak anlaşıla- bileceğine inanır ve çocukları da Batı’da olduğu gibi o dillerin eserleriyle yoğurarak yetiştirmemiz gerektiğini belirtir.12 Yapılacak olan tercümeler münakaşa ve şüpheye yer bırakmayan, kabul görmüş temel eserler olmalı ve buna göre bir seçmeye gidilmelidir:

Halbuki biz yaşayan, yani kıymetleri üzerinde münakaşa ve şüphe caiz olan bir medeniyet- ten istifade etmek istiyoruz; bunun içindir ki daima en iyiyi, hatta sadece iyiyi bulamıyor, moda ile beraber parlayıp sönen eserlere de kapılıyoruz. Bizim Joachim Du Bellay gibi “Ne bulursanız alın, yağma edin; hepsi lazım bu yurda, hepsi müfi t” dememiz doğru olamaz. Biz seçmeye mecburuz. Benim tasavvurumda da Tercüme mecmuası, elinden geldiği kadar bu seçicilik işini görecektir.13

Tercüme dergisi hem tercüme edilen eserin kıymetini araştıracak hem de tercü-

menin sahih olup olmadığına bakacaktır. İlk sayıda Goethe, Bacon, Valery, Musset gibi Avrupa fi kir ve edebiyat âleminin büyük isimlerinden tercümelere yer verilmiştir. Bunun yanında B. İhsan Sungu’nun bizde tercüme tarihinin gelişimine dair bilgiler ihtiva eden “Ziya Paşanın ‘Emile’ Tercümesi”, Azra Erhat’ın “Yunan Eserlerinin Almanya’da Tercümesi” makalelerine yer verilmiş ve son zamanlarda tercüme edilen kitapların tenkidine de bir bölüm ayrılmıştır.

Ataç, Haber-Akşam Postası’nda da yine Tercüme dergisini tanıtan bir yazı ka- leme alır.14 Derginin bugünün muharrirlerine büsbütün kapalı olmadığını, ilk sayıda

11 “Güzel Bir Eser: Tercüme Mecmuası”, Ulus, 22 Mayıs 1940. 12 Çağın, Bir Şiir Eleştirmeni Olarak Nurullah Ataç, s. 46-48. 13 “Güzel Bir Eser: Tercüme Mecmuası”, Ulus, 22 Mayıs 1940. 14 “Tercüme Mecmuası”, Haber-Akşam Postası, 31 Mayıs 1940.

Valéry’den birkaç sayfaya yer verildiğini, daha çok eski muharrirlerin, kıymetleri artık kesinleşmiş düşünür ve yazarların yazılarına yer verileceğini belirtir. Kendisiyle birlikte Nusret Hızır, Orhan Burian, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu, Bedrettin Tuncel derginin ilk sayısında çeviri yapan isimlerdir. Tercümelerin tenkidi kısmının ilk sayıda istedikleri gibi dolgun olmadığını söyleyerek tenkidin sanattan zor oldu- ğunu belirtir.15 Ataç, kendiliğinden yazı gönderen hemen kimse olmadığından, yazı yazacakları kendilerinin aramaya mecbur kaldıklarından şikâyet ederek devletin yayın organı olan Tercüme dergisi için çağrıda bulunur.

Tercüme dergisinin yıldönümü münasebetiyle kaleme aldığı yazıda Ataç, tercüme

edilen ve edilmesi gereken metinlerde neyi amaçladıklarını bir kez daha hatırlatır. Yeni muharrirlere, yaşayan muharrirlere pek az yer verdiklerini; geçmiş asırların eserlerini, kıymetleri üzerinde hemen herkesin ittifak ettiği eserleri tercüme etmek istediklerini belirtir.16 Hakiki irfanın, geçmişin bilgisi üzerine kurulan irfan olduğuna inanan Ataç, aslında sürekli yeninin peşinde koşan, yeni dergileri takip edip yeni şairlerin önünü açan, tam anlamıyla aktüalitenin nabzını tutan bir eleştirmendir. Ancak onun, bir çelişki olarak algılanmaması gereken, gücünü klasik eserlerden alan gelenekçi bir tarafı da vardır. Avrupalılaşmak için Yunanca ve Latince öğretimini gerekli görmesi, klasikle- rin çevrilmesi hususunda tercüme faaliyetlerinin içinde yer alması, bir dönem klasik eserlerimiz olarak Divan şiirini yüceltmesi, ömrünün sonuna kadar Divan şairlerinin beyitlerini mırıldanması onun bu yönünü ortaya koyar.17 Anlaşılan tercüme konusunda Ataç ve onun gibi düşünenler yeniye, modaya ağırlık vererek insan fi krinin tekâmülünde rol oynayacağı şüpheli olan eserler için risk almak istemezler. Ayrıca klasik metinlerin çevrilmesini daha zaruri bir ihtiyaç olarak görürler.

Outline

Benzer Belgeler