• Sonuç bulunamadı

M Kayahan Özgül, Arayışlar Devri Türk Şiiri Antolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara

VE HİKÂYELERİ ÜZERİNE BİR KİTAP Faruk Gezgin *

4 M Kayahan Özgül, Arayışlar Devri Türk Şiiri Antolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara

11. (bizde s. 101) Ali Kemal, “Başlıksız kıt’a”, Gülşen, nr. 13, 24 Nisan 1302/6 Mayıs 1886, s. 49; Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 63;

12. (bizde s. 101) Ali Kemal, “En büyük bir edibimizin zahr-ı tasvirine yazılmış- tır”, Gülşen, nr. 23, 31 Temmuz 1302/12 Ağustos 1886, s. 90;

13. (bizde s. 101) Ali Kemal, “başlıksız hicviye”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 143; Ömrüm (Haz. Özgül, s. 182; Ömrüm-Ali Kemal’in Hatıratı (Haz. Kazak), s. 159; 14. (bizde s. 101) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 11;

Ömrüm (Haz. M. Özgül), s. 6;

15. (bizde s. 101-102) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 24; Ömrüm (Haz. Özgül), s. 27);

16. (bizde s. 102) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 32;

Ömrüm (Haz. Özgül), s. 39;

17. (bizde s. 102) Ali Kemal, “mısra”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 33; Ömrüm (Haz. Özgül), s. 40;

18. (bizde s. 102) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, Ömrüm (Haz. Kuneralp), s. 38;

Ömrüm (Haz. Özgül), s. 47;

19. (bizde s. 102) Ali Kemal, “başlıksız kıt’a”, (“Paristen Tahrirat-ı Mahsusa” yazısı içinde), Mecmua-i Ebüzziya, nr. 66, 15 Rebiyyülevvel 1315/14 Ağustos 1897, s. 956-961;

20. (bizde s. 102) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, (“Paris’ten Tahrirat-ı Mahsusa” yazısı içinde), Mecmua-i Ebüzziya, nr. 66, 15 Rebiyyülevvel 1315/14 Ağustos 1897, s. 956-961;

21. (bizde s. 102-103) Ali Kemal, “başlıksız kıt’a”, (“Bir Düşünce” yazısı içinde),

Sabah, nr. 10416, 16 Teşrinisani 1334/16 Kasım 1918;

22. (bizde s. 103) Ali Kemal, “başlıksız kıt’a”, (“Peyam-ı Eyyam” yazısı içinde),

Peyam-ı Sabah, nr. 484/10914, 2 Nisan 1336/1920;

23. (bizde s. 103) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, (“Peyam-ı Eyyam” yazısı içinde),

Peyam-ı Sabah, nr. 561/10991, 18 Haziran 1336/1920);

24. (bizde s. 103) Ali Kemal, “başlıksız beyit”, Mahir İz, Yılların İzi, 3. b., İstanbul 2003, s. 124-125;

25. (bizde s. 103) Ali Kemal, “başlıksız kıt’a”, İbnülemin Mahmud Kemal İnal,

Son Asır Türk Şairleri, C. 1, İstanbul 1988, s. 841.

Kolcu, şiirleri gazete ve mecmualarda yayınlanış tarihlerine göre vermeliydi. Biz, sadece s. 101-103 arasındaki “Başlıksız, Mizah ve Hiciv Konulu ve Dağınık Şiir Parçaları” bölümünde buna uymadık. Bu bölüm dışında Ömrüm’de yer alan şiirleri de, hangi zamanı yansıtıyorsa, buna uygun olarak kitapta ilgili yerlere yerleştirdik.

Eğer şiirler kitabının ikinci baskısını yaparsak, bunların hepsini yayınlanış tarihine ve zaman dilimine göre bir arada vermeyi düşünüyoruz.

Arap harfl i Türkçe metinleri bugünkü alfabemize aktarmada az çok hata olmak- tadır. Bu hususta çok iddialı olamayız. Aktarılan metin şiir olunca, daha da dikkatli davranmak gerekiyor. Kolcu’nun kitabında bugünkü alfabemize aktarmada bizim hazırladığımız kitaba göre daha fazla hata yapıldığı görülmektedir. Sayın yazar, bizim eserimizi, Ömrüm’ü ve verdiğimiz künyeleri elinin altında bulundurduğu için, çok daha az hata ile eserini yayınlamalıydı. Biz, hatalı yerlerin son doğru okunuşlarını İsis Yayıncılık’a kitap basımına geçilmeden gönderebilseydik, eserimiz çok çok az hata ile çıkmış olacaktı.

Burada Kolcu’nun kitabındaki ilk iki şiir üzerinden karşılaştırma yapmak istiyoruz:

“Cananı Görüş”, Tercüman-ı

Hakikat, nr. 2176, 17 Eylül 1301/29

Hatalar

GİRYELER (Gezgin, s. 69; Kolcu, s. 19-20)

Gezgin: 1. kıt’ada “vird”in “verd” olması gerektiğini yayınevine yazmamıza rağmen, eser baskıya verildiğinden bu düzeltilemedi. “Verd” gül demektir ki, metne de uygundur. 3. kıt’a 5. mısradaki “ölsen” doğru gibi görülse de, “olsan” şeklinde olsa belki daha uygundur. 4. kıt’ada “yâsemin”, yâsemen” olmalıydı. 6. kıt’a 1. mısra sonundaki “itina”, “inayet” olacaktı ama basıma yetiştirilemedi. 5. mısradaki “gül- sitân”, sözlüğe göre doğrudur ama Türkçedeki yaygın kullanılışı olan “gül-istân” tercih edilebilirdi. Bu, hata sayılmamalıdır.

Kolcu: 1. kıt’a 4. mısradaki “vird-rih-i pür meal-i hüsnün”, “Verd-i ruh-ı pür- meâl-i hüsnün” olmalıdır. “verd”, gül; “ruh”, yanak” manaları metne uygundur. 3. kıt’a 3. mısrada “cismim”, “hissimi”; 5. mısradaki “senciniz”, “senceğiz”; 4. kıt’a 4. mısradaki “Didârına”, “Dîdârı ne”; 6. mısradaki “yasemin”, “yâsemen-i” olmalıdır. 5. kıt’a 5. mısrada “hezâr-ı şüyun”, “hezâr-ı şiven” olmalı ki “inleyen bülbül” ifadesi metne de uygundur. Sözlükte şüyun diye bir kelime de yoktur.

CANANI GÖRÜŞ (Gezgin, s. 34; Kolcu, s. 20-21)

Gezgin: Hatalı okunuş yoktur. 4. kıt’a Ömrüm neşirlerinde yoktur ama ilk yayın- landığı Tercüman-ı Hakikat’te (nr. 2176, 17 Eylül 1301/29 Eylül 1885) vardır. Yazar, bunu tahkik edebilirdi. Biz de, Ömrüm’ü esas alsak bile, dipnotlarda bazı kelimelerin ilk yayınlanıştaki farklı durumlarını verdik.

Kolcu: Tercüman-ı Hakikat’te çıkan 4. kıt’a yoktur. Yazar, gazetedeki noktalama işaretlerini de haliyle kullanamamıştır. 1. kıt’a 4. mısra “Bak bak şu geçen dil-i şiken- dir”, “Bak bak şu geçen o dil-şikendir” olmalıydı. 2. kıt’a 3. mısradaki “severdim”, “severim” olmalıdır. Bu, mısranın manasına da uygundur.

Kolcu, kitabına Ali Kemal’in “Şeb-i Mehtap”, “Manzaralar”, “Saniha” mensur şiirleriyle Millevoye’den “Sukut-ı Evrak”, Lamartine’den “Göl” tercüme şiirlerini; Puşkin’den bir şiir parçasının, Kolav’dan da “Islav Ana” şiirinin nesir halinde ter- cümesini de koymuştur. Bu son iki tercümeyi şiir veya mensur şiir saymak zordur.

Hikâyeler

Kolcu, Ali Kemal’in telif sadece 14 hikâyesinin metinlerini vermiştir. Biz, bu çalışmayı birkaç yönden tenkit etmek durumundayız. Sayfa 140-141’deki “İnkişaf-ı Aşk”ı hikâye olarak kabul etmek mümkün değildir, Bu, yazarın da dipnotta belirttiği

gibi mensur şiirdir. Yıldız Hatırat-ı Elimesi ise roman olarak görülmelidir.5 Biz, “Ali Kemal ve Romanları” çalışmamızda da bunu roman olarak değerlendirdik.6 Yine Kolcu’nun görmediğini düşündüğümüz 16 sayfalık Tunus eserini de küçük bir roman olarak değerlendirmiştik.7

Kolcu’nun eserinde yer verdiği hikâyeler: “Hayat Kırıntıları I: Kerime”, “Hayat Kırıntıları II: Niçin? Neden?”, “Hayat Kırıntıları III: Lükata”, “Şefi ka”, “Hacı Baba”, “Nil Kenarında”, “Refref-i Hayâl: Nesteren”, “Refref-i Hayâl: Lola”, “Refref-i Hayâl: Son Derman”, “Refref-i Hayâl: Zavallı Refi k”, “Refref-i Hayâl: Yadigâr”, “Refref-i Hayâl: Bir Bedevî Kızı”, “İnkişâf-ı Aşk”, “Yıldız Hatırât-ı Elîmesi”. Biz, “İnkişaf-ı Aşk” ve Yıldız Hatırat-ı Elimesi’ni hikâye olarak kabul etmediğimizden, değerlendir- memizi 12 hikâye üzerinden yapacağız.

Yazarın Ali Kemal’in hikâyelerini tespitte neyi esas aldığını da tam anlayama- dık. Eğer Ali Kemal adıyla çıkanları esas alsaydı, bu kitapta 12 hikâyeden ancak “Refref-i Hayâl: Nesteren”, “Refref-i Hayâl: Lola”, “Refref-i Hayâl: Son Derman”, “Refref-i Hayâl: Zavallı Refi k”, “Refref-i Hayâl: Bir Bedevî Kızı” olmak üzere ancak 5 hikâyenin yer alması gerekirdi. Halbuki Kolcu, Ali Kemal’e ait olduğundan kesin olarak emin olduğumuz ama süreli yayınlarda imzasız olarak çıkan “Hayat Kırıntıları: Kerime”, “Hayat Kırıntıları: Niçin? Neden?”, “Hayat Kırıntıları: Lükata”, “Refref-i Hayâl: Yadigâr” olmak üzere 4; Mecmua-i Kemal’de *** rumuzuyla çıkan “Şefi ka”, “Hacı Baba”, “Nil Kenarında” olmak üzere 3 hikâyeyi de kitabına almıştır. İmzasız çıkan “Refref-i Hayâl: Yadigâr”ı, Ali Kemal adıyla çıkan “Refref-i Hayâl” örneklerine bakarak eserine almış olabilir. “Şefi ka”, “Hacı Baba”, “Nil Kenarında” hikâyelerini de, yer aldıkları Mecmua-i Kemal’i Ali Kemal çıkardığından değerlendirmeye almıştır diye düşünüyoruz.

Hikâyeler, süreli yayınlarda çıkış tarihlerine göre sıralansaydı daha iyi olurdu. Bu sayede, Ali Kemal’in hayat, fi kir ve edebiyat seyri iyi takip edilebilirdi. Buna uyulmamıştır.

Biz, bir aksilik olmazsa 2020 sonlarında kitap olarak çıkarmayı umduğumuz ça- lışmamızda Ali Kemal’in 25 telif, 13 tercüme hikâyesine yer verdik. Sayın Kolcu’nun görmediği Ali Kemal’e ait, Halep Muhbir-i Mahsusumuzda imzasıyla çıkan (Servet gazetesi) “Çölde Bir Sergüzeşt”; imzasız çıkan “Bahar İçinde Hazan”, “Hayat Kırın- tıları: Margout”, “Hayat Kırıntıları” (İkdam, nr. 825), “Hayat Kırıntıları” (İkdam, nr. 920), “Hayat Kırıntıları: Geçen Sene Bu Sene”; Ali Nebhan müstearıyla çıkan “Hayat

5 A(yın) Kemal, Yıldız Hatırat-ı Elimesi, İkbal-i Millet Matbaası, Dersaadet 1326, 33 s. Yıldız Hatırat-ı

Elimesi ve Tunus eserlerini roman olarak değerlendirmemizi kabul etmeyenler –hacimce küçük olduk-

larından– haklı sayılabilirler.

6 Türk Dünyasından Halil Açıkgöz’e Armağan, Doğu Kitabevi, İstanbul 2013 (içinde s. 237-256). 7 Ali Kemal, Tunus, Kütüphane-i Kemal, Matbaa-i Osmaniye, Kahire 1900, 16 s.

Kırıntıları: Model”, “Hayat Kırıntıları: Mini Mini Bir Osmanlı”; Ali Kemal imzasıyla çıkan “Refref-i Hayal: Endülüs”, “Bir Safha-i Hayat: Kâh Olur Gurbet Vatan”, “Bir Safha-i Hayat: Canan da Muhacir Oldu”; Orhan müstearıyla çıkan “Tesadüf”; Ali Seza müstearıyla çıkan “Canan Gibi Şadan da Muhacir Oldu” olmak üzere 13 telif hikâyeye daha çalışmamızda yer vermiş durumdayız.

Bütün bunlardan, sayın yazarın eserinin çok eksik olduğu ortaya çıkmaktadır. Kolcu’nun, Ali Kemal: Bir Muhalifi n Hikâyesi eserimize başvurmadığını, bir göz atmadığını, s. 102’de yer alan Ali Kemal’in kullandığı müstear ve rumuzları görme- diğinden anlayabiliriz. Eserimizde s. 117’de Orhan ve Kuner (Konur) Alp’in de Ali Kemal’in kullandığı müstearlar olma ihtimalinden bahsetmiştik. Ali Seza, aslında Ali Kemal’in arkadaşı olup genç yaşta vefat eden Abdülhalim Memduh’un kullandığı müsteardır. Ali Kemal, arkadaşına vefa göstererek “Canan Gibi Şadan da Muhacir Oldu” hikâyesini Ali Seza adıyla yazmış olabilir. Mecmua-i Kemal’de kullanılan *** işaretinden ise daha önce söz etmiştik.

“Hayat Kırıntıları” serisine konulan Romen rakamları esas metinlerde yoktur. Üç hikâyenin *** işaretiyle Mecmua-i Kemal’de çıktığı bilindiği halde, bu, künyelerde verilmemiştir.

Bizde, sayın Kolcu’nun şiirlerde ve hikâyelerde derin, vukufl u çalışma yapmadığı zehabı hasıl oldu. Eğer öğrencilerini de çalışmaya dahil ettiyse, verileri iyice kontrol etmeliydi. İlmî kariyerinin son aşamasına gelmiş bir akademisyenin daha titiz, daha dikkatli çalışması gerekirdi. Biz, şiirlerde gözden kaçan hatalara düşmemek için hikâye metinlerini defalarca kontrol ettik. Fransızca özel isimlerin yazılışları ve Arapça iba- relerin çözümünde de işin uzmanlarına danıştık. Bu hususta belki bir iki hata olabilir. Kolcu’nun hazırladığı eserde, hikâyelerde okuma ve yeni alfabemize aktarmada şiirlere göre daha fazla hata vardır. Hatta unutulan, aktarılmayan kısımlar görülmek- tedir. Bu konuda aşırı iddialı olamayacağımızı itiraf ederiz ama yine de bir hikâye üzerinden ne kadar hatalı okunuş ve aktarmanın yapıldığını göstermek durumundayız. Bu hikâye, “Hayat Kırıntıları: Kerime”dir. Biz, hikâyeye –yazarın dikkatinden kaçmış olabilir– Ömrüm’de biraz değişik şekilde yer alan varyantını da ekledik.8 Bu değer- lendirme daha önce “Ali Kemal’in Hikâyelerinde Hayatına Dair İzler” çalışmamızda da yapılmıştır.9 Bizim ve Kolcu’nun metinleriyle eski harfl i metni vererek ayrıca değerlendirmede bulunacağız:

8 Ali Kemal, Ömrüm (Haz. Zeki Kuneralp), İsis Yayıncılık, İstanbul 1985, s. 32-34; Ali Kemal, Ömrüm

(Haz. M. Kayahan Özgül), Hece Yayınları, Ankara 2004, 39-41.

9 “Ali Kemal’in Hikâyelerinde Hayatına Dair İzler”, Edebiyat Üzerine İncelemeler: Rıza Filizok’a Ar-

mağan (Editörler: Şerife Çağın-Seçil Dumantepe), Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir 2019 (içinde s.

Faruk Gezgin’in İkdam gazetesinden aktarıp hazırladığı metin:

HAYAT KIRINTILARI: KERİME10 [Paris’ten]

Ekâbirden [büyük zatlardan] birinin kızı idi ki bir vakit komşumuzdu. Beş altı yaşında iken adeta çirkin görünüyordu. Ya çocuktan ziyade cüceye benziyordu. Fakat büyüdükçe bir parça latifl eşti. On dördüne, on beşine doğru yine güzel değil idi ise de hoştu, ba-husus [özellikle] taravet-i nev-civanisiyle [gençlik tazeliğiyle], pembe teniyle, sırma saçıyla az çok dil-fi rip [cazibeli, alımlı] idi. Hemen bir yaşta olduğumuz için aramızda iptida-yı sabavetten [çocukluk başından] beri bir münasebet-i masumane [masumca, temiz bir ilişki], tıfl ane [çocukça] bir münasebet başladı:

Babamın bir itiyad-ı güzini [beğenilen bir alışkanlığı] vardı: Her gün ale’s-seher [seherde, erkenden] uykudan kalkar, salat-ı subhı eda için [sabah namazını kılmak için] civarımızdaki camiye giderdi, bazen bu ibadete beni de, kardeşlerimi de beraber götürürdü. Ömrümün bu demi hiç hatırımdan çıkmaz, hafızamda o kadar safvetle [sâfl ıkla] müncelidir [parlar, meydandadır], sokaklar tenha, cihan pür-sükût [sessizlikle dolu]. Biz el ele, sevine sevine yürürdük... Bir merdivenden yukarı çıkarak caminin hol-i fasihine [açık holüne] girdiğimiz zaman nesim [rüzgâr]11 başka bir cevdetle [tazelikle, güzellikle] yüzümüze çarpar, pîş-i nazarımızdaki [gözümüzün önündeki] sal-hurde [çok yaşlı] ağaçlar bizi başka bir müla- yemetle [yumuşaklıkla], rıfk ile [tatlılıkla, yumuşaklılıkla] karşılarlar idi. Kulağımıza her taraftan bir sada-yı inbisat [ferahlık sesi] gelirdi ki bunun da menbaı [kaynağı] kalbimizde, kalb-i abid ve sâfımızda [temiz ve tapınan kalbimizde] idi. O zaman hayatımız ne kadar gıll u gıştan [kin ve hileden] azade [uzak, serbest] bulunuyordu! Efsus [Yazık]! Tevali-i devran [dünyanın dönmesi, devam eden olaylar, kader] bu saadeti nasıl altüst eyledi, ne peder kaldı, ne dader [kardeş] kaldı.12 Ne de elde bu hatıraları besler eser kaldı.

Bazen böyle sabah namazından sonra saatlerce yine camide kalırdık. Kimi İzzî,13 kimi Kadı Mîr, kimi Gülistan14 okutan muallimin-i kiramın [değerli, saygıdeğer muallimlerin] halka-i tedrisatını [öğretim halkasını] birer birer dolaşırdık. Dolaşırdık, çünkü bu derslerden bir nebze [bir parça] bile anlamadığımız için aynı noktada kalmaktan sıkılırdık. Babamızın bu devirden merakı, meramı bizi bir an evvel ilme ısındırmak idi. Nazarında cami dersi başka ulviyeti [yüceliği], başka füyuzatı [feyizleri, bereketleri] haiz idi [malikti, taşıyordu]. Bir gün bu iştigalat-ı güzideden [beğenilen uğraştan] sonra eve avdet ederken [dönerken]

Outline

Benzer Belgeler