• Sonuç bulunamadı

Ayrıntılı bilgi için bk Z Dökmen, Toplumsal Cinsiyet, (Remzi Kitabevi İstanbul, 2009).

Serap Aslan Cobutoğlu *

8 Ayrıntılı bilgi için bk Z Dökmen, Toplumsal Cinsiyet, (Remzi Kitabevi İstanbul, 2009).

Toplumda cinsiyet eşitsizliği kadına yönelik şiddetin ortaya çıkmasında ve tek- rarlanmasında en temel etmenlerden biridir. Bu nedenle gerek kamusal gerek özel alandaki kadına yönelik şiddet, toplumun her alanında var olan cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.10

Kaufman “erkek kaynaklı şiddet davranışlarını yedi farklı açıdan” ele almaktadır. Bunlar “ataerkil yapı”, erkeklerin kadına göre belirli ayrıcalıklara sahip olmasının normal kabul edilmesi anlamına gelen “ayrıcalıklı olma hissi”, birbirinden farklı toplumlarda erkeklerin kadına karşı uyguladığı şiddet eylemlerinin suç olarak görülmesine üstü kapalı bir şekilde değinilmesi ya da hiç yokmuş gibi bahsedilmemesi anlamına gelen “müsaade etme (izin verme)”, erkeklerin kendilerini kadına karşı üstün hissedip, otoriteyi elinde bulundurmak için kadına karşı güç kullanması, yani “erkeklerin güçlü olduğu çelişkisi”, başkalarıyla arasında duygusal mesafe oluşturma isteği olarak ifade edilen “psikolojik erkeklik zırhı”, toplumdaki öğretilerden kaynaklı erkek çocuklarının duygularını gizle- meyi öğrenmesi anlamına gelen “ruhsal bir düdüklü tencere olarak erkeklik” ve toplumun kadına karşı uygulanan erkek egemen şiddeti kabul etmesi, çocuğun ailesinde şiddete tanık olması ya da kendisine uygulanmasını kapsayan “geçmiş deneyimler”dir.11

Tüm bu özellikler toplum tarafından bireylere öğretilen toplumsal cinsiyet öğre- tileriyle ilgili özelliklerdir. Dinç-Kahraman, cinsiyete dayalı ayrımcılığın aile içinde başladığından, kültürel değerlere bağlı olarak kız ve erkek çocukların farklı yön- lendirildiği için toplumsal cinsiyet eşitsizliğine onay veren kadınlar ve erkeklerin yetiştirilmekte olduğundan bahsetmiştir.12 Toplumun kadına atfettiği rol ve beklentiler yüzünden, kadınlar eğitim, evlilik ve çalışma hayatını etkileyecek konularda karar verip kararlarını uygulayamamaktadırlar. Toplumsal cinsiyet kültürel açıdan erkeği yüceltip kadını daha az değerli kılmaktadır.

Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne göre kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet “bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen

ya da kadınları orantısız olarak etkileyen şiddet”13 olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kadına yönelik şiddetin en önemli sebebini toplumsal yapıdaki erkek egemen bakış oluşturmaktadır. Söz konusu erkek egemen ideoloji, siyasal, sosyal, ekonomik vb. yapılarda şiddeti doğurmakta, beslemekte ve en önemlisi de kadınların yardım almalarını engelleyerek şiddetin sürmesini sağlamaktadır.14 Diğer bir deyişle kadına yönelik şiddeti üreten dinamikler, yalnızca aile içinde değil, toplumun hukuk-

10 Bilican-Gökkaya, “Türkiye’de Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri”, s. 169-170.

11 akt. Pehlivan, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Çerçevesinde Aile İçi Kadına Yönelik Şiddet Algısı, s. 46-47. 12 Dinç-Kahraman, “Kadınların Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğine Yönelik Görüşlerinin Belirlenmesi”, s.

30-35.

13 akt. Pehlivan, a.g.e., s. 66; Demirgöz-Bal, “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğine Genel Bakış”, s. 23. 14 Başar, Demirci, “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet”, s. 43.

sal, sosyal, ekonomik, geleneksel, siyasal ve eğitimsel yapısındaki ayrımcı ve kadını erkeğe bağımlı kılan mekanizmalarından kaynaklanmaktadır.15 Bu bağımlılık durumu ise çoğu kez kadınları eril şiddet olgusu ile karşı karşıya bırakır. Eril şiddet, “yaş, sınıf, cinsiyet ve etnisiteye dayalı hiyerarşilerle yapılandırılmış ve en güçlünün kazanacağı biçimde örgütlenmiş davranışlar bütünü olarak tanımlanabilir. ‘Düzen’, ‘disiplin’, ‘terbiye’, ‘namus-şeref’ gibi ahlaki değerleri merkezine alan ve en temel tekniği her türden şiddet olan toplumsal ve siyasal ilişkiler biçimi”dir.16

Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle mücadele için imza- lanan ilk uluslararası sözleşme İstanbul Sözleşmesi’dir. 2016’da yürürlüğe giren bu sözleşmenin ilk imzacısı Türkiye’dir. İstanbul Sözleşmesi toplumsal olarak kadın ve erkeklerce inşa edilen roller, kadın-erkek eşitsizlikleri ve kadına şiddet ile mücadele edilmesi gerektiğini vurgular. Sözleşme, kadına şiddeti önlemeyi, kadını korumayı, fail- lerinin cezalandırılmasını ve politikalar ile şiddetin sonlandırılmasını amaçlamaktadır.17 Kadına yönelik şiddet dendiğinde ilk akla gelen genellikle fi ziksel şiddet olmakla birlikte cinsel, ekonomik, sözel şiddeti de kapsayan psikolojik şiddet de şiddet döngü- sünde yer almaktadır. Duygusal şiddet kadınların en sık karşılaştığı şiddet türüdür ve çoğunlukta şiddetin ruhsal anlamda kadını zayıfl atan, ezen, baskılayan ve gelişimini engelleyen yönüne vurgu yapar.

Duygusal şiddet, başlı başına bir şiddet türü olup tek başına uygulanabildiği gibi aynı zamanda farklı şiddet türlerinin de bir sonucu olabilmektedir. Örneğin fi ziksel şiddet gören bireyin ruh haline bakıldığında, gördüğü şiddet sonucunda değersiz olduğu hissine kapılması, özgüveninin kırılması, depresyona girmesi ya da sosyal ortamlardan soyutlanması olasılığı yüksektir. Benzer şekilde cinsel şiddet gören biri için de bu şiddetin fi ziksel boyutundan ziyade psikolojik boyutu daha ağır olmakta ve kişide onarılması uzun zaman gerektiren etkiler bırakabilmektedir.18

Psikolojik olarak da adlandırılan duygusal şiddet, bir kişinin sosyal itibarını, özgüvenini yok etme, kişiyi değersizleştirme, sosyal ortamlardan dışlama, taciz etme gibi etik değerler içermeyen ve ahlaki olmayan davranışlardır ve kişiye ruhsal yönden baskı yaparak kişinin duygu ve düşüncelerinin, duygusal isteklerinin yok sayılması anlamına gelmektedir.19 Kadınlar üzerinde en çok tahribat bırakan şiddet türü özelli- ğiyle dikkat çeker. Kadının duygu, düşünce ve isteklerinin önemsenmemesi, kadına söz hakkı verilmemesi, psikolojik baskı ve zorbalık yapılması, kadını zorla evde tutma,

15 Bilican-Gökkaya, a.g.m., s. 170. 16 Sancar, Erkeklik: İmkânsız İktidar, s. 216. 17 Vural, a.g.m., s. 116.

Outline

Benzer Belgeler