• Sonuç bulunamadı

Kaan Kurt **

A. Kötülük ve Daemon

“The Problem of Evil in Literature” yazısında Sholom Kahn kötülüğün doğal kötülük ve insandan kaynaklı kötülük olarak ikiye ayrıldığından söz eder.9 Doğal kötülükten kasıt deprem, salgın, kasırga gibi doğrudan insan kaynaklı olmayan kötü olaylardır. İkincisi ise sebebi insanın kendisinden kaynaklanan, insanın yaratıcısı olduğu kötülük çeşididir.

Kötülüğün ilk özelliğinin onun sebepsizliği olduğunu söyleyebiliriz. Bataille’e göre kötülüğün sonunda bir getiri, maddi bir çıkar, sağlanabilecek bir avantaj olmaz.10 Kötülük yalnızca kendisi için vardır, yalnızca kendisi için yapılır. Kötü, kötülüğü yal- nızca kötülüğün kendisi için ister. Sebepsiz olması aynı zamanda kötülüğü anlaşılmaz da yapar. Eagleton da bunu vurgular: “Bir eyleme kötü demek, onun anlayışımızın ötesinde olduğunu söylemektir. Kötülük anlaşılmazdır. O sadece kendisi için bir ey- lemdir. [...] Bu eylemi anlaşılır kılacak bir bağlam yoktur”.11

Eagleton’a göre eylem anlamdan uzaklaştığı oranda kötüleşir.12 Kötülük hem se- bepsizce hem de anlamsızca yapılan bir eylemdir. İşe yarar herhangi bir amacı yoktur. O, sebep sonuç mantığını reddeder. Eagleton bu “amaçsız kötülük” kavramına belli ölçülerde farklı şekiller de verir: “Kötülük başka bir şey uğruna yapılır ve bu açıdan bakıldığında, bir amacı vardır; ama bu başka bir şeyin kendi başına bir amacı yoktur”.13 Yani kötülük aslında başka bir şey için yapılması yönüyle amaçlı olabilir fakat amaç- ladığı durumun içerisinde bir amaç yoktur. Bu da kötülüğün yalnızca “kötülük olsun diye” yapıldığını gösterir. Kötü bir eylemin zorunlu olarak bir açıklaması bulunmaz. Fransız psikanalist Andre Greene de kötülüğün nedeninin olmadığını, kötünün canının çektiği nesnelere kendi iradesini dayattığını söyler.14 Eagleton sadistlerin durumunu da değerlendirir, ona göre sadistler acıya amaçsızca değer verirler ve bu acıyı başkalarına yaşatarak çoğaltmayı amaçlarlar.15 Eagleton bu söylediklerinin aksine kötülüğün ken- dince çeşitli amaçları olabileceğinden de söz eder. Örneğin eğlenmek veya kötünün yaşama dair çektiği acıdan kurtulmak adına ölçüsüzlüğe başvurması şeklinde olabilir.16 Bu, bir yandan da kötülüğün içinde rasyonelliği barındırdığını, birtakım hesaplamalar içerdiğini gösterir.

9 a.g.e., s. 99.

10 Bataille, Edebiyat ve Kötülük, s. 14. 11 Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, s. 8. 12 a.g.e., s. 9.

13 a.g.e., s. 94.

14 Akt. Eagleton, a.g.e., s. 93. 15 a.g.e., s. 95.

Çoğu zaman kötülük iyilikle karşıt olarak düşünülür. Buna rağmen kötülüğün iyilik olmadan var olamayacağı, iyiliğin varlığının kötülüğün varlığı için bir koşul olduğu, bundan dolayı kötülüğü iyilikle karşıt olarak düşünmenin de hatalı olduğu söylenebilir. “Kötülük İyiliğe minnet duyar; kendini kötü olarak nitelemekle, göreli ve türemiş olduğunu, İyilik olmaksızın var olamayacağını da itiraf etmiş olur”.17 Aynı zamanda bir kötülüğün boyutunun anlaşılması için de iyiliğe ihtiyaç vardır. Elbette bu iki kavramın birbirine eşit olduğu anlamına gelmez, yalnızca birbirlerini tamam- ladıklarını, bundan dolayı da birbirlerine bağlı olduklarını gösterir. Bu iki kavramın birbirinden ayrılan noktası tam olarak nedir?

Bataille’e göre iyilik olarak kabul edilenin tam tersini kasıtlı olarak yapmaktır kötülük.18 İstenmeyeni istemek, iyiliğin istediğini istememektir. Çünkü kötülük iyiliği isteyen iradeden, iyiliği oluşturan değerlerden tümden yoksundur. Elbette kimi zaman bu durumu zorlaştıran şeyler de olabilir, örneğin iyi gibi gözüken bir eylem kötü sonuçlar yaratabilir. Kahn’ın aktardığına göre Hegel de trajiği tam burada bulur. İyi niyetle yapılmış bir eylem sonuçları itibariyle kötülük doğurabilir.

Kötülüğün sebepsizlik, amaçsızlık, iyiliğe bir yandan bağlılık bir yandan da iyiliği isteyen iradeden yoksunluk dışında ilişkili olduğu bir diğer kavram yıkımdır. Kötülük yıkım yaratır, kötü yıkım yaratmak ister. Eagleton’a göre bunun sebebi kötülerin yara- tılmışlarda ve yaratılmışlıklarında bir anlam bulamaması, bundan ötürü de hiçbir şeyin var olmasını istememeleridir.19 Bu anlamda yıkım, Tanrı’nın yaratma gücünü gölgede bırakabilmenin bir yoludur. Kötüler hayatın sürmesinden duydukları rahatsızlık sebe- biyle ve buna karşı yok etmeyi seçerler.20 Yıkım fi kri kötüye zevk verir. Çevrelerinde yıkım yaratmayı amaçlar kötüler. Bataille, kötüyü yıkıcı ve yok edici davranışından vazgeçirmenin mümkün olmadığını çünkü kötünün yaptığının bir amacı ve anlamı da olmadığını söyler.21 Kötünün yaptığının bir anlamı olmadığı ve hatta diğer kötü insanların oturtmaya çalıştıkları anlamlılık onlar için bir sorun olduğu için, kötüler yıkıcılık, yok edicilikten vazgeçmezler. Yıkmaktan zevk duyarlar.

Kötüler tarafından, kötülük tarafından yıkılmaya çalışılan nedir? Bataille kötülü- ğün kimi zaman köle davranışı göstermenin reddi olarak yorumlanabileceğine dikkat çeker.22 Bu anlamda kötülük yaşamın mevcut değerlerinin yıkımı yoluyla özgürleşme vaat etmiş olur. Gerçekten de kötülük büyük bir özgürlük vaadi içerir. Sartre bunu kötülüğün ağzından şu şekilde aktarıyor: “Ben bir canavar, bir fırtına olmak istiyorum,

17 Bataille, Edebiyat ve Kötülük, 28. 18 a.g.e., s. 27.

19 Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, s. 57. 20 a.g.e., s. 58.

21 Bataille, Edebiyat ve Kötülük, s. 139. 22 a.g.e., s. 78.

insana özgü olan her şey bana yabancı, insanların koyduğu tüm yasaları çiğniyorum, bütün değerleri ayaklar altına alıyorum, hiçbir şey beni tanımlayamaz, sınırlayamaz; ama varım ve her tür yaşamı yok edecek dondurucu bir nefes olacağım”.23 Bu yönüyle, mevcut yasaya, ahlaka, değerlere, geleneğe bir başkaldırıdır kötülük.

Kötülüğün ölümle ilişkisi üzerinde de durulmalı. Bataille ölümün yaşamın koşulu olduğundan, kötülüğün de özü itibariyle ölüme bağlı olduğundan söz eder.24 Keza Eagleton da kötülüğün ölümle ilişkisini vurgular: “Neticede kötülük ölümle ilgilidir ama kötü kişinin öldürdüğü kadar kötülük yapan kişinin ölümüyle de”.25 Öldürmek ve en az öldürmek kadar intihar belki de bundan dolayı en büyük kötülükler –hem başkalarına hem kendine yapılan– arasında anılır, kötülere yakıştırılır ve edebiyat me- tinlerinde kendine önemli bir yer tutar. Kötüler öldürmeyi düşünür, başkalarını öldürür, intiharları yaygındır. Dostoyevski’nin büyük kitaplarının hemen hemen tamamında hem cinayetler hem de intiharlar vardır. Büyük dinlerin kutsal kitaplarında da bu iki eylem büyük günahlar olarak alınır.

Öldürme eylemine yönelik tutumlarının yanında, bahsedilen dinlerin de kötü- lükle çok yoğun ilgisi olmuştur. Şeytan belki de tüm kötülerin ve kötülüklerin ilkidir. Eagleton kötülerin hayatın sürmesinden duydukları rahatsızlığa karşı yok etmeyi se- çerken aynı zamanda bunun bir çeşit Tanrı’dan intikam içerdiğini söyler.26 Buna göre kötüler Tanrı’nın yaratma eylemini tersine çevirerek ondan intikam almaya çalışırlar. Tanrı var eder, şeytan/kötüler ise yok eder. Yoktan var etmek nasıl mutlak bir gücü sembolize ediyorsa, vardan yok etmek de öyledir. Kötüler bu yolla Tanrı’nın yerine geçmeye çalışırlar. İntihar da bir bakıma böyledir: Tanrı’nın ölüm üzerindeki mutlak söz sahipliğini yıkmayı amaçlar intihar. İntihar eden kişi ölümüne kendi karar vererek kendini Tanrının yerine koyar, Tanrı olmayı amaçlar.

Hıristiyanlıktaki ilk günah fi krine göre her insan günahla, kötülükle, suçla doğar. İnsan daha doğuştan kötülükle doğar, henüz hiçbir eylem gerçekleştirmediği hâlde ve bebeklerin doğduklarında vaftiz edilmeleri de yine bu inançla ilgilidir. Yani Hıristiyan- lık, bir yandan kötülüğü yasaklarken bir yandan da insanın kötü tarafını kabul eder. Bu tartışma belli değişikliklerle ve daha çok daemon kavramı dolayımıyla Türkiye’de de kendine yer bulmuştur. “Hayalgücümüz Sınırlı” yazısında Şerif Mardin Batı’daki “daemon” kavramından bahseder. Bu kavram Türkçeye kabaca iblis/cin/şeytan olarak çevrilebilir. Şerif Mardin bu kavramın “bir taraftan ürkütücü fakat diğer taraftan yaratıcı bir öğe” olarak anlaşıldığını söyler ve bu şeytaniliğin yaratıcılığının Batı’da mevcut Türkiye’de ise eksik olduğunu iddia eder. Ona göre Türkiye’de ve İslam’da şeytan var

23 Akt. Bataille, a.g.e., s. 136. 24 a.g.e., s. 25.

25 a.g.e., s. 21. 26 a.g.e., s. 58.

olsa da onun yaratıcılığı fi kri yoktur, hatta bunu düşünmek bile günahtır. Batıdaki daemon kavramıysa yıkıcılığıyla birlikte ve belki de bu sayede özgün bir anlayışı yaratabilen, insanın iki tarafl ılığını bir suç olarak değil bir özgünlük kaynağı olarak tanımlayan bir anlayıştır. Mardin’e göre bizde edebiyatın gelişmemiş olmasının, iyi roman örneklerinin verilmemesinin sebebi de budur. Daemon fi krinin eksikliği bir iç sansüre, insanı hem iyi hem kötü tarafl arıyla bir bütün olarak algılamamaya yol açar ve bu durumda da iyi edebiyat verilemez. “Aydınlar Konusunda Ülgener ve Bir İzah Denemesi” yazısında da aynı konuya değinir Mardin. Ona göre daemonic, “insanın yaratıcı ve kahredici” gücüdür. Daha önce ele aldığımız kötülüğe içkin olan yıkıcılığın yaratıcı tarafıyla birleştiği noktalar odaklanır daemon kavramı. Mardin’e göre İslam bazı tasavvuf akımları dışında daemonu “şer şeytan” ile bir tutar ve yok sayar. “İslam kültürünün bahis konusu ettiğim tasavvuf dışı ifadesinin belirgin tarafl arından biri, insanın ‘daemonic’ tarafl arının yaratıcı bir yönü olabileceğini kabul etmemesi, hatta böyle bir teklife bile şiddetle tepki göstermesidir”.27 Tüm bunlar da Mardin’e göre gerçek trajedi, gerçek edebiyat, gerçek romanın önünde engel yaratmıştır. “Daemonun kabul edilmediği, maskelendiği ve yalnız “kötü” ile bir tutulduğu uygarlıklarda edebiyat ve sanat yüzeysel kalmaya mahkûmdur (...) Çağdaş Türk edebiyatının bir tür fakirliğinin gizi de buradadır”.28 Aslında tüm bu fi kirler daha önce andığım Tanpınar’ın fi kirlerinin daemon kavramının da eklenerek geliştirilmiş hâlidir. Tanpınar’ın Suat karakteri ile doldurmaya çalıştığı Türkiye’nin ve Türk edebiyatının içerdiği düşünülen boşluk/eksiklik fi kri anlaşılan o ki Tanpınar’dan sonra da devam etmiştir. Şerif Mardin dışında Hulki Aktunç da “Edebiyat ve Kötü lü k” yazısında “onlar” ile “biz” arasındaki farklılığa dikkat çekiyor ve “onlar, kötü lü ğü nü n romanını yazabilir, fi lmini çekebilirler, vesaire” diyor, bizim ise bu konuda farklı olduğumuzu iddia ediyor. Başka isimlerce de dile getirilen bu fi kirlerin doğruluğu ise tartışmalıdır.

Sholom Kahn’a göre edebi çalışmaları sınıfl andırmanın bir yolu da türlere göre değil onları kötülük sorunuyla kurdukları ilişkilere göre kategorize etmek.29 Kahn’a göre kötülüğün edebiyata şu anki şekliyle girmesi yirminci yüzyıl itibariyledir.30 Aynı zamanda kötülük modern, güncel, çağdaş bir temadır.31 Gerçekten de önceden kötü- lük daha çok dini bir fenomen olarak ele alınırken, modern edebiyatta dinin yanında farklı temalarla da etkileşim kurmuştur. Artık kötülük yalnızca şeytandan ve günahtan ibaret değildir, örneğin Goethe’nin Faust’unun kötülüğü her ne kadar bir şeytan olan

27 Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset 3, s. 263. 28 a.g.e., s. 262-263.

29 Kahn, “The Problem of Evil and Literature”, s. 109. 30 a.g.e., s. 105.

31 Bu noktada Şerif Mardin’in de kötülüğün ideal temsilini romantiklerde bulduğunu hatırlatmakta fayda

var, Mardin Abdülhak Hâmid melodramlarına karşıt bir şekilde konumlandırdığı romantiklerin kötüyü ve insanı başarılı bir şekilde temsil ettiğini düşünüyordu.

Mefi stofeles’in etkisi altında olsa da bir yanıyla sekülerdir: Kaba bir kapitalist ilerleme, bilimselcilik ve imar tutkusu Faust’u etrafını yakıp yıkmaya götürüyordu. Sekülerizmin etkisiyle dinin yerini birçok farklı kurumun/düşüncenin aldığı ifade edilmiştir. Bu kimi zaman bilim, kimi zaman kapitalist ilerleme, kimi zaman ise ulusçuluktur. Böyle bir durumda kötülüğün de aynı kalması, onun içinin yalnızca dinle ilişkili şeytan ve şeyta- nilikle dolu olması beklenemez. Toplumların da dinle kurdukları ilişkinin zayıfl adığını ve anlam dünyalarını dolduran gösterge olarak dinin yerini birçok başka fi krin aldığı bilinmektedir. Bunun yanında bireyci kötülüğün Batı edebiyatında yirminci yüzyılda kendine yer bulduğu da söylenebilir. Buna rağmen Hıristiyanlıktaki daemon fi krinin Türkiye’de/İslam’da eksikliğinden ötürü bizde kötünün/kötülüğün/edebiyatın/romanın gelişmediğini iddia etmek pek makul değil. Çünkü bu kötülük yalnızca dinden kaynaklı bir kötülük değildir. Hatta din, insan yaşamındaki etkisini ve konumunu aynı şekilde sürdürseydi modern edebiyattaki kötülük biçimi belki hiçbir zaman var olmayacaktı.

Outline

Benzer Belgeler