• Sonuç bulunamadı

Kонфессиёнал: Dine, mezhebe ait Bu kelime orijinal metinde de siyah punto ile yazılmıştır 6 Bu kısım orijinal metinde de siyah harfl erle yazılmıştır.

VE USUL-İ SAVTİYENİN İNTİŞARI” ADLI KİTAPÇIĞI Yavuz Akpınar *

5 Kонфессиёнал: Dine, mezhebe ait Bu kelime orijinal metinde de siyah punto ile yazılmıştır 6 Bu kısım orijinal metinde de siyah harfl erle yazılmıştır.

İmtihan günü mektebe 40 çocuk kaydedildi; mektep mektebe benzedi. Mualli- min maaşı “ebeveyn boynuna” yüklendi. Çocuk başına her ay on iki kuruş (bir ruble) ve odun-kömür parası bir kuruş alınacağı şart edildi. Ayda iki kuruş (on altı kapik) muallim hakkı vermeye alışmış babaların ayda on iki kuruş vermeye razı oldukları bana bir kat daha kuvvet verdi. Böylece muallim efendiye ayda altı yüz kuruş temin edildi. Bu hâl aç mollaların dikkatini celp etti. Bu muvaffakiyet sayesinde ikinci bir mektebin vücudu lazım oldu. Çünkü mektebe daha ziyade şakirt kaydına müsaadem yok idi. İşi ileriletmek için esas tuttuğum başlıca kaideler bunlardı:

1. Bir muallimli mektepte kırktan ziyade çocuk bulundurmamak ve mektebi üç sınıf üzere devam ettirmek

2. Sabileri günde dört saatten ziyade ders ile meşgul etmemek 3. Her dersi bir saatten ziyade uzatmamak

4. Her ders arası beş-on dakika şifahen hesap meseleleri ile çocukları eğlendirip zihinlerini istirahat ettirmek

5. Birinci dersten bede’an her gün iki-üç harf gösterip ve bunun savtlarını-davuş- larını beyan edip heman mümkün olan Türkçe kelimeleri okutup-yazdırmak ve harf-i hecâyı tekmil edene kadar çocuklara Türkçe okup-yazmayı zabtettirmek

6. Türkçe zabtolunduktan sonra Arabîye mahsus hurufat birer birer talim edilip tedricen kaideler gösterilip kıraat-ı Arabiyeye çalışmak

7. Yengilce tekdirden maada çocuklara hiç bir türlü sıkıntı ve ceza vermemek 8. Ayda on iki kuruştan eksik bedel almamak, hiç kimden bunun haricinde hediye kabul etmemek

9. Her altı ayda hususî imtihan edip senede “bir defa” mübtedi kabul etmek 10. Muallim olmak için “usul-i savtiye” tahsil etmek isteyen molla ya suhte bir ay kadar yeni mektebe devam ile programı ve usulü gördükten sonra bendeleri tarafından imtihan edilip şehadetname verilmek

11. Her bir muallim öğrendiği cümle kaideleri ve programı icra edeceğine ve arzu edenlerden iki mollaya bilȃ-bedel usul-i savtiyeyi öğretip iki mektep daha ıslah edeceğine kat’i vaat ve söz alınmak

12. Mektebin hâl ve gidişinden Tercüman gazetesine ara sıra haber verip her imtihana vesair hususȃta dair senede iki defa malumat vermek. Bundan böyle usul-i savtiye ile ders veren muallimlere cemaat tarafından oldukça dolgun maaş temin edilip “yekdiğerinden görmekçe” suretiyle muallim yetiştirmek çaresi bulunmuş idi. Elinde şehadetnamem bulunan muallime ayda beş yüz kuruş verileceği lazım gelenlere ma- lum ediliyordu. Her bir muallim, usul-i savtiye tatbiki sayesinde alacağı dolgun maaşı helallemek ve maarif-i milliyeye hizmet etmek üzere bulunduğu dairede iki “muallim” terbiyesine ve iki mektebin ıslahına propaganda etmeye vicdanen borçlu ediliyordu. Bu mukaddes vazifeyi kemalen eda eden birçok muallimler görüldü.

Birinci numune mektebinin birinci imtihanı sayesinde otuz ağıza otuz müdafi ’ yaki meddah kazanılmış ve muallime verilecek 600 kuruş maaş dahi mollalar arasında yeni usule dikkat uyandırmış idi; çünkü eski usulün muallimleri ayda 150 kuruş alamıyorlar idi. Fakat böyle ise de eski fi kirliler daha ziyade harekete gelip halk nazarında mektebi ve usulü düşürmeye gayret ve hücum göstermişler idi. “Tez öğrenilen ilim tez unutuluyormuş”, “dinî mektepler bozulacak ve Rus şkoluna dönecekmiş”! Bu hücuma karşı Bahçesaray pazarında bir kahvehanede “Akşam Mektebi” açtım. Yirmi kadar hammal ve bakkal delikanlıları davet ettim. Kırk akşam bunları bizzat okutup okur-yazar ettim. Böylece her biri bağırıp çağırıp usul-i savtiye müdafi ’i ve Tercüman abonesi olmuşlar idi (sene 1885).

Usul-i savtiye ve ıslah-ı mekâtib meselesi, düşünülmüş bir sistemle gazetemde umumȋ dersler suretinde derç edildiğinden yavaş yavaş Kırım haricinde dahi dikkate alındı. Vilayȃt-ı sairede malum olan muteber adamlara hususî mektuplar ile müracaat ederek dikkatlerini celp ve “usul-i savtiye” tahsiline birer muallim göndermeleri babında rica ve niyazda kusur etmiyor idim. Hamd olsun bundan böyle usul-i cedide muallimliği tahsiline Kafkazya’dan ve Rusya içlerinden Bahçesaray’a talebe ve molla gelmeye başladı. Birinci numune mektebi, hem mektep hem bir derece “darü’l-muallimȋn” vazifesi görüyor idi. Gelen mollalar bir-iki ay mektebe misafi r edilip ba’de muallimlik şehadetnameleri verilip geri yollanıyorlar idi. Muallim yetiştirmeye merhum Bekir ve İmam Mahmut Efendilerin çok hizmetleri görüldü. Böylece maarif ve teceddüt uçkunları öteye beriye saçrayor [sıçrıyor] idi.

Kafkazya ve Asya ve Rusya’nın her tarafından tüccar-ı İslamın kesret üzere cem’ olduğu panayır, Nijni Novgorod’da Temmuz 15’ten Ağustos 25’e kadar devam eder. Her sene bu panayıra gidiyor beş-on günler propaganda ediyor idim.

1887’de Bahçesaray numune mektebi muallimi Bekir Efendi Emektar, Rezan [Ryazan] vilayeti Hankirman beldesine gönderilmiş “ikinci numune mektebi” orada tesis edilmiş idi. Nijni Novgorod, Tambof ve Penza vilayetlerinin Müslümanları arasında usul-i savtiyeyi ve ıslah-ı tederrüsiyeyi tefhim ve intişar bu muallime sipariş edilmiş idi.

İşbu beldede açtırdığım mektepte okuyan çocukların pederleri daim mezkûr pana- yıra geldiklerinden bi’l-istifade meclislerde bunları şahit ederek söylettiriyor ve böylece gözü açık tacirleri mektep ıslahına saldırıyor idim. Tacir olmayarak her sene panayıra gelişim hükûmet-i mahalliyenin dikkatini celp edeceği ve taassubînden birinin aleyhimde şikâyet bile vermesi ihtimaline karşı abone kaydetmek bahanesiyle setr olunuyordum.

Böylece davetler semeresi olarak seksen kadar molla ve suhte Bahçesaray’a gelip usul-i cedide üzere tedris ve idare tertipleri tahsil ederek ve mütalaa edecekleri fennȋ kitapları alıp gitmişler idi ve verdikleri vaatlerine binaen beş-altı sene zarfında Rusya’nın her vilayetinde ikişer üçer mahalle mektebini ıslah etmişler idi.

1893 senesine kadar Avrupa Rusyası’nda ve Kafkazya’da efkȃr-ı umumî hayli uyandırılmış ve mektep işi bir derece ıslah yoluna konulmuş ise de Asya-yı Vusta’dan ses çıkmıyor, hareket işitilmiyor idi. Bunun başlıca bir sebebi Orta Asya’da lisan-ı Farsî muteber tutulup millî Türkçeye hiç rağbet edilmediği idi. Bu hâle binaen mezkûr

sene Maveraü’n-nehr’e seyahat edip Semerkant’ta gayr-i resmî surette Orenburglu tacir Abdülgani Bay hanesinde usul-i savtiye “üçüncü numune mektebi” tesis ettim. Muallimliğe Bakûlu Abdülmecid Bey’i7 tayin etmiş idim. Bu mektep üç ay kadar devam edip usul-i savtiyenin suhuletini ahaliye gösterdiği hâlde hükûmet tarafından kapatıldı. Fakat Orta Asyalılar arasında “makinalı mektep” namı ile şöhret almış bu mektep, efkâr-ı umumiyeyi celp ve tahrik etti. Bundan böyle Asya-yı Vusta dahi teceddüt yoluna ve Türkçe tahsiline sevk olundu. Usul-i savtiye mektepleri Farsîye mahall-i münasip vermek ile beraber millî olan Türkçeyi ileri sürdüler.

İbtida usul-i savtiyeye ters nazar etmiş Türkistan maarif memurları Rus şkolalarına rağbet ve çocuk celp etmek için Hoca-i Sıbyan’ı takliden mahalli Çağatay şivesinde elifba ve kıraat risaleleri tertip ve neşrettirdiler (Muallim Kalinin8 eserleri). Rus Maarif İdaresinin bu tedbiri, işime büyük fayda ve meşru bir suret verdi. Bu da me’mȗlüm haricinde idi.

1909’da Rusya hududu dȃhilinde ve kısmen Türkistan-ı Çinî’de ıslah yaki tesis edilmiş mahalle mekteplerinin miktarı beş bini geçiyor idi. Vilayetlerin ve muallim- lerin hususiyetine göre bir az tefavüt9 olmak ile beraber cümle mekteplerin programı yukarıda beyan ettiğim mevaddan ibaret idi. Beş-on senelere kadar cümle mekteplerin elifbası ve birinci kıraat risalesi Hoca-i Sıbyan’ım idi ki Türk kabilelerinin sade Türkçe yazılmış kitaptan umumen müstefi d oldukları ve “sadelik” esası üzere umum Türkler için “umumî lisan-ı edebî” vücut bulabileceği bunun ile fi ilen görülmüş idi.

İşin bu ciheti bana bir kat daha kuvvet vermiş idi. Islah edilmiş mekteplerin binaları dahi tamir ediliyor ve bir haylisi müceddeden inşa olunuyor idi. Semere ve terakki gören cemaat, mektep işine para vermeden el çekmiyor idi.

Böylece milletin tahsil hevesi uyandığından muallim bulmak hayli müşkül idi. Hayatın bu sualine cevaben 1901’de şimdi Vakit gazetesinin muharriri Muhammed Fatih Efendi10 Orenburg’da gayr-i resmî olarak “muallimîn dershanesi” açıp Ural ve Sibirya için hayli muallim hazırladı. İki yaz devamdan sonra bu “kurs”lar mahalli hükûmetçe men’ edildi.

Bunun ile beraber Kazan’da ulema-yı münevvere serkerdelerinden Müderris Âlimcan Barudî Efendi medresesini ıslah yani suhte maişetini intizama koyup med- rese programına fünun tahsili idhal ve bir de “muallimîn şubesi” tesis etmiş idi. Bu

7 Bu şahıs Azerbaycan Türklerinden tanınmış yazar ve eğitimci Sultan Mecid Ganizade (1886-1937)’dir.

Outline

Benzer Belgeler